4 Ocak 2010 Pazartesi

Yeşilyurt Köyü'nde Bir Yılbaşı Eğlencesi

Ben yaklaşık 7 yıldan beri yeni yılı kutlamaya Küçükkuyu Mevkiinde yer alan Yeşilyurt Köyü’ne gidiyorum. Yalnız gitmiyorum tabii ki… Gülda ve Ka, Ender, Zeynep ve Cem ile birlikte, 7 yıldan beri, aynı köye, aynı otel-evde kalmaya, aynı eğlenceyi yaşamaya, aynı yemekleri yemeye ki özellikle ısırgan otu çorbası, yoğurtlu ısırgan otu salatası, ısırgan otu reçeli gibi, aynı şeylerden mutluluk duyup aynı şeylerden mızmızlanmaya, her gelişimde İda Dağı’na, Hasan Boğuldu’ya ve civarı gezme planları yapıp, sonuçta şömine başında uyuklamaya, sürekli uyumaya ve yemek yemeye Yeşilyurt Köyü’ne gidiyorum. Sanırım buna takıntılı olmak deniliyor.



Eski ismi Büyük Çetmi olan Yeşilyurt Köyü, Kaz Dağları’nın yamaçlarında bulunuyor. Grup arkadaşlarım –Ender hariç- bir kere bile bu yamaçlara doğru çıkmadılar. Hatta zaman zaman otel-evden de çıkmıyorlar ya neyse. Gülda’nın gösterdiği çaba da yetersiz kalıyor. Ancak ilk dönemlerde Adatepe Zeyetinyağı Müzesini ve Adatepe’yi ve Assos’u ziyaret etmişliğimiz var. Zeus Altar’ı ve Adatepe Köyü gerçekten çok güzel, özellikle manzarası…



Buranın doğasını ve havasını anlatmaya gerek yok. Beni her zaman çok dinlendiriyor hatta fazla oksijenden zaman zaman başım da dönüyor. Ayrıca oraya gittiğim zaman her şeyden kendimi soyutlanmış hissediyorum. Tek zorluğu İstanbul’a dönünce biraz uyum zorluğu yaşamam oluyor.

Biz Yeşilyurt Köyü’nde Manici Kasrı ’nda kalıyoruz; otele ait bulunan 3 odalı bir evde yaşıyoruz ve sadece yemeğe ve içmeye otele gidiyoruz. Ev yürüme mesafesinde, tabii zaman zaman bu mesafe bile yorucu gelebiliyor. Son zamanlarda bu köy çok rağbet görmeye başladığından ve şehirden kaçalım ama şehre de uzak olmayalım diyenler tarafından baskına uğradığından beri otel yerine evde kalmak çok iyi oluyor. İlk geldiğimiz zamanlarda Köy’deki camide hoparlör yoktu ama şimdi yoğunluktan imam sesini duyurabilmek için hoparlör taktı yıllar içinde.



Köy Deyip Geçmeyin Sakın

Her yıl eğlencesi aynı olan Manici Kasrı dışında bu Köy’de neredeyse Nişantaşı’ndaki kadar cafe ve bar olduğunu söylesem yalan olmaz. Örneğin geçen yıl başında bir bardan diğerine hafifçe koşturduğumuz oldu ağzımız açık şekilde. Biz İstanbul’da bardan bara koşmuyoruz. Nedense Yeşilyurt Köyü’nde oluyor bu bir iki seferdir! Bu evden çıktığımız ve haydi halkın arasına karışalım dediğimiz nadir bir anlardan birisiydi ve inanılır gibi değildi.



Manici Kasrın’da yeni yıl eğlencesi bir saz heyeti’ne eşlik edip, birden içkinin tesiri ile ortaya fırlayıp kalça sallamak, şaklabanlık yapmak ve sonunda gece 12.00’ye yaklaşırken ateş başında göğe havai fişekler atılırken, 10’dan geriye doğru sayıp sonunda çılgınlar gibi birbirimize sarılarak dans etmekten ibaret. Haa… Bir de unutmadan otelin sahibi Tarık Bey’in sazı eline alıp maniler söylemesi de cabası!



Bu sene Tarık Bey mani söylemedi çünkü Kâküle adlı barında bulunuyordu ve Ata denilen bir müzisyen program yapacaktı. Biz de Gülda ile bunu öğrendiğimiz dakikadan beri “biz Ata’ya gideceğiz, dans edeceğiz” diyorduk. Grubun diğer üyeleri tembellikten ve bu Türkçe sözlü hafif müzik ve benzerinden hoşlanmadıklarından ötürü gelmek istemediler ve bizim de gideceğimize inanmadılar. Ancak Nehir’i uyuttuktan sonra (bu sene bir ilk olarak kızımı da götürdüm) yarı sarhoş bir şekilde Kâküle Bar’a gittik.

Biz gittikten 10 dakika sonra ortada Ata mata kalmadı. Adamcağız barda karşımız oturup ayaklarının ne kadar acıdığından bahsedip, işkembe çorbası içti Ardından müzik çalmaya başladı ve biz Gülda ile ortaya fırladık; dans ettik, ettik, ettik….

Hatta bizim enerjimize kapılan biri de fırladı. Bir ara Serdar Ortaç’ın olduğuna kanaat getirdiğim ama Türkçe olmayan(hangi şarkı bilmiyorum ama geçtiğimiz yaz tüm boğaz teknelerinde çaldığından eminim) bir şarkıda onunla temalı dans ederek klip bile meydana getirdik. En eğlendiğimiz şey de Ajda Pekkan’dan Aman Petrol şarkısının çalması esnasında dans etmemiz oldu ve çok güldük.

Sonunda müzik bitti. Bizi coşku ile seyredip alkışlayan insanlara selam verdik ve paltoları omuzlarımıza atıp mekândan ayrıldık. Giderken “Yine bekleriz. Yarın gece saat 10.00’da program başlar” “AAA..Nereye? Daha parti var..” gibi cümleler arasında eve doğru bir sağa bir sola devrilmemeye çabalayarak, başımızda maskeler, boynumda yılbaşı süsleri (bu sarhoşluktan değil, köy yolları Arnavut kaldırımı gibi taşlık da ondan) eve gittik. Herkes uyuyordu –sanırım Ka kitap okuyordu- ve kapıdan süzüldük, bir süre sonra da uykuya teslim olduk.

Bir yeni yıla da yine Yeşilyurt Köyü’nde girmekten ve sabaha kadar – sevdiğimiz şarkılar ve türler olmasa da- dans ederek yeni yılı karşılamış olmaktan mutluluk duyarak uyandım sabah. Akşama “gene gider miyiz” diye Gülda ile konuşup kıkırdasak da Monopoli adlı oyunu oynadık ve rezil bir biçimde kaybettik.

Herkes için 2010 daha çok dans, daha çok kitap, daha çok tiyatro, daha çok seyahat, daha çok konser yılı olsun….

Sevgiler
Billur

7 yorum:

aycan dedi ki...

Kıskandım.

danzon dedi ki...

kırk yıl düşünsem, yeşilyurt köyünün yılbaşı vakti bu kadar revaçta olacağı aklıma gelmezdi. zaten gelmiş olsaydı, bir uğrar bakınırdım, ne var ne yok diye; en azından havayı kokmak için :)
hoş, yeşilyurt'un yazki fazlaca turistik halinden memnun kalmayan biri olarak, "nişantaşı'nı aratmayanını" nasıl karşılardım bilemiyorum.
yine de; yılbaşı vakti yukarıda "fazlaca" hayat olduğunu öğrendiğim iyi oldu; önümüzdeki sene denerim belki..
iyi yıllar...

Sebnem dedi ki...

Belki bir de Küçükkuyu'daki Taş Mektep'i ekleyebilirsiniz gidilmesi gereken ama gitmediğiniz yerlere :)

Benim hayalim bir kitap atölyemizi orada gerçekleştirmek, neyse atölye planları bir tarafta dursun, ben tekrar iyi seneler dilerim size ve kitap klübünüze!

Yeni yılda bol bol yazışmak dileğiyle...

Sevgilerimle,
Şebnem

billur dedi ki...

Sevgili Danzon;

Öncelikle iyi seneler dilerim. Bence siz bir dahaki seneye Küçükkuyu civarında olursanız mutlaka havayı koklamaya gelin. Emin olun çok hareketli...En azından son iki seneden beri öyle.

Evet tabii bu hareketlilik biraz can sıkıcı olabiliyor. Örneğin 2009 yaz sonu gittiğimizde köy kahvesinde Hikmet Çetinkaya ateşli bir şekilde konuşma yapıyordu ki -sevmeme rağmen- tüm bunlardan kaçmaya geldiğim bir yerde kendisi ile karşılaşmak pek iyi gelmedi bana.

Seneye uğrarsanız ve hiç tanıdık olmadığından yakınırsanız şöyle bir köyün ara sokaklarına başınızı uzatınız, sabaha karşı taş yollarda dolanan iki tip görürseniz anlayın ki biziz... Ve köy kahvesinde laflarız belki en kötü ihtimalle...
Sevgiler
Billur

Ayşe'nin Kitap Kulübü dedi ki...

deneme

Ayşe'nin Kitap Kulübü dedi ki...

yeşilyurt köyü ve yılbaşı yazınız beni tarihin derin sayfalarından birine geri götürdü....1996 yada 1997 yılı ve muhtemelen 4 günlük bir bayram...23 nisan olması kuvvetle muhtemel, 7 adet irbirinden merdane ve çok kelalaka hanım Assos çıkartması yapmıştık...yonca hatırlarsın di mi....resimlere baktıkça mayo giyip, denize girmeyen gulşeni, miyasen,inanılmaz uzunlıktaki kot etekliğini, dört günlük tatile 2 bot bir çizme getirişimi, oya ve kuzen nazanı ve yoncanın nerden tanıdıgını hatırlamadıgım tattiana adlı kıvırcık saçlı gıcık bir ispanyol arkadasiını hatırladım.....kız gıcıktı, çünkü o zamanlar assosta ki tek bar olan "uzun ev" de somine baiında gitar çalıp live müzik yapan yegane erkek cinsinin dikkatini düşünmüştük....o bara ait unutamadıgım sahne ise çocuga wondeful tonightı çaldırmaya diretmenin ertesinde sanki açık hava konserindeymis edasına kapılıp, çakmak yakıp sanki mummuş gibi sallamammdı....yeşılyurt köyü ise o yıllarda sekiz odalı çetmi han dan başka bir yer yoktu...koy meydanında ki kahve ne oldu bilmiyorum ama ben aşık olmuştum, çünkü kadınlarında gittiği bir kahveydi..doğasının bakirliğine aşık olmuştum. esk, partonumun evi oradaydı ve onun vasıtasıyla Miyaseye bir zeytinlik alınmasına bile aracılık etmistik...kısmet...hiç aklında yokken enfes bir zeytinliği olmuştu...neyse bana nostalji yaşattınız...kendi yılbaşımda evimde yaklaşık 17 kişi varken sarhoş olup, ayseninkitapkulubu.blogspot.com adresını evdekilere yaklaşık 20 kere söyledikten sonra, kıyafetımı çıkartıp www.aysenınkıtapkulubu.com baskılı t-şörtü giyip herkese reklam yaptığımı paylaşmak zorunda hissettim. allahta sabaha karşı benden daha sarhoş bir arkadaş gelip kitap kulubunun izlerinden, beni izleyenleri kurtarmış..ertesi akşam 21.00 sularında insan kıvamına döndüm ve *bir daha ki sefere kadar* bu kadar içmeyeceğime söz verdim...sevgi ve saglık dolu bir yıl olsun

sevgiyle

belkis

aycan dedi ki...

Belkısım,
O *bir daha ki sefere kadar* bu kadar çok içmeyeceğim sözünü bende geçen hafta kendime söz verdim. Kulübümüzde herkes bu sözü bu yıl içersinde bir kez versin bence.
Kim, nerede, tarih vs gibi kayıtları tutmak için yazman olmaya ben gönüllüyüm.
Ha hay çok sevdim bu işi !...
Kulüp kayıtlarını gözünüzün önüne getirin. Ne okuduk, ne yazdık, ne tasarladık, kim ne zaman *bir daha ki sefere kadar* bu kadar çok içmeyeceğim sözünü verdi? Yıl uzun ...
Öptüm
Aycan

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails