10 Kasım 2009 Salı
María Pagés Giriş
MADRID YOLCUSU KALMASIN LÜTFEN!
Barselonamıza veda etme vakti geldi. Evin son kontrolü yapıldı, dolaplara bakıldı. Anahtarı masaya bıraktık ve çıktık.Tren istasyonuna vardık, dev bavullarımızı -ki nedense alışveriş yapmadığımız halde daha da ağır oldular- trene yükledik ve yerlerimizi aldık. Bindiğimiz tren “Çuf Çuf” trenlerden olmadığından 2,5 saat sonra Madrid’e varmak üzere ben uykuya daldım.
Tam denilen saatte tren gara girdi ve bavulları aldık bir taksiye atlayarak burada kiraladığımız eve doğru gitmeye başladık. Birden Madrid çok karışık geldi ve etrafta saptığımız, geçtiğimiz her yol inşaat halinde idi….
Evimiz ünlü Puerto Del Sol adlı meydanını dik kesen sokaklardan birinin hemen başındaydı. Burayı Rumeli Caddesi, Elmadağ ile Pangaltı arasına ve Taksim Meydanına benzettik Gülda ile. Güneş Kapısı adı verilen, zamanında pek çok olaya tanıklık etmiş, Calle del Carmen’e yakın noktasından Madrid’in simgesi olan ayının heykeli olan bu meydanı meydan olmanın tüm özelliklerini; kalabalık bol turist, gürültü, kafeler, turistik dükkanlar, taşıyordu.
Kiraladığımız şirketten irtibat halinde olduğumuz adam bir türlü Gülda’ya yanıt vermiyordu ve Gülda da “Anlamıştım zaten sahtekâr olduğunu” diye söyleniyordu. Adamın ve şirketin tavrı: 3 aldı bizden. ANCAK sonra adam geldi, kontrat vs gibi işlemler bitirildi ve ben odamıza yerleşmeye başladım. Nedense Gülda pek eve ısınamamıştı ancak ben güzel buldum; tamam mutfağın içinde küçük bir tuvalet olması garipti ama sonradan çok işe yaradı.
Bir Market Alışverişi Serüveni:
Biraz kendimize geldikten sonra eve alışveriş yapma ihtiyacı hâsıl oldu. Aç ve susuzduk. Gülda hemen bir kafeden su almayı önerdiyse de ben El Cortes ingles adlı İspanya’da her şehirde, her semtte her köşebaşında görebileceğiniz eskinin Çarşısı -ancak daha gelişmişi ve ürün yelpazesi daha fazla olan şimdinin Boyner’i-, Paris’in La Fayette’i kıvamında olan mağazasına gitmeyi önerdim. Gittik, yalnız hemen Gourmet yazılı bölüme girip ilk heyecanımızı atınca anladık ki market kısmı biraz ileride imiş. Ayrıca o kadar dolandık ve deterjan da bulamadık, sinirlendik ama sonra keşfettik ki o da ayrı bir bölümde imiş.
Eve elimizde paketlerler geldik; daha apartmana girince ışıkların yeri nerede, basamak hangi adımdan sonra, asansör kapısı ne hızda kapanıyor durumlarına alışmadığımız için düşerek, tökezleyerek ve Gülda asansör kapısından dayak yiye eve kapıdan içeri girerek ilk biramızı açtık. Gülda bir yudum aldı.
-Bu elmalı!? diye dehşet içinde baktı bana. Ender’e de vermiştik.
“Bu içilmez yahu”
Gülda :-neyse ki sin alcohol” yazıyor dedi ve kahkahayı bastık ve ama hüsrana uğradık. Gülda bu biraları evsizlere [ki Gülda ne zaman yerde elinde içki, serkeş görünümlü insan yığını görsem bu insanların “bohem” olduğunu söylüyordu ya neyse] vermeyi teklif ettiyse de “ Bu evsizlere hakaret olur” diyerek reddettim.
Bira alma hususunda Gülda dışarı çıkmayı ve barlardan birinden almayı teklif etti. Karşı sokaktaki yerlerden ama en berbat ve sefil görünümlü olan ve içinde 3 kişinin olduğu birine girdik ve adama önce bira istediğimizi söyledik, bardakta bira vermeye kalktı, uzun bir mücadele verdik ve şişede istediğimizi tarif edince şarap şişelerini yıkayıp onlara doldurmaya kalktı ancak sabrımız kalmamıştı ve adam bana Günbatımından Şafağa filmindeki bar ve oradaki barmenmiş gibi görünmeye başladı ve Gülda’yı sürükleyerek tekrar El Cortes Ingles’e gittik. Hem normal bira hem de deterjan alarak eve döndük.
ARA SOKAKTA İSE FAST GOOD’A DENK GELDİK. Biradan ilk yudumumuzu aldık ve… TEATRO REAL’DE MARIA PAGES için hazırlanmaya başladık.
TEATRO REAL
Gene çok şık bir vaziyette Teatro Real’in önünde az sonra Maria Pages’i seyretmek üzere bulunuyor ve görmemişliğin doruğuna tırmanmış, resim çektiriyorduk. İyi ki de şık giyinmişiz çünkü gelenlerin çoğunluğu neredeyse tuvalet giyecekmiş de son anda vazgeçmiş gibi görünüyorlardı.
Teatro Real Plaza de Oriente’de Palacio Real’in karşı tarafından yer alıyor. 6 cepheli ve 9 katlı bu binanın ayrıca 6 kat da yerin dibinde depo olarak kullanılan bölümleri bulunuyor. Kırmızı ve altın renginin yoğun bir biçimde kullanıldığı ana salon bir at nalı şeklinde. Bugünkü opera binasının yapımına 1816’da başlanmış ve tam 32 yıl sürmüş. Açılışı II. Isabel’İn 20. Yaş gününe yetiştirilmiş. Sergilenen ilk opera da Donizetti’nin a Favorita’sı imiş.
İçeri girdik… Işıklar Söndü…”ahh! İşte Maris Pages sahneye çıktı…..Sonra? Bayılmışım. Rüyamda uzun saçlı kırmızılara bürünmüş ve birden çok kolu olan ve ne desem ne sorsam sadece elleri ve kolları ile cevap veren bir deniz kızı beni kendi ülkesinin bulunduğu derinliklere doğru sürükledi…..
Gerçekte ise neler olduğunu Gülda bana anlattı……
Sevgiler
Billur
Maria Pages Gösterisini Anlatmadan Önce:
BİR EV KİRALAMA TECRÜBESİ:
Öncelikle evi kiralama işlemi boyunca bir bölümden sonra çok zorlandım. Kiralama şirketini internetten bulmuş ve evin fotoğraflarını, yerini ve anlattıklarını çok beğenmiştim. Kiralama görevlisi Guillaume, epey yardımcı olmuş ve sigara içebileceğimiz ve bize de en uygun evin bu olduğu konusunda beni ikna etmişti. Ancak, konu onlara depozit ödemesi yapmaya geldiğinde güvenlik sertifikaları ile ilgili bir sorun çıktı ve “We recommend that you close this webpage and do not continue to this website” diye bir uyarı ile karşılaştım. Ancak biraz karışık bir döneme denk geldiği ve sertifikaları da bir gün önce bittiği için yeni bir yer bulmak yerine Guillaume’ a " neler oluyor? " diye sordum. O da "iş birliğiniz için teşekkürler, bir sorun yok sertifikamız yenileniyor" şeklinde kurumsal mailler yolladı.
Sonrasında onlara kart bilgilerimi mail ile yolladım. Depozitoyu çektiler fakat bir türlü Voucher’ı (buna ne demeliyim?) yollamadılar. Guillaume’a “ben Avrupa Birliği üyesi bir ülkeden gelmiyorum. Hükümetiniz; vize vermek için nerede kalacağımı dair resmi bir belge ve ödeme makbuzu istiyor” dedim. Guillaume ise ısrarla genel bir belge yollamaya devam etti ve arada da "lütfen uçuş bilgilerinizi ve kaçta geleceğinizi söyleyin" diyen mailler yolladı. Bense "bunu daha sonra söyleyebilirim, Barselona’dan geleceğiz, nasıl geleceğimizin bilgisini en erken 2 Ekim’de verebilirim, bir sorun olur mu?" dediğimde; "hiç sorun olmaz, ama kaçta gelirsiniz" diye cevaplar yollamaya devam etti.
Barselona’da iken trenle geleceğimizi, saat kaç gibi orada olabileceğimizin ve nasıl bir ayarlama yapabileceğimiz ile belirten yazılı/sözlü üç, dört görüşme daha yaptım. Onlar da trenden inince aramamı ve evin orada buluşabileceğimizi söylediler. Ama ben elimde yazılı bir bilgi olmadığı için de epey tedirgin oldum. Onca bavulla evsiz kalırsak Maria Pages konserine nasıl giderizi ayarlayabilecek bir B planı dahi yaptım kafamda.
Tren istasyonunda üstümüzü değiştirir, bavulları istasyonda bulunan (ama bu sefer fişi kaybetmemeliyim (başka bir geziden tecrübe)) dolaplara kilitler, konser sonrası Teatro Reail’in orada bir otelde kalır, sabah olunca da Guillaume ve saz arkadaşlarının ofisine de kahve içmeye giderim diye düşündüm. Ama güya arkadaşlarımı tedirgin etmemek için de, oldukça sakin görünmeyi denedim. Turist Gezdiricisi kariyerim başlamadan bitmek üzere idi. Zaten bu gezilere katılabilmek için her yıl daha da zorlaşan isteklerle karşı karşıyayım.
Atoca istasyonunda, trenden indik, ben Spain Select'i aradım. Karşıma İspanyolca konuşan bir telesekreter çıktı, defalarca aradıktan sonra birini buldum. (Pazar günü olması sebebi ile firmada tek kişi varmış o da sürekli ofiste durmuyormuş. Tüm aksiliklerin de sebebi tatil günü olması imiş.) Sonrasında eve gittik, kapıda uzunca bir süre bekledik, yine aradık, yine telesekreter çıktı. Sonuçta yan dairedeki temizlik görevlisinin firmadan birine ulaşması (adamcağız da yolda imiş zaten) ile eve girebildik. Sokak tedirgin ediciydi, apartmanın girişi ve asansör de. (Her iki kolumda da çürükler oluştu, ne yaparsam yapayım, asansöre tüm giriş ve çıkışlarımda, kapısı üzerime kapanmaya devam etti.) Ve o dakikadan sonra içerisi ne kadar iyi olursa olsun benim için pek bir şey ifade etmedi.
Billur’un kiralama anlaşmasına ilgisizliği ve benim de görevliyi, on dakika sonra öldürebilecekmiş tavrım sebebi ile, baştan bizi bu tip işlerle muhatap olmayacağını belirtmiş olan Ender; adamla ve evle ilgilenmek zorunda kaldı. Konuya o kadar ilgili davrandı ki, salon perdesinin yırtık olduğunu da gelen kişiye gösterdi. Üzerine basa basa “biz yapmadık bilinsin” dedi, temizlik ve depozitoyu da ödedikten sonra her şey yoluna girmişti.
BARSELONA MADRİD ARASI NASIL GİDİLMELİ?
Hala emin değilim, Barselona’dan Madrid’e gitmek için hızlı tren mi yoksa uçak mı tercih edilmeli? diye. Tren çok pahalı (internetten alamadığımız için 100,00 € civarı), doğru zamanlama ile 30,00 €’ya (bizim bavullarla 55,00 €) uçak bileti bulunabiliyor ve bilet internetten alınabiliyor. Tren ile 2,5 saat, yarım saat önce gitmek gerekiyor, eve varmak 3,5 saat. (Tren bileti almak için istasyonda geçirdiğim ve varmak için harcadığım süre de +2 saat) Uçağa 1 saat önce gidiliyor, 1 saat yol, iniş bavulları toplamak, eve ulaşmak 3,5 saat. (Geçen sefer Iberia’da rötar oldu ve 3 saat havaalanında bekledim.) En iyisi galiba Barselona’dan Madrid’e gitmemek; Valencia var, Zaragoza var, Bilbao, Adalar var…
El Corte Inglés ve Biralar:
Zaten o kadar (12 şişe) biraya 3,50 € verdiğimizde anlamalı idim. Ama belirtmeliyim; El Corte Inglés’den sırf Efes Pilsen’in Madrid’de pazar payı artsın diye, bir şişe de Efes Pilsen bira almıştık. Eve geldiğimizde, elmalı alkolsüz bira sonrası, o birayı üçümüz paylaşırken ilaç gibi geldi.
Barmeninse; şişe bira elde etmek için, şarap şişesini yıkayıp ona bira musluğundan bira doldurma haline ise hâlâ gülüyoruz .
Konser Sonrası:
Konser sonrası, Teatro Reail’in yanında bulunan kafede oturup çok iyi vakit geçirdik ve yemek yeme saatini bekledik. Botin Restoran çok turistik olduğu için, benzer yemekler yapan ama daha çok Madrid’lilerin tercih ettiği bir başka bir mekân olan Las Cuevas de Luis Candelas Restoran’da yer ayırtmıştım ki o da epey turistikti. Ancak yemekler inanılmaz lezzette idi. Orada yediğim Jamón, Ender’den tırtıkladığım bir tür işkembe, ana yemek olarak yediğim yarım süt domuzu sonrası, eve dönüş boyunca yemeklerin ne kadar lezzetli olduğunu anlatmakla geçirdim.
Bir önce geldiğimde de ilk Madrid gecemi banyoda bitişmiştim, yine aynısı oldu ve böylece evin en uç noktasında bulunan mutfağın içindeki küçük tuvalet çok işe yaradı.
Her Madrid'e gittiğimde ilk akşamımı böyle geçireceksem, bir daha gitmeyeceğim Madrid'e. Ayrıca hiç sevdiğim bir şehir dahi değilken.
Müzik ise; I search all over the world for you diyen; Jay Jay Johanson’dan;
video_player_embed_code_text
Gülda
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder