4 Mart 2010 Perşembe

The Manhattan Transfer - The Twilight Song/The Twilight Zone

Hatırlar mısınız The Manhattan Transfer diye bir grup vardı?



Şimdi resimlerine bakınca çok komik görünüyorlar ama kişisel caz tarihimdeki en önemli vokal grubu olduklarını söyleyebilirim. İlk başta da hiç bilinmeyen mistik bir bölgeden gelen "The Twilight Song/The Twilight Zone" şarkısı ile.



Dönemi iyice anlatabilmek için maalesef yıl vereceğim. 1986. Klips ve Onlar grubu ile Eurovizyon Şarkı Yarışmasına katılmışız. Ben de, ablam Fund ile The Manhattan Transfer ile tanışmışım. Hiç ara vermeksizin evde The Manhattan Transfer dinliyoruz. Görün havamızı, evde dinleyip uçuyoruz. Gazeteler, arkadaşlarımız Halley’den bahsediyor. Biz Fund ile Halley’in sözünü dahi etmek istemiyoruz. "Halley’de ne, o müzik mi? The Manhattan Transfer, Eurovizyon’a katılsa herkesi siler, perişan ederdi, ama katılmazlar zaten" diyoruz. (Küçük bir ara: Şimdi Halley’i tekrar dinleyince ne kadar emek harcanmış, ne kadar uğraşılmış olduğunu ve naifliğini görünce kendi gençlik halimden utandım. Niye şarkıları da dövüştürmeye başlamıştık bilemiyorum.)



14 yaşında idim, bir takım sınavlara hazırlanıyordum. O zamanlar kaset dinlerdik. Kaset dinlenmez duruma geldiğinde bir kalem yardımı ile kasedin şeridini tekrar sarıyorduk. Teybimizin durumu da içler acısı idi. Gerçi iki kasetli idi. Sanırım birine boş diğerine dolu kasedi koyup kayıt yapılabiliyordu ama bize kaset çekmiyorduk. Kasedi koyduğumuz yerin dibinde, ince metal bir iğne benzeri bir de aksam vardı. Dayım, o kısmı çok temiz tutmamız gerektiğini söylemişti. Fund ile sıraya koymuştuk, bir gün, o bir gün ben üniversiteye giden ablamız Zelda’nın rotring kalemini teybimiz için ödünç alıyorduk. -Dikkatinizi çekmek isterim; o kalemler ablam için kutsaldı, sadece o değil tüm kalemleri çok değerli idi. Hem bir ressamdan resim dersi alıyordu, hem de okulda çizim yapıyordu.- Şimdi Fund ile düşününce; nasıl onu ikna edip her gün kalemlerini aldığımıza şaşıyoruz.



Rotring kaleme dönüyorum. Kalemin silgi olan bölümünü çıkarttığınızda iğneden daha da ince bir tel ortaya çıkar, işte bizim için önemli olan bu kısımdı. Biz sadece kalemin o kısmını istiyorduk, uçlu kalem zaten sevmiyorduk. Hâlâ içine uç koyulan kurşun kalemlerle ilişkim iyi sayılmaz. Bir kere kalemi o kadar bastırmıştım ki uçtan fırlayan şey gözüme girmişti. Ayrıca çok sıkıldığım bir muhabbetti “07 ucun var mı? Yok, ben de 05 var, o marka mı, o iyi değil, hemen kırılıyor.” Kalemtıraşla açılan kurşun kalemlerin ne eksiği vardı hep merak ettim. Bu arada, belirtmeliyim, Zelda’ya sürekli, biz sadece silgili kısmı istiyoruz kalem ve uçlar senin olsun desek dahi, o bir türlü o kısmı bize vermiyordu. Vermediği gibi bizi onun kariyerini ya da sanatsal yeteneğini anlamamakla suçluyordu. Biz ise o ince telin, tüm anlattıkları ile ilgilisini anlamakta güçlük çekmekle beraber, o tele muhtaçtık. Kalemin diğer ucunda bulunan, o ince ve esnek tel, tam da dayımın bize öğrettiği gibi teybi temizlememize yarıyordu. O tele, zar inceliğinde bir pamuk dolayıp, teybin içini tozdan koruyorduk. Şimdi düşünüyorum da epey “obsesif” mişiz. Sonradan teybin bozulma sebebi de orada biriken pamukçuklar oldu.

Fund ile çok fazla kasedimiz yoktu. Madonna, Michael Jackson, benzeri birkaç pop ve klasik olanlardan caz kasetleri ve kimin verdiğini hatırlayamadığımız “Bülent Ortaçgil Fikret Kızılok” kasedimiz ile mutsuz değildik. Sadece radyo’ya yapışıp yeni bir şeyler öğrenmek ve onları bulmakla ilgili sıkıntımız ve bitmek bilmez bir hevesimiz vardı…


 
Posted by Picasa


Sonra günün birinde, diğer kuzenimiz çıkıp bize geldi ve bir süre bizde kalacaktı.- Teypte takılı Madonna kasedini çıkarttı ve bir Dire Straits albümü koydu. Bavullarından birini açtı ve ömrümüz boyunca görmediğimiz kadar kasedi, üst üste teybin olduğu yere yerleştirmeye başladı. Çok kararlı bir şekilde artık bunları dinlemeniz gerekiyor dedi. Dire Straits’den yeterince memnun kaldığımız görünce; The Best of Manhattan Transfer albümünü yerleştirdi. Bizim kuzenin asıl hedefi ne idi bilmiyorum ama Fund ile hâlâ devam ettiğimiz caz serüvenimizin milâdı o gündür diyebilirim.

Aslında ne tam cazdı, ne poptu ne funk idi. Her ne idi ise bizi o kadar büyüledi ki biz de sayesinde hızla Stan Getz'e geçtik.



Eğer, Rod Serling’in yazıp, sunduğu The Twilight Zone dizisinin de bir takipçisi iseniz The Manhattan Transfer’i unutmak mümkün değildir.



Sahi kaç yıldır İstanbul’a gelmiyorlar? Neredeler acaba? Açıkhava’da The Manhattan Transfer dinlemiş ve epey keyif almış biri olarak eğer gelmeyeceklerse bile 2009 da çıkardıkları The Chick Corea Songbook albümünü dinlemenizi tavsiye ederim. Ne eski, ne yeni, tam da istediğim gibi…



Bu arada ben The Twilight Song/The Twilight Zone şarkısından bahsedecektim değil mi? Daha grubu, şarkıyı anlatacaktım…


Ben sustum, şarkı konuşsun:

Çünkü bu melodiyi duyduğum zaman, bu acayip yanılsama:) beni içine alıyor…

The Twilight Song/The Twilight Zone

When I hear this melody
This strange illusion takes over me
Through a tunnel of the mind
Perhaps a present or future time oh, oh
Out of nowhere comes this sound
This melody that keeps spinning 'round & 'round
Pyramidal locomotion
From a mystic unknown zone

Hearin' the twilight
Hearin' the twilight tone

Unpretentious girl from Memphis
Saw the future through her third eye
People came with skepticism
Picking, testing her precision, no, wo, oh, oh
Suddenly they heard this sound
This melody that keeps spinning 'round & 'round
A signpost up ahead is calling
Through the mystic unknown zone

Hearin' the twilight
Twilight swept away, feelin' the rhythm
Hearin' the twilight
Twilight swept away, ba da, loo da, ba da loo da
Hearin' the twilight
Twilight tone

Submitted for your approval. One Mr. Miller, who's about
to take a trip into oddness and obsolescene, through a
zone whose boundaries are that of imagination.
Accompanying him on this journey is the mesmerizing
sound of the Twilight Tone.

On a cold & rainy night
One Mister Miller had a rare flight
Glen was up there boppin' a rhythm
Then the engine stopped to listen with him
Play that beat, oh, oh
Suddenly he heard this sound
This melody that keeps spinning 'round & 'round
Now he resides and plays trombone
In the mystic unknown zone

Hearin' the twilight
(Ooooooh, twilight)
Hearin' the twilight
(Hearin' the twilight)

Gülda

Sevdiğimiz caz şarkıları ile ilgili diğer yazıları buradan okuyabilirsiniz

2 yorum:

billur dedi ki...

Sevgili Güld;

Ben çok iyi hatırlarım Manhattan Transfer'i ..Bir ara çılgınlar gibi dinliyordum.

Dediğin gibi o yıllarda kaset dinliyorduk ve ağabeyim de Suudi Arabistan'daki çalışmasını tamamlamış ve yurda dönmüştü ama bu dediğimi 1988-1989 civarı.. Kuzenin gibi küçük bir bavuldan bir sürü kaset çıkmıştı: Dire Straits, Supertramp, Moody Blues, Micheal Franks ve daha niceleri.

İlk dinlediğimde bayılmıştım Manhattan Transfere...Sonra sıradanlaştı ya da başkalarını keşfettiğimden bir daha ilgilenemedim.

Şu albümlerini alayım da eski günleri yad edeyim.
Sevgiler
Billur

Gulda dedi ki...

Bavulla kaset taşıyan bir tek bizim kuzen değilmiş anlaşılan.

The Chick Corea Songbook yazısının üzerini tıklarsan, albümde bulunan parçaların bir bölümünü dinleyebiliyorsun. Ben Spain adlı şarkıyı çok sevdim.

Sitede yeni hallerinin fotoğrafları da var. Bu tipler hiç yaşlanmamış ya da yaşlanmak onlara çok yakışmış:)

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails