Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir,
Azıcık okşasam sanki çocuktular.
Bıraksam korkudan gözleri sislenir.
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular.
Böyle bir sevmek görülmemiştir.
Hayır, sanmayın ki beni unuttular,
Hâlâ ara sıra mektupları gelir.
Gerçek değildiler, birer umuttular.
Eski bir şarkı, belki bir şiir.
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular.
Böyle bir sevmek görülmemiştir.
Yalnızlıklarımda elimden tuttular.
Uzak fısıltıları içimi ürpertir.
Sanki gökyüzünde bir buluttular,
Nereye kayboldular şimdi, kim bilir?
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular.
Böyle bir sevmek görülmemiştir.
Onu şair kimliği ile tanıdım. Okumamıştım öykülerini, romanlarını.
Severim şiirlerini; duygu yüklüdür.
Kitap Fuarında birkaç şiir kitabını alırken bir de roman alıyım dedim.
Kitabın arka kapağında aynen şöyle yazıyordu:
Attila İlhan'ın cinsellik konusuna cesaretle eğildiği, büyük tartışmalar yaratan bu çarpıcı ve sarsıcı romanı yayımlandığında öyle bir yankı yarattı ki, kitabın adı gündelik dile girerek farklı kullanım alanlarında kendine yer buldu: Kimi zaman bir olgunun normalden fazlalığını anlatmak için kullanılan bir deyim oldu "Fena Halde Leman". Romanda ete bürünen Leman Korkut'la ve diğer kahramanlarıyla Attila İlhan, farklı bir cinselliği konuşulabilir, tartışılabilir, anlaşılabilir, doğal bir durum olarak anlattı. Yüzyıllardır diplerde, derinlerde, yaygın olarak yaşanmakta olanın üstünden perdeyi çekti ve söz konusu cinselliği, Türk edebiyatında ilk kez "suç olmayan bir insanlık durumu" olarak resmetti... Bu cesur roman cinsellikle ilgili tabuları şiddetle sarsıyor ve okurları yeniden ve başka bir düzlemde düşünmeye çağırıyor.
“Cinsellik konusuna cesaretle eğilmek, cinsellikle ilgili tabuları şiddetle sarsmak” sözleri benim için farklı anlamlar taşıyordu. Ben kafamda Leman’ı küçük bir şehirde belki de bir kasabada yaşayan evli, ama bir başkasına aşık, kaçamak sevgiler yaşayan bir kadın olarak tahayyül etmiştim. Yani kitaptaki Leman’ın aksine çok daha masum…
Kitabın konusu, bir gazetecinin, İzmir’in varlıklı ailelerinden Korkut’ların Fransız asıllı gelinleri Leman’a duyduğu ilgi ile hakkında yaptığı araştırmalar sonucunda, Leman Korkut’un gözler önündeki hayatının gizli kalmış farklı bir penceresini aralaması ve Leman’ın sansasyonel cinsel tercihlerini anlatmasıdır.
Başlarda, gizemli bir kişilik profili çizilen Leman hakkında yazılanlar, kitabın sürükleyiciliğini arttırsa da ilerleyen sayfalarda tempo düşmeye başladı.
Eşi Ekrem Korkut’un 27 Mayıs’ta Fransa’ya kaçmasından ve orada ölmesinden sonra, ölümünün arkasındaki sır perdesini aralamak için Fransa’ya giden Leman, içinde pusuya yatmış cinsel dürtülerini, eşinin eski sevgilileri ile açıktan açığa yaşar.
Burada Ekrem Korkut’un da çok dengeli cinsel tercihleri olmadığını, hatta Ekrem Korkut’un bu durumunun genetik faktörlere dayanabileceğini, annesi Haco Hanım ile gelin Leman Korkut arasında geçen yasak gecelerin anlatımı ile keşfediyoruz.
“Anayla oğul arasındaki ilişkinin gizli bağlarını birer ikişer öğrendikçe şu gerçek bütün çıplaklığıyla meydana çıktı: Haco Hanım’a yaklaşırsam Ekrem’den uzaklaşmış olacağım, Ekrem’e yaklaşırsam Haco Hanım’dan! İkisini aynı içten yakınlıkla benimsemek, olmayacak şey: Birisi sevgide ölçü tanımayacak derecede tutkusal, öbürü alıngan da ondan.”
“Ekrem evde olmadığı sürece, güzelliğimin, sağlığımın üzerine titreyen; her tehlikeye karşı beni dişi kaplan gibi korumaya hazır, Haco Hanım’layız, Ekrem döndü mü, yumuşak başlı ve müşfik eş olarak, istediği an elinin altındayım, her söylediğini tartışmadan onaylıyorum. Sonunda elbet başlarken neredeysem orada buluyorum kendimi; içtenlik yerini oyuna bırakıyor; daha gerçek görüneyim diye oynuyorum: Doğal olanı abartıyor, olması gerekeni gizliyorum: Duygusal cambazlık, zor zanaat!”
Leman ve Ekrem’in birlikteliklerinde nasıl da durağan, hatta yalnız bir çift olduklarını, bu yalnızlığın Leman’ı, temeli gençlik yıllarına dayanan bir eşcinsel ilişkinin onda yarattığı özlemi yeniden depreştirdiğini görüyoruz. Kitabın ilerleyen bölümlerinde tüm sapkın ilişkilerin odağında Leman’ı buluyoruz.
“…dinle böceğim, uzun bir seyahate çıkacağım, hareketimden evvel bazı şeyleri söylemek arzusundayım. Yokluğum fazla uzayabilir, zaman zaman, dediklerimi dinleyerek, saptarsın ki: Hayatta kimse kimseyi anlayamaz, kimse kimsenin yerini tutamaz; aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı: İki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal kurmaya kalkıştığından, sukût-u hayaller eksik olmaz! Sen dediğime kulak ver, kendimizden başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz, şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının üzerinde somutlaştırılmış hayali; o başkası da kendini üçüncü bir şahıs üzerinde dışlaştırır, somutlaştırır: Arada ahenk kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle sandığımız farklı!”
“Çift demek, yan yana iki yalnızlık demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile zor! Onun için böyle bir hayatı, içine girip kurbanı olmadan yaşayacaksın, yani uzaktan. Uzaktaki soyut, hemen hemen yok bir şahsı sevmekten güzelini tasavvur edemiyorum. Yakında olmayan sevgili tahayyülde yaşatılır, hayalde yaşamak az evvel açıkladığım kaideye uygun olarak, onu kendine benzetmektir, yanında bulunmayacağından, o buna ne itiraz edebilir, ne müdahale: Sevdiğini, hayalinde değiştirdikçe, kendine benzettikçe daha çok seversin, böylece denge korunmuş olur. Sevmek! Sevmek esasında alıp başını gitmektir, sevgiliden uzaklaşan mutlak aşka yaklaşır, sevdiğini gönlünde kendi bildiğince yeniden yaratarak…”
İnsanların cinsel tercihleri, sadece kendilerini ilgilendirir. Ve iki kişi arasında yaşanan her zaman mahremiyettir. İster kadın-erkek, ister kadın-kadın, ister erkek-erkek yaşansın, bu insanların özelidir. Bu ilişkilerle ilgili detayları bilmek, mahremiyete sızmaktır. Kitabı okurken, Leman’ın yaşadığı eşcinsel ilişkilerin detayları, kabullendiğim bu yaşam tarzlarının çarpıklığını somutlaştırdı, beni o insanların hayatlarının içine itti. Ben ise orada olmak istemiyorum, sadece onların kişisel seçimlerine saygı duyuyorum. Eşcinsellik doğuştan sahip olunan bir yazgı olabilir, çocukların tam da cinselliğini keşfettiği, kabullendiği yıllarda ailesinin, yakın çevresinin yanlış yönlendirmesi sonucunda edinilmiş bir tercih olabilir. Ama bu o kişilerin seçimidir.
Kitaptaki karakterlerin çoğunun eşcinsel tercihlerinin olması, her insanın içinde bir nebze de olsa bu çarpık dürtülerin olduğunun göstergesi midir? Çevremizde, içinde bu eğilimleri taşıyan bu kadar çok insan var mıdır? Bu insanlar zaman zaman yaşadıklarından pişmanlık duyarlar mı? Tıpkı Leman gibi…
Peyman