14 Nisan 2010 Çarşamba

Toplu İğneler - Oğuz Dinç



“Son nişanın bu işte. Hayatta ne olabildiysen, bu toplu iğnede. İsmin buydu. Artık buradasın. Bu toplu iğneli isme bakıp ağlayanlarsın sen. Bu odaya seni aramaya gelenlersin. Sana üzülenler kadarsın. Yapabileceğin en büyük kariyer, bu iğnenin ucunda."

“Masadaki toplu iğne kutusu gözüme çarpıyor. Kâğıtlara dokunmuştum, ama iğnelere dokunmuyorum. Biliyorum elime batacaklarını…”


Hüzünlü bir öykü ile başlamış kitabına Oğuz Dinç. Ben Zincirlikuyu’dan geçerken görürüm, ama sanırım diğer mezarlıkların girişlerinde de vardır bir yazı; “Her canlı bir gün ölümü tadacak.” Bu yazıyı hiç sevmedim. İlk gördüğümde midemde kasılmalara sebep oldu. Hiçbirimiz ölümsüz değiliz. Ama sanki “bunu bilin ve ona göre ayağınızı denk alın” manasında bir uyarı niteliği taşıdığına inanıyorum. Bir gün tadacağımızı hepimiz biliyoruz, ama hayatı, bize sunduklarıyla dolu dolu yaşamak istiyoruz.

Özgür Dinç, Çitlembik Yayınları’ndan çıkan Toplu İğneler adlı öykü kitabının ilk öyküsünde, ölüm gibi kaçınılmaz bir olayın insan hayatındaki yerine değiniyor.

Yaşarken farkında olmayız sahip olduklarımızın. Her şeye takılırız; neden bana onu dedi, neden daha zayıf değilim, neden çocuğum okulu iyi bir derece ile bitirmedi, neden, neden, neden…

Ama sonra bir yakınımızı kaybettiğimizde, kafamıza gülle düşmüş gibi sarsılırız. Bir anda kaçtığımız gerçeklerle yüz yüze buluruz kendimizi. Silkiniriz şöyle bir. Hayatımız film şeridi gibi geçer gözümüzün önünden, hatalarımız, yapmak isteyip de yapamadıklarımız, lüzumsuzca takıldıklarımız, boşuna dert edindiklerimiz bir bir düşer aklımıza. Ne aptalmışım deriz kendi kendimize. Bu bizi bir süre idare eder. Sonra yine aynı çarka kapılırız. Şiddetle akan nehir suyu gibi öylesine akıp gideriz hayatın içinde. Sonra nehir yatağının sonunda bir yerlere karaya vururuz. Yorgun…

“Genç Şair, kızın adamla gülerek konuşmasını seyretti. Adam ciddi cümlelerle veda edip merdivenlere yönelirken, kızın bakışları Genç Şair’e döndü. Seyredildiğini fark edecek kadar kadındı demek…”

Hepimizin hayatında platonik bir aşkın hatıraları vardır. Bizim fark ettiğimiz, görmek için can attığımız, türlü oyunlarla ona yakın olmak istediğimiz, onun için şiirler yazdığımız, şarkılardan fallar tuttuğumuz bir aşık düşmüştür kalbimize.

Hepimiz seyahat etmeyi severiz. Havaalanlarında uçağımızın kalkışını beklemişizdir mutlaka. Bazen gideceğimiz yere bir an önce ulaşma heyecanı ile sıkılarak, bazen değişik insan karakterlerini bir arada görerek kafamızdan insanları tahlil ettiğimiz, bazen kendimizi kaybedercesine Duty Free’de alışveriş yaparak geçirdiğimiz saatler olmuştur.

Çocukluğumun yazlıklarını hatırladım “Çift” adlı öyküsünü okurken. Mayolarının üzerine tişörtlerini giyip, yazlık sitelerin üstü hasırla kaplı kafeteryalarında öğlen sıcağını atlatmak için arkadaşlarıyla tavla oynayan site sakinlerinin neşesi canlandı gözümde. Hep oyunculardan birinin daha şanslı olduğu ve attığı her zarda çift geldiğinde kaybeden tarafın inanmaz edalarla rakibine takılması.

İşinden istifa eden bir genç kızın eski iş arkadaşlarıyla arasında geçen telefon konuşmalarına belki de hepimiz şahit olmuşuzdur. Aslında kendi isteği ile istifa eden, ama içinde ayrılışın burukluğunu yaşayan insanların olayı sindirmeye çalışma çabaları.

Bütün öykülerde hayattan parçalara rastlıyorsunuz. Sizin hayatınızdan birebir parçalar olmayabilir, ama çevremize dikkatle baktığımızda görebileceğimiz estantaneler. Her an her yerde karşımıza çıkabilecek hikâyeleri, bir solukta okuyabilirsiniz.

1973 Ankara doğumlu Oğuz Dinç, pek çok şehirde yaşamış, okumuş ve yazmış. Ben bu şehirlerin içinde en çok İzmir’den etkilendiğini hissettim. Nedenini tam bilemiyorum, farklı şehirlerden bahsetmiş olmasına rağmen sanki İzmir’i anlattığı öykülerinde bir başka hissiyat vardı. Ya da belki yazdığını öğrendiğim İzmir İzmir adlı kitabının, öykülerde geçen İzmir anlatılarıyla birleşmesi sonucunda böyle bir duyguya kapıldım.

Oğuz Dinç 2000 yılında Gençlik Öykü Ödülleri’nde mansiyon almış, 2003 yılında ikinciliğe layık görülmüş.



Eşiyle birlikte İstanbul’da yaşayan Oğuz Dinç’in, 2005 yılında Maria’nın Yıldızları, 2007 yılında Yalnızlığın Kırmızı İzi adlı öykü kitapları ile 2008 yılında Karlar ve Adımlar adlı şiir kitabı yine Çitlembik yayınevi tarafından yayımlanmıştır.



Farklı insan karakterlerinin anlatıldığı, sade bir dille yazılmış bu kitap, bir Pazar günü kahvenize eşlik edebilir.

Peyman

7 yorum:

Gulda dedi ki...

Peyman'cığım,

Hem yepyeni hem de öykücü. Daha ne isteyeyim. Bizi Oğuz Dinç ile tanıştırdığın için teşekkürler.

Yapabileceğin en büyük kariyer, bu iğnenin ucunda." epey sert ve keskin bir cümle. Sanırım doğru da:)

Peyman dedi ki...

Gülda'cığım,

Beni de etkileyen cümlelerden biri bu. Belirttiğim mezarlık yazısından daha yumuşak gelmiyor mu kulağa ?

Sevgiler,

Gulda dedi ki...

Hem de nasıl. Ben her gün işe gidip gelirken, o yazıyı okuyup, ruhumun kararmamasına çalışıyorum.

Peyman dedi ki...

Ben artık oradan geçerken kafamı o tarafa çevirmiyorum. Tamamen refüze ettim.

billur dedi ki...

Peymancığım;

Çok hoş tanıtmışsın Oğuz Dinç'i.Gerçekten merak uyandırdı ben de.

Her canlı ölümü tadacaktır sözüne gelince ...Önceleri ben de irkilmiştim. Daha sonra sağ alt köşesinde dikaatli bakınca bir ayet adının yazdığını gördüm: Enbiya Suresi. Merak edip bakmıştım ve bir mealinde şöyle diyordu.

"Her canlı ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük veririz. Sonunda bize döndürüleceksiniz."

Bir yerde okuduğuma göre de bu yaznın yazılmasında Ufuk Uras'ın parmağı varmış. Türkçe ibadetten yana olan Uras Diyanet İşleri'ne yolladığı yazılarından birinde, "Cenaze arabalarının üzerindeki Arapça 'Allah'tan başka tanrı yoktur. Muhammed Allah'ın kulu ve elçisidir. Bu ölümü sen de tadacaksın' yazdığını ve neden Türkçe ifade edilmediğini sormuş. ve bu başvurunun ardından bu söz yazılmış.

Neyse artık bu söz beni rahatsız etmiyor. İşte hep unuttuğumuz bir gerçeği hatırlatması açısından iyi bile geldiği oluyor. Ben ayağını denk aldan ziyade sabırlı ol, herkes ölecek, yaşamın tadını çıkarmaya bak, fazla takılmamaya gayret et demek istiyor diye düşünüyor ve en azından hayatta herkesin bir an bile olsa eşit olacağını/olduğunu bilmekten hoşlanıyorum.

Bu da bana hiç uygun olmayan bir yorum oldu...Hadi Hayırlısı...
Sevgiler
Billur

Peyman dedi ki...

Billur'cuğum,

Sen de benim bu sözle ilgili önyargımı çürütecek kadar güzel açıklamışsın.

Ben din konusunda kendine münhasır bir tipim. Keşke mealin tamamını yazsalarmış. Yine de şu var; tüm insanların eşit olduğu yerin konumu tüyler ürpertici :(

aycan dedi ki...

Yorumlarınızı okuyuncaya dek 'Her canlı ölümü tadacaktır' sözüne bir tek benim takılmış olduğumu zannediyordum, ne büyük yanılgıymış!Bende uzun bir süre bu yazıyı neden gözümüze soka soka yazdıkları konusunda epey bir söylendim, okudukça kendimi kararttım. Sonra bir gün Aycan dedim kendi kendime bu sözü algılama şeklini değiştir,aslında bu sözün güne iyi bir başlangıç sözü olduğunu düşünsene dedim. Ve o günden beri bu sözü her okuduğumda o günün bugün olmadığı için hem kendim hem de sevdiklerim adına hep teşekkür ettim, şükrettim ... Kulağa bencilce geliyor belki ama evet yaptığım bu oldu, söz artık beni de rahatsız etmiyor. Hatta garip bir itiraf dalgınlıktan okumadan geçersem rahatszılık duyuyorum artık ...
Aycan

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails