12 Temmuz 2011 Salı

Kapak Kızı'ndan Yeşil Peri Gecesi'ne - Ayfer Tunç



Kütüphanemin önünde okunmayı bekleyen kitapların karşısında durdum.

“Oo piti piti karamela sepeti” diyecektim ki uzun yıllar önce Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek adlı kitabını okuduğum Ayfer Tunç’un Yeşil Peri Gecesi isimli romanı bana göz kırptı. Diğer kitaplar sanki ortadan kaybolmuş, sadece Yeşil Peri Gecesi ve ben odada baş başa kalmıştık.

Kitabın ilk yüz sayfasını nasıl okudum anlamadım. Elimden bırakmak istemedim.

31 Mayıs akşamı katıldığımız Ubor Metenga gecesinde Gülda ile kitap hakkında konuşurken “önce Kapak Kızı’nı okumanı tavsiye ederim” dedi. Hem adından, hem de daha sonra kitap hakkında bilgileri okurken aslında öncelikle Kapak Kızı’nı okumam gerektiği şüphesine kapılmıştım. Gece bitişinde kitaplarımızı Ayfer Tunç’a imzalatırken öncelikle Kapak Kızı’nı okumam gerekip gerekmediği konusunda fikir danıştım. Tunç, aslında birbirlerinden bağımsız olduklarını, ama bazı yan karakterlerin Kapak Kızı’nda başkarakter olarak yer aldığını ve Yeşil Peri Gecesi’nden sonra Kapak Kızı’nı okursam kitabın basit geleceğini söyledi.

Okuduğum kitabı yarıda kesip bir başka kitaba başlamak, yapmaktan kaçındığım bir şeydir. Çünkü o kitapla arama set çekmiş hissine kapılırım. Sanki sevdiğim bir arkadaşıma sırtımı dönmüş gibi bir duygu yaratır bende.

Kapak Kızı’na geçerken, Yeşil Peri Gecesi’nden özür diledim. Hem buradaki yan karakterler Kapak Kızı’nda da var ise, tam anlamıyla ona sırtımı dönmüş sayılmazdım.

Selda, Ersin ve Bünyamin Phoenix dergisinin “Ayın Kızı” seçtiği Şebnem’in fotoğraflarıyla kendi gerçekliklerine dönen, kendi hayatlarını, kendilerini sorgulayan ve yolları bir tren yolculuğunda kesişen üç yabancıdır.

Şebnem bu üç yabancının ortak kesişim noktası olur.

Bünyamin T.C.D.D.’na bağlı bir devlet memurudur. Karısı Cennet’i çok sevdikleri arkadaşları Anahit’in erkek kardeşi Garo’dan kıskanır, hatta yokluğunda karısının Garo ile birlikte olduğundan şüphe duyar.

Yeni bir yolculuğun başında, Tayfur Bünyamin’e bir tutku ile biriktirdiği dergilerden birini açıp Şebnem’in çıplak fotoğraflarını gösterir.

Dışardaki soğuk havanın ürpertisini hisseden Bünyamin, uzayıp giden yolları örten karın beyazlığında Şebnem’in beyaz tenini görür. Tüm yolculuk boyunca da sadece kendine sakladığı müstehcen görüntüleri kafasından silkip atamaz.

Selda’nın babası ile Şebnem’in annesi teyze çocuklarıdır. Şebnem’in anneannesi ve dedesi kızları Hülya henüz küçük bir kızken vefat edince, Selda’nın babaannesi yeğenini yanına almış ve onu büyütmüştür.

Lami Amcasının evlerinde büyüyen teyzekızı Hülya’ya olan aşkı, tüm ailenin Hülya’ya karşı tavır almasına yol açar.

Ersin, Şebnem’in amcasının oğludur. Küçükken yaşadıkları kısa ama yoğun ilişki, Şebnem’den sonra Ersin’in hayatına giren diğer kadınlar boşluk hissi yaratmıştı. Şebnem’in içinde yarattığı duygusal fırtınayı hiç biri kopartamamıştı.

Trende karşılaşmaları, birbirini tanımayan bu üç kişinin hayatlarının tesadüfüydü.
Ortak noktaları olan Şebnem, hayatlarına yepyeni bir pencere açmıştı. Artık odak noktaları kendileriydi. Hayatlarının amacı neydi? Neyin beklentisi içindeydiler?

Bünyamin’in karısıyla Garo arasında yaşandığını tahayyül ettiği yasak ilişkinin, beyaz şişko bir kurdun tahtayı kemirmesi gibi Bünyamin’in yüreğini kemirişi, Şebnem’in bir tek cümlesinin, annesi ve babasıyla sevildiğini hissettiği bir yuvada yaşayan Selda’nın hayatının akışını değiştirmesi, Ersin’in babası ile ilişkisi, önceleri cazip gelen, şehir şehir dolaşmak zorunda olduğu, ama bir noktadan sonra aidiyet duygusunu tadamadığı işi, o tren yolculuğunda bir bir önlerine döktükleri hayat muhasebesi oldu.

İç sesler, empati, iç hesaplaşmalar, ruh tahlilleri…

Tek mekânda geçen filmler gibi ağır, sıkıcı bir tempoya sahip olacağı ön yargısına kapıldığım bu roman hakkında yanılmışım. Tek mekân olabilir, ama anlatılan hikâyelerle okuru heyecanlı bekleyiş içine sürükleyen bir roman.

“Mektubundaki bir cümle aklıma takılmıştı”, dedi Ersin. “Okulun bahçesine sonbahar geldi diye yazmış, yapraklar dökülüyor, çürüyor…Niye okulun bahçesine geldi diye yazmış ki, demiştim, sonbahar her yere gelir. Aslında çok iyi biliyordum ne demek istediğini…Dar alanlardayım, çürüyorum.”

Hayatımıza giren insanları daha iyi irdelememiz için onları mikroskopla inceler gibi iyi gözlemlememiz gerektiğine beni bir kere daha ikna eden bir kitap…Size olur mu bilmiyorum, ama ben arada sırada sanki etrafımdaki insanları çok da iyi süzgeçten geçiremediğim korkusuna kapılıyorum. Aslında insan ilişkileri, özenle işlenen bir etamin misali, ince ince, ilmek ilmek dokunmak istiyor.

Ayfer Tunç, ilk romanı Saklı hakkında yazılan bir yazıda “söz ekonomisine” yeterince değer vermediğine yönelik yapılan eleştiri nedeniyle Saklı’nın ardından yazdığı Kapak Kızı’nı yıllar içinde öğrendiği “söz ekonomisinin değeri” ile yeniden kaleme almış. Ben ilk kaleme aldığı Kapak Kızı’nı okumadım ama fırsat bulursam iki romanı karşılaştırmak için okumak isterim.



Kapak Kızı’nda kişi ve mekân tasvirleri bence başarılıydı. Zaman zaman kendimi Şehremini’de Bünyamin ile Cennet’in oturdukları evde, zaman zaman trenin yemekli vagonunda, bazen de Ersin’in artık gitmekten sıkıldığı karanlık, küçük, pis otel odasında buluyordum.

Bin bir özürle ara verdiğim Yeşil Peri Gecesi’ne geri dönmenin heyecanıyla bitirdim Kapak Kızı’nı.

Şimdiye kadar okuduğum kitapların en duygusalı, hatta gözyaşlarımda boğulacak kadar beni ağlatan tek kitap diyebilirim.

En son Aytmatov’un Beyaz Gemi adlı romanında duygusal devinimler yaşamıştım. Ama Yeşil Peri Gecesi’nin beni oradan oraya savurduğunu itiraf etmeliyim.



Belki fazlasıyla duygusal bir dönemimdeydim. Gagasında yavrularına yiyecek taşıyan anne leyleği bile görsem ağlayabilirdim.

Ama bu farklı bir şeydi. Sanki ben Şebnem olmuştum. Yaşadığı çalkantıyı yüreğimin en derininde hissediyordum. Hayatın bu kadar acımasız olması isyan damarlarımın kabarmasına sebep oluyordu.

Ailelerine sırtlarını dönmüş, gönül birliği yapmış ve kendi çekirdek ailelerini kurmuş çok güzel bir kadınla yakışıklı bir adamın elim bir kaza sonucu hayatlarının kökten değişmesi, çocukları Şebnem’in - Kapak Kızı’nın yan karakteri- ailesinin yaşadığı dram sonucunda travmatik bir yalnızlığa doğru sürüklenmesi ve ölümü pahasına intikam yolunu seçmesi, kitabın başından sonuna kadar duygu yoğunluğunu taşıyor.

“Düşmüş melekler kumpanyasıyız biz. Hükmedemediğimiz kaderimizin elinde maymun olduk sonunda”.

Ayfer Tunç’un karakter tahlillerini ve tasvirlerini çok başarılı buldum. Benim için öykünün temposu bir an bile olsa düşmeden, sonuna kadar devam etti.

Bazı bölümler bir sayfada tek paragrafmışçasına yazılmış da olsa beni kitabı okumaktan uzaklaştırmadı.

En çok dikkatimi çeken şey, yazarın sıklıkla, bazı kelimelerin anlam yoğunluğunu pekiştirmek için tekrarlar yapmasıydı. Meselâ “çok çok çok güzel bir kadın”, “uzun uzun uzun yıllar” gibi…

“Mağduriyetin, masumiyetin, doğruculuğun, açık yürekliliğin, dürüstlüğün ve buna benzer pek çok şeyin paslandığı, pastan işlemez hale geldiği alandaydık. Burada değerler erimişti. Defalarca eriyip sonunda yok olmuştu. Makyavel’i öyle aşmıştık ki, adamın kemiklerini sızlatıyor olabilirdik.”

Bir bataklığın nemli ağır havasını solurcasına kendi bataklıklarında, sadece kendi paylarına düşen hayatı yaşamakta olan Şebnem ve onda annesini arayan eşi Osman’ın öz kardeşi Teoman tarafından kendi çıkarları için kullanılması, sömürülmesi, masumiyetten uzak davranışlara maruz bırakılmaları Makyavelizm’i çağrıştırmaktadır.

Satır aralarına serpiştirilmiş tanıdık bir şarkı kuplesi - Yarabbi feryadımı artık duysan diyorum -, bir şiir mısrası – Öyle ya, kim sevişirdi acıları olmasa / Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsan / Kim ne derse desin ben bugünü yakıyorum / Yeniden doğmak için çıkardığım yangından -, bir filmden alıntı söz – Zaman bir çocuktur, sahilde çakıl taşlarıyla oynar -, ile Ayfer Tunç zengin bir içerik sunmuştu bu dramatik romanda. Hatta romanın başlarında ilk tanıdık gelen de I need you lovin' like the sunshine kuplesiydi ki, geçtiğimiz kış seyrettiğim, başrollerini Jim Carrey ile Kate Winslet'in paylaştıkları Eternal Sunshine of Spotless Mind adlı filmin soundtrack parçası idi.



Kitabın ilk yüz sayfasında adı neden Yeşil Peri Gecesi diye düşünmüştüm. Sonra bunu düşünmek istemedim. Elbet bir şekilde karşıma çıkacaktı. Kitabın başındaki bölüm indeksini okumadığım içindi tüm merakım. İyi ki de okumamışım. Kitabın içinde bir anda karşıma çıkıverdi Yeşil Peri Gecesi’nin isim kaynağının ne olduğu.

Kolay okunan tertemiz bir dil. Sürükleyici, akıcı. Dram ve zaman zaman onu bastırmaya çalışan espritüel bir yazın.

Plaj şezlonguna kurulup gözyaşı dökemem diyorsanız, tatile giderken yanınıza almayınız.


Peyman


12 yorum:

Epicurious dedi ki...

Benim de Yeşil Peri Gecesi evde okunmayı bekleyen kitaplarımdan biri. Ama yazınızı okuduktan sonra ben de Kapak Kızından başlamaya karar verdim.Ancak fazla hüzünlü olması beni biraz işkillendirdi:)

Adsız dedi ki...

Yeşil Peri Gecesini şu sıra çok sık duyuyorum ...
ben de en son Beyaz Gemi'yi okudum, ama şu an 2 kitap beraber gidiyorum.
Ayfer Tunç'u da okunanlarım arasına alıyorum ...

Ayşe dedi ki...

Kitap hakkında bir yorum yapmıyacağım malum benim okuduğum kitapların epey dışında kalıyor ama şu Can Yayınları kapaklarını daha güzel tasarlamalı!..

Şimdi gözler yuvarlanmasın tabiki kitabın içeriği önemli ama kapak bence kitaba bir pencere onu perde ve tül ile süslemezseniz karşınıza basit çerçeveli 4mm cam çıkıyor.

BAYKUŞ GÖZÜYLE... dedi ki...

Bu iki kitabı da merak ediyordum,çok güzel açıklama olmuş , alıntılarla , duygularınızı katarak...Sonuna kadar keyifle okudum.Sırası geldiğinde ben de bu iki kitabı alıp , okuyacağım.Çok teşekkürler.

Gulda dedi ki...

Ayfer Tunç ilaç prospektüsü yazsa onu da okurum diyebilecek kadar kendisine hayranlık duyuyorum. Ancak Yeşil Peri Gecesi’ni okurken bir akşam o kadar ağladım ki; bir an bırakmayı dahi düşündüm. Hayatımın şakülünü bozdu :)

Çok sert ve çok güzel bir romandı. Beni darmadağın etti. Sadece sonunun iyi kurgulanamadığının ve aceleye geldiğini düşünüyorum.

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi gibi mükemmel bir kitap beklediğim için benim için bir miktar eksik kaldı.

Gulda dedi ki...

Bu arada Ayşe’ye kesinlikle katılıyorum. Kapak tasarımı çok kötü. Bilhassa kitabı okurken sürekli o resim ile göz göze gelmek iyice sıkıntı yarattı. Yeşil Peri Gecesi ismine de bir türlü ısınamadığımı itiraf etmeliyim.

Leylak Dalı dedi ki...

Kapak Kızı'nı ilk baskısından-şimdi kapanmış Simavi Yayınlarından çıkmış, mavi kapaklı-okuyan tek kişiyim galiba:) Ayfer Tunç henüz hiç tanınmamıştı, kitabı girdiğim kitapçıda çok seçenek olmadığı için almış, pembedizivari birşey herhalde vakit geçirir atarım diye düşünmüştüm. Ama kitap bittiğinde ben bir Ayfer Tunç bağımlısı olmuştum. Bir Maniniz Yoksa'dan sonra bir kez daha okudum, daha bir tadına vararak. Ve yıllar sonra Yeşil Peri Gecesi'nde kahramanlar tekrar karşıma çıkıverdiler, upuzun bir ziyafet gibiydi kitap ve beni geçmişe döndürdü. Şimdi yeni baskıyla bir kez daha okumak istiyorum Kapak Kızı'nı. Ayfer Tunç'u ve tüm kitaplarını seviyorum ama benim esas kitabım "Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış....." devam edecek. Can Yayınlarının kapakları konusunda hemfikirim, kitsch posterleri çağrıştırıyor bana da. Sevgiyle kalın...

billur dedi ki...

Açıkçası ben Yeşil Peri Gecesi'ni bırakıp Kapak Kızı'na dönemedim, sonradan yarım kaldığını hissettiğim şeyleri tamamlamak için tatilde okuyacağım.

Kapak tasarımını çok beğenmedim diyemem, kitabı her elime alıp o yeşil gözlerle karşılaştığımda beni irkiltti ama kızın suratındaki ifade içeriği ile çok bağdaşıyordu benim açımdan.


Boğazımda sürekli bir yumru ile bir kitap okumak pek kolay olmadı. Bir ara bırakmayı düşündüm ama olmadı tabii ki...Sonunda ben de ağladım....O günlerde biraz gergin dolaştım... Hatta Peyman sana bu kitap bana fazla geldi bile demiştim yanılmıyorsam...

Tatile giden iki arkadaşıma tavsiye etmiştim ve diğer kitap da AZ idi. Önce Yeşil Peri Gecesini okuyanı ardından AZ'a devam edememiş yoğunluktan ötürü...

Kitapta en sevdiğim şeylerden biri bir duruma, bir duyguya, bir düşünceye ilişkin olarak verilen bir saptamanın daha sonra kitapta benzer veya aynı nitelikteki durumlar, olaylar, düşünceler ve duygular için kullanıldığında veya atıfta bulunulduğunda ilk seferki etkiyi yapması ve başka söze hacet bırakmaması idi.

Sonu benim için de biraz baştaki yoğunluktan uzak bir biçimde toparlanmış gibi gelse de kitaba bayıldım.

Ancak benim de birinci kitabım Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihidir.

Sevgiler
Billur

Peyman dedi ki...

Herkese merhaba,

Yorumlardan da anlaşılacağı üzere Yeşi Peri Gecesi herkesi duygusal çalkantılara sürüklemiş. Konusu, anlatımı, cümleler bu duygusal yoğunluğu tetikliyor mutlaka ama, her kitabın farklı kişiler üzerindeki etkisi farklı olabiliyor. Bu nedenle Epicurious sizi işkillendirmesin, iyi bir döneminizde okuyun, tavsiye ederim.

Dejawu, Ayfer Tunç'u mutlaka okuma listenize alın. Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek adlı kitabını belirttiğim gibi yıllar önce bir arkadaşımdan ödünç alarak okumuştum. Ama yakın zamanda hem onu, hem de Ayfer Tunç'un diğer okumadığım kitaplarını mutlaka edineceğim.

Can Yayınları'nın kitap kapakları konusunda sizlere katılıyorum Ayşe ve Gülda. Her ne kadar benim okuduğum Kapak Kızı, blogda resmini koyduğum ile aynı kapağa sahip olmasa da -bendeki kitabın kapağında, bir yataklı trenin koridorunda yürüyen bir kız ve sanki orası bir evmiş gibi asılmış tiril tülün uçuştuğu resim var- internetteki araştırmalarımda bendeki kapaklı olanı bulamadım. Can Yayınları da aldıkları tepkilerden olsa gerek, kapak tasarımlarında bazı değişikliklere gitmişlerdi. Ama yeni çıkan kitaplarda da gördüğüm kadarıyla aynı beyaz fon üzerine kitap içeriği ile alakası olmayan çağdaş ressamların tablosu niteliğindeki görselleri muhafaza ediyorlar.
Yeşil Peri Gecesi'nin kapağındaki kızın bakışları bana Şebnem'in mağrur, hayata karşı ısrarcı, umarsız taraflarını çağrıştırdığı için ona yorum yapamayacağım. Sadece Kapak Kızı'nda bir anlatımda yanlış hatırlamıyorsam "Şebnem'in kara gözleri" yazıyordu. Ama Yeşil Peri Gecesi'nin kapağında gözler yeşil...Bundan emin olamadığım için yazıya eklememiştim. Ama böyle de bir kuşkum hep oldu tüm okumam boyunca.

Gülda'cığım kitabın sonu ne yazık ki bende de çok havada kaldı. Daha çarpıcı bir son bekliyordum. Hatta acaba bende mi bir kopukluk oldu kitaba karşı diye sonunu üç defa okudum.

Sevgili Leylak Dalı ben de bulabilirsem ilk baskısını okumak istiyorum. Karşılaştırma yapmak faydalı olur diye düşünüyorum. Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Tarihi'ni ne yazık ki henüz okumadım. İlk fırsatta :)

Billur'cum evet aşağı yukarı aynı zamanda başlamıştık okumaya ve konuşmuştuk üzerinde. Ben de yazarın saptamalarını, hayat ne kadar zor da olsa onu tiye alacak yönlerini bulup o şekilde zorlukları bir nebze olsa hafifletmeye çalışmasını, ya da kendi üzerindeki psikolojik baskıyı ört bas etmeye çalışmasını, hatta kitabın sonunda Şebnem hâlâ hayata asılıysa bunun etkisidir diye düşünüyorum. Yoksa bu kadar travmatik olay dizisine katlanmak kolay olmasa gerek. Kurgusal tarafını tamamen gözardı ediyorum tabii bunu yazarken :)

Hepiniz sevgiyle kalın.

Peyman dedi ki...

Merhaba Baykuş Gözüyle,

Dün yorumlara cevap yazarken size ithafen yazmayı atladığımı fark ettim. Kusura bakmayın lütfen.

Ama belki de iyi oldu. Bu sabah evde kısa bir zaman boşluğumda Notos'un son sayısından sayfalar karıştırıyordum ki, Oğuz Atay'ın paltosunu giyinmiş yazarlarımızın arasında Ayfer Tunç'un ismini gördüm. Üniversite yıllarında henüz yazmaya değil ama okumaya aç gençlerden biri olarak, Oğuz Atay'ın "Tutunamayanlar" romanını okuduktan sonra içinde sonsuz bir yazma isteği uyandığını belirten Ayfer Tunç'un yazımda da belirttiğim bazı özellikleri Oğuz Atay'dan esinlenerek aldığını öğrendim. Tabii Türk Edebiyatı'nın büyük ismi Oğuz Atay'dan etkilenen sadece Tunç değil.

Böylece henüz "Tutunamayanlar"ı okumamış ve bu durumdan da son derece bedbaht olan bendeniz bir an önce Oğuz Atay romanları okumak için yanıp kavruluyorum.

Şayet siz Oğuz Atay okuduysanız, bu iki romanı okumak, iki yazar arasındaki benzer özelliklerin izini sürmek açısından zevkli bir oyuna dönüşebilir.

Sevgiler,

algodón edebiyat dedi ki...

Merhaba,

"Ayfer Tunç, ilk romanı Saklı hakkında yazılan bir yazıda...." ve "Ben ilk kaleme aldığı Kapak Kızı’nı okumadım ama fırsat bulursam iki romanı karşılaştırmak için okumak isterim." yazmışsınız. Ancak "Saklı" bir öykü kitabı, roman değil. Baskısını ancak sahaflarda bulabilirsiniz, ancak Can Yayınları'ndan çıkan "Evvelotel" isimli kitabının ikinci kısmında da "Saklı" kitabı yer almakta. Çok güzel öyküler var içinde. Henüz okumadıysanız okumanızı öneririm. Ben de öykü okuma aşkımı bir kenara bırakabilirsem sizin tavsiyeniz ile "Yeşil Peri Gecesi"ni okumak istiyorum. Taviyeniz için teşekkürler ve iyi okumalar.

Peyman dedi ki...

Merhaba Algodon,

Ben de düzeltme ve bilgilendirme için teşekkür ederim.
Evet öykü okumak güzel...Olayın gelişme ve sonucunu merak bizi yiyip bitirmeden öğrenmiş oluyoruz. Her öyküde farklı bir kabuğa bürünüyoruz. Ama bazı romanlar var ki bitmesin istiyoruz. Size de iyi okumalar.

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails