2 Mart 2010 Salı

Yansımalar - 9

İlk toplantımızı 17 Eylül 2008’de yapmıştık. Mekân House Cafe Beyoğlu’ydu.

O ilk günün heyecanını, şaşkınlığını hâlâ içimde taşıyorum dersem bana inanır mısınız ?

İnanın, inanın. Çünkü gerçekten heyecanlıydım o gün. Hayatımda ilk defa bir kitap kulübüne üye olduğum için, beni nelerin beklediğini bilmediğim için, sunucu dışında diğer üyelerin sunum gecelerinde yapması gerekenler hakkında en ufak bir tecrübem olmadığı için.

Evet şaşkındım da. Çünkü okuduğum gotik romandan Ayşe’nin edinimlerini duymak, bizler için hazırladığı sürprizler, onun gördükleri ile benim göremediklerimin mukayesesi şaşkınlık vericiydi.

Neredeyse üzerinden 1,5 yıl geçti.



Sunucular için de döndük, dolaştık yine en başa geldik. Ayşe, bizim oylarımızla Şubat sunumunu Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya adlı kitabı ile üstlendi.

Kitabı okumaya başladığımda Önsöz’de bir süre takıldım. Gitmedi Önsöz, bitmedi satırlar…

“Eyvah!!! Kitabı bitiremeyeceğim.” dedim. Kısa süreli bir panik yaşadım.

Birinci bölüm başladığında, korktuğum gibi gitmediğini görüp bu sefer sevinç duydum.

Kitabı 4 günde bitirdiğimde, önsözü okurken ki itici hissiyatlarım kalmamıştı kitap hakkında.

Cesur Yeni Dünya’da, kendi dünyamızın yavaşça gittiği noktayı görür gibi oldum. Makineleşmiş, duygudan, incelikten yoksun insanlar, dertlerinden kurtulmak için, zihnini açmak için antidepresanlar, uyarıcılar alan gençler. Romantizmden uzak, sadece vahşi cinsellik yüklü ilişkiler.

Ayşe sunum gecesi için “nostalji yapalım” fikriyle yine House Cafe’yi seçmiş.
Kitabın içeriği açısından sunumda ne yapacağını çok merak ediyordum. Zor bir kitaptı. Ama Ayşe’nin yaratıcı karakterine güveniyordum. Yapardı mutlaka bir şeyler :).



O sabah güzel bir güne açmıştım gözlerimi; güneşli, baharın geldiğini müjdeler bir gündü. Ama akşam işten çıktığımda, Odakule’den House Cafe’ye yürüyünceye kadar soğuk iliklerime kadar işlemişti.

House Cafe’ye ilk giden bendim, Ayşe’den sonra tabii…

House Cafe’de yine arka taraftaki aynı bölüm bize rezerve edilmişti. Kocaman beyaz mermer masanın ortasında dörtlü büyük şamdan tüm heybetiyle yerini almıştı. Ama bu sefer akmayan mumlarıyla…



Her tabağın önünde arkalı önlü dört sayfalı, Nicolas Berdiaeff’in söylediği ve kitapta yer alan Ütopya ile ilgili Fransızca açıklamasının tercümesi, ütopya ile ilgili karikatürlerin yer aldığı bir mini broşür vardı.

O akşam 3 kişi eksikle masanın etrafında bir araya geldik.

Burada Gülden Abla’nın, Ocak ve Şubat ayında doğum günleri olanlar için hazırladığı harikulâde hediyelerden bahsetmeden geçemeyeceğim.

Gülden Abla eğitmen ve çocuklarından arta kalan zamanlarında çok güzel bir hobisi var; 10 adet kâğıt üzerindeki manzara, hayvan, çiçek resimlerini farklı boyutlarda kesip, silikonla yapıştırıyor ve 3 boyutlu mükemmel tablolar yapıyor.



Hediyelerimizi aldıktan sonra yemeğimizi yedik, şaraplarımızı içtik. Ana yemekten sonra Ayşe ortadan kayboldu. Kısa bir süre sonra beyaz pantolonu, yeşil ceketi, belinde kalın kemeri, mor kirpikleri ve elinde, içi soma şekerleri (!) ile dolu bir sepetle geri geldi. The Show Must Go On! :) Lenina sahnedeydi...



Faydalı bilgilerle oluşturduğu birer kitapçık hazırlamıştı bizlere. Kitabın sunumunu yaparken bizler de bu kitapçıklardan rahatlıkla takip ettik. Masanın üzerine koyduğu minik bir boardda da yaptığı sunumla ilgili görsellerini sergiledi.

Sonra sıra ev ödevlerimizi göstermeye geldi. İşte gecenin en komik anlarıydı. Ciddi bir kitap, şamata ev ödevleri…

Ev ödevimizi Ayşe’nin konuyla ilgili yazısından biliyorsunuz. Okumayanlar da aşağıdaki linkten okuyabilirler.

http://ayseninkitapkulubu.blogspot.com/2010/02/cesur-yeni-dunya-odev.html

Ayşe’nin bu ev ödevleri ile ilgili aldığımız mailleri okuyunca serzenişte bulunuyoruz, mızmızlanıyoruz. “Ama bu olur mu? Nasıl yaparız? Nasıl ederiz?” diye söylenip, ev ödevlerini yapmadan da sunuma gitmiyoruz.

Her birimiz hazırladığı karakterini tanıtırken çok eğlendik. Yaratıcı fikirler çıkmıştı ortaya. İçimizde uyuyan devler, bir anda uyanmışlardı. Kimimiz iş yerinde kaçamak hazırlamıştı ev ödevini, kimimiz evin kedisine kaptırmıştı tam da sunum gecesi arifesinde :).

Tam sunumun sonuna doğru, bizim oturduğumuz bölümün kapısı açıldı. Kafamızı çevirip baktığımızda bir de ne görelim ? Kulüp üyemiz Nur, sürpriz yapmış ve Bodrum'dan gelmişti. Epey zamandır sunumlarımıza katılamıyordu, o gece onu da aramızda görmek ayrı bir keyif verdi hepimize.



Ellerimizde somalarımız, gülen yüzlerimiz, kitapçıklarımızla House Cafe'den ayrılırken, gözlerimizde mutluluk ışıltıları o bildik yerlerini almıştı.

Bir kere daha teşekkürler Ayşe.

Peyman

4 yorum:

Gulda dedi ki...

Kitap kulübüne katıldığım zaman bir sürü kişi kendi kitap kulüplerinden bahsetmişti. Hatta birkaç ay sonra dağılacağımızı iddia edenler olmuştu. Ben de çok tedirgindim ilk başta.

Üzerinden 17 ay geçmiş ve biz daha da artan bir keyifle devam ediyoruz. 40 yıl sonraki kulüp toplantılarımızı düşünüyorum:

— İşitme cihazımı almamışım,
— Gözlüğünü verir misin?
— Ayşe, bu sunumda ne yapacak acaba?
— Nur nasıl bu kadar genç görünmeyi başarıyor?…

O zaman artık çalışmadığımız için toplantıları öğle sonraları yaparız değil mi?

billur dedi ki...

Sevgili Peyman;

Aycan'ın başına gelenleri hatırlatan evin kedisine kaptırma lafına çok güldüm...Çok yaşa:)

Sevgili Gülda;
Senin sohbet tahminlerin çok iyimser olmuş kişiliğinle müsemma biçiminde. Bence;

-Ayşe de tembelleşti epeydir atlatıyor sunum sırasını..
-Ne atlatması ayol, bu gece onun sunumu var ya işte...
-Doğru unutmuşum...
-13. Hikaye de güzelmiş değil mi?
-Ayol ne 13. Hikayesi, o 40 yıl önce idi, gene mi yanlış kitabı okudun pes!
Sevgiler
Billur

hayatımınherrengi dedi ki...

Merhabalar,

Okuduğunuz kitabın etki ve izlenimlerini bu şekilde paylaşmak, birlikte vakit geçirmek çok güzel olmalı. Keşke İstanbul'da olabilsem diye geçti içimden (:

Peyman dedi ki...

Merhaba Kelimelerim Yetse,
Bizler de birlikte olmaktan, kitapları didiklemekten çok büyük keyif alıyoruz. Siz de belki kendi bulunduğunuz yerde bu tarz bir grup oluşturup, yine keyifli saatler gecirebilirsiniz :)

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails