15 Haziran 2011 Çarşamba

Dava - Franz Kafka



Kitap: Dava
Yazar: Franz Kafka
Mekan: Kafe Kafka - Beyoğlu
Tarih: 14.06.2011
Sunucu: Bilgen
Katılımcılar: Ayşen, Ayşe, Belkis, Berna, Billur, Gülda, Gülden, Peyman, Yonca





Yazar- Franz Kafka:





* Franz Kafka 1883’de Prag’da doğdu; 1924’de Kierling’de öldü.

* Yahudi bir tüccar aileden gelen, Almanca’ya da hâkim olan bir yazardı. Kafka’nın en önemli eserlerini, üç romanının (Dava, Şato ve Kayıp) yanı sıra; ortaya koyduğu birçok hikâyeleri oluşturuyor.

* Kafka’nın eserlerinin büyük bölümü ancak Kafka’nın ölümünden sonra meslektaşı ve yakın arkadaşı Max Brod tarafından yayımlandı ve bu eserler 20. yüzyılda dünya edebiyatında kalıcı bir etki bıraktı.


Ailesi:

* Franz Kafka’nın babası Hermann Kafka (1852–1931) ve annesi Julie Kafka (1856–1934) Yahudi soylu bir aileden gelmektedir.

* Babası Hermann Kafka henüz çocukken, ticaretle uğraştı, sonrasında finansal olarak sıkıntıya düştü ve seyahat temsilcisi olarak çalıştı. Daha sonraları ise Prag’da kendi bujiteri dükkânını açtı.

* Annesi Julie Kafka varlıklı bir ailenin çocuğuydu, kocasına göre daha eğitimli biriydi ve günlük bazen on iki saate kadar çalışan, kocasının işinde önemli ölçüde söz sahibi olan bir kadındı

* Kafka’nın üç kız kardeşi vardı. Daha sonra sürgüne gönderildiler ve muhtemelen izlerinin kaybolduğu toplama kamplarında ya da gettolarda hayatlarını kaybettiler.
* Kafka, Prag halkının yüzde onluk bir bölümünü oluşturan ve ana dilleri Almanca olan kesimin içindeydi. Ayrıca Kafka anne ve babası gibi Çekçe’ye de son derece hâkimdi.

* Kafka’nın edebiyatı büyük ölçüde babasıyla olan ilişkileriyle şekillenirken, annesi daha geri planda kalmışsa da; Kafka’nın figürlerinde annesinin birçok akrabasının yer aldığı görülür.


Çocukluğu, gençliği ve eğitimi:





* Lise eğitimini başarıyla tamamladıktan sonra Kafka, annesi ve babası tarafından Norderney ve Helgoland’a birer seyahatle ödüllendirildi.

* Kafka daha sonraları da despot babasının isteği gibi bir yaşam sürdürdü. Bu onun kaderiydi ve bu kader onun birçok eserine de yansıdı. Kendi kararlarını verebildiği bir yaşamdan sonra, dışarıya olan yönelimi „Dönüşüm“ eserinde olduğu gibi diğer eserlerine de açıkça yansımıştır.

* 1906’ya kadar Prag’daki Karl-Ferdinand Üniversitesinde öğrenim gördü; oradan mezun olduktan sonra kimya ile ilgilendi, fakat kısa bir süre sonra hukuk alanında ilerlemeye karar verdi. Daha sonra bir yarıyıl Alman Filolojisi ve sanat tarihiyle ilgilendi, bu arada Münih’teki hukuk eğitimine de devam etti. Beş yıllık hukuk eğitiminden sonra Albert Weber’in yanında ücretsiz hukuk stajı yapma şansını buldu ve ceza hukuku alanında ilerleme kararı aldı.

* Kitaplarında da bu uzmanlık temeli yer alıyor..


Mesleki yaşamı:





* 1907’de o dönemde çok ünlü olan “Assicurazioni Generali” adlı İtalyan bir sigorta şirketinde çalışmaya başladı. Franz Kafka’nın Prag’da edebiyat çevresine girmesini sağlayacak olan Max Brod ile bu yıllarda dostluk kurmaya başlamıştır. Zaten eserlerini de yakılmak üzere bırakacağı kişi de Max Brod’dan başkası değildir.

* Bu dönemde Franz Kafka, aynı zamanda Felix Qeltsch, Oskar Baum, Gustav Janouch ve Franz Werfel gibi önemli edebiyatçılar ile tanıştı. 1908 -1912 yılları arasında siyasal ve toplumsal olaylara ilgi duymaya başlamıştı hatta önemli Çek siyaset adamlarının toplantılarına katılmaya başlamıştı. Yahudilikle ilgilenip İbranice öğrenmeye de bu dönemde yöneldi. Max Brod ile Riva, Paris, Weimar ve İtalya’ ya geziler yaptı


Nesil çatışması, baba-oğul ilişkileri:

* Kafka kötü bir çocukluk dönemi geçirdi, özellikle de babasıyla hiç anlaşamadı; babasının Kafka’nın üzerinde sürekli bir baskısı söz konusuydu, bu durum çocukluk yıllarından öğrenim hayatına kadar devam etti.

* Kafka’nın annesi ise babasının değer yargılarını ve düşüncelerini kabullenmişti, zaten bu yargıları değiştirebilecek güce de sahip değildi. Kafka gençken, babasından kesinlikle korkmuyordu, fakat babasına her zaman mesafeli yaklaşıyordu ve ona karşı içinde nefretten başka bir duygu beslemiyordu.

* Kafka’nın birçok eserinde baba, ailenin reisi, her şeye gücü yeten ve baskıcı biri olarak tasvir edilmiştir; tıpkı “Dönüşüm” eserinde olduğu gibi. Bu eserde Gregor (hikâyenin kahramanı aynı zamanda hikâyedeki oğul) bir böcektir ve işe yaramayan biridir, hikâye Gregor’un ölümüyle ailenin rahat bir nefes aldığı konu edinilmiştir. Babasının karşı konulmaz gücünün Kafka’nın üzerinde yarattığı baskı, Kafka’nın en önemli hikâyelerinden biri olan “Hüküm” ü (Yargı) yazmasına sebep olmuştur.

* Kafka,“Baba’ya Mektup” eserindeki mektupları ne babasına göndermek ne de yayımlatmak istemiştir; bu mektupları sadece babasının üzerinde her zaman baskısı olduğunu göstermek için yazmıştır. Muhtemelen babasının Kafka’nın üzerinde yarattığı baskı onun kendi kendini eleştirmesine sebep olmuştur ve Kafka kendinden nefret eden biri haline gelmiştir. Şüphesiz bu derin özeleştirinin Kafka’nın yaşamına ve eserlerine yansımıştır.


Arkadaş çevresi:

* Kafka’nın Prag’da oldukça geniş bir arkadaş çevresi vardı, üniversitenin ilk yıllarında hemen hemen aynı yaşlarda olduğu sıkı bir arkadaş çevresi edindi.

* Kafka’nın hayatındaki en önemli kişi şüphesiz Max Brod’du. Max Brod da tıpkı Kafka gibi hukuk okudu, daha sonra filozof olan Felix Welthsch ve yazar Oscar Baum ile arkadaş oldu.

* Brod, Kafka’nın edebiyat için ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Brod’un aracılığıyla Kafka, henüz yeni kurulmuş olan Rowohlt basımeviyle iletişime geçtiler ve Kafka’nın ilk kitabı basılmış oldu (Gözlem,1912).

* Kafka’nın gelip geçici arkadaşları içinde Jizchak Löwy’nin şüphesiz ayrı bir yeri vardır. Kendisi, Varşovalı Ortodoks bir aileden gelen önemli tiyatroculardandır, gerek sanata olan ilgisiyle, gerekse kişiliğiyle Kafka’ ya örnek olmuştur.

* Kafka’nın biyografisini incelersek, onun hiç de sosyal bakımdan toplumdan kopmadığını görürüz, fakat ruhsal bakımdan tamamen farklı bir kişiliktir. Kafka’nın kullandığı kelimelerin altında yatan, asıl anlatmak istediği ifadeyi takdir etmekten başka bir şey gelmez.

* Kafka’nın Prag’da oldukça geniş bir arkadaş çevresi vardı, üniversitenin ilk yıllarında hemen hemen aynı yaşlarda olduğu sıkı bir arkadaş çevresi edindi.
* Kafka’nın hayatındaki en önemli kişi şüphesiz Max Brod’du. Max Brod da tıpkı Kafka gibi hukuk okudu, daha sonra filozof olan Felix Welthsch ve yazar Oscar Baum ile arkadaş oldu.

* Brod, Kafka’nın edebiyat için ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Brod’un aracılığıyla Kafka, henüz yeni kurulmuş olan Rowohlt basımeviyle iletişime geçtiler ve Kafka’nın ilk kitabı basılmış oldu (Gözlem,1912).

* Kafka’nın gelip geçici arkadaşları içinde Jizchak Löwy’nin şüphesiz ayrı bir yeri vardır. Kendisi, Varşovalı Ortodoks bir aileden gelen önemli tiyatroculardandır, gerek sanata olan ilgisiyle, gerekse kişiliğiyle Kafka’ ya örnek olmuştur.

* Kafka’nın biyografisini incelersek, onun hiç de sosyal bakımdan toplumdan kopmadığını görürüz, fakat ruhsal bakımdan tamamen farklı bir kişiliktir. Kafka’nın kullandığı kelimelerin altında yatan, asıl anlatmak istediği ifadeyi takdir etmekten başka bir şey gelmez.





İlişkileri :

* Kafka’nın kadınlarla olan ilişkilerine baktığımızda en önemli noktada, Kafka’nın aşkı Felice Bauer’e yazdığı mektuplar durmaktadır. Felice Bauer, Kafka’nın 1912’de Max Brod’un evinde tanıştığı, Berlin’li bir memurdur. 1912 ile 1919 arasında Felice Bauer ile üç kez nişanlanmasına rağmen, onunla evlenemedi. Bu ilişkiden geriye 500'ün üstünde mektup kaldı.

* 1920 yılında ise Kafka, Milena Jesenka ile mektuplaşmaya başlar. Milena Kafka’nın Almanca yazdığı eserleri Çek diline çevirmek istemiştir. Milena Kafka’dan 12 yaş küçüktür ve evlidir. Birlikte olmalarının imkânsız olduğunu bildikleri halde uzun yıllar boyunca aralarındaki mektuplaşma devam ettiler. Kafka’nın Milena’ya yazdığı mektuplar da tıpkı Felice Bauer’e yazdığı mektuplar gibi Türkçeye çevrilmiştir. Kafka’nın son ilişkisi ise, ölmeden birkaç ay önce isminin anıldığı Dora Diamant adındaki bir çocuk bakıcısıydı.

* Kafka mektuplarda aşkın gerçekliğine olan şüphelerini, korkularını dile getirmiş, duygularını tüm çıplaklığıyla kaleme almıştır, bu bakımdan mektuplar edebi açıdan son derece önemlidir.

* Dava adlı eserde ise kadınların K.’ya kendilerini hiçbir çaba sarf etmeden sunduklarını görmekteyiz.




Hastalığı ve ölümü :

* 1917 yılında tedavisi mümkün olmayan akciğer kanseri teşhisi konulur Kafka’ya. Hastalık iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlar ve 1918’in sonbaharında İspanyol gribine yakalanır. Daha sonraları ise tüm tedavilere rağmen, aynı zamanda aile dostları ve akciğer hastalıkları tedavisinde de uzman olan Dr. Hugo Kraus tarafından, Kafka’ya gırtlak kanseri teşhisi konuldu.

* Kierling Sanatoryumu’na taşındı ve 1924 yılında Klosterneuburg’da, 40 yaşında hayata gözlerini yumdu.





Kafka’nın uyruğu hakkında :

* Kafka ilk olarak çok milletli Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda yaşadı ve 1. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni kurulan Çekoslovakya’ da yaşadı.

* Kafka kendisini bir mektubunda, ana dili Almanca olan biri olarak tanımlamıştır. (“Almanca benim anadilim, fakat Çekçe kalbimde yatıyor“)

* Prag’da kendilerini “Prag Almancası“ olarak tanımladığı bir çemberin içerisinde yaşıyordu. Kafka bir mektubunda „ Hiçbir zaman Alman halkı arasında yaşamadım“ demiştir. Daha sonra ise çoğunluğunu Çek halkının oluşturduğu, Almanca konuşanlardan izole edilmiş bir ortamda yaşadı. —hassas yaradılışından dolayı Almanca konuşan azınlıktan uzaklaştı. Bütün bunların yanı sıra o Yahudi azınlığa mensuptu.

* Kafka’nın eserlerine baktığımızda ise 1. Dünya Savaşı döneminde ne Almanya’nın politik konularından ne de Avusturya milliyetçiliğinden bahsetmediğini görürüz.


Etkileri (edebiyat, felsefe ve sinema) :

* Edebiyat : Nabokov’a göre Kafka, edebi açıdan en fazla Flaubert’dan etkilenmiştir.

* Hatırlatma :Flaubert- Madame Bovary: Gerçekçilik, sanatın dolayısı ile romanın ahlaki, dini, sosyal bir amacı olmadığını savunur. Flaubert, mektuplarında sanatın bağımsızlığını şöyle savunur; "Güzel üslupla yazan sanatçılara fikir ve ahlak amaçlarını ihmal ettikleri için çıkışıyorlar, sanki doktorun amacı iyileştirmek, bülbülün amacı da sadece ötmek, sanki sanatın amacı da her şeyden önce güzellik yaratmak değilmiş gibi."

* Bu sözlere rağmen Madame Bovary' yi okuyup da bundan bir ahlak dersi almamak olanaksızdır. Ama okuyucunun eserden çıkardığı ahlak sonucu roman yazarının hedefi değildir. Gerçekçiler romandan asla bir ahlaki veya toplumsal bir sonuç çıkmasın demezler. Onlar sadece sanatçının bir ahlak hocası olmadığını savunurlar.
* Felsefe :Kafka lise yıllarından itibaren yoğun bir şekilde Friedrich Nietzche ile ilgilenmiştir. Özellikle de Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt eseri Kafka’yı büyülemiştir. Kafka kendine yaşam paraleli olarak filozof Kiergaard’ı görmektedir. Ve onun için şöyle demiştir : “O beni bir arkadaş gibi doğruluyor“

* Sinema : Kafka’nın filmlerden pek de etkilendiği söylenemez; yazılarında uygun ifadeler eksiktir bu yüzden birçok kez metinlerini bizzat yeniden yapılandırmıştır. Hikâyelerinde film konularını inceleyip üzerinde kafa yorduğu için farklı karakterler yaratmıştır. Konu, komik resimlerin birbiri ardına sıralanmasıyla oluşur ve abartılıdır; burada edebi yoğunluk kendini sözlü olarak gösterir. Kafka’nın hikâyelerindeki film her zaman o anı konu alır: büyük şehirdeki trafiğin ritmi, korkunun dışa vurumu gibi. Bu tür figürlere özellikle “Kayıp” romanında rastlanır.








Böyle buyurdu Zerdüşt :

* 'Böyle Buyurdu Zerdüşt: Herkes ve Hiçkimse için Bir Kitap', Alman filozof Friedrich Nietzsche tarafından kaleme alınmış bir kitaptır (1883–1885). Kitabı belirli bir kategori içerisinde tanımlamak genelde zor olmuştur: Bir edebiyat eseri ve aynı zamanda felsefî bir çalışmadır. Nietzsche kendisi kitabı "yazılmış en derin" eser olarak tanımlamıştır. Eser, birçok farklı konu ve tarz barındırmaktadır. Nietzsche'nin felsefî görüşleri açısından önemli bir yer tutan kitap, birçok eleştiriye maruz kalmıştır.

* Bu kitapta Nietzsche şiirsel bir uslûpla felsefi meseleleri dile getirmiş, kendi felsefi düşüncelerini ve kavramlarını açıklamıştır. Nietzsche felsefesinin ana yapıtıdır.Kendi deyimiyle: “Yazılmış en yüce kitap, insanlığa şimdiye dek verilen en büyük armağan”dır.

* Nietzsche, felsefe alanında yalnızca metnin içeriğiyle değil, uslûbu ya da söylemiyle de yakından ilgilenmiş, yeni düşünceleri yeni söyleyişlerle dile getirme prensibiyle hareket etmiştir. Böyle Buyurdu Zerdüşt, bu anlamda felsefeye yeni bir içerik katkısından ibaret olmayıp yeni bir söylemsellik de getirmiştir.

* Eserin geneli özdeyişlerden (aforizmalardan) oluşur. Nietzsche anlatmak istediği konuyu, benzetmeler ya da imalar kullanarak aktarır. Bu şekilde, okuyucunun bahsedilen konu hakkında düşünmesini ve kendisine ait bir yargıya ulaşmasını beklemektedir.

* Yazılarını bilmece, okuyucuları da bilmeceleri çözen kişi, bulucu olarak tanımlamıştır. Fakat onun bu üslubu, zaman içinde felsefesinin algılanışını etkileyen kasıtlı çarpıtmaları ve yanlış anlaşılmaları doğurmuştur. Yaşadığı çağda kimsenin kendisini anlamasını beklemediğini, onu duyacak kulakların olmadığını söyleyen Nietzsche, bunun sebebi olarak da yaşadığı çağa ait olmamasını gösterir.





* Kitapta Zerdüşt isimli karekterin gözlemleri ve bu gözlemler üzerine ürettiği düşünceler yer alır. Karakterin ismi, İranlı bir peygamber olan, Zerdüşt Peygamber'in ismiyle aynıdır.Bu durum zaman zaman “Böyle buyurdu Zerdüşt” ün bir kutsal kitap olarak algılanmasına neden olmuştur. Nietzsche bu yanlış anlaşılmayı öngörmüş ve: “Zerdüşt adı ne anlama geliyor, sormadılar bana, sormalıydılar: Çünkü o İranlının tarihteki, korkunç benzersizliğini yapan şey, benimkinin tam tersidir. Burada konuşan ne bir peygamberdir ne de din kurucusu denen o güç istemi ve hastalık kırmasıdır. Bağnazın biri değil burada konuşan, vaaz verilmiyor, inanç istenmiyor burada.” cümleleriyle bu çarpıtmaların da önüne geçmiştir.


Eserleri:

* 1933 – 1945 yılları arasında Kafka da tıpkı diğer bütün saygın Yahudi yazarlar gibi yasaklanan yazarlar arasındaydı. Hatta Kafka, Nazi döneminde yasaklanan yazarların başında geliyordu. Eserleri yakılacak kitapların arasındaydı.

Kafka’nın müsveddelerinin yayımlanmasıyla ilgili tartışma

* Yaşadığı dönemde Kafka, geniş çevrelerce pek fazla tanınmıyordu. Kafka eğer yazdığı kısa metinlerin dışındaki eserlerin de yayımlanmasına izin verseydi, bu durumum belki daha farklı olabilirdi. Kafka ne kendi eserlerine ne de yazarlığına güveniyordu; bu güvensizlik öyle boyutlara ulaşmıştı ki; en yakın arkadaşı ve vasiyetini bıraktığı Max Brod’a yayımlamadığı eserlerini yakıp yok etmesini vasiyet etmiştir.

* 29 Kasım 1922’de araştırmalar sonucunda bulunan belgede, Kafka’nın şöyle belirttiğini görüyoruz: “Ortaya koyduğum bütün eserlerden sadece şu belirttiklerim geçerlidir “Yargı”, “Ateşçi”, “Dönüşüm”, “Ceza Kolonisi”, “Köy Hekimi”; hikâyelerimden ise: “Açlık Sanatı” (“Gözlem’in“ bir örneğinin kalmasını istiyorum, kimse bu hikâyeyi yok etme zahmetini çekmesin, fakat onun yeni basımının olmasını da istemiyorum.) Bu belirttiğim beş kitabın ve hikâyenin geçerli olduğunu söylemem kesinlikle onların yeniden basılıp, yayımlanması anlamına gelmesin; aksine ben bu eserlerin hepsinin yakılıp yok edilmesinden yanayım. Eğer bu kitaplara ulaşmak isteyenler varsa onlara da engel olamam.“

* Kafka’nın Brod’dan istediği, kitaplarının yakılıp yok edilmesiydi; fakat Brod bunu yapmadı. Bugün de Brod’un verdiği kararın doğru olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Yapıtlarının bir bölümünü de Kafka yaşadığı dönemde bizzat yok etmiştir. Kafka ancak 2. Dünya Savaşından sonra dünyaca üne kavuşabilmiştir, önce ABD ve Fransa’da, 50’li yıllarda ise Almanca konuşulan bölgelerde ünlenmiştir. 1963 yılında Prag’daki Liblice şatosunda ağırlıklı konusu yabancılaşma olan, Kafka üzerine uluslararası bir konferans düzenlenmiştir.

* Alman ordularının Prag’a girmelerinden kısa bir süre önce, 1939 yılında Brod, Kafka’nın müsveddelerini İsrail’e kaçırmayı başardı. 1945’de bu müsveddeleri sekreteri Ilse Ester Hoffe’ye gönderdi ve aynen şöyle yazıyordu notunda: “Sevgili Hester, 1945 yılında sana Kafka’nın bana ait olan bütün el yazmanlarını ve mektuplarını gönderdim.“

* Hoffe bu müsveddelerden bazılarını satın aldı, satın aldığı eserler arasında mektuplar, posta kartları ve “Yargı” romanının el yazması bulunuyordu, bu eser 1988 yılında 3.5 milyon marka Londra’daki bir edebiyat arşivine kaldırılmıştır. Diğer el yazmalarını ise Hoffe, kızları Eva ve Ruth Hoffe’ye göndermiştir.


Kafka’nın yaşadığı dönemde yayımlanan eserleri :

* Dua eden adamla sohbet, Gözlem, Yargı, Ateşçi, Ceza Kolonisi, Dönüşüm,Yasanın Önünde (dava),Bir Köy Hekimi,Açlık Sanatçısı…15 eser

Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan eserleri
* Dava, Şato,Gezinti, Bir Köpeğin Araştırmaları,Babaya Mektup, Bir Savaşn Tasfiri,….28 eser.


Eserlerinin özellikleri:

* Kafka’nın eserlerindeki roman kahramanları sonunun nereye varacağını bilmedikleri labirentlerden geçerler ve sonunda bilinmeyen kudrete ulaştırılırlar. “Şato” romanı da tıpkı “Dava” romanındaki mahkeme binasında olduğu gibi karmakarışık odaların bulunduğu labirentlerden oluşmaktadır, aynı zamanda “Kayıp” ( Brod tarafından “Amerika” başlığı adı altında yayımlanmıştır) romanında tuhaf, birbiriyle alakasız sahneler – bir gemi, bir otel, bunların yanında Karl Roßmann amcanın odası, kahramanlar – devasadır.

* Kafka’nın hemen her eserinde, örneğin: “Çin Seddi“, “Bir Köğeğin Araştırmaları“, “Kısa Fabl“, hikâyenin kahramanları başarılı olamamıştır ve boş yere ölmüştür, hikâyelerinde ağırlıklı olarak ele alınan konu budur. Bu hikâyelerde her şey tamamıyla gerçekçi değildir, olaylar bilinçli olarak ironiyle anlatılmıştır.

* Hikâyelerinin konularının bir diğer olmazsa olmazı da, hikâyenin kahramanının bilinmeyen yasalara istemeden karşı gelmesi; ya da çiğnediği yasayı hiç bilememesidir (“Yasanın Önünde”, “Ceza Sömürgesi”, “Çiftlik Kapısına Vuruş”, “Yasalar Sorunu Üzerine”). Tıpkı “Dava” ve “Şato” romanlarının kahramanlarında olduğu gibi, hikâyenin kahramanları da kendileri için yasak olan olaylarla hikâyeye yön verir, hikâyenin gidişatını bu olaylar belirler.

* Kafka’yı ekspresyonistlerden ayıran da Kafka’nın olağandışı olayları tanımlayıp, anlaşılır bir şekilde tarif edip, bu olayları doğal bir oluşum gibi yansıtan tarzıdır. Bu duruma özellikle de Kafka’nın hikâyelerinde rastlanır. “Ceza Kolonisi”ndeki yasallaştırılmış acımasızlıkta, “Dönüşüm” eserinde insanın bir hayvana dönüşmesinde ya da “Akademi İçin Bir Rapor” adlı eserlerinde bu durum açıkça görülebilir. Kafka eserlerinde basitçe günlük yaşamdaki bir olaya şekil vermemiştir; ondan ziyade kendi kurallarıyla kendi dünyasını yaratmıştır. Kafka’yı diğerlerinden ayıran, Kafka’yı Kafka yapan da budur. Bu durum sonradan „Kafkaesk“ (Kafkavari) kavramının yerleşmesini sağlamıştır.


Dönüşüm:

* “Dönüşüm” Kafka’nın 1912 yılında oluşturduğu ve tüm eserleri içinde belirleyici yere sahip bir hikâyedir. Daha sonra bu hikâye 1915 yılında “Beyaz Sayfalar” adlı dergide yayımlanmıştır. Aralık 1915’te de kitap olarak “En Erken Gün” adlı yazı dizisinde Kurt Wolff tarafından yayımlanmıştır.
* Birinci bölüm: Gregor Samsa günün birinde kötü kâbuslar görerek uyanır ve kendisini insan büyüklüğünde bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Bu dönüşümle birlikte bütün hayatı alt üst olmuştur. Her zamanki gibi kalkıp işe gitmek ister, fakat bunu yapamaz, artık normal bir insan değildir, bu haldeyken çalışamayacağını anlar. Bütün ailenin de ekonomik yükü Gregor’un üzerindedir. Gregor böceğe dönüşünce onun yerine artık babası çalışmak zorundadır.

* İkinci bölüm: Gregor’a tek yakın kişi kız kardeşi Grete’dir. Çünkü onun konservatuarda okuması için elinden gelen her şeyi yapmıştır Gregor. başlarda böceğe dönüşmüş ağabeyi ile çok iyi ilgilenir, fakat ilerleyen bölümlerde ilgisi azalır; ona eskisi gibi iyi bakmamaktadır, odasını temizlememektedir, eskisi gibi güzel yemekler getirmemektedir. Gregor’un durumu gittikçe kötüleşir. Odadayken üstüne bir şişe düşer ve Gregor, yüzünden ağır bir şekilde yaralanır; daha sonra sinirlenen babası ona bir elma atar ve tekrardan ağır bir şekilde yaralanmasına neden olur.

* Üçüncü bölüm: İlerleyen aylarda Gregor yüzündeki ve sırtındaki ağrılarla yaşar, neredeyse hiçbir şey yemez. Ailesi onu artık tamamen gözden çıkarmıştır. Haliyle aile, Gregor da çalışmayınca finansal problemler yaşar ve eve üç kiracı almaya karar verir. Gregor da ailesinden tamamen kopmuştur artık, onlara katılmaz, sadece akşamları odanın kapısı aile üyeleri toplandığında açık bırakılır, böylece Gregor kendisini yalnız hissetmez.

* Günün birinde odanın kapısı açık unutulur, dışarıdan gelen müzik sesini duyan Gregor odadan çıkarak müziğin geldiği odaya doğru ilerler; tam o sırada kiracılardan bir tanesi Gregor’u fark eder ve aileyi bu olayı herkese yaymakla tehdit eder ve evin kirasını da ödemez.

* Gregor artık ailesi tarafından tamamen istenmediğini anlar ve o günün sabahında ölü bulunur. Ölüsü ise hizmetçi tarafından ortadan kaldırılır.





DAVA :

* Dava” Franz Kafka’nın “Amerika” ve “Şato” gibi bitirilmeyen ve Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan üç romanından biridir.

* Konu: Bir kişinin haksız ve ne ile suçlandığını bilmeden mahkemelere düşmesi ve onun verdiği mücadelenin boşa çıkması.

Özet :

Romanın başkahramanı Josef K, 30. yaş gününün sabahı tutuklanır; fakat kendisi de ne suç işlediğini bilmemektedir. Alışılmadık bir biçimde, tutuklu olmasına rağmen bu durum onun günlük hayatını pek etkilemez. Josef K neden tutuklandığını anlamaya çalışır, bir yandan da kendini nasıl haklı çıkarabileceğini düşünür. Yargılanacağı mahkeme de son derece gariptir, mahkeme çatı katındadır ve mahkemeyle bağlantıları olan kadınlar da bulunmaktadır, bu kadınlar K’yı cazibeleriyle baştan çıkarmaktadır. Josef K tüm bu olan bitenin içinde kendine bir çıkış yolu aramaktadır. Bir türlü bir çıkış yolu bulamaz. İşler her geçen gün Josef K için daha karmaşık hale gelir. K ne için, kim tarafından yargılandığını anlamaya çalıştıysa da bütün çabaları boşa gider ve en sonunda bir türlü ulaşamadığı mahkemenin en üst mercisi tarafından ölüm cezasına çarptırılır. 31. yaş gününde Josef K iki kişi tarafından alınıp, bir taş ocağında “bir köpek gibi” öldürülür.

Karakterler:

* Joseph K. : Otuz yaşında bir bekar ve başarılı bir bankacı. Renksiz bir insan. Belirli kötülükleri veya erdemleri, kişisel bağları yoktur.

* Frau Grubac : Joseph’in ev sahibesi. Joseph’e annesiymiş gibi davranır ve ona hayrandır. Ayrıca diğer insanlara da saygıyla yaklaşan biri.

* Fraulein Brüstner : Joseph’in kiralik evinde oturan bir daktilograf. Kitapta geçmişleri verilmemiş olsa da K.ile tutuklanmasının akşamında yakınlaşırlar.

* Amca: K.nın vasisi; tutuklandığını duyduğunda yanına gelir ve başta ailenin onurunu kurtarmak için Avukat arkadaşını devreye sokar.

* Huld : Joseph’in daniştiği avukat. Mahkeme çevrelerinde etkisi olduğu iddia ederse de hiçbir şey başaramaz.

* Leni : Huld’un ev işlerine bakan kadın. Şuh bir kadındır. Patronun tüm müvekkillerine kur yapar.

* Titorelli : K.’nın bir müşterisi tarafından önerilen Joseph’e yardım etmek isteyen bir mahkeme ressamı.

* Papaz : Katedralin papazı. Joseph’e, durumun kötü olacağini anlatmaya çalışır.

* Mübaşirin karısı, mübaşir, üniversite öğrencisi-hakimin yardımcısı
İzlenimler

* Yaz için biraz iç karartıcı ancak merak uyandıran
* Kendi karakterinden izler var (depresif)
* Paragraf düzeni yok, okumayı zorlaştırıyor.
* Tasvirleri güzel ve bol
* Kuşatılmışlık ve bir şey yapamama duygusunu kuvvetli bir şekilde veriyor
* Özgürlüğün kaybı ve sonunda yenik düşmeyi veriyor.
* Ergenekon’la çok benzeşen bir dava.
*“Elindeki tüm değerleri kaybetmek, kendinin herşeyden soğumasını sağlayabilir ama buna direnmen seni, hayata döndürecek tek kurtuluştur.”

Sürekli garip ve şaşırtıcı olaylar, kişiler, mekanlar

* Tutuklanması,
* Kadınların kendilerini ona sunuş biçimleri,
* Normalde olayları akışına bırakan birinin ilk savunmasında düzene karşı yaptığı savunma ve beklenmeyen kahramanlık,
* Mahkeme mekanlarının rezalet durumu
* Avukatlar / kaçak avukatlar : Hakimler nezdinde bir işlevleri olması bir mucize ancak onlarsız da olmuyor, bir kere tutuklanınca aklanma şansının olmaması ancak kısmi aklanma ya da sürüncemede bırakma
* Kanunların hiç kimse tarafından bir netliği olmaması,
* Bankadakilerin davranışları,
* Cellatın banka memurlarını bankada dövmesi,
* Herkesin garip bir şekilde tutuklamadan haberi olması,
* Herkesin yardım etmeye çalışması,





Aforizmalar:

* Önceleri sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum, şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum. Ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyorum sadece.

* Bir kafes, kuş aramaya çıkmış.

* Gerçek bölünemez, bu yüzden kendini tanıyamaz; her kim onu tanımak isterse bir yalan olmak zorundadır.

* Sanatımız, gözümüzün Gerçek'le kamaşmasıdır.Geri geri kaçan ucube maskelere vuran ışıktır gerçek, başka bir şey değil.

* Kıyamet Günü'nü böyle adlandırmamızın nedeni ancak bizim zaman kavramımızdandır; aslında o bir tür sıkıyönetim mahkemesidir.

* Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki?

* Bir hedef var, ama yol yok; bizim yol dediğimiz şey, bir duraksamadır.

* Önümde dursan ve bana baksan; içimdeki acılar hakkında ne bilebilirsin ki; ben seninkiler hakkında ne bilebilirim ki? Ve ayaklarına kapanıp ağlasam ve anlatsam; sana cehennemin sıcak ve korkunç olduğunu anlatsalar; benim hakkımda cehenneme ilişkin bildiklerinden daha fazla bilecek misin? Bu yüzden bile biz insanlar cehennemin kapısının önündeymişiz gibi birbirimizin karşısında o kadar saygılı, o kadar düsünceli, o kadar sevgiyle durmamız gerek.

* Bir kitap, içimizdeki donmuş denize inen balta gibi olmalı.

* Duvar kendisine çakılmak üzere olan çivinin ucunu nasıl hissederse, o da şakağında öyle hissetti. Dolayısıyla hissetmedi.

* Aylaklık bütün kötülüklerin kaynağı, bütün erdemlerin tacıdır.

* Bir topluluğu kontrol etmek, bireyi kontrol etmekten kolaydır. Bir topluluğun ortak bir amacı vardır. Bireyin amacı ise her zaman için şaibelidir. (Dr. Murnau)

* Ev halkını koruyan Tanrıya inanmaktan daha keyif veren ne olabilir!
* Seninle dünya arasındaki bir kavgada dünya üzerine bahse gir.

* Öff, dedi fare.Dünya da günden güne daraliyor.İlkin bir genişti ki, korktum,
koştum ileri, uzakta sağlı sollu duvarları görür görmez dünyalar benim oldu. Ama bu uzun duvarlar da öyle çabuk birbirlerine doğru ilerliyorlar ki,en son odadayım işte; orada, köşede de kapan duruyor, gitgide kısılacağım kapana. Kedi:Sen de öyleyse yönünü değiştir,dedi ve kedi fareyi yedi.

* Kim terkedilmiş bir hayat yaşar, ama yine de bazen insanlar arasina karişmak isteğini duyarsa, kim günün değişik zamanlarını, havadaki, is durumundaki vb. değişiklikleri dikkate alarak tutunabileceği bir insan kolu görmek isterse, sokağa bakan bir pencere olmadan uzun süre yapamaz.

* Düz bir yolda yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine rağmen hala gerisin geriye gitseydin, o zaman bu çaresiz bir durum olurdu; ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması, bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir, o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur.

* Av köpekleri henüz avluda oynuyorlar; ama avları daha şimdiden ormanın içinde ne kadar hızlı koşarlarsa koşsunlar, ellerinden kaçamayacaklar..

* Bürokrat için insanca ilişkiler değil, yalnızca nesne ilişkileri vardır. İnsan evrağa dönüşür. Evrağa verilen sayı ile belirgin kılınan, ölmüş bir varlık olarak evrağın akışına girer. Bu varlık, şahsen çağrıldığı zaman bile bir kişi değil, yalnızca 'olay'dır. 'Konu' ile ilgili olmayan ne varsa akıp gitmiştir. Resmi dairelerin koridorları aşağılanma kokar. Sigara içmek kesinlikle yasaktır. Bu yasağın kapsamına soluk almak da girer. Buna karşılık yürek çarpıntısına izin vardır, dahası çarpıntı olması istenen bir şeydir. Her türlü ümit uçup gider. kapıdan kapıya gönderilen kişiye suçluluk duygusu aşılanır. Buraya giren, yalnızca bir vizite kağıdı ya da pasaportunun uzatılmasını istese bile kendini suçlu duyumsar. En iyi olasılıkla bir dilek sahibidir, aslında ise suçludur...

* Kargalar, bir tek karganin göğü yok edebilecegini ileri sürer. Ona kuşku yok; ama göklerin kulağı duymaz böyle bir savı, çünkü gökler kargaların yokluğu demektir.

* Yaşama başladığın anda iki görev; sınırlarını her an daraltmak ve bu sınırları aştığın anlarda da gizlenmeyi başarıp başaramadığını her an sorgulamak.

* Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamak ne büyük bir mutluluktur.

* Belki bir şeylere sahipsin, ama kendi varlığın yok savına verdiği cevap, bir titreme ve yürek çarpıntısı oldu sadece...

* Bir elmanın birbirinden farklı görünüşleri olabilir : masanın üstündeki elmayı bir an olsun görebilmek için boynunu uzatan çocuğun görüşü ve bir de, elmayı alıp yanındaki arkadaşına rahatça veren evin efendisinin görüşü...

*Bir merdivenin üzerine basılmaktan yeterince çukurlaşmamış basamağı, basamağın kendi açısından, ıssız çakılmış bir tahta parçasıdır yalnız.

* Odandan çıkman gerekmez, masanda oturmaya devam et ve dinle... Dinleme bile, sadece bekle...Bekleme bile, gerçekten sakin ve yalnız ol. Dünya özgürce sunacaktir kendini sana...Maskesinden sıyrılmak için başka seceneği yok, huşu içinde yuvarlanacaktır ayaklarının dibine...

* Doğru yol gergin bir ip boyunca gider; yükseğe değil de, hemen yerin üzerine gerilmiştir bu ip. Üzerinde yürünmek değil de insanı çelmelemek içindir sanki.

* İnsanların tüm kusurları sabırsızlık, yaptıkları işte yönteme vaktinden önce son veriş ve sözde bir sorunu, sözde bir çit içine almaktır.

* İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: Sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennet'ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Ama belki de belli başlı sadece bir günahları var: sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından ötür geri dönemiyorlar.

* Belirli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur. Bu noktaya erişmek de gerekir.

* Kötü'nün elindeki en ayartıcı silah, savaşa çağrıdır. Kadınlarla yapılan savaşa benzer ki sonu yatakta biter.

*Bilgeliğin başladığına ilk işaret, ölmek isteğidir. Bu yaşam dayanılmaz görünür, bir başkası ise erişilmez. İnsan ölmek istediği için utanmaz artık; nefret ettiği eski hücresinden alınıp ilk işi nefret etmeyi öğrenmek olacağı yeni hücresine konulmak için yalvarıp yakarır. Bunda belirli bir inancın kalıntısı da etkilidir; taşınma sırasında efendi koridorda görünecek, tutukluya şöyle bir bakacak ve diyecektir ki: "Bu adamın yeniden hücreye kapatılmasına gerek yok. O bana geliyor artık.3 Mayıs 2011

* Sonbaharda bir yol gibi: Temiz pak süpürüyorsun, sonra yol bir kez daha kurumuş yapraklarla örtülüyor.

* Kötü'nün ondan bir şeyler gizleyebileceğinize inanmanızı sağlamasına izin vermeyin.

* Sen ödevsin. Ama görünürde öğrenci yok.

* Gerçek düşmandan sınırsız bir cesaret akar içinize.

* Kötü'ye bir kere kapılarını açmaya gör, kendisine inanılmasını beklemez artık.

* İyi, bir bakıma rahatsızlık vericidir.

* Din fedaileri bedeni küçümsemez, çarmıha gererek yüceltirler onu; bu açıdan düşmanlarıyla aynı görüştedirler.

* İnsan, içinde yok edilemez bir şeyin varlığından sürekli emin olmadan yaşayamaz; ancak gerek bu yok edilemez şey gerekse de bu güven kendisinden daima gizli olabilir. Bu sürekli gizliliğin kendini açığa vurma yollarından biri, kişisel bir tanrıya inançta kendini gösterir.

* Yılanın aracılığı gerekliydi: Kötü, insanı ayartabilir; ama insan olamaz.

* Dünyayla arandaki savaşımda, dünyanın yanında ol.

* İnsan ancak olabildiğince az yalan söylediğinde olabildiğince az yalan söylemiş olur, yoksa olabildiğince az yalan söyleme fırsatını bulduğunda değil.

* Tinsel bir dünyadan başka bir şeyin bulunmadığı gerçeği elimizden umuduzu alır, ama bize bir kesinlik bağışlar.

* Kendini insanlığa bakarak sına. Şüphe edeni şüpheye, inananı inanca götürür bu.

* Giyotin gibi bir inanç. Onun kadar ağır, onun kadar hafif.

* Kendini sonsuz küçültmek ya da sonsuz küçük olmak.Birincisi mükemmelik yani eylemsizliktir; İkincisi başlangıç yani eylemdir.

* Bu dünya için koşumlarını takınman gülünç.

* Sonsuzluk yolunda nasıl böylesine kolayca ilerleyebildiğine hayret eden birisi vardı; gerçekte hızla bayır aşağı yuvarlanıyordu.

* Her şey bir aldatmacadır: En az yanılmaya bakmak, normal ölçüler içinde kalmak, en aşırının peşinden gitmek...


Referanslar : Wikipedi, Türkforum, ZevkliForum, Ekşi Sözlük, Aforizmalar


3 yorum:

Ayşe dedi ki...

Sevgili Bilgen,

Çok zor okudum ama bu okumak istediğim bir kitap idi vesile ile kulüp sayesinde okumuş oldum.

Paragraf düzenini hiç sevmedim. Paragraf varmıydı? Okurken sayfa düzeni bence çok düzenli çünkü belli bir süreden sonra takip etmek zorlaşıyor çünkü çok sürekleyici bir kitap değil.

Tatilde olmana rağmen detaylı bir çalışma yapmışsın. Ellerine sağlık

Peyman dedi ki...

Bilgen'cim,

Keyifli bir yaz sunumu oldu. Tatilinin bir bölümünü bize sunum hazırlamakla geçirdiğin için de ayrıca teşekkürler.

Dava benim de okumak istediğim bir kitaptı. Bir solukta okunacak kitap değildi. Aslında hiç sevmediğim bir yazı tarzı vardı; paragraflar yoktu ve diyaloglar açısından çok kısırdı.

Sunumda önerdiğin aforizmaları da en kısa sürede edinip, okumak istiyorum.

Sevgiler,

Gulda dedi ki...

Dava'yı üçüncü kez okumak için erkenmiş. Bilhassa geçen sene Kriegenburg’un Tiyatro Festivali'nde dikey bir yüzeyde bir göz bebeyiymişçesine sahneye kurulmuş platformunda sergilediği muhteşem oyunu Der Prozess’i (Dava) izledikten sonra!

Oyunda öyle bir atmosfer kurgulamıştı ki; –en azından şimdilik- kitabın önüne geçti. O etkide ve nerede ise ezbere bildiğim bir kitabı tekrar okumak bana tat vermedi!Ama okumamış olanlara kesinlikle tavsiye ederim. Çok güzel bir seçimdi Bilgen'ciğim. Teşekkürler.

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails