Sevgili Bilgen,İlkönce ellerine sağlık çok güzel hazırlanmışsın. Bizlere attığın mailde 150 kişiye konferans verdim bu kadar heyecanlanmadım dedinya yüzümde hemen bir tebessüm oluştu. Çünkü sen bizi önemsiyorsun çünkü sen yaptığımıza inanıyorsun bunun içinde tekrar Teşekkür ederim. Kollektivizm ve Alturizm anlatmak için gereksiz UZUN yazılmış bir kitap. Allahtan akıcı bir kitap idi 925 sayfa akıp gitti. Bir fikri anlatmak için karakterler bana çok uç geldi. BEN veya BİZ , bence ikisinin harmanlanması lazım. Yanlızca Ben veya yanlızca Bizle kimse ayakta kalmamış zaten Saf Capitalizm veya Saf Communizm diye birşey bence hiçbir zaman olamadı.
Bilgen'cim,Çok güzel bir sunum gecesiydi. Bir kere daha teşekkürler, ellerine sağlık.Kitabı ilk elime aldığımda "eyvah! nasıl bitecek bu kitap?" dedim ama obsesif kişilik yapımdan kaynaklanan bir davranış şekli olarak bitirmeden de bir sunuma gelmek hiç bana göre değil. Ayşe'ye katılıyorum, çok rahat okudum. Bazı bölümlerini okumak için ertesi günü iple çekercesine merakla bekledim. Fakat gerçekten uzundu. Zaten Ayn Rand da 7 senede bitirmiş, ama bence kendisini bu kadar yormasına gerek yoktu. Bazı bölümler bana da gereksiz uzun geldi. Karakterleri çok sivri buldum. Günümüz şartlarında bu karakterlere uyan insanların var olması vaki değil.Filmi de en kısa sürede izleyeceğim. Bakalım bunca sayfayı nasıl filme uyarlamışlar.Sevgiler,
Bilgencim,Hem kitap seçimin hem de sunumun için teşekkürler...Yaşadığımız ve gördüğümüz bütün şehirlerde karakteri olan binalara ilgim daha da arttığı gibi bu binaların mimarlarına karşı olan merakım da daha çok arttı.Kitaptaki karakterlerin neredeyse gerçek olamayacak kadar sivriliği bence bu karakteristik özellikleri daha çarpıcı hale getirtiği için oldukça başarılı.Hayatlarımızda Howard Roark'lar cok az ama çok büyük,Peter Keatingler çok fazla ama çok küçük.Ayrıca kitapta "Medyanın Gücü" insanı ürkütecek kadar iyi işlenmiş.Filmi en kısa zamanda seyredeceğim çünkü bu kitabı zaten kafamda film sahnelerini görerek okudum.Benim sahnelerimle onların sahneleri ne kadar örtüştü merak ediyorum açıkçası.(Dün gördüğümüz küçücük parça da Dominique beni hayal kırıklığına uğratsa da diğerleri so good so far...)Tekrar ellerine ve yüreğine sağlık,iyi ki bu kitabı da okumuşuz..
Bilgen’ciğim,Ellerine sağlık, gece için çok teşekkür ederim. Ben de kitabı bitirdiğimden beri aynı cümleyi kuruyorum. Kitap 500 sayfa uzun olmuş. Uzun olması yetmemiş, bir de baskı hatasında kurban gitmiş. Bazı yerlerde paragraf tekrarları olmuş. Örnek veriyorum (6.baskı). Bakınız 842. sayfanın sonu (Ne istiyorsun diye başlayan bölüm) ve 843. sayfanın başı. Üstelik sadece bu kadar da değil. Bu, beni biraz yordu. Plato Yayıncık, Howard’ın mükemmeliyetçi yaklaşımından pek ders alamamış anlaşılan. Şimdi Howard bu kitabı görecekti, yakmaz mıydı?Ancak kitabın hakkını yememek gerekiyor. Çok sürükleyici olduğu gibi, 1940’larda yayımlanmış olmasına rağmen, dün dahi yazılmış olabilecek kadar bu günün en temel sorunlarını da anlatır nitelikte idi. Howard’ın Mimar Frank Lloyd Wright olduğunu okuduktan sonra, kitabı okuduğum süre boyunca internetten de Wright’ın tasarladığı bina ve eşyalara baktım ve eserlerden çok etkilendim. Böylece kitapta da sayfalarca bahsi geçen o binaların neye benzediklerini görmüş ve daha iyi anlamış oldum. Wright’ın eserlerine bakmanızı öneririm. Kitap sonrası Wright’ın tasarladığı sandalyede otururken biraz daha özen gösterdim. Sandalye’nin sahibine de kitabı okumasını tavsiye ettim.
Sevgili Bilgenciğim;Öncelikle ellerine ve emeğine sağlık. Hediyem olan ve üzerinde Wild Thing yazan anahtarlığım ise çok hoştu.Kitaba gelince ne kadar çok söylensem de okuduğum için çoook memnunum. Baskı hataları olduğunu ve paragraf tekrarları benim kitapta da mevcuttu. Zaten bazı ana fikirlerin çok tekrarlandığı bu kitapta bir de paragraflar tekrar edilince sersemledim. Gülda'ya katılıyorum yarısı kadar yazılabilirdi.Karakterler çok sivriydi ve bazen konuşmadan anlaşmaları ve birbirlerini anlıyor olmaları ya da tek , kesin , kısa kelimelerle tüm hayatları boyunca oluşturdukları düşünce ve duyguları anlamaları beni sıktı ve daha doğrusu aştı.Ben ve Biz harmanlanmalı, Ben ön planda olmalı ancak herkes ben dese ne olur bu toplumun halinden farklı bir yaklaşımı olduğunu düşünüyorum kitabın yine de... Çünkü hiç devlet olmasın denilmiyor, müdahalesi minimum olsun deniliyor anladığım kadarı ile senin anlattıklarını da düşününce...Binaları seviyorum, ama ben hem fonksiyonel hem de süslü binaları seviyorum!Neyse daha yazacağım ama sonra...SevgilerBillur
F.L.Wright binalarına bakınca bir an Roark'un binaları gözümün önüne geldi. Bazı binaları ne kadar etkileyici muhakkak bakın.
Gülda, dün akşam kitabı okurken aklıma adını hatırlayamadığım bir mimarı çağrıştırdığını söylediğimde Frank Lloyd Write'ı kastetmiştim. Bahsettiğim ev de Fallingwater'dı. Tabii ben 1992 yılında gördüğüm fotoğrafla bu evin aslında ahşap bölümlerinin olduğunu hatırlıyordum, ama aslında onlar taşmış. Howard'ın Mimar Write olduğu Sinan Çetin'in Önsözü'nde mi yazıyordu yoksa, kaçırmışım galiba :(
Peyman,Yazarın Frank Lloyd Write'dan esinlenmiş olma ihtimali olduğunu ben Google'lama sonucu öğrendim. Eminim, kitap içinde yazsa idi zaten kaçırmazdın:)Sinan Çetin'in önsözününse hiç yazılmamış olmasını tercih edenlerdenim. Dün işi iyice cıvıtmak istemedim ama sormak istediğim (bu ara Sahilde Kafka ile haşır neşir olduğumdan olsa gerek) ben (ego), biz (toplum)kavramlarından söz edip durduk. Pekiiii, Altar Ego'ların durumu ne olacak?Jezabel (Gülda'nın Altar Egosu)
Altar Ego ? Yani Mr.Brooks filminde Kevin Costner ve Altar Ego'su William Hurt gibi mi?Hmm Jezabe! Altar Ego için fazla iddialı :)
Bilgen'cim;Sunumun son 5 dakikasına yetişebilme talihsizliği yaşadığım o akşam geldiğimde herkes kendini kaptırmış gidiyordu bu da beni hem yorgunluktan hemde konuşulması gereken herşeyin konuşulmuş hissiyatına kapılmamdan dolayı sessizliğe itti. Evet kitap uzundu ama okuduğum için bende memnunum doğrusu. Medya rezaletinin dünde bugünde aynı olduğunu görmek aslında hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu anlamak sinir bozucu ama keskin bir gerçek! Ayrıca bende Ayşe'ye katılıyorum herşeyin ortası en iyisi; ne sınırsız bencillik ne de sınırsız fedakarlık insanlığa ve takiben toplumlara mutluluk,refah getiremez, gittikçe bencilleşen bireylerle yaşadığımız toplumumuzda gördüğümü söyleyebilirim ki getirmiyor da ... Ayrıca o akşam sanada söylediğim gibi tüm karakterlerin içinde en gerçek olanı yan karakter Peter Keating'in annesi idi bana sorarsan. Hırslı,sinsi, müdahaleci, kendi ekseninde kurnaz, başedemeyeceği kişiyi gördüğü anda kuyruğunu kıstırıp kaçabilecek kadar korkak ve bencil bir anne!... Peter Keating de diğer uç karakterlere göre, daha gerçekçi bir karakterdi çünkü etrafımızda ona benzer karakterlerden var görüyoruz, biliyoruz. Diğerleri ise varlar mı !? var oldukları için mi yazılabiliyorlar!? tamamen hayal ürünleri mi!? bilemiyorum ama kitabın ana fikrine hepsi çok iyi hizmet etmiş. Herbiri böyle uç rollerde buluşmasalardı Ayn Rand kitaptaki felsefeleri bu kadar iyi anlatamazdı heralde. Ayrıca gecenin sonunda benim hediyem nerede diye mızmızlanıp paketi açınca TOO SEXY yazan rozetimi görünce Al Jamal elbisemi düşünüp pek bi utanasım geldiyse de utanamadım çok hoşuma gitti, teşekkürler. Elimde olmayan sebeplerden dolayı sunumuna geç kaldığım için tekrar özür diliyor ve anlayışın için çok teşekkür diyorum Bilgen'cim. Sevgilerimle,Aycan
canımcım, eline, emeğine ve yüreğine sağlık...bu teşekkür etmek için kaçıncı teşebbüsüm hatırlamıyorum ama bazen hakikatten teknoloji özürlü olduğumu kanıtlıyorum....sunum ertesi mail atacakken, bloga yazmak gerektiğini okuyup panikledim ama sorun etmedim...ancak bu kez sanırım yorum ekle yapabildim.vahşi kapitalizmi bu kadar güzel allayıp pullayan,bencilliğin yada benci olmanın bu kadar enteresan işlendiği nadir kitaplardan biri bence...bu işin ortası yokmu, ya hep ya hiç mi olmalıyı ayan beyan koymuş....araştırman ve alturizmi tanıttığın için de ellerine sağlık...medyanın gücü korkutucu boyutta ama 1940 lardan günümüze ne değişmiş, tüm insanlık aynı yerde seyrediyor...sadece matrix bize dogru yolu gösterecek sanırım..sevgıyle kalbelkıs
Bilgencim,Bu kez bloga girmek için gerçekten uzun bir ara verdim :( Kafamın dolu ,koşturmacanın çok olduğu bir dönem!Sunum için eline,emeğine sağlık .Uzuuun ama enteresan bir kitaptı .Yıllar geçse de maalesef toplumda kazananlar değişmemiş.Karakterler oldukça sivri ve kitap film tadındaydı .uzun replikler ve zaman zaman roman değil bir filmi izliyormuş gibi hissetmem meğer normalmiş ,sayende öğrendim.önce kitabını okuyup sonra seyrettiğimiz filmlerde ,genel olarak kendi hayal dünyamızdan ve beklentilerimizden farklı anlatım ve görüntülerle karşılaşmak pek çok kez hayal kırıklığı yaratır bende ancak bize izletiğin o mahkeme sahnesi birebir kitabın kendisiydi,ilk fırsatta filmin tamamını da izleyeceğim. keyifli saatler ,verdiğin bilgiler ve güzel anahtarlığım için bir kez daha teşekkürler...
Yorum Gönder
12 yorum:
Sevgili Bilgen,
İlkönce ellerine sağlık çok güzel hazırlanmışsın. Bizlere attığın mailde 150 kişiye konferans verdim bu kadar heyecanlanmadım dedinya yüzümde hemen bir tebessüm oluştu. Çünkü sen bizi önemsiyorsun çünkü sen yaptığımıza inanıyorsun bunun içinde tekrar Teşekkür ederim.
Kollektivizm ve Alturizm anlatmak için gereksiz UZUN yazılmış bir kitap. Allahtan akıcı bir kitap idi 925 sayfa akıp gitti. Bir fikri anlatmak için karakterler bana çok uç geldi. BEN veya BİZ , bence ikisinin harmanlanması lazım. Yanlızca Ben veya yanlızca Bizle kimse ayakta kalmamış zaten Saf Capitalizm veya Saf Communizm diye birşey bence hiçbir zaman olamadı.
Bilgen'cim,
Çok güzel bir sunum gecesiydi. Bir kere daha teşekkürler, ellerine sağlık.
Kitabı ilk elime aldığımda "eyvah! nasıl bitecek bu kitap?" dedim ama obsesif kişilik yapımdan kaynaklanan bir davranış şekli olarak bitirmeden de bir sunuma gelmek hiç bana göre değil. Ayşe'ye katılıyorum, çok rahat okudum. Bazı bölümlerini okumak için ertesi günü iple çekercesine merakla bekledim. Fakat gerçekten uzundu. Zaten Ayn Rand da 7 senede bitirmiş, ama bence kendisini bu kadar yormasına gerek yoktu. Bazı bölümler bana da gereksiz uzun geldi. Karakterleri çok sivri buldum. Günümüz şartlarında bu karakterlere uyan insanların var olması vaki değil.
Filmi de en kısa sürede izleyeceğim. Bakalım bunca sayfayı nasıl filme uyarlamışlar.
Sevgiler,
Bilgencim,
Hem kitap seçimin hem de sunumun için teşekkürler...Yaşadığımız ve gördüğümüz bütün şehirlerde karakteri olan binalara ilgim daha da arttığı gibi bu binaların mimarlarına karşı olan merakım da daha çok arttı.Kitaptaki karakterlerin neredeyse gerçek olamayacak kadar sivriliği bence bu karakteristik özellikleri daha çarpıcı hale getirtiği için oldukça başarılı.Hayatlarımızda Howard Roark'lar cok az ama çok büyük,Peter Keatingler çok fazla ama çok küçük.Ayrıca kitapta "Medyanın Gücü" insanı ürkütecek kadar iyi işlenmiş.Filmi en kısa zamanda seyredeceğim çünkü bu kitabı zaten kafamda film sahnelerini görerek okudum.Benim sahnelerimle onların sahneleri ne kadar örtüştü merak ediyorum açıkçası.(Dün gördüğümüz küçücük parça da Dominique beni hayal kırıklığına uğratsa da diğerleri so good so far...)
Tekrar ellerine ve yüreğine sağlık,iyi ki bu kitabı da okumuşuz..
Bilgen’ciğim,
Ellerine sağlık, gece için çok teşekkür ederim.
Ben de kitabı bitirdiğimden beri aynı cümleyi kuruyorum. Kitap 500 sayfa uzun olmuş. Uzun olması yetmemiş, bir de baskı hatasında kurban gitmiş. Bazı yerlerde paragraf tekrarları olmuş. Örnek veriyorum (6.baskı). Bakınız 842. sayfanın sonu (Ne istiyorsun diye başlayan bölüm) ve 843. sayfanın başı. Üstelik sadece bu kadar da değil. Bu, beni biraz yordu. Plato Yayıncık, Howard’ın mükemmeliyetçi yaklaşımından pek ders alamamış anlaşılan. Şimdi Howard bu kitabı görecekti, yakmaz mıydı?
Ancak kitabın hakkını yememek gerekiyor. Çok sürükleyici olduğu gibi, 1940’larda yayımlanmış olmasına rağmen, dün dahi yazılmış olabilecek kadar bu günün en temel sorunlarını da anlatır nitelikte idi.
Howard’ın Mimar Frank Lloyd Wright olduğunu okuduktan sonra, kitabı okuduğum süre boyunca internetten de Wright’ın tasarladığı bina ve eşyalara baktım ve eserlerden çok etkilendim. Böylece kitapta da sayfalarca bahsi geçen o binaların neye benzediklerini görmüş ve daha iyi anlamış oldum. Wright’ın eserlerine bakmanızı öneririm.
Kitap sonrası Wright’ın tasarladığı sandalyede otururken biraz daha özen gösterdim. Sandalye’nin sahibine de kitabı okumasını tavsiye ettim.
Sevgili Bilgenciğim;
Öncelikle ellerine ve emeğine sağlık. Hediyem olan ve üzerinde Wild Thing yazan anahtarlığım ise çok hoştu.
Kitaba gelince ne kadar çok söylensem de okuduğum için çoook memnunum.
Baskı hataları olduğunu ve paragraf tekrarları benim kitapta da mevcuttu.
Zaten bazı ana fikirlerin çok tekrarlandığı bu kitapta bir de paragraflar tekrar edilince sersemledim.
Gülda'ya katılıyorum yarısı kadar yazılabilirdi.
Karakterler çok sivriydi ve bazen konuşmadan anlaşmaları ve birbirlerini anlıyor olmaları ya da tek , kesin , kısa kelimelerle tüm hayatları boyunca oluşturdukları düşünce ve duyguları anlamaları beni sıktı ve daha doğrusu aştı.
Ben ve Biz harmanlanmalı, Ben ön planda olmalı ancak herkes ben dese ne olur bu toplumun halinden farklı bir yaklaşımı olduğunu düşünüyorum kitabın yine de... Çünkü hiç devlet olmasın denilmiyor, müdahalesi minimum olsun deniliyor anladığım kadarı ile senin anlattıklarını da düşününce...
Binaları seviyorum, ama ben hem fonksiyonel hem de süslü binaları seviyorum!
Neyse daha yazacağım ama sonra...
Sevgiler
Billur
F.L.Wright binalarına bakınca bir an Roark'un binaları gözümün önüne geldi. Bazı binaları ne kadar etkileyici muhakkak bakın.
Gülda, dün akşam kitabı okurken aklıma adını hatırlayamadığım bir mimarı çağrıştırdığını söylediğimde Frank Lloyd Write'ı kastetmiştim. Bahsettiğim ev de Fallingwater'dı. Tabii ben 1992 yılında gördüğüm fotoğrafla bu evin aslında ahşap bölümlerinin olduğunu hatırlıyordum, ama aslında onlar taşmış. Howard'ın Mimar Write olduğu Sinan Çetin'in Önsözü'nde mi yazıyordu yoksa, kaçırmışım galiba :(
Peyman,
Yazarın Frank Lloyd Write'dan esinlenmiş olma ihtimali olduğunu ben Google'lama sonucu öğrendim. Eminim, kitap içinde yazsa idi zaten kaçırmazdın:)
Sinan Çetin'in önsözününse hiç yazılmamış olmasını tercih edenlerdenim.
Dün işi iyice cıvıtmak istemedim ama sormak istediğim (bu ara Sahilde Kafka ile haşır neşir olduğumdan olsa gerek) ben (ego), biz (toplum)kavramlarından söz edip durduk. Pekiiii, Altar Ego'ların durumu ne olacak?
Jezabel (Gülda'nın Altar Egosu)
Altar Ego ? Yani Mr.Brooks filminde Kevin Costner ve Altar Ego'su William Hurt gibi mi?
Hmm Jezabe! Altar Ego için fazla iddialı :)
Bilgen'cim;
Sunumun son 5 dakikasına yetişebilme talihsizliği yaşadığım o akşam geldiğimde herkes kendini kaptırmış gidiyordu bu da beni hem yorgunluktan hemde konuşulması gereken herşeyin konuşulmuş hissiyatına kapılmamdan dolayı sessizliğe itti. Evet kitap uzundu ama okuduğum için bende memnunum doğrusu. Medya rezaletinin dünde bugünde aynı olduğunu görmek aslında hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu anlamak sinir bozucu ama keskin bir gerçek! Ayrıca bende Ayşe'ye katılıyorum herşeyin ortası en iyisi; ne sınırsız bencillik ne de sınırsız fedakarlık insanlığa ve takiben toplumlara mutluluk,refah getiremez, gittikçe bencilleşen bireylerle yaşadığımız toplumumuzda gördüğümü söyleyebilirim ki getirmiyor da ... Ayrıca o akşam sanada söylediğim gibi tüm karakterlerin içinde en gerçek olanı yan karakter Peter Keating'in annesi idi bana sorarsan. Hırslı,sinsi, müdahaleci, kendi ekseninde kurnaz, başedemeyeceği kişiyi gördüğü anda kuyruğunu kıstırıp kaçabilecek kadar korkak ve bencil bir anne!... Peter Keating de diğer uç karakterlere göre, daha gerçekçi bir karakterdi çünkü etrafımızda ona benzer karakterlerden var görüyoruz, biliyoruz. Diğerleri ise varlar mı !? var oldukları için mi yazılabiliyorlar!? tamamen hayal ürünleri mi!? bilemiyorum ama kitabın ana fikrine hepsi çok iyi hizmet etmiş. Herbiri böyle uç rollerde buluşmasalardı Ayn Rand kitaptaki felsefeleri bu kadar iyi anlatamazdı heralde.
Ayrıca gecenin sonunda benim hediyem nerede diye mızmızlanıp paketi açınca TOO SEXY yazan rozetimi görünce Al Jamal elbisemi düşünüp pek bi utanasım geldiyse de utanamadım çok hoşuma gitti, teşekkürler.
Elimde olmayan sebeplerden dolayı sunumuna geç kaldığım için tekrar özür diliyor ve anlayışın için çok teşekkür diyorum Bilgen'cim.
Sevgilerimle,
Aycan
canımcım, eline, emeğine ve yüreğine sağlık...bu teşekkür etmek için kaçıncı teşebbüsüm hatırlamıyorum ama bazen hakikatten teknoloji özürlü olduğumu kanıtlıyorum....sunum ertesi mail atacakken, bloga yazmak gerektiğini okuyup panikledim ama sorun etmedim...ancak bu kez sanırım yorum ekle yapabildim.
vahşi kapitalizmi bu kadar güzel allayıp pullayan,bencilliğin yada benci olmanın bu kadar enteresan işlendiği nadir kitaplardan biri bence...bu işin ortası yokmu, ya hep ya hiç mi olmalıyı ayan beyan koymuş....araştırman ve alturizmi tanıttığın için de ellerine sağlık...medyanın gücü korkutucu boyutta ama 1940 lardan günümüze ne değişmiş, tüm insanlık aynı yerde seyrediyor...sadece matrix bize dogru yolu gösterecek sanırım..sevgıyle kal
belkıs
Bilgencim,
Bu kez bloga girmek için gerçekten uzun bir ara verdim :(
Kafamın dolu ,koşturmacanın çok olduğu bir dönem!
Sunum için eline,emeğine sağlık .Uzuuun ama enteresan bir kitaptı .Yıllar geçse de maalesef toplumda kazananlar değişmemiş.
Karakterler oldukça sivri ve kitap film tadındaydı .uzun replikler ve zaman zaman roman değil bir filmi izliyormuş gibi hissetmem meğer normalmiş ,sayende öğrendim.önce kitabını okuyup sonra seyrettiğimiz filmlerde ,genel olarak kendi hayal dünyamızdan ve beklentilerimizden farklı anlatım ve görüntülerle karşılaşmak pek çok kez hayal kırıklığı yaratır bende ancak bize izletiğin o mahkeme sahnesi birebir kitabın kendisiydi,ilk fırsatta filmin tamamını da izleyeceğim.
keyifli saatler ,verdiğin bilgiler ve güzel anahtarlığım için bir kez daha teşekkürler...
Yorum Gönder