Kaşağı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kaşağı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Kasım 2012 Perşembe

Sizi Hangi Öyküler Büyüttü?

Bilmem kimler hatırlar ama eskiden benim çocukluğumda mavi ciltli , şömiz kapaklı , bir karıştan kısa Milliyet Çocuk Yayınlarının çıkardığı kitaplar vardı. Evlendiğim zaman göğsümü gererek “ İşte en büyük çeyizim” diyerek böbürlenmiştim. Kendi kitaplarını dağıtan eşim ise başını duvardan duvara vurmuştu. Bu kitaplar benim hayatımda çok büyük yer tutuyordu ve benim ilk öykü kitabım da Milliyet Çocuk Yayınları’ndan çıkan “Ömer Seyfettin’in Çocuk Hikayeleri KAŞAĞI” adlı kitabı olmuştu. Şimdi düşünüyorum da” acaba benim bir süre sonra öyküye temkinli yaklaşmama neden olan Ömer Seyfettin’in öyküleri miydi?” Bu sorunun cevabı içimde netleşmese de kesin olan şey beni ilk büyüten öykünün Ömer Seyfettin’in Kaşağı öyküsü olmasıdır.

 
O kadar derinden etkilenmiştim ki annemin “Ayol daha dün aldım. Misafir için aldığım çikolataları kim bitirdi?” gibi soruların yanıtlarını doğru olmasa bile “Ben yedim” diye cevapladım. Değil birinin, kardeşimin üzerine suç atmak, cezası olsun olmasın işlenen kabahatleri üstüme aldığım çok oldu. Bana iftira atmanın, geriye dönüşü olmayacak , telafisi mümkün olmayan yaralar açmanın, olayların başlangıcı olmanın taşınamayacak kadar büyük azaplara sebep olacağını içimde bir yerlerde “vicdan” denilen yerin neresi olduğunu hissettirerek gösterdi ve ben biraz daha büyüdüm. İlk gençlik dönemlerimde beni derinden etkileyen bir başka öykü ise Somerset Maugham’ın “Kolye” adlı öyküsüdür.

Bu öyküleri okuduğumda onlar bana büyümenin kapısını açmış ve beni bekleyen ince, sızılı pek çok daracık sokaklarda ve çıkmazlarda kaybolacağımı hissettirdikleri için ben biraz daha büyüdüm .

Öykü olmasa bile yine aynı seriden Gülten Dayıoğlu'nun "Dört Kardeştiler" adlı kitabında

 
son kız çocuğuna, bu talihsizlik kırılsın ,bir sonraki evlat erkek olsun diye “Döndü” isminin konulması hala bu coğrafyada kız çocuk sahibi olunmanın şansızlık olduğunu, kadın veya kız olduğum/olacağım için hep kabul edilme savaşı vermek zorunda olduğunu hissettirdiği için Döndü’nün hikayesinde de ben biraz daha büyüdüm ve belki de hep bu eksiklik duygusunu yok etmek için erkek çocuklarla oynadım, bilek güreşi, tekme savaşı yaptım, küfürlü konuştum.

İşte Murathan Mungan da yukarıda yazdığım şeyleri derinden hissetmiş ve çoktan ete kemiğe büründürüp anlamlandırmış olduğundan harika bir seçki ile “Büyümenin Türkçe Tarihi “ adlı, bu yazımı zaman zaman acıya boğan ama ne zaman, nerelerde, nasıl hangi yaşam anlarından ağır yaralı, hangilerinden yaramı öykülerin, romanların içime nakşettiği izlerle sararak ya da buruk ama zaferle çıkarak büyüdüğümü hatırlatan hala hiç büyümeyen yanlarımın olup olmadığını içime dönüp sordurtan bir kitap hazırlamış ve naçizane herkese okumasını tavsiye ediyorum.

 
 
Mungan Önsöz'de soruyor; "Yıllar önce okuduğunuz bir öykünün anısını sizde yıllar yılı saklayan iz nedir? Dönüp bakıldığında bu iz nereye adar sürülebilir, deriştirilebilir? Özellikle çocukluğumuzda, yeniyetmezliğimizde, ilkgençliğimizde okuduklarımızın izi, niye diğerlerinden daha derindir ve okuduklarımız niye daha keskin çizgiler, daha berrak imgelerle saklı kalır, hatırlanır?"

Bu soruların izleğinde de kitapta yer alan on iki yazar ;

- Füsun Akatlı "Bir Dil Gurbetinde" Refik Halit Karay'ın Eskici,
- Cemil Kavukçu "Bir Bahçe" de Sait Faik, "Bir Bahçe",
- Ayfer Tunç "Merhamet" de Orhan Kemal'in "Çikolata"
- Fatih Özgüven "Annenin Yokluğu"nda Ömer Seyfettin'in "Kaşağı"
- Sema Kaygusuz, "Tiksinti"de İlhan Tarus'un Bir Kasabanın Ruhu"
- Necati Güngör, "Bir Hikaye Okudum"da Sabahattin Ali'nin "Ayran"
- Sırma Köksal, "Boğaza Takılan Düğüm"de Vüs'at O. Bener'in "Havva"
- Hasan Ali Toptaş, "Seni İçime Gömdüm"de Osman Şahin'in "Beyaz Öküz"
- Selim İleri "Mahalle Kahvesi Üzerine" de Sait Faik'in "Mahalle Kahvesi"
- Faruk Duman "Taş Kokusu ya da Bir Hanende Melek Hatırası"nda Sabahattin Ali'nin "Hanende Melek"
- Jaklin Çelik "Kaos ya da Kin"de Cihat Burak'ın "Kin"
- Nurdan Gürbilek "Babalar ve Ustalar"da Oğuz Atay'ın "Babama Mektup"

öyküleri ile cevaplıyor.

Kitabı dönüp dolaşıp iki defa okuduktan sonra içindeki öykülerin bazılarını zorla Ender’e ve tatilde yanımıza gelmiş yeğenime “ tatilde acı istemiyorum, büyümek istemiyorum” diye karşı koysalar da deniz kenarında okudum/okutturdum. Sabahattin Ali’nin “Ayran” adlı öyküsünde Nehir’in gözlerini buğulandırdım ki şimdi her ayran içişimizde trenin penceresinden ayran güğümünü sallayan çocuk gözlerimizin önünden gitmiyor.

Bütün seçkilerin ve yazarların değerlendirmeleri ve öykülerin kendi yaşamlarına düşen büyütücü gölgelerini izlemenin tadı çok farklı ve güzel de olsa özellikle Nurdan Gürbilek’in seçkisi üzerine yaptığı “Babalar ve Ustalar” başlıklı metni, Sema Kaygusuz’un kasaba sıkıntısının yarattığı sıkışmışlık ve tiksinti duygusunu anlattığı metni, Ayfer Tunç’un merhamet duygusunu ilk tadışını dillendirdiği  metni birkaç kez okudum.

Osman Şahin’in Seni İçime Manzara Yapmışam” adlı öyküsüne ise doyamadım. Sanırım her öküz gördüğümde gözünde Zeli’nin acısını hatırlyacağım. Bir aşk nasıl böyle içten ve doğal dillendirilebilir:

“Ruhumu sürmüşem sana. Seni içime manzara yapmışam. İçimin seyri sana dönmüş. Yüreğimin ötüşü senden yana. Ah gök altında olaydık. Elele verip dağ bayır gezeydik. Başımıza ak bulutlar konaydı. Kuşlar kanat çırpa çırpa uçaydı. Ruhumu sürmüşem sana. Ruhumu…”

PEKİ SİZLERİ KİMLER, HANGİ ÖYKÜLERLE BÜYÜTTÜ?

Sevgilerimle
Billur

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails