Ya Da 30. İstanbul Film Festivali'nin Erken Açılışı
Pazartesi akşamı Gülda, Ayşe ve Yonca ve ben İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın sponsorlarından birinin Lale Kart üyeleri için düzenlediği ve Last Night (Son Gece) adlı filmin gösteriminin yapıldığı etkinliğe katıldık. Film Festivali’nde gitmeye çalışacağımız onca film arasında bir tane fazla film görmenin getirdiği heyecanla filme girdim.
Film New York’ta yaşayan ve evli bir çift olan Joanna (Keira Knightley) ve Michael'ın (Sam Worthington) bir akşam davetine gitmek için evlerinde hazırlık yapmaları ve davete iştirak etmeleri ile başlıyor. Davette Michael ‘ın yeni iş arkadaşı Laura (Eva Mendes) ile tanışan ve kocası ile aralarındaki çekimi ve beğeniyi kadınsal içgüdü ve gözlemleri ile fark eden Jo davetin bitmesi ve evlerinin yoluna koyulmaya başlamaları ile birlikte gecenin geri kalanını kocası için zindan ediyor.
Kendi içindeki gelgitleri ve yavuz hırsız ev sahibini bastırır (bastıracak)tavrının ilk sinyallerini veren Jo, kocasını iş arkadaşı ile yakınlaşma içerisine girmekle, onu çekici bulmakla ve sözün özü aldatmakla, bu olmamışsa bile aldatma potansiyelinin çok yüksek olduğu savı ile suçlamaya başlıyor.
Michael ‘ı sergilediği saldırgan davranışlarla neredeyse Laura’nın kollarına itmeye çabalayan Jo, ertesi sabah kocasını Laura ile birlikte çıkacağı iş gezisine uğurluyor. Sabah kahvesini almak için dışarı çıktığı esnada ise Alex ile ( Guillame Canet) karşılaşıyor ve konuşmalarından,bakışlarından bir zamanlar aralarında var olan aşkı hissediyorsunuz. Alex ile karşılaşan Jo sevinç ve şaşkınlık içinde akşam onunla buluşmak için randevulaşıyor.
İşte bu noktadan sonra filmde merak duygusu ön plana çıkıyor zira eş zamanlı olarak verilen sahneler Jo ve Alex'in geceye nasıl başladığını ve devam ettiğini gösterirken bir diğer yanda Micheal ve Laura'yı da izliyoruz. Bu merak birbirlerini aldatacaklar mı? Birinin diğeri ile cinsel bir birlikteliği olacak mı,olmayacak mı soruları ekseninde dönenip duruyor.
Jo'nun Alex'e karşı koyuşu esnasında dile getirdiği aralarındaki büyünün bozulmaması ve herşeyin nasılsa öyle kalması gerektiği yönündeki sözleri güvenli, bir şekilde sevginin varolduğu huzurlu bir ortam ile yarım kalan bir aşkın ara sıra küçük –sona varmayacak- buluşmalar ve hatırlayışlarla sürmesi, bir yerlerde beni seven ve düşünen biri var hissini de bırakmamanın heyecanını yaşamanın vereceği hazzın çok da kötü olmadığını düşündürtüyor bana bir an için.
Sadakatsizlik nedir, ne değildir? Cinsel birliktelik aldatmak mıdır? Yoğun bir duygusal ve düşünsel birliktelik yaşayıp, hayallere dalmak ama işin içine cinsellik katmamak sadakat midir, yoksa sevgiliniz ve/veya eşinizi sevdiğiniz için ve istemediğiniz için değil de yapmamanız gerektiği için birlikte olmamanız dürüstlük müdür yoksa görev, saygı ve sorumluluk bilinci midir? sorularını zaman zaman aklınızdan geçirirken film -son hızla demek isterdim - yavaş yavaş sona eriyor.
Bana kalırsa filmin en parlak sahnesi de bu an oluyor. Olanlar, olmayanlar, tahmin edilenler ve edilmeyenler bakımından ucu açık... O gecenin ardından uyanılan sabahtan sonrası için ise herşeye gebe...
Açıkçası filmin başı ile sonu arasındaki sahnelerin çoğu gerçekten sıkıcı ve tekdüzeydi. Ayrıca bir gecede yaşananların evliliği, insanlar arasındaki sevgi ve aşkı sınayıp sınayamacağı aklıma takıldı ve meselenin bu eksende ele alınmasını ise biraz yavan buldum. Kahramanların birbirleri ile ilişkilerindeki bağ ve derinliğin yansıtılmasında senaryodan kaynaklı olarak başarısız kalındığını ve oyuncuların da bunu aktarmakta biraz zorlandığını düşünüyorum. Nedense Keira Knightley’nin (ancak çok güzeldi o ayrı) aksanı kulağımı bu sefer çok tırmaladı.
Filmin yönetmeni Massy Tadjeni’nin senaryosunu yazıp yönettiği Last Night Tadjeni’nin ilk denemesi ve film 2010 yılı TORONTO Film Festivali’nin kapanış filmi olmuş.
Sonuç olarak; izlenmeyecek kadar kötü bir film olmasa da bu festival bünyesinde kaçırdığınız için üzülmemeniz gereken bir film olduğunu -naçizane- düşünüyorum.
İyi Bir Festival Dileği ile...
Sevgiler
Billur