Bu öyküleri okuduğumda onlar bana büyümenin kapısını açmış ve beni bekleyen ince, sızılı pek çok daracık sokaklarda ve çıkmazlarda kaybolacağımı hissettirdikleri için ben biraz daha büyüdüm .
Öykü olmasa bile yine aynı seriden Gülten Dayıoğlu'nun "Dört Kardeştiler" adlı kitabında
İşte Murathan Mungan da yukarıda yazdığım şeyleri derinden hissetmiş ve çoktan ete kemiğe büründürüp anlamlandırmış olduğundan harika bir seçki ile “Büyümenin Türkçe Tarihi “ adlı, bu yazımı zaman zaman acıya boğan ama ne zaman, nerelerde, nasıl hangi yaşam anlarından ağır yaralı, hangilerinden yaramı öykülerin, romanların içime nakşettiği izlerle sararak ya da buruk ama zaferle çıkarak büyüdüğümü hatırlatan hala hiç büyümeyen yanlarımın olup olmadığını içime dönüp sordurtan bir kitap hazırlamış ve naçizane herkese okumasını tavsiye ediyorum.
Bu soruların izleğinde de kitapta yer alan on iki yazar ;
- Füsun Akatlı "Bir Dil Gurbetinde" Refik Halit Karay'ın Eskici,
- Cemil Kavukçu "Bir Bahçe" de Sait Faik, "Bir Bahçe",
- Ayfer Tunç "Merhamet" de Orhan Kemal'in "Çikolata"
- Fatih Özgüven "Annenin Yokluğu"nda Ömer Seyfettin'in "Kaşağı"
- Sema Kaygusuz, "Tiksinti"de İlhan Tarus'un Bir Kasabanın Ruhu"
- Necati Güngör, "Bir Hikaye Okudum"da Sabahattin Ali'nin "Ayran"
- Sırma Köksal, "Boğaza Takılan Düğüm"de Vüs'at O. Bener'in "Havva"
- Hasan Ali Toptaş, "Seni İçime Gömdüm"de Osman Şahin'in "Beyaz Öküz"
- Selim İleri "Mahalle Kahvesi Üzerine" de Sait Faik'in "Mahalle Kahvesi"
- Faruk Duman "Taş Kokusu ya da Bir Hanende Melek Hatırası"nda Sabahattin Ali'nin "Hanende Melek"
- Jaklin Çelik "Kaos ya da Kin"de Cihat Burak'ın "Kin"
- Nurdan Gürbilek "Babalar ve Ustalar"da Oğuz Atay'ın "Babama Mektup"
öyküleri ile cevaplıyor.
Kitabı dönüp dolaşıp iki defa okuduktan sonra içindeki öykülerin bazılarını zorla Ender’e ve tatilde yanımıza gelmiş yeğenime “ tatilde acı istemiyorum, büyümek istemiyorum” diye karşı koysalar da deniz kenarında okudum/okutturdum. Sabahattin Ali’nin “Ayran” adlı öyküsünde Nehir’in gözlerini buğulandırdım ki şimdi her ayran içişimizde trenin penceresinden ayran güğümünü sallayan çocuk gözlerimizin önünden gitmiyor.
Bütün seçkilerin ve yazarların değerlendirmeleri ve öykülerin kendi yaşamlarına düşen büyütücü gölgelerini izlemenin tadı çok farklı ve güzel de olsa özellikle Nurdan Gürbilek’in seçkisi üzerine yaptığı “Babalar ve Ustalar” başlıklı metni, Sema Kaygusuz’un kasaba sıkıntısının yarattığı sıkışmışlık ve tiksinti duygusunu anlattığı metni, Ayfer Tunç’un merhamet duygusunu ilk tadışını dillendirdiği metni birkaç kez okudum.
Osman Şahin’in Seni İçime Manzara Yapmışam” adlı öyküsüne ise doyamadım. Sanırım her öküz gördüğümde gözünde Zeli’nin acısını hatırlyacağım. Bir aşk nasıl böyle içten ve doğal dillendirilebilir:
“Ruhumu sürmüşem sana. Seni içime manzara yapmışam. İçimin seyri sana dönmüş. Yüreğimin ötüşü senden yana. Ah gök altında olaydık. Elele verip dağ bayır gezeydik. Başımıza ak bulutlar konaydı. Kuşlar kanat çırpa çırpa uçaydı. Ruhumu sürmüşem sana. Ruhumu…”
PEKİ SİZLERİ KİMLER, HANGİ ÖYKÜLERLE BÜYÜTTÜ?
Sevgilerimle
Billur