Pazartesi akşamı Arkeoloji Müzesi’nde sahne alacak Richard Bona ve Raul Midon’u The Duwala Malambo Project adlı konserlerinde izlemek üzere yola çıktık. Ayşe ben ve Gülda önce turistik bir faaliyet tadında Sultanahmet Köfteci’sine gittik.
Geçtiğimiz yıllardaki Müzik Festivali döneminde bir türlü yemek yiyip içemediğimiz Topkapı Sarayı’nın içindeki Karakol Restaurant’dan bu sene pek çok kez faydalanmamıza rağmen servisin kötülüğü, uzun uzun yapılan yemek tarifleri ile orantılı olmayacak şekilde sunulan azıcık yemekler ve bununla ters orantılı fiyatlar nedeniyle isyan bayrağımızı Surlara dikip bir güzel karnımızı doyurduk ve konsere karnımız tok sırtımız pek bir şekilde gitmiş olduk.
Ben bu seneki konser yoğunluğu nedeni ile ve açıkçası sadece adına bakıp içeriğini okumadan gitmeyeceğimi Gülda’ya açıkladığımda “nasıl gitmezsin, kim olduklarını görmüyor musun?” demişti.”Ya hık hök görüyorum ” içerikli anlamlı cevabım sayesinde bu konsere de bilet aldım ve” iyi ki Gülda beni uyarmış” diyorum şimdi.
Konser başlamadan önce tuvaletlerin yer aldığı müzenin idari kısmından çıkarken iki kişinin elleriyle oradaki bir asker heykelinin üzerinde gezinti yaptıklarını görünce “Aha! bunlar da benim gibi açıkça yasak yoksa dokunanlardan” diye düşünürken birinin Richard Bona diğerinin ise Raul Midon olduğunu anladım ama ben hayran sıfatı onları taciz edeyim mi etmeyeyim mi diyene kadar ikisi de erkekler bölümüne seğirtince dışarıda bekleyen Ender’i hemen onlarla yakınlık kurma, imza ve fotoğraf isteme içeriği ile zenginleştirilmiş bir yaklaşımla taciz etmekle görevlendirerek içeri doğru yönlendirdim ama Ender ortamın uygun olmadığı gerekçesi ile geri döndü!
The Duwala Malambo Project Kamerun asıllı Richard Bona’nın anadili Doula ile Raul Midon’un doğduğu yer olan Arjantin’de bir çeşit dans olan Malambo’dan adını almış. Konserde Midon ve Bona’ya davul ve perküsyonda Barbodos’lu Lionel Cordew ve tuşlu çalıgılarda ise Amsterdam’dan gelen Etienne Stadwijk eşlik ettiler. Bu iki müzisyen boyları posları ve pazularıyla aksiyon filmlerindeki dövüşçülere benziyorlardı.
Konser süresince Afrika ritmleri ve Bona’nın kendi dilinde söylediği şarkılar o kadar güzeldi ki gözlerimi kapadığım zaman kendimi upuzun mısır tarlalarında mısır toplarken hayal ettiğimi itiraf etmeliyim. Midon’un ise Latin ezgileri ve soul müzik ritmleri, gitarı çalışındaki yetkinliği ve zaman zaman ağzıyla çıkardığı trompet sesi ve gitarın gövdesi ile tutturduğu bas ritmleri gerçekten insanı coşturuyordu.
Sahne aldıktan bir kısa bir süre sonra söz alan Bona Türk yemeklerinin ne kadar güzel olduğundan ve çok yemek yediğinden bahsetti; özellikle baklavayı çok sevmiş ki sonra söylediği şarkıya arada baklava baklava diye ayrık sözler de serpiştirdi. Sürekli hınzır hınzır gülen ve espri yapan Bona’ya hayran kalmamak elde değildi.
"Sunshine", "State of Mind", "Don’t be A Silly Man" gibi şarkılarını söyleyen Midon bazı şarkılarının yazılış hikayelerini de anlattı.
"Waited All My Life" adlı şarkısını eşi için yazdığını, eşinin dikkatini çekebilmek için içinde bulunduğu rekabet ortamının aşmanın yollarını aradığını dile getiren Midon şarkıyı söylediğini ve yarışı kazandığını ifade etti. Sunshine şarkısını ise New York’a taşındığı ve havanın ve cebindeki paranın sıcaklığının azaldığı bir dönemde kendisinden “house” türünde müzik yapılması istendiğinde yaratmış, epey değişiklik yaparak ve kendisinin müziğinden en az ödünü verecek şekilde...
Bu konser yüzümde gülücüklerin eksilmediği, ellerimin ve ayaklarımın sürekli ritm tuttuğu bir konser oldu. Konserin sonuna doğru Bona “SEN SEN SEN”adlı parçasını söyledi ve tüm seyirciye söylettirdi. Önce kadınlar, sonra 40 yaş üstü kadınlar ve 50 yaşındaki kadınlar olarak söylememizi isteyen Bona, 50 yaş ve üzerinde pek ses çıkmadığında “Ne o 50 yaşında kadınların işi bitik mi” gibisinden takıldı ve erkeklere gözünü dikti. Güçlü ve maço bir biçimde ses vermelerini isteyince “Türkiye’deki ve evrendeki en güçlü erkekler sizlersiniz” diye söze girince bir hanım seyircinin yüzündeki ifadeye takılarak “Bu hanımefendi benimki değil der gibi bakıyor” dedi ve hepimiz kahkaha attık ve bir konserden daha mutluluğun yaşanan anlar olduğunu düşünerek evlerimizin yoluna koyulduk.
Onlar da Apsen’de başladıkları bu projelerine Fransa’da devam etmek üzere yola koyulmuş olmalılar. Konserden bu yana Bona’nın son albümü olan The Ten Shades of Blues albümünü dinliyorum….Tavsiye ederim…
Sevgiler
Billur
1 yorum:
Ben pek jazcı biri değilim konserlere gitmemim sebebi anlamaya çalışmak!.. Genlede jaz bana çok dağınık ve takip etmesi zor geliyor ama bu konser harikaydı. İnanılmaz keyif aldım. Birde biz seyirciler ile sürekli iletişim halinda olmaları dahada keyifli yaptı. İzlemiyenler kaçırdı!.. İzliyenler evlerine dönerken kocaman bir gülümseme ile geri döndüler!.. Birdaha gelirlerse muhakkak gidin!.. Düşünmeyin bile hemen biletlerini alın!...
Yorum Gönder