19 Mart 2012 Pazartesi

FURUĞ FERRUHZAD

Sinek Isırıklarının Müellifi insanın kendini edebiyatla ifade etmesinin en güzel örneklerini sundu bana. Hem beni ben yapan romanları, öyküleri, şiirleri hatırlattı hem de eksik yanlarımı tümleyecek yeni şairler ve yazarlar belletti. Şimdi tek yaptığım onların izlerini sürmek ve onlarla benliğimin çapaklarını temizleyip, gediklerimi doldurmak...Anlayacağınız uzun bir yolculuğa çıktım ve yolculuğumun ilk durağında beni ilk karşılayanlardan biri Furuğ Ferruhzad oldu. Yeryüzü Ayetleri adlı kitabı aldım elime ve onun bir kuş tüyü kadar yumuşacık ama kuş kadar özgür, kuş kadar ölüme yakın ve tedirgin mısralarına gömüldüm.



KUŞ SADECE BİR KUŞTU

kuş, ne koku, ne güneş ah,dedi
bahar gelmiş
ve eşimi bulmaya gideceğim ben

kuş sofranın kenarından
uçtu, bir haber gibi uçtu ve gitti
kuş küçücüktü
kuş düşünmüyordu
kuş gazete okumuyordu
kuşun borcu yoktu
kuş insanları tanımıyordu

kuş havada
tehlike ışıklarının üstünde
bihaberliğin irtifasında uçuyordu
ve mavi anları
çılgınca deniyordu

kuş, ah, sadece bir kuştu.


KUŞ ÖLÜMLÜDÜR

içim sıkılıyor
içim sıkılıyor
avluya çıkıyorum ve parmaklarımı
gecenin gergin teninde gezdiriyorum

hiç ışık yok
hiç ışık yok

kimse güneşle tanıştırmayacak beni
kimse serçelerin şölenine
götürmeyecek beni
uçmayı anımsa
kuş ölümlüdür

Tahran'da 1935 yılında asker bir babanın kızı olarak doğan Ferruhzad 16 yaşında Tahran'ın ünlü simalarından Perviz Şapur ile evlenince kısa bir süre sonra kendini bir tutsak gibi hissetmeye başlamış. ve boynuna altında bir halka geçirilmesiyle aklına düşen tek şey de özgürlüğüne kaçışın yollarını aramak olmuş.

HALKA

genç kız gülümseyerek dedi ki
nedir bu altın halkanın sırrı
parmağımı böylesine sıkı sıkıya saran
bu halkanın sırrı

yüzünde bunca ışık ve parıltı olan
bu halkanın sırrı
adam hayran oldu ve dediki
mutluluk halkası, yaşam halkası

"kutlu olsun" dediler hep bir ağızdan
genç kız, yazık ki yine
bunun anlamından şüphem var dedi
yıllar geçti ve bir gece

solgun kadın o altın halkaya baktı
parlak işlemelerinde gördü ki
kocasından vefa görmek umuduyla nice günler heder olup gitmiştir, heder olup gitmiştir

kadın perişan oldu
ve yüzünde yine de ışık ve parıltı olan bu halka
kölelik ve kulluk halkasıdır diyerek
için için ağladı


Ferruhzad'ın bu için için ağlaması dayanılmaz bir hal alınca 1954 yılında içinde bulunduğu koşullar, toplumsal adetlere göre radikal bir karar olmasına rağmen boşanır ama bunun bedelini kendisine çok ağır ödetirler ve oğlunu bir daha göremez.


TUTSAK
....
eğer ey gökyüzü bir gün
bu sessiz zindandan kanatlanıp uçarsam
o ağlayan çocuğun gözlerine bakarak nasıl
vazgeç benden, ben tutsak bir kuşum derim

bir mumum ben, gönlümdeki ateşle
viraneyi aydınlatırım
eğer sönmeyi seçersem
yuvayı yıkar dağıtırım




Kendi öz çocuğuna olan hasretini, cüzamlıları konu ettiği Ev Karadır adlı belgesel filmin çekimleri sırasında cüzamlılar evinde tanıştığı Hüseyin adlı çocuğu evlat edinerek gidermeye çalışır. Söz konusu film 1963 yılında Almanya'daki Oberhausen Şenliği'nde birincilik ödülü alır.



Özgürlüğünün kefaretini bu kadar ağır bir şekilde ödemek zorunda kalan Ferruhzad kendisini, acısını, özgürlüğe olan tutkusunu, bir kadın olarak var olma savaşını şiirleriyle dillendirmeye çalışır. Tutsak, Duvar ve İsyan adlı şiir kitaplarını şiirinde bir dönüm noktası olduğu ileri sürülen Yeniden Doğuş adlı eseri izler.

HEDİYE

gecenin sonundan söz ediyorum ben
karanlığın sonundan
ve gecenin sonundan söz ediyorum ben

eğer evime gelirsen ey sevgili
bir lamba getir bana
ve küçük bir pencere
ki oradan
mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim


Herkes için kaçınılmaz olan sonla Ferruhzad talihsiz bir şekilde buluşur ve henüz 33 yaşındayken kendi arabası ile yaptığı bir kaza sonucunda onun da ölümü gelip çatar sonunda.

SONRALARI

benim de ölümüm gelip çatacak bir gün
ışık dalgalarıyla parıldayan bir baharda
uzak ve dumanlı bir kışta
ya da feryat figandan arınmış

benim de ölümüm gelip çatacak bir gün
bu acı,tatlı günlerin birinde
diğer günler gibi bomboş bir günde
bugünğn ve geçip giden günlerin gölgesinde

gözlerim karanlık hollere dönecek
soğuk mermerlere benzeyecek yanaklarım
ansızın bir uyku alıp götürecek beni
acının çığlığından boşalacağım

defterime usulca kayardı ellerim
şiirin büyüsünden kurutulurdu
hatırlarım, ellerimde
bir zamanlar alevnelnirdi şiirin kanı

toprak her an kendine çekmekte beni
yıldan gelip yetişirler gömülmeme
ah, belki aşıklarım gece yarısı
çiçek bırakırlar kederli kabrime

benden sonra ansızın bir tarafa çekilir
karanlık perdeleri dünyanın
yabancu gözler dolanır
üzerinde defterlerimin, kağıtlarımın

ufacık odama ayak basar
benden sonra, hatıramdan habersiz biri
aynanın önünde yerinde durur
bir tel saç, bir taraf, bir elin izi

kendimden ürker kalakalırım
benden geriye kalan her şey yok olur
ruhum bir teknenin yelkeni gibi
uzaklaşır ufukta görünmez olur

birbiri ardınca sabırsızca geçer
günler, haftalar, aylar
gözlerin bir mektup bekleyerek
yollara dalıp kalır

lakin benim soğuk bedenimi aretık
alıkoymuştur toprak, basmıştır bağrına
sensiz, kalbiin atışlarından uzata
kalbim çürür orada, toprağın altında

benden sonra adımı yağmur ve rüzgar
taşın yüzünden yıkayıp silecek yavaşça
adın sanın efsanesinden arınıp
mezarım adsız kalacak yol kenarında




Sevgiler
Billur


3 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Füruğ'u biliyordum bilmesine ama benim içli dışlı tanışmam da sene başında izlediğim Özcan Alper'in "Gelecek Uzun Sürer" filminden sonra oldu. Orada Füruğ'un şiirinin okunduğu çok etkileyici bir sahne vardı. Film biter bitmez başladı benim Füruğ'la yolculuğum da. Bulabildiğim kitaplarını toparladım. Şimdi aklıma estikçe okuyorum herbiri bir hüzün yumağı olan bu mücadeleci kadının şiirlerini.
İyi varlar şairler ve yazarlar.
Sevgiyle...

Modern Prometheus dedi ki...

Ah Furuğ... Ben de bir öneri yapayım o halde, Telos kitaptan çıkan "Yaralarım Aşktandır"a bir bakın derim orada güzel yazılar mevcut. Bir de ben de bloguma karalamıştım bir şeyler, link vermiyorum hoş olmaz. Neyse şu da benden olsun;

yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği
yaşam belki
bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur
yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır

Peyman dedi ki...

Furuğ'un hikâyesini okuyunca, aklıma annemin kuzeni geldi. Acı bir hikâye ve elim bir son.
Mükemmel şiirler.
Paylaşım için teşekkürler Billur.

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails