24 Şubat 2010 Çarşamba

MADRİD'İ SANA BIRAKIYORUM (Te Dejo Madrid)

Don Kişot ile Kolkola…

Sabahtan kalkınca doğruca Attocha Tren İstasyonu’na Toledo’ya gitmek üzere yola çıkıyoruz. Sabahları trafik oluyor, sakın istasyon yakın demeyin. Trenle yarım saat yolculuk yaptıktan sonra Toledo’ya varıyoruz.




Çok güzel bir ortaçağ kenti Toledo, daracık sokakları her döndüğünüzde karşınıza bir şövalye çıkacağını sanıyorsunuz. İnsanı Madrid’in gürültüsünden ve sıkışıklığından koparan huzur veren bir yer burası. İspanya’nın Madrid’den önceki başkenti olmuş bu kentte sürüsüne bereket sinagog, kilise ve cami var. Gülda ile öncelikle amaçsızca yürüyüşe başlıyor, sonra da bir harita almaya karar veriyoruz zira küçük de olsa kaybolmak ya da aynı yerlerde deli danalar gibi dolanıp durmak mümkün.

 
Posted by Picasa


Bir küçük dükkâna girip harita almaya çalışıyoruz. Satıcı adamdan iki tane harita istiyoruz. Bozuk para bulmakta sıkıntı çekince satıcı bize iki tane yerine bir tane almamızı ve birlikte kullanmamızı işaret diliyle anlatıyor. Allah Allah yahu! İki tane alacağız, belki Gülda ile küseceğim ve alıp başımı gideceğim, o zaman ne yapacağız haritayı ikiye mi böleceğiz!?


Haritaya göre gezmeye başlıyor ve başlıca görülmesi gereken yerlerden Toledo Katedraline geliyoruz. İçine girmeye yeltensem de Gülda karşı çıkıyor, ben de zaten bıkmışım bu katedral işinden etrafında dolanıp resim çekip uzaklaşıyoruz. El Greco’nun resimlerini görmek amacı ile El Greco Müzesi’ni arıyoruz ancak kapalı olduğunu öğreniyoruz. Birazcık dolanıp hediyelik eşya dükkânlarına girip çıkıyor ve hatıra ıvır zıvır ve hediyelerimizi alıyoruz. Ben Ka’ya bıçak, kılıç ve benzeri bir şeyler almak istesem de Gülda engel oluyor ve sonunda karnımızı doyurma ihtiyacı içinde merkeze gidiyoruz. Meydanda küçük cafelerden birine oturuyoruz Gülda yemek yemek istemiyor ben de pizza söylüyorum. Pizza o kadar kötü ki… Sonunda dayanamıyorum ve oturduğumuz yerin hemen yanında olan Mc donalds’a çaktırmadan giriyor, yukarı katta bir big mac yiyor ve geri dönüyorum!

Posted by Picasa



Toledo’dan alınası bir başka şey ise Mazapan denilen içi badem ezmeli veya badem ezmesinden yapılmış bir tatlı. Biz Santo Tome’den alıyoruz zira en iyisi bu dükkân ve bu işi 1856 yılından beri yapıyorlarmış. Sonra bu mazapanların hepsini ben yedim ve Gülda bir tane bile ağzına atmadı. Geleneksel bir tatlı olan mazapanın tarihi 1212 yılına kadar dayanıyormuş. Yavaştan şehri terk ediyor ve tren istasyonuna kadar yürüyor ve dönüş yoluna geçiyoruz. Merkezin orada bulunan ana kapıdan çıkınca Don Kişot karşımıza çıkıyor ve kolkola bir fotoğraf çektiriyoruz.



Akşama bir arkadaşımızla buluşmak ve yemek yemek için Asador Fronton adlı restaurant’a gideceğiz ve bavul toplayacağız zira yarın Sevilla’ya doğru yola çıkacağız.

Billur

Castilla La Mancha’dan Bask’a Madrid’de Son Perde


Vizigot İspanya’sının başkenti Toledo’nun tarihi merkezine gitmek çok keyifli idi. İnşaat alanı gibi görünen Madrid’in ardından bir masalın içinde yolculuk yapmak gibi idi. Köprüleri, kapıları, taş binaları, katedrali, Arap etkisini taşıyan binaları, daracık yolları, insanları, sessizliği, Tagus Nehrinin sesi, El Greco’nun her yeri saran etkisini izlemek için, mutlaka görmenizi tavsiye ederim. Keşke birkaç gün kalıp orada sıkılabilse idik ve keşke çelik kılıçlardan Ka’ya alabilse idik...

Ka’ya İspanya’dan ne Jamón ne de Toledo çeliğinden kılıç aldık. Eğer bir uçağa binip eve dönüyor olsa idik alabilirdik ama daha nasıl olacağını tam çözemediğim bir şekilde Fas’a geçecektik. Fas Hükümetinin kılıç ve Jamón yönetmeliğini bilmediğim için, ısrarla alınmasına izin vermedim.



Toledo Madrid’e çok yakın, tren ya da otobüs ile gidilebiliyor. Biz treni tercih ettik. Tren bileti alırken de bir gün sonrası için Sevilla tren biletimizi almak istedik, Sevilla’ya öğle saatlerinde yola çıkmak istiyorduk ancak 12 Ekim’in İspanyolların ulusal bayramı olması sebebi ile ya çok erken bir saatte ya da çok geç bir saatte gidebilecektik. Geçen yıl aynı bayramı Arjantin’de de yaşamıştık. Día de la Hispanidad günü ile Kolomb’un 1492 yılında Amerika’yı keşfini kutluyorlar. Bazı gruplar/ülkeler aynı günü Día de la Resistencia Indígena (Yerli Direniş Günü) olarak kutlasa da biz Kolomb’un kuklasını yakarak yerli halkın katledilmesini protesto eden gösterilerden birine denk gelemedik.



Sevilla’ya çok erken gideceğimiz için, evi akşamdan teslim edebilmek ve depozitomuzu geri alabilmek için yine Spain Select ile bir çok görüşme yaptım. Sonunda; gün içinde eve geleceklerini, eve bakıp, eğer bir sorun yoksa paramızı masanın üzerine bırakacakları konusunda mutabık kaldık.

Geri dönüş yolunda Ender’den gelen bilgi ile Spain Select’den kimsenin gelmediğini öğrendik. Ben tekrar yazışma ve görüşmelere başladım. Görüşmeler sonucunda; depozitomuzu şimdilik iade etmeyeceklerini öğrendim; öncelikli olarak, perdeyi yırttığımız için onun tamir edilip edilemeyeceğine karar vereceklermiş. Madrid’in ilk günü yazımızda bahsetmiştik. Evi teslim alırken, onlara perdeyi göstermiş "bakın bu yırtık biz yapmadık" demiştik. Demek ne imiş; "ev teslim alınırken iş güzarlık yapılıp, o yırtık, burası bozuk denmemeli" imiş. Perdeyi gösteren Ender olduğu için, ondan yardım istedim. O da tüm maharetini gösterek ufak tehdit içeren bir kaç yazışma daha yaptı. Madrid’in son akşamı, bir perde mevzusu yüzünden epey gerginlik yaşadık. 250,00 € depozitoyu ise ancak –ve yine bir sürü yazışma sonucu- 2 ay sonra hesabıma yatırdılar. Bu bizim yurtdışında 3. kısa süreli ev kiralama tecrübemizdi ve umarım bir daha böylesi bir tecrübe yaşamayız.



Bilbao’yu görmeyi çok istesekte gidemeyecektik. Madem Bask’a gidemiyoruz, Ka’nın öve öve bitiremediği Bask yemeklerinden yiyebilmek için Asador Fronton’da (Pedro Muguruza, nº 8 Tel. 91 345 39 01 - 91 345 36 96) yer ayırttım. Şehrin iş merkezinde bulunan, bu Bask restoranında yemekler oldukça güzeldi. Kırmızı biber soslu Blood Sausage yemeye cesaret edemediğim için, Cod Cheeks Pil Pil ile yetinmek zorunda kaldım. Kesinlikle tavsiye ederim.



Hoşçakal Madrid.

Gülda

Hiç yorum yok:

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails