25 Kasım 2010 Perşembe

Kasabanın En Vicdanı Hür Delikanlısı

ALPER CANIGÜZ - GİZLİAJANS



Kendimce “Kim Bu Afili Filintalar?” araştırması yapıyorum, epeyce de keyifli vakit geçiriyorum. Konuya ilişkin notlar alıyorum, internette geziniyorum, eve bir an önce dönüp hemen Filinta romanlarını okumaya koyulmak istiyorum. Çok keyifli, baş döndürücü bir yolculukta gibiyim. Bir yandan bu serüven hiç bitmesin istiyorum, aynı zamanda hepsini hemen okuyup bitirmek ve ihmal ettiğim diğer kitaplarıma dönebilmeyi diliyorum. Ve yine Hasan İzzettin Dinamo’nun Kutsal Barış serisinin ilk kitabını hızla yerine koyup bir Filinta kitabını okumaya başlıyorum. “Yeni kitapların en kötü yanı, bizi eskileri okumaktan alıkoymalarıdır.” diyen Joseph Joubert’i daha da iyi anlayıp, gereksiz bir iç hesaplaşması yapıyorum. Bir de buna, garip bir suçluluk hezeyanı katıp, arkadaşlarımı da ortak etmeyi deniyorum:

Bize geçerken uğramış bir arkadaşıma; konu ile hiçbir ilgisi yokken; on beş dakika kadar nefessiz bir şekilde “Erken Kaybedenler” deki öykülerden bahsedip, “Yok böyle olmayacak en iyisi sen kitabı al, oku sonra tekrar konuşalım” dedikten iki gün sonra arayıp kitabı bitirip bitirmediğini soruyorum.

Bir başkası “hiç keyfim yok, canım hiçbir şey yapmak istemiyor, kitap bile okuyamıyorum” dediğinde, hemen Alper Canıgüz’ün Gizliajans kitabını verip, bir doktor edası ile “akşam eve git, televizyonu sakın açma ve okumaya başla” reçetesi yazıyorum.



Göreceğiniz üzere bununla da yetinmediğim aşikâr. Size de aynı reçeteyi veriyorum: “Eve gidin, alın Gizliajans’ı elinize, yemek sonrası başlayın. Yok, yok beklemeye ne gerek var! Yemek yerken ilk sayfayı açın okumaya başlayın. O esnada Karnabahar yemeği bile iyi gelecektir. Bizzat denenmiştir, tavsiye ederim..”

Son derece saçma-gerçek-komik-tuhaf-sürükleyici-etkileyici-yer yer çözümsüz, göz açıp kapayana kadar biten/tüketilen bu romana kendinizi bırakın. Tuhaf dediğime de aldırmayın. Roman kelimesini yaşam ile değiştirdiğimi düşünün.

Neyse ben romana/hayata geri döneyim:

“Borges ile Kemalettin Tuğcu’nun aynı kişi olduğunu öğrendiğimde, hayatta bundan daha korkunç bir gerçekle karşılaşamayacağımı düşünmüştüm. Heyhat, ne kadar da yanılmışım.” diyen Musa, romanın başkişisi. Hadi etiketleyeyim: “Sorgusuz, ölçüsüz, sorusuz, dünyanın şahsına karşı kurulmuş bir komplo olduğunu düşünerek mızıldanan, tutkusuz” bir benzerimiz. Üstüne üstlük, bazen tam dayaklık! “Üslubumun kusuruna bakmayın, Filintalar’ı okumayı bırakınca düzelecek umuyorum. Bu arada ben ne küfürler, ne soğuk espriler öğrendim Filintalar’dan bir bilseniz…”

En kısa ömrü en iyi biçimde yaşamaktır amaçlı Musa, askerde bölük ve yatakhane arkadaşı olup hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığı arkadaşı Şaban ile Eminönü’nde kuşlara yem atarken tekrar karşılaştığında İnleyen Saatler programının metin yazarıdır. Onbeş gün sonra annesinin evinden ayrılmış ve Şaban’ın Beşiktaş’taki evine taşınmıştır bile. Şaban alım satım işleri ile uğraşan iyi bir ev arkadaşıdır. Düzenli biri olmasına rağmen Musa’nın dağınıklığına aldırmaz. Dindardır ama bu konuda konuşmaz. Bazı akşamları, suşi getirir, başka bir akşam köyden gelen tulum peyniri ile mükellef bir akşam kahvaltısı hazırlayabilir. Mesnevi’yi de, bir seks dergisini de benzer mesafede ilgi ile okuyan biridir. Bilinen tek kusuru ayaklarını çorabının üzerinden kaşımasıdır. Bu da özellikle huzursuzlandığı zamanlarda artar.

Hiçbir şey bilmez Musa’nın onunla huzur bulduğu ise aşikârdır.

“Tek tek bakıldığında az çok normal görünen özellikleri, bir araya gelince tuhaf bir bütün oluşturuyordu. Açıkçası onu nereye yerleştireceğimi pek bilemiyordum ama onunla birlikte kendimi kesinlikle huzurlu hissediyordum. Bu her şeyden önemliydi.” (sy.7)

Musa, Şaban’ın yanına taşındıktan bir ay sonra işsiz kalır, aradan bir mevsim geçip Musa’ya Gizliajans’tan bir iş teklifi geldiğinde; çok umutlu olmasa da kalkıp görüşmeye gider. Görüşmeye gittiği yer Asmalımescit’te tarihi bir binadadır. “Hani yok pahasına kırkdokuz yıllığına kiralananlardan.” (sy.9)

Süpersonik bir asansöre binip birinci kata çıkar. Birbirinden seksi iki esmer sekreterden ismi Mehtap olanı onu görüşmenin yapılacağı yere yöneltir:

Mekân oldukça soğuktur. Burada “şortlu, çoraplı ayaklarına kocaman mavi sandaletler geçirmiş Genel Müdür/mütercim kedi telapisti Tunçay Bey, Gürcan -nam-ı diğer Çeşme- isimli gözleri yaşlarla dolu yaratıcı yönetmen ve Şeytan Bey isimli bir kedi ile görüştükten sonra metin yazarı olarak işe alınmıştır. Musa için sorgusuz biridir demiştim ama kendince Gizliajans’a ne katabileceğini de sorgular, hakkını yemeyeyim. “Kendisini neden işe aldıklarını, mekânın neden bu kadar soğuk olduğunu” sorar. Verilen tüm cevaplara da hemen inanır.

Bir kedinin patronu olması, bir adamın sürekli ağlaması, ısrarla isminin Tuncay değil Tunçay olduğunu söyleyen bir diğerinin de bir pipetle bardağına attığı buzları emmesi Musa'yı şaşırmıştır. Ama üstelemez, en iyisi zaten düşünmemektir: Bir şişe şarap ve altı bira alıp ilk iş gününe hazırlanır. Malum yarın iş günüdür ve az içmek gerekir.

Aslında bir roman kahramanı eleştirmek çok kolay, bak ve yapıştır ben bilirim tavrınla: “Musa, sen başına ne gelecekse hak ettin, böyle sorgusuz sualsiz işe girilir mi? Kim bu deliler bir araştırmaz mı? O soğukta ne yapacaksın?” demek en kolayı…

“İşsizdin, ailenin yanına dönmek istemiyordun, bir mevsim boyu birikmiş kira borcun vardı Hoşgörülü Şaban’a. Sen ne yapardın?”

Evvel zaman içinde ben de bir ay kadar işsiz kalmış ve çok korkmuştum mesela. O günlerde, biri bana “sana iş buldum ama asıl patron bir kedi” dese idi, hiç umursamaz ve kabul edebilirdim sanırım. Ya da başka bir şekilde düşünelim. Hangimizin patronu bir kediden daha akıllı ya da duyarlı? Patronun mu, herhangi bir kedi mi? Tercih senin.

Hadi kediyi geçtim. Şortlu, çoraplı, terlikli adama gelelim. Absürd mü? İş güç sahibiyim, çok önemli bir galeri sahibi ile görüşmeye gideceğiz. İş arkadaşım “Gülda, istersen sen gelme” diyor. Baktım ayak diriyor: “Olmaz ben de geleceğim” diye tutturdum:

“Ben o beyefendi ile tanışacağım, görüşme esnasında, çok param olunca toplayacağım resimlerle ilgili bilgi alacağım, ilerideki koleksiyonum ile bana çok önemli bir yöntem gösterecek. Hem işi de istiyorum, onun sadece referanslarımızda bulunması bile çok önemli…” şeklinde gayet gıcık bir tavır içinde idim.

İş arkadaşım “sanırım benden ve tüm bu ısrarımdan intikam almış olmak için” kabul etti, kalktık gittik. Bu beyefendi daha kapıda bizi karşıladı, çok nazikti ama üzerinde sadece bir pantolon vardı. Bizi katkat göbeği, boynuna kadar ulaşmış, yer yer beyazlamış tüyleri ile gayet rahat bir şekilde ağırladı tüm görüşme boyunca. Biz de bu manzaraya hayretle bakakaldık. Ofise geri döndüğümüzde de açtık biraları, yaşadığımız bu inanılmaz katkat göbek tecrübesi karşısında içtik. İş arkadaşım ise benim düştüğüm dehşet karşısında kravatını bile gevşetemedi.

Musa’nın artık en az ikibin lira isteyip patronlara rakamı kabul ettirdiği bir işi vardır. Eve döndüğünde; en az üç köpeği ile yaşayan ve bir üst kat komşusu Emirhan Bey’in ısrarla trafik kazasında değil de bir komplo sonucu öldüğünü iddia eden, Prens Charles’a tutkun Müberra Abla ile karşılaşır. Ondan, apartmanlarında, Vefakâr Şaban’ın da sık sık çıkmaktan keyif aldığı bir terası olduğunu ve çatı kat komşusu Samanyolu Mutluluk Okulu’nun bu terasta parti yapmak istediğini öğrenir. Komplo teorisyeni, fikir sahibi Müberra Abla, Samanyolu Mutluluk Okulu ve okulun mutluluk öğretmeni; kel, göbekli Savuray Bey ile ilgili endişelerini dile getirir. Tutkusuz Musa, Prens Charles’ın kollarında can verme hayalleri içindeki Müberra Abla ile daha fazla konuşmak istemez ve onu başından atabilmek için parti yapılması fikrine kesin karşı çıkacağına dair söz verir.

Mirim Musa, Müberra Abla’ya söz vermiştir vermesine ama işler daha işin ilk günü karışmaya başlar… Her şeyi ıstıraba çevirebilir Musa işe başladığı ilk dakika en yakın çalışma arkadaşı Menekşe gözlü, Greta Gabro ses tonlu sanat yönetmeni Elizabeth Taylor’a pardon Sanem H.’ye âşık olur. Çizmeli Kedi Şeytan Bey, geçirdiği kaza sonucu ölen zengin Barbaros Albotros’un halefidir. Barbaros Albatros’un gerçeklik takıntılı eşi Durnev Hanım’ın ise ajansta ajanları vardır. Kalıbımı basarım eşcinsel çaycı Ercan, aynı zamanda psişik güçlere de sahiptir. Nerede ne zaman deprem olmuştur bir sismograf edası ile bilebilmektedir. Dupont ve Dupont benzeri müşteri temsilcileri Ayberk ve Berkay birbirinin aynısının tıpkısıdır. Beceriksiz Musa’dan önce ajansta metin yazarı olarak çalışan kişi Kaan Sezyum’dur. Diğer esmer seksi sekreterin adı da Sevilay’dır. Her şeyi kitabına uydurmayı bilen, kutulama meraklısı Tamay Bey ajansın ve Albatros vakfının muhasebecisidir. Ve Gizliajans’ın tek müşterisi Samanyolu Mutluluk Okulu’dur maalesef. Üstüne üstlük Çeşme Bey, uçmayı sevmez Musa ile daha özel bir görüşme yapamadan balkondan atlar/atılır.

Neyse bunların ne önemi var. Musa, sebebi-i mevcudiyeti Sanem ile kıyametten sonra ebediyyen yaşayacağı cennetine bu yaşamda kavuşur zaten. Parti de, kız kurusu üst kat komşusu Müberra Hanım Abla’ya rağmen yapılır. Ancak ve ancak; parti sonrası her şey tersine döner. Kriter pardon krater sever Şaban, seni çok üzerim Sanem ve Gizliajans bir anda ortadan kaybolur. Küçük insanların içine düştüğü açmazlardan haz duyan sapıklardan biri Gizliajans’ın iflas etmiş olduğunu ve çalışanlarına da tazminat vermemek için kaçtığını öne sürer.

Fikr-i sabit Musa, dostunu ve sevgilisini kurtarabilmek adına İstanbul Hanımefendisi Durnev Hanım’ın tuttuğu özel dedektif, bir anda yemeğin son lokmasını silip süpüren, aynı hızla kaybolabilen Fezai Aydıntürk ile yollara düşer. Küçük Prens, Nikola Tesla, Kaan Sezyum’un bıraktığı şifreler, Susurluk’ta tost ayran, Selçuk’ta çöp şiş, Club Gümüşlük’te karşılaşılan Dünya Güvenlik Örgütü’nün kâğıt oynayan ajanları, -Açıkçası Haşmet’in de o bahçede elinde satsuma dilimli bir votka kadehi ile görünmesini isterdim- Mikonos, uzaylılar, ayın karanlık yüzü ve gerçeklik hapı sayesinde tüm sorular baş döndürücü bir hızla cevap bulur!

Cevaplara Gelelim:

Gerçeklik hapı çok etkin ve tesirli bir haptır. Tüm dış güçlere karşı hazırlıklı olabilmemiz için bazı hususları bellememiz gereklidir. Her an, her durumda biri bize gerçeklik hapı içirebilir. Yanılmayalım diye de bize "gerçek" gerçekler; iç diğer güçler tarafından ezberletilir. Durun örnekleyeyim:

Mesela ben bir uzaylı ile tanışıyorum ve sohbet esnasında bu uzaylı benim birama gerçeklik hapı atıyor. Çünkü istediği benden gerçekleri öğrenmek. Atacak tabii ki, netekim işi bu. Ben de sorduğu tüm sorulara bildiğim/öğrendiğim/gerçek şekilde cevap vermek zorundayım. “ Bir de o saatte cevap verecek gücüm olduğunu varsayın lütfen.”

Başlıyoruz fikri hür bir diyaloga:

- Ülkenizde öğrenciler başörtüsü ile üniversiteye giremiyorlarmış. Neden?

- Gerçekten mi?

Sanırım bira ile gerçeklik hapı beraber başka bir gerçekliği tetikliyor. Sonra toparlanıyorum merak etmeyin (!)

- Biz ülkecek kimsenin dini inançlarına karışmayız. Sorunuzla ilgisi yok ama insanların cinsel tercihleri ile de hiç uğraşmayız. Herkes nasıl istiyorsa hayatını yaşayabilir. Kişi, evinde her istediğini yapabilir. Ancak üniversite Kamu’dur.

- Hangi kamu? (*)

- Alper Kamu. İşte o izin vermiyor, kendisi beş yaşında. Yok, pek olmadı Alper Kamu değil, Albert Camus değil. Neydi neydi? Hatırladım kamu değil, kamusal alandı bahsi geçen.

- Bunu götürün, sıradaki lütfen.

İşte ben geçemedim bu sınavdan. Sizlere başarılar dilerim.

Alper Canıgüz bir tweetinde:

“Şuna şey ediyorsunuz da buna niye etmiyorsunuz şeklinde serzenişlerin meselelere en kaba yaklaşım biçimi olduğunu düşünüyorum.” dedi ve ardından da kafasını epeydir meşgul eden bu hususla ilgili Leyla İpekçi’nin yazısının linkini verdi.

Ne söylesem eksik kalacak: Ben sevdim bu vicdanı hür filintayı:

“Düşün: çünkü Acılar Denizi’ni kulaçlarken karşılaşacağın azgın dalgalar, fırtınalar ve her biri diğerinden öldürücü deniz şeytanlarıyla boğuşurken, elinde vicdanından başka silahın olmayacak. (sy.37)

Gülda

(*)-Hangi Hasan,
-Florasan (Emrah Serbes)

9 yorum:

billur dedi ki...

Ben bu kitapta en çok kitap ne zaman absürd bir noktaya gitmeye başlasa Alper Canıgüz'ün okuyucuyu garip bir şekilde öyle veya böyle bir gerçekliğe ulaştırmasını "tamam canım biraz tuhaf ama neden olmasın" noktasına iyi taşıdığını ama sonra birden "Yok daha neler" noktasına" savurma biçemini çok sevdim.

Ayrıca benim her zaman dalga geçtiğim/alay ettiğim/sinirlendiğim "KİŞİSEL GELİŞİM" adı altında toplanan bilumum kurs/eğitim ve benzeri şeylere yaptığı göndermeye de bayıldım.

Sevgiler
Billur

sophie'nin dünyası dedi ki...

bir türlü kısmet olmadı bir alper canıgüz kitabı okumak.off!
alındı gizli ajans da listeye.

Zeynep Şeker dedi ki...

Merhabalar,

Bende bır edebıyat asıgı olarak klubunuze katıldım :)

ingiliz edebiyatı ve hayata dair eglencelı yazılar ıcın bende sızı bloguma beklerım:)

http://zeynepsek.blogspot.com

Shakespeare i birlikte tartışmak dılegıyle :)

Sevgıler
Zeynep

Gulda dedi ki...

Hoşgeldiniz Zeynep Hanım,

Artık gözümüz üzerinizde :)

Sevgiler,

Gülda

Gulda dedi ki...

Sevgili Sophie,

Bence hemen başla. Çok ama çok keyif alacağına ve elinden bırakamayacağına inanıyorum. Hem listeden bir tane eksilmiş olur hemencecik.

Sevgiler,

Gülda

dilara dilemma dedi ki...

alper canıgüz en afili filintadır.
psikoloji okuduğu için soruyor spiker;

"psikolojiyle ilgili olarak ne yapıyorsunuz?"

"bunalıma giriyorum"

bir de bunların yan sanayisi çıkmış, nafile filintalar diye. link vermek yasak mıdır bilmiyorum da, yasaksa yöneticiler siler artık;
http://nafilefilintalar.blogspot.com/

Gulda dedi ki...

Merhaba Dilara Dilemma,

Öncelikle ismini çok beğendiğimi söylemeliyim. Aslında Dublörün Dilemması romanındaki büyün isimleri çok sevdiğimi belirtmeliyim.

Alper Canıgüz’ün yanıtı da çok afili imiş :)

Nafile Filintalar’ın linkini verdiğiniz için çok teşekkürler. Artık takipteyiz.

Sevgilerimle,

Gülda

nafile filinta dedi ki...

selamlar.

böyle bir yerde adımızın geçmesi ne güzel :) google görsellerde aratınca 4. sayfada çıkıyor :)

alper canıgüz -kendisini uzaktan seviyoruz- uslübuna hayran olduğum biricik insan, yaratıcılıkta sınır tanımayan bir hayal gücü var. inşallah daha başarılı kitaplarını bekliyoruz takipçisiyiz.

çevirmen dedi ki...

Ben de kısa bir süre önce okudum Gizliajans'ı ve Oğullar ve Rencide Ruhlar'ı. Yine de Tatlı Rüyalar'ın gönlümde ayrı bir yeri var.

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails