21 Ocak 2015 Çarşamba

BİR BAŞVEKİL SEVDİM - MELİKE İLGÜN

Kitap: Bir Başvekil Sevdim
Yazar : Melike İlgün

Mekan : Nossa Costa Ataköy Marina

Tarih : 10 Haziran 2014

Sunucu: Berna

Katılımcılar: Aycan, Ayşe, Ayşen, Aysun, Belkıs, Bilgen,
Billur, Gülda, Gülden, Peyman, Yonca

BİR BAŞVEKİL SEVDİM


 “Bir Başvekil Sevdim” Başbakan Adnan Menderes ile opera sanatçısı Ayhan Aydan arasında 1951-1954 dönemimde yaşanan beş yıllık büyük aşkı anlatlatmaktır. Melike İlgün tarafından yazılan bu aşk romanında aynı zamanda Adnan Menderisin idamına kadar geçen süre içindeki siyasi gelişmelerden de bahsedilmektedir.
Adnan Menderes… Öldürülüşünden onca yıl sonra bile politikalarıyla hâlâ tartışılan, eleştirilen, zaman zaman özlenen, çok partili dönemin seçilmiş ilk başbakanı…

Ayhan Aydan… Dinleyenin lirik sesini hiç unutamadığı, operanın genç ve güzel sopranosu…

Bir büyük aşk… Her ikisinin de evli olmasına rağmen filizlenen, her türlü engele rağmen boy veren, onca dedikoduya, yasağa, mesafelere, hasrete rağmen vazgeçilmeyen ....

Bir kahraman kadın… İhanetlerin en ağırına rağmen, kararını çoktan vermiş bir mahkeme heyetinin önünde "Ben onu çok sevdim!" diyebilerek tarihe geçen…

MELİKE İLGÜN

1974 yılında İskenderun'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İskenderun'da tamamladı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakülte'sinde eğitim hayatına devam etti.
Tuncay Özkan'ın ekibinden olan Melike İlgün Kanal E, Kanal 6, Radikal Gazetesi, Kanal D ve Show TV'de muhabir olarak çalıştı. Kanal 6'da haftasonu ana haber bültenini, Show TV'de hafta içi her gece yayınlanan Melike İlgün ile Son Haber programını sundu. Kanaltürk'te 4 yıl ana haber sunuculuğu ve haber editörlüğü yaptı. 22 Temmuz seçimlerinden önce kanal yöneticileriyle anlaşamayıp istifa etti. Gazeteport.com’da bir yıla yakın bir süre haftalık röportajlar yapıp, haftada dört gün siyasi makaleler yazıyorken görüş ayrılığı nedeni ile  onu da bıraktı.
Bundan böyle asıl mesleğinin yazarlık olduğunu söyleyen İlgün’ün ilk kitabı Kemal’e Eren Kadınlar 2009'da, Enver Paşa'nın Sultanı 2011'de, Bir Başvekil Sevdim 2013'de yayınlandı. Her üç kitabında da yakın tarihimizde yaşanmış aşkları anlatmaktadır.
Evli, Ayşe ve Yasemin'in annesi.

En son kitabından sonra verdiği röportajda; “Medyaya geri dönmeyi düşünmüyorum. Beni çok heyecanlandıracak bir proje olmalı ki döneyim. Ama pek hevesli değilim. Çünkü şu an yaptığım işten çok memnunum. Efendin yok, patron yok, kendi disiplinini kendin sağlıyorsun. Yaptığın iş yıllarca yaşıyor. Habercilik öyle değil, çok çabuk tükenen ve tüketen bir iş. Yapmak istediğim her şeyi yaptım habercilikte. Bundan sonra esas işim yazmak.” demektedir


Kitaplarında siyasi aşkları seçmesinin nedenini; beni talihin elinde oyuncak olanlar kadar, tarihin elinde oyuncak olanlar da ilgilendiriyor. Mesela önceki kitabımda yer alan Fikriye ve Latife hanımlar tarihin oyununa gelen insanlardı. Enver Paşa da öyle. Tarihi hep kazananlar yazıyor ve kazananlar Türkiye'de tarihi hoyratça, kaybedenleri karalayarak yazıyorlar. İnsanları vatan haini ilan etmek, yok saymak, karalamak çok kolay. Kitabın hazırlık sürecinde yaptığım resmi tarih dışındaki derin okumalarımda Enver Paşa'yla tanıştım. Onu tanıdıkça Naciye Sultan'ı tanıdım. Sonra anladım ki Naciye Sultan'ı tanımadan Enver Paşa'yı tanımak olmaz çünkü hayatındaki en önemli figür o. Öyle şeyler öğrendim ki yazmamak olmazdı diyerek açıklamaktadır.

KİTAPLARI:



Kemale Eren Kadınlar
Bu dünyanın hesabı burada mı kalır? Yoksa kalp ağrısı öbür dünyada da takip eder mi bizi? Soramadığımız hesaplar için orada fırsat verilir mi? Verilirse ne olur?
Öbür dünyada, en büyük düşmanınızla bir odaya kapatıldığınızı düşünün. Hiçbir şey yok. O, siz ve kininiz, o kadar! Ne yapardınız?
Kemale Eren Kadınlar romanında Mustafa Kemal Atatürk'e âşık iki kadını, onun için canına kıyan Fikriye ve ettiği sessizlik yeminini ölene dek bozmayan Latife’yi öbür dünyada yeniden karşılaştırılıyor bir araya getirip hesaplaştırılıyor. Onların gözüyle Kurtuluş Savaşı günlerine ışık tutuyor. Kemal'e Eren Kadınlar Fikriye'yi, Latife'yi ve onların Mustafa Kemal'ini anlatıyor. Tarihi bir aşka aynı anda iki farklı açıdan bakan bir roman...
Enver Paşa'nın Sultanı
Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecit'in torunu Naciye Sultan ile Hürriyet Kahramanı İttihatçı Enver Paşa'nın dillere destan aşk öyküsü, vatanına duyduğu aşkla Naciye'sine duyduğu aşk arasında kalan Enver Paşa'nın dramı anlatılır. Sarayın yaşamına alışkın iken küçük yaşta evlenip üç çocuk doğurarak onları tek başına büyüten Naciye Sultan'ın zor yaşamı konu edilir.
Enver Paşa ve Naciye Hanım üç yıl boyunca birbirlerinin yüzünü görmeden aşk yaşar. Birbirlerine yazdıkları mektuplarla bu aşkın ateşini canlı tutulur. Savaş, siyasi gelişmeler ve ölüm tehditleri yüzünden birbirlerine hasret kalırlar. İki aşığın hasret, acılar ve ayrılıklarla dolu hayatlarını okurken Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ayna tutar Enver Paşa’nın Sultanı.
Bir Başvekil Sevdim
Kitapta 1951-1956 tarihleri arasında Adnan Menderes ile Ayhan Aydan arasındaki aşk Ayhan Aydan’ın bakış açısı ile anlatılmaktadır.
Ayhan Aydan 50’li yılların genç, güzel ve aynı zamanda ün yapmış bir sopranosudur. Dönemin Türk Beşlilerinden Ferit Alnar ile evli ve bir çocuk sahibidir.  Aralarında oldukça fazla yaş farkı vardır ve eşiyle yaşadığı ilgisizlik onları birbirlerinden o kadar uzaklaştırmış ki, bir evin içinde iki yabancı durumuna gelmişlerdir.
O dönem Başbakan olan Adnan Menderes, 1950 sonbaharında Çubuk Barajı’ndaki bir yemekte Ayhan Aydan ile karşılaşır ve ona çok fazla ilgi gösterir. Ferit Alnar’ın da yemekte olmasını önemsemeden Ayhan Aydan ile yürüyüşe çıkar ilgisini belli eder. Dedikodular o geceden başlar. 
Menderes tanışmalarından sonra da Ayhan Hanım’a ilgisini devam ettirir. Haftada üç gün Ayhan Hanımın evine çiçek göndererek görüşme talebinde bulunur. Onu sık sık arar. Başlarda Ayhan Hanım bu ilgiden çok rahatsız olsa da sonrasında yavaş yavaş hoşuna gitmeye başlar. Kocasından beklediği tepkiyi görememesinin de onu Menderes ile görüşmeye yaklaştırdığı söylenebilir.  Ferit Bey her gün eve gelen çiçekleri neredeyse görmezden gelmektedir. Aslında Farit Alnar ilişkinin durumu hissetse de bu ilişkiye tepki vermek konusunda pasif kalmıştır. Ya da başka seçeneği olmadığını düşünmüştür.
Menderesin gösterdiği bu ilgiye Ayhan Hanım da kayıtsız kalamaz ve görüşmeye başlarlar. İlk görüşme Ayhan Hanım’ın annesinin evinde yapılır. Anne aslında bu durumdan hoşnut değildir ama elinden de bir şey gelmez.
İlişki başladıktan bir süre sonra Ayhan Hanım ile Ferit Bey ayrılırlar hatta Medreses, Ferit Bey ile kendisi bir görüşme yaparak Ayhan Hanım’a ilgi duyduğunu söyler. Bir anlamda onu kocasından ister. Kitapta Adnan Menderes'in Hasan Ferid Alnar makamında konuştuğu anlatılmaktadır. Oysa bu olayın Ayhan Aydan'ın yanında konuşulduğu da söylenmektedir. Ayhan Aydan’ın evliliği bitmiş ama Adnan Menderes ise Berrin Menderes ile olan evliliğini devam ettirmiştir.
Menderes ile aralarındaki yasak aşk artık herkes tarafından bilinen ve kabul edilen ama dillendiril(e)meyen bir ilişki halini alır. Beş yıl sürer birliktelikleri. Ayhan Hanım, artık bu karmaşık hayata, ikinci bir kadın olma duygusuna, sürekli Adnan’a göre hayatını ayarlamaya, bütün yaşamını onun üzerine kurmaya alışır. Fırtınalı bir aşkın içinde gözleri hiçbir şey görmez artık.
Ayhan Aydan ilişki boyunca bir anlamda hayatını kızağa çeker. Mesleki kariyerini geri plana iter. Çevresinde kişiler oldukça azalır. Bunun bir sebebi dedikodulardan uzak kalma isteğidir. Başka bir sebepse yaşadığı ilişkiyi onaylamayan insanların Ayhan Aydan’dan uzaklaşmasıdır. Ayhan Aydan'ın abisi Adnan, yasak aşkın sürmesine karşı çıkar ve kardeşiyke görüşmeyi keser.  Bu ilişki sırasında yanında ona destek veren tek kişi yakın arkadaşı Şadan Candan^dır.. Şadan Hanım, Ayhan Aydan’ın tüm sıkıntılı zamanlarında ona destek olur.
Kitapta Menderes ile Ayhan Aydan arasında geçenler büyük bir aşk olarak anlatılmaktadır. Ancak ilişkiye dışarıdan bakıldığında Menderesin istediği zaman geldiği istediği zaman gittiği, kuralları tümüyle Menderesin koyduğu bir ilişki yaşanmaktadır. Menderes kurulu düzeninden hiç taviz vermemiş, fedakârlık yapmak hep Ayhan Hanım’a düşmüştür.
Menderes resmi randevusu olmadığı akşamlarda iş çıkışı doğruca sevgilisinin evine gelir, orada geç vakitlere kadar kalır, sonra yatma vakti kendi evine gider. Eşi ve çocuklarıyla kahvaltıda birlikte olmayı ihmal etmez.
Menderes’in bu ilişkide çok kıskanç olduğu dile getirilir. Bir seferinde Aydan bir gence iş için yardımcı olmaya kalktı diye kıyametleri koparmış. İşin şiddete bile vardığı konuşulur. Ayhan Aydan’ın operayı da Menderes istediği için bıraktığı söylenmektedir.
Buna karşın Ayhan Aydan da onu eşinden kıskanırmış. Eşiyle bir davete katılacak olsa küser, bir süre görüşmezmiş. Belki de bu yüzden Menderes alyans takmaz, davetlere çoğu kez yalnız gidermiş.
Başbakan Menderes ve Ayhan Aydan, tanışmalarının ikinci yıldönümünü Ankara'da Marmara Köşkü'nün terasında kutlar. Sevdiği kadına aqua marin taşlı bir kolye alır. Hatta evde boynuna takarken Ayhan Aydan'ın arkadaşı Sevim Apaydın, "Ne güzel kolye," dediğinde, Adnan Bey, espriyle karşılık, "Güzel, ama bu gerdanda güzel..." cevabını verir. Bu kolye 1960 ihtilalinden sonra Ayhan Aydan’ın elinde kalan tek hatıra oluyor.
Siyasetteki gibi, özel hayatında da iktidar, adeta gözünü karartmıştır Menderes’in. Bu ilişkiyi doludizgin yaşarken de hiçbir tepkiden çekinmez..
Basın bu ilişkiyi keşfedince, dönemin muhalif gazetesi Ulus'un başyazarı CHP'li Nihat Erim, gazetedekilerden Menderes'i sevgilisinin evine girerken fotoğraflamalarını ister. Ulus muhabiri Cüneyt Arcayürek, foto muhabiri Hüseyin Ezer'le Sağlık Sokağı'na üs kurar. Evin karşısındaki Sağlık Bakanlığı'nın duvarında iki gün boyunca Başbakan’ın gelişini beklerler. Bu bekleyiş hüsranla sonuçlanır Bunun üzerine, aynı zamanda Yeni Sabah'a çalışan Ezer, Ayhan Aydan'dan "opera konuşmak üzere" randevu ister ve evine gider. Ev sahibesi, kahve yapmak için mutfağa gittiğinde büfedeki çerçevede duran Menderes fotoğrafının resmini çeker. Fotoğrafın üstünde Başbakan'ın el yazısıyla şu not vardır:
"Severek ve en iyi temennilerimle... Ayhancığıma..."
Nihat Erim hemen bu fotoğrafı el ilanı halinde Anadolu'ya dağıtmayı düşür. Durumdan haberdar olan Menderes çok öfkelenir, "Özel hayata girmek neymiş, göstereceğim onlara," diyerek haberi önlemek için ilişkilerini devreye sokar.
Ancak ondan önce İnönü bu duruma engel olur. İnönü, Nihat Erim'in planını duyunca bunun mahremiyete saygısızlık olacağını söyleyerek, "Bu bahsi gömün, bir daha da açmayın," diye konuyu kapatır.
Ayhan Aydan’ın Menderes’ten çocuk sahibi olma isteği üç defa başarısızlıkla sonuçlanır. Çok çocuk istemesine rağmen, Menderes siyasi açıdan uygun olmadığını söylediği için 1952 ve 1953 yıllarında iki defa çocuk aldırır. İstemediği mecbur kaldığı iki kürtajdan sonra,  1954 yılında tekrar hamile kalır ve bu sefer hamileliğini Ayhan Aydan Menderesten saklar. Bu ilişkide çok fazla fedakârlıkta bulunduğunu ve Menderesin bu çocuğu ona borçlu olduğunu düşünür.  Hamileliği belli bir süreye gelene kadar Menderes ile görüşmez. Her görüşme isteğini, çeşitli bahanelerle erteler. Hamileliğinin altınvı ayından sonra Mendres’in karşısına çıkar. Menderes bu durumu hoş karşılamasa da artık yapacak bir şey yoktur. Belki de Ayhan Aydan’ın bu ilişkideki en büyük hatası bu hamileliğidir. İstenmediği bir durumun ortasında kalmak Menderes’i Aydan Aydan’dan soğutur. Ayhan Aydan’ın hamileliğinin son döneminde Adnan Menderes’in İstanbul’da başka bir kadınla (Suzan Sözen) ilişkisi olduğunu duyar. Haberler öyle bir yayılır ki Ankara’daki Ayhan Aydan’ın dahi kulağına gelir ve o saatten itibaren Adnan Menderes’le görüşmeyi sonlandırır.  Evine kapanır. O günden sonra sadece, karnındaki "Dünyam" adını verdiği bebekle ilgilenie. Hamile haliyle kimseler ile görüşmez.
Hamileliğinin sekizinci ayında, doğum sancıları başlar ve bebek, oldukça sorunlu bir doğumun ardından evde dünyaya gelir. Ancak dokuz saat yaşayabilir Dünyam bebek. Cesedi makam aracıyla taşınarak gizlice gömülür. Doğum sırasında İstanbul’da olan Menderes sonrasında da Ayhan Aydan’ı ziyarete gelmez.
Menderes’in Aydan Aydan’ın hamile olduğunu öğrendiği buluşmadan sonra bir daha yüz yüze gelmezler. Can Dündar’ın anlattığına göre, Ayhan Aydan, Menderes’in ve bebeğinin ardından 1957’de de büyükannesini kaybedince altı aylığına Hamburg’a gider. Gitmeden Menderes’e bir mektup yazıp, bu ayrılık günü için, “Belki geç bile oldu,” der. Baş başa görüşmezlerse de, hep telefonlaşırlar. Çiçekler gelmeye devam eder, son çiçek 27 Mayıs ihtilalinden önceki gün gelir. Son telefonlaşma, 27 Mayıs sabahı ihtilal haberiyle uyanan Aydan’dan Menderes’e olur... Başbakan Eskişehir’dedir. Endişeli bir ses tonuyla, “Yarım saate kadar çıkıyoruz,” der.
Bu ilişki ilk başladığında Adnan Menderesin hayatında olan Mukaddes Vaner,  Menderesin  Ayhan Aydan’ın girmesi ile Menderesin  hayatından çıkmıştır. Aydan Aydan içinde benzer bir durum söz konusu olmuş ve Suzan Sözen’in Menderes ile ilişki yaşamaya başlaması ile birlikte Ayhan Aydan Menderes ilişkisi de bitmiştir.
Menderes evliliği sırasında uzun süreli ilişkiler yaşar. Kısa süreli başka ilişkileri de olur. Her ilişkisi yeni bir kadının hayatına girmesi ile biter.
Ayhan Aydan, 27 Mayıs 1960 tarihine kadar pek ortalarda görünmez. Darbe olduktan sonra Adnan Menderes’in yargılanması başlayınca Ayhan Aydan ismi tekrar ön plana çıkar. “Bebek davası” ile ilgili duruşmalara katılır ve seneler sonra tekrar Adnan Menderes ile mahkemede karşılaşır. Mahkeme başkanının, Adnan Menderes’in kendisinden olan çocuğunu öldürtmekle suçlandığı sorgusunda savunmasını yapar. “Adnan Menderes’i 1951′de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Ben bu adamı sevdim, Hâkim Bey.”
Adnan Menderes’in Yassıada duruşmalarında hakkında açılan onlarca davadan beraat ettiği tek dava “Bebek Davası”dır.
Ayhan Hanım için iki Menderes vardır. Biri, başvekil olan, art arda üç seçim kazanan, her kazandığı seçimle baskıyı da sansürü de artıran. Öbür Menderes ise, zarif, kibar, şefkatli, kıskanç, tutkulu bir âşık… Ayhan Hanım, Başvekil Menderes’ten mümkün olduğunca uzak durmaya çalışır. Menderes de onu uzak tutmak ister aslında. Menderes, Ayhan Hanım’ın evine huzur bulmaya gider. Asla politika konuşulmaz evde.  Ayhan Hanım’ın talepsiz sevgisi de onu Menderes için vazgeçilmez yapar. Ama Ayhan Hanım gibi yıldız ruhlu bir kadın için ikinci olmak çok zordur. Sahnede hep başrol oynarken hayatta yan rol düşmesi büyük ikilem içinde bırakır onu. Bunun sancısını da çok çeker. Ama zamanla öğrenir geride durmayı, öteki olmayı. Aydan’ın, Menderes’in eşi Berin Hanım’ı düşününce kısa bir an için bile olsa kendini hırsız gibi hisseder. Berin Hanım’ı sıklıkla düşünür…
Kitaptaki ayrıntılar yazarın kahramanını anlatırken çok yönlü araştırma yaptığını gösterir. Kitabı okurken anlatılanın gerçeğin romanı mı, romanın gerçekliği mi olduğunu çok düşündür. Kitabı gerçeğin romanı gibi tanımlamak daha uygun gibidir. Çünkü karakterler gerçek, olaylar gerçeğe çok yakındır.
Ayhan Aydan’ı anlatırken elbette o dönemi de anlatmaktadır yazar. Demokrat Parti iktidarını, Menderes hükümetinin sansürcü politikalarını, toplumsal ayrışmayı, darbeye giden süreci ve insan onurunu ayaklar altına alan darbeyi, Menderes'i ölmeden önce öldüren Yassıada’yı, buradaki şiddet ve işkenceyi ve hatta savunmasız bir insana edilen zulmü, Menderes’in idamını.  Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın eşi Reşide Hanım’ın patavatsızlıkları, Fatin Rüştü’nün eşi Emel Hanım’ın gönül küskünlüğü, Menderes’in Florya’da denize panter desenli slip mayoyla girişi, Yassıada’daki zulüm, idamından sonra kefenindeki lekenin sırrı romanın gerçekle harman edilişi gibidir.
Kim Bu Kadınlar...
Mukaddes VANER; Adnan Menderes’in 1938-1950 yılları arasında on iki yıl boyunca beraber olduğu Mukaddes Vaner’le olan ilişkisi Ayhan Aydan ilişkisi kadar ortalığa dökülmemiştir.  Mukaddes Hanım’ın doğum tarihi kaynaklarda yoktur ama Menderesten on, on beş yaş büyük olduğu söylenmektedir.
Aslında Adnan Menderes, Mukaddes Hanım’la birlikte olmak için pek çok şeyi göze almıştır. Çünkü bu aşk başladığında “Başbakan” değil, muhalefette bir milletvekilidir. Bu cesur aşkı “iktidar” izlemiş haberdar olmuş ama Menderes’e karşı kullanmamış. Menderes muhalefetteyken başladığı ilişkisini iktidar olduğunda da sürdürmüş. Geçmişin siyasi terbiyesinin bir başka olduğunu söyleyebiliriz.
Mukaddes Hanım da o dönemin şartlarına göre çok cesurmuş. Çünkü Atatürk’ün Sivas Kongresi’nde yakın arkadaşı olan Musul ve Van Valisi Haydar Bey’in kızı olarak dönemin “sosyetesinin” bir temsilcisiymiş. Türkiye’nin ilk mühendislerinden Aziz Süver’in karısı olarak da İstanbul’da zenginliğin tadını çıkarmış. Ama geçimsizlik nedeniyle kocasından boşanmış. İki çocuğunun babası 1936 yılında ölünce, hayata Adnan Bey’le yeniden başlangıç yapmış.
Tülin Yalçınsu, annesinin Adnan Menderes’le tanışma hikâyesini bugün gibi hatırlıyor: “İstanbul vapurunda tanışmışlar. Annem, ‘Evladım ben büyük bir kişiyle tanıştım. Onu size de tanıştırmak isterim, davet ettim evimize gelecek’ dedi. Annem o kadar güzel kadındı ki, bakıp da âşık olmayan kalmamıştı. Tanıştıkları gün vapurda Fuat Köprülü ve Refik Koraltan da varmış. Annem bahsettikten bir hafta sonra Adnan Bey, Beyoğlu’ndaki apartmanımıza geldi. Biz, sonra Yeşilköy’de İstanbul Caddesi 24 Numara’daki evimize taşındık. Adnan Bey oraya gelmeye başladı. Meclis’ten çıkar çıkmaz uçakla oraya gelirdi. On beş günde bir, ayda bir, bazen de her hafta gelirdi. Annem pek gitmezdi. Austin marka bir arabayla elinde bavuluyla gelirdi.”
Adnan Menderes’in bu geliş gidişleri hakkında Berin Hanım’ın bilgisi olup olmadığını Tülin Yalçınsu bilmiyor. Ama annesinin Adnan Bey’den bir ‘evlilik beklentisi’ olmadığını hatırlayarak, “Annem, Adnan Bey’le evliliği katiyetle istemezdi. ‘O benim hayat arkadaşım,’ derdi. Kimsenin evinin huzurunun bozulmasını istemedi.' Bu ilişkiyi Adnan Menderes’in yakın arkadaşı Ethem Bey de biliyormuş. Tülin Yalçınsu’nun hatırladığı kadarıyla annesi “Ethemciğim' diyecek kadar yakınmış. Demokrat Parti’nin ileri gelenleri de Yeşilköy’deki eve çok sık gelirmiş. Bu hareketli ev ve ilişki istihbaratın yakın ilgisini çekmiş. Bugün bu istihbarat raporlarının bir kopyası Tülin Hanım’da mevcut. Bu raporlara ‘kızmak’ bir yana, annesinin ‘büyük adamla’ yaşadığı bu ilişkinin bir belgesi gibi saygı gösteriyor.
1993 yılında İzmir’de yaşamını yitiren Mukaddes Vaner’in 73 yaşındaki kızı Tülin Yalçınsu, büyük ve gizli aşkın tanığı. Halen elinde Adnan Menderes tarafından yazılmış, kendi imzasını taşıyan, ‘TBMM Özel’ ve ‘Başbakanlık Hususi’ damgalı kâğıtlarda eski Türkçeyle yazılmış yüz civarında mektup bulunuyor. Elli beş yıldır ellerinde bulunan mektupları Tülin Yalçınsu ve eşi Nevzat Yalçınsu şimdi tüm Türkiye’yle paylaşmaya karar verdi. Aile, eski Türkçeyle yazılan, uzmanlar tarafından Türkçeye çevrilmesi gereken mektupları, uygun bir alıcıya satmak istiyor. Yalçınsu ailesinin elinde, Adnan Menderes tarafından sevgilisi Mukaddes Vaner’e gönderilen telgraflar da bulunuyor.
Tülin Yalçınsu, bu ilişkinin Medresin Ayhan AYDAN’a ilgi duyması ile bittiğini anlatmış. “12 sene sonunda aralarına bir kopukluk girdi. Annem kendi üzerine Aydan Aydan Hanımefendi’yle temas kurulmasına çok üzülmüştü. Artık kopmuştu. Ancak telefonla konuşuyorlardı. Hep ağlıyordu üzüntüden dişleri döküldü. Onun için çok büyük bir darbe oldu. Yıkıldı. Yine de saygı ve hürmetle anardı Adnan Bey’i. Adnan Bey de devamlı, ‘Nasılsın, ne istiyorsun’ diye sorardı. Uçak kazasından sonra bilhassa geldi. Adnan Bey kapıcıya bile ‘Bey’ diye hitap ederdi. Bu münasebet bitince Adnan Bey’le irtibat da koptu. Annem Adnan Bey’in yeni arkadaşını da biliyordu. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü’nün hanımı Suzan Hanım vardı. Onunla bir ilişkisi oldu. Araya giren kadın ya da kadınlar her zaman olduğu gibi bir ilişkiyi sona erdirmişti.
Mektuplarda Adnan Menderes’in Mukaddes Hanım’a olan bağlılığı dikkat çekiyor. “Canımın içi' şeklinde başlayan hitaplarda Menderes, günlük olaylardan da söz ediyor. Bazı kelimelerin okunamadığı, el yazılı mektupta Adnan Menderes şunları kaleme almış:
“Canımın içi Mukaddes’e. Dün gece telefonla görüştükten sonra türlü düşünce ve teessürlere kendimi kaptırdım. Böylece sabahı buldum. Erkenden yürüyerek Meclis’e geldim. Parti odası açılı değildi. Başka yerden konuşmak gayri müsait. Ha şimdi gelir açar, ha şimdi diyerek hademenin gelmesini dokuza kadar bekledim. Nihayet aradım telefonda .............. halen vermediler. Sordum, yirmi abone var dediler. Aceleye ….. halbuki bugün sabahleyin erkenden seninle görüşmek istiyordum. Biliyorum ki şu anda türlü his ve teessürlerin ............ içindesin. His ve teessürlerini aynen içimde duyuyorum. Bu teessür çabuk geçecektir. Tosunun (Mukaddes Vaner’in oğlundan söz ediyor) oraya yerleştiğini, hele iyi haberler gelmeye başlayınca teessürlerin sevince munkalip olacaktır.
 Sonra buluşmakta daha .............. olacağımızı ............. bundan sonra Ankara’da işler dolayısıyla fazla kalmak icap etse 15 günü geçirmem herhalde gelirsek. İzmir’e gelmek kolaylaşmış demektir. Bu suretle senden ayrı kalacağım zamanları çok daha ............... olacak. Ben bu cihetten doğrusu ............... fakat içimde derin bir teessür ve elem var, oraya geldiğimde Tosunumu bulacağım. Ne kadar alışmış .............. ve beni çok seviyordu çocuğumuz.' Mektuptan da anlaşılacağı gibi, Adnan Menderes, Mukaddes Vaner’in oğlundan, “Tosunum, çocuğumuz' diye bahsediyormuş. Çocukları da bağrına basmış. Bu aşkın yakın tanığı Tülin Yalçınsu da Adnan Menderes’ten büyük yakınlık gördüğünü hatırlıyor. Yalçınsu, bu yakınlığı, “Menderes’i önce yadırgadım, sonra alıştım. Ben ona ‘ağabey’ derdim. Aradan seneler geçtikten sonra, ‘Bu ağabey lafını bırak, ben senin babanım’ dedi. Ama ölse de benim bir babam vardı' sözleriyle hatırlıyor.
Ayhan AYDAN; (1924-2009) Türkiye'nin ilk opera sanatçılarından Ayhan Aydan, küçük yaşta babasız kaldı, annesi Naciye Hanım iki çocuğunu büyük fedakârlıklarla büyüttü. On dokuz yaşındayken tanıştığı başarılı müzik adamı, Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası şefi Ferit Alnar'la âşık olmadığı halde evlendi ve iki yıl içinde de oğlu Aydan'ı dünyaya getirdi. Ferit Alnar'a âşık değildi ama onunla saatlerce müzik konuşmaktan, onun sakin ve güvenilir halinden çok etkilenmişti. Aralarında 18 yaş vardı, O gün Ayhan Aydan 26, Ferit Alnar ise 44 yaşındaydı. Mutsuz değildi Ayhan Aydan ama mutlu da değildi.
Menderes ile tanıştıklarında yirmi beş yaşında olan Aydan altı senelik, Menderes yirmi yıllık evliydi ve on iki yılı sürmüş evlilik dışı bir ilişkisi vardı.
Aydan'ın bir, Menderes'in üç çocuğu vardı.
Yine kendi gibi ünlü biri olan Klasik Müzik Bestecisi Ferit Alnar'dan boşanan Ayhan Aydan, boşandıktan sonra Menderes'in karşı çıkmasına rağmen beş yıl süren ilişkilerinde iki kez hamile kalmış ve Menderes’in istememesi üzerine bu çocukları aldırmıştır. Üçüncü hamileliğini Menderes'ten gizlemiş ve doğurma kararı vermiş olmasına rağmen, erken doğumla dünyaya gelen bebek yaşamıştır.
Bu ilişki Ayhan Aydan’ın ailesi tarafından desteklenmez. Annesi onaylamasa da çok sorun çıkartmıyor ama ağabeyi Ayhan Hanım ile ilişkisini keser. Ayhan Hanım’ın ağabeyi yine opera sanatçısı olan Sevda Aydan ile evlidir. Ayhan Aydan, eski basketbolcu Efe Aydan ve sanatçı Ege Aydan’ın halasıdır. 
Zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Adnan Menderes' in sevgilisi, Aydan Hanımı, operada dinlemeye gider, ellerini tutarak gazetecilere poz poz fotoğraflar çektirir. O dönemde herkes, “Cumhurbaşkanı bile bu aşkı onaylıyor,” diye algılar. Ne üzücü bir durum? Koskoca Cumhurbaşkanı bile Adnan Menderes'e kendine gel, bu aşkların başımıza iş açacak diyemiyor ya da dememeyi tercih ediyor.
Başka kadınlar ile ilişkilerini öğrendiğinde küstüğü Adnan Menderesi eve almayan, elinde çiçeklerle oturup çağırılana kadar kapı girişindeki merdivenlerde oturup bekletebilen bir kadın Ayhan Aydan.
Menderes’in Suzan Sözen ile aşkı sürerken, bebeğini doğumda yitirmenin verdiği acı Ayhan Aydan’ı yıkar. Uzaklaşmak, yalnız kalmak ister. Çözümü yurtdışına, Hamburg’a gitmekte bulur. Menderes’in sesini son kez 27 Mayıs’ta duyabilir.
Menderes onun kadar sevmiş miydi bilinmez ama Ayhan Ayhan, Menderes’i çok sevmişti, hem de çok. 31 Ekim- 22 Kasım tarihleri arasında Yassıada’da görülen Bebek Davası duruşmalarında en vakur duruşu sergileyenler arasındaydı. “Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Ben bu adamı sevdim hâkim bey. Siz sevginin ne olduğunu bilir misiniz?” diyordu hiç korkmadan. Ama Menderes’i kurtarmaya yeterli değildi.
Menderes, Yassıada duruşmalarının ardından suçlu bulunarak idam edildi. Ayhan Aydan, 2009’da İzmir’in Çeşme ilçesi Alaçatı beldesindeki evinde yaşama gözlerini yumana kadar Menderes’in bir fotoğrafı evinin hep başköşesini süsler.
Ayhan Aydan, Menderes ile yaşadığı ilişki konusunda ilgili adeta sessizlik yemini etmiştir. Birkaç istisna dışında kimseyle konuşmamıştır. Bunlardan biri eski bakan, yazar Yılmaz Karakoyunlu’dur. “Hatırla Sevgili” dizisinin danışmanlığını da yapan Karakoyunlu, uzun uğraşları sonucunda Ayhan Aydan’la bir dizi görüşmede bulunmuş ve edindiği bilgilerle “Yorgun Mayıs Kısrakları” romanını yazmıştır.
Yılmaz Karakoyunlu Ayhan Aydan ile görüşmesini şöyle anlatır;
Böylece biz de kendisiyle geçen hafta sonsuz bir suskunluğa gömülen Ayhan Aydan’ı yani Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından birini konuşabilme fırsatı bulduk.
Çok zeki, asil ve aranılan bir kadındı
Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından biriydi Ayhan Hanım. Siz onunla tanıştınız. Nasıl biriydi?
Çok zekiydi. Sorduğum bir sorunun yanıtının başka hangi soruya varacağını tahmin eder, onu da kapsayarak konuşurdu. Müthiş bir gözlem yeteneği vardı. Hiçbir zaman gözü yaşlı olmadı. Yaşadıklarını anlatırken kendinden geçmedi. Vakur ve gururluydu. Ama en önemlisi olayları anlatırken, olayların içinde oturup çeperindekileri kendi etrafında döndürecek bir kabiliyete sahipti. Böyle bir kadından bir erkek çok hoşlanır. Çok da güzel bir kadındı. Tavırlarından da anlıyorsunuz ki her şeyiyle güzel bir kadındı. Ayrıca karşı tarafı kötüye kullanmayan... Ama darbe yemiş bir kadındı da. Bu darbe Adnan Bey’in diğer kadınla (Suzan Sözen) sürdürdüğü ilişkiydi...
Ayhan Hanım, Menderes’in diğer ilişkilerini nasıl karşılıyor?
Çevresindekiler Adnan Bey’in ilişkilerinden onu haberdar ediyor. Ama Ayhan Hanım, Adnan Bey’i onu o kadar seviyor ki, “Yeter ki senden bir çocuğum olsun” diyor. Yani “Eşini boşa, beni al” gibi bir talebi yok. Şunu da unutmamak gerek; Türkiye’de başbakan sevmeye hazır, on binlerce değil yüz binlerce kadın bulursunuz. Türk kadını otoriteyi sever. 1950 koşullarında bir başbakanı sevmek ise fevkalade önemli bir hususiyet. Ayhan Hanım bunun da farkındaydı. Ama bu hiçbir zaman Adnan Bey’den bir şey talep etmek tarzında olmadı. Yani “Ahmet’i oradan al, buraya koy gibi.”
Her ne kadar Ayhan Hanım âşık olsa da bu çok zor bir ilişki. Onu bu ilişkide tutan ne?
Ayhan Hanım, o sırada 25-26 yaşında. Adnan Bey ellilerinde.. Onun yanında yaşadığı mutluluğu çok iyi tarif edip Ayhan Hanım’a hissettiriyor. Mesela Ayhan Hanım “Küpem kayboldu” diye anlatmıştı; oturup saatlerce arıyorlar. Dikmen’deki gazino kapatılıyor, korumalar falan hep birlikte arabaların farlarını yakıp, küpenin taşını arıyorlar. Ayhan Hanım, “Benimle beraber gözlerime baka baka aradı,” demişti.
Aşırı kıskançtı, şoförsüz sokağa çıkarmazdı.
Tanışmaları da film gibi...
Öyle. Ziraat Bankası Umum Müdürü Mithat Dülge’nin düzenlediği davette tanışıyorlar. Kendisinin ifadesiyle, 1950 senesinin Ekim ya da Kasım’ı. Adnan Bey, kalabalığın içinden Ayhan Hanım’ı görüyor.
Yanında da Sakarya milletvekili Rıfat Kadızade var. “Kim bu?” diyor. O da “Mithat Bey’in yeğeni” deyince hiçbir şey demeden Ayhan Hanım’a doğru yürüyor. Tanışıyor, sonra da “Aaa, burada duman çok oldu” deyip elinden tutup bahçeye çıkarıyor. Gece boyunca dolaşıyorlar. Adnan Bey hiç elini bırakmıyor.
Hollywood çekse “Amma abartmışlar” deriz. Başbakan gelecek, genç kadını kalabalıkta görecek, elinden tutacak, herkesin ortasında bahçeye çıkıp, liseliler gibi dolaşacaklar...
Gerçekten öyle yazsanız kimseyi inandıramazsınız. Ama gerçek bu! O gece seni arayacağım diyor ve aramaya başlıyor. Kısa bir süre sonra da ona gri renk bir otomobil hediye ediyor. Şoförüyle... “Bundan sonra her yere bununla gideceksin” diyor. Çünkü Ayhan Hanım’ın sokak ortasında yürümesine müsaade edecek biri değil, aşikar bir kıskançlık değil bu, ama potansiyel olarak müthiş bir kıskançlık. Ben bu arabayı bir latife yaparak yüz görümlüğüne benzetirim.
Eşi Ferit önemli bir müzisyendi!
Ama bu arada sadece Adnan Menderes değil Ayhan Hanım da evli. Ünlü bir müzisyen olan (Türk Beşlileri’nden) Hasan Ferit Alnar’la..
Evet. Ayhan Hanım’ın annesinin evinde görüşüyorlar, ilişkilerini orada yaşıyorlar. Yani annesi evde oluyor. Bir-iki üç birliktelikten sonra Ayhan Hanım bunun bir başkasıyla evliyken cereyan etmesini hazmedemiyor. Durumu Adnan Bey’e açıyor “Boşanma talep edeceğim” diyor. Adnan Bey de “Sen beceremezsin, ben konuşurum” diyor ve onu kocasından istiyor. “Boşa ben alacağım” diyor.
Ferit Bey de çok önemli, değerli biri. Çok zor bir durumda kalmış...
Ferit Bey büyük adamdır. Ama dünyanın da en talihsiz adamıdır. Türk Beşlileri dediklerimizin hepsi devlet sanatçısı ilan edilmiştir; Ahmed Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses... Hepsi! Hasan Ferit Anlar hariç! Halbuki onun mesleki tecrübesi diğerlerinden çok daha yüksekti. Üstelik alaturka eğitim görmüş bir adamdı, Viyana’ya gönderilmişti. Kanun virtüözüydü. Ama Ayhan Hanım’la evli olmak gibi bir kadersizliği vardı...
Ferit Bey’den olan çocuğu da öldü.
Evet ve Ayhan Hanım’ın ondan çocuğu vardı. 15-16 yaşındayken Londra’da trajik bir ev kazasında öldü. İlişkiye başladıklarında çocuk da 6 yaşındadır. Ayhan Aydan'ın ilk kocası Ferit Alnar'dan olan oğlu Aydan Alnar, Londra'da mimarlık tahsili yaparken, 17 Mart 1964 günü, evinin banyosunda ölü bulundu.
Ayhan Hanım’ın çocuğunun olması ilişkilerini nasıl etkiliyor?
Adnan Bey’in bulunduğu yerde çocuk görünmüyor. Ayhan Hanım’ın annesi çok dirayetli bir kadın. Doğması muhtemel bütün sıkıntıları önceden fark ederek önlem alıyor. Ayhan Hanım Adnan Bey’i çok sevdiği için ondan da çocuk istiyor. Adnan Bey bunu uzun süre reddediyor. Ama Ayhan Hanım hamile kalınca, biraz da geç söyler, doğur diyor.
Bebekleri erken doğdu...
Doğan bu çocuk Bebek davasına konu oluyor?
Ayhan Hanım’ın kendisinden dinledim. “Çocuğun kolunu kırdılar” iddiasını sordum. “Doktorların yapabileceği bir şey yoktu. Hastanede olması gereken bir doğumdu, ben evde doğurmuştum” dedi. Erken doğum çünkü.
Hadisenin duyulacağını, Adnan Bey’in zedeleneceğini düşündüğü için. Olay Adnan Bey’e intikal edince o da Dr. Alaattin Bey’in yanı sıra en yakın arkadaşlarından Mükerrem Sarol’u da (o da jinekolog) haberdar ediyor. Zeynep Kamil Hastanesi’nin Başhekimi Fahri Atabey’i de. Gittiklerinde çocuğun yaşama şansı olmadığını görüyorlar. Kuvöz olsaydı bile. Çocuk yedi-sekiz saat yaşıyor. Ölünce kayda geçirmeden Cebeci Mezarlığı’na gömüyorlar, mezarın kaydını da Ayhan Hanım’ın ismiyle kimsesizler kısmına yazıyorlar.  O yüzden 1970'lerde üstüne başka bir kimsesiz gömülüyor. 1984'te de mezar yeri Sultan Yıldırımoğlu'na tahsis edildi.
Ayhan Aydan’ı bu kadar özel kılan ne? Yani hakkında roman yazmanızın, bizim bu röportajı yapmamızın nedeni?
İlişki içindeki duruşu ama en önemlisi Yassıada duruşmalarındaki tavrı. O davaya Ayhan Hanım’ı Adnan Bey’i aşağılamak için çağırdılar; “Bu adam seni zorluyor muydu?” diye soruyorlardı. Ama o, “Ben bu adamı sevdim” demişti. Bu yiğit bir ifadedir. İhtilal mahkemelerini karanlığa gömecek bir nur idrakinin cesur ve fedakâr iradesi. Deseydi ki “Gençtim, güzeldim, başbakandı, beni kandırdı” deseydi, orada biterdi Ayhan Hanım. Bir daha lafı bile olmazdı. Ne siz burada olurdunuz, ne de ben bunları anlatırdım.
Adnan Bey, çok da kıskançmış...
Hem de nasıl. Hanımefendinin anlattıklarını kendimde mahfuz tutarak, romanda hafifçe hissettirdim. Ama neredeyse şiddet gösterecek kadar.
Ailesini kaybetmiş bir hukuk fakültesi öğrencisinin Ayhan Hanım’dan yardım istemesi üzerine Adnan Bey’in “Kimdi o” diye başlayan şiddetini mi kastediyorsunuz?
Evet. Kadını “Sen nereye gidiyorsun” deyip çektiğinde elbisesi elinde kalıyor, yırtılıyor, neredeyse çırılçıplak kalıyor. Operadan istifa etmesini istiyor. Önüne istifasını hazırlayıp koyuyor.
Yani evinin kadını olmasını, onun için süslemesini, kimseyle görüşmemesini, eve geldiğinde de ayaklarını yıkamasını istiyor.
Adnan Bey Ayhan Hanım’ı evinin kadını gibi değerlendiriyor. Büyük sevdaların içinde başka koşullarda yadırganacak şeyler doğal bir görünüm kazanır. Adnan Bey’in ayaklarını yıkıyor olması gibi. Bunlar ayıplanacak şeyler değil.
Celal Bayar galalarına giderdi
Ayhan Hanım bu ilişkiden ötürü hiç mi gururlanmıyor?
Gururlandığı yerler var. Mesela “Benim primadonnası olduğum her operanın galasına Cumhurbaşkanı geldi” derdi. Adnan Bey gelmiyor. Onun operada tek fotoğrafı yoktur. Ama Celal Bayar gidiyor. “Kulise gelir, yanıma oturur, elimi tutar, fotoğraf çektirdi” diye anlatmıştı. Yani Cumhurbaşkanı bu ilişkiden haberdar; “Gideyim şu kızı bir de ben göreyim” diyor. Yanına alıp, oturtup, elini tutup gazetecilere “Çekin bakalım fotoğrafımızı” demesinin anlamı ise şu; “Bu kız benim Başbakanıma layık bir değerdir!”
Biri hanım, diğeri o kadın!
Olanlar karşısında Berrin Hanım ne hissediyor sizce?
Bir rahatsızlık hissettiği şüphesiz. Ama bana bunu aileden biri söylemişti; Ayhan Hanım’ın bahsi geçtiğinde “Ayhan Hanım”, Menderes’in diğer sevgilisi Suzan Sözen’in adı geçtiğinde ise “O kadın” deniyor. Bu iki tanım çok fark vardır. Oğluyla da konuştum, Aydın Bey’le parlamento arkadaşlığım vardı, bu ilişki hakkında en ufak imada dahi bulunmazdı. “Yaşanmış bir olaydır, tarafları ilgilendirir, her ikisi için de saygıdeğerdir” derdi. Bu da Aydın Bey’in olgun kişiliğini yansıtır.
2004 yılında, Ayda Aksel ve Can Gürzap tarafından  "Yarım Bardak Su" adlı tiyatro oyunu ile Adnan Menderes ile Ayhan Aydan ilişkisini konu alan bir tiyatro oyunu sahnelendi.
Dr. Mükerrem Sarol, Menderes'in sadece bakanı değil, en yakın arkadaşlarından biriydi.
"Demirkırat" belgeselini hazırlarken kendisiyle Can Dündar bir söyleşi yapmış. Bu söyleşide  Ayhan Aydan meselesi de açılınca  Sarol, Menderes'in bu aşkta ne bulduğunu en samimi ifadelerle anlatmıştı:
"Adnan Bey çocukken Çine Çayı'nın kenarındaki salkım söğütlerin altına oturur, ağacın çaya sarkan dallarını, hayallerindeki Sarı Ayşe'nin saçlarına benzetirmiş.
Hepimizin gençliğinde romantik bir dönem olmuştur. Ama Adnan Bey 17 yaşında harbe gitmiş, kolejde talebeyken de hiç flört yaşamamıştı. Belki de bu yüzden her türlü imkânın önüne serildiği ileri yaşlarında, ilk gençliğe yaraşan hareketlerde bulunurdu. Tabii bu, onda 40 yaşından sonra futbol oynamak gibi bir tesir yapardı.
Ayhan Hanım'ı hakikaten derin bir aşkla seviyordu. Onda Sarı Ayşe'yi bulmuştu. Bu ilişkide nezahet vardı, hürriyet vardı, sevgi vardı. Seksle, menfaatle, eğlenceyle açıklanamayacak duygular vardı.
Adnan Bey, Ayhan Hanım'la gerçek bir romans yaşamıştır. Birçok kez evine birlikte gitmişizdir. Adnan Bey ona yorgun argın gelir, yüzünü yıkatır, rahat nefes aldırır, bir kadeh rakı verir. Adnan Bey orada, huzur dolu bir sevginin atmosferinde dinlenir. Bu derece ulviyet vardır orada...
Bir kuruş talep etmedi
Buna karşılık Ayhan Hanım, ondan tek kuruşluk bir talepte bulunmamıştır. Başvekilin sevgilisi olarak ne bir arkadaşının ne oğlunun ne kendisinin bir işini, isteğini, şikâyetini götürmemiştir.
Oysa Adnan Bey'in senelik geliri o zaman 1.5 milyondu. Parayı harcayacak yeri yoktu. Yurtdışına, mesela Londra'ya gittiğimizde 'Ayhan Hanım'a bir hediye alalım' diye yalvarırdım, 'Olmaz doktorum, Scotland Yard arkamızdadır. Biz buraya vazife görmeye geldik' derdi.
ASILDIĞINI RADYODAN ÖĞRENDİ
Ayhan Aydan, Başvekil Menderes'in asıldığını radyodan öğrendi, çok acı çekti çok ağladı. Güçlü bir kadındı yeniden ayağa kalktı. Maddi zorluklar çekti. Adnan Menderes’in hediye ettiği, üzeri “A” ve “M” harfi işli kolye ve bilezikleri Çeşme’deki yazlığına götürmüş, onun dışında kalan bazı mücevherlerle iki Hereke halısını satmış, ayakta kalmaya çalışmıştı.
Bütün bu mücadele sırasında hatıraları için bir servet teklif eden gazeteleri de geri çevirmişti. 1962′de Kiss Me Kate operasıyla sahneye döndü. Ama astım, yakasını bırakmıyordu.
Menderes’in idamından sonra acıların en büyüğünü yaşadığını sanıyordu. Oysa daha büyüğü vardı:
1963′te 15 yaşındaki oğlu Aydan’ı Londra’da, akıl almaz bir ev kazasında kaybetti.Haberi aldığında kendini camdan atıp ölmek istedi. Cenazede bilekleri sargılıydı, ayakta zor duruyordu.
Ölen oğlunun babası Hasan Ferit Alnar’da vefat edince 1970′lerin sonunda hayatının bütün erkeklerini elinden alan Ankara’dan İzmire  taşındı.
1982'de Sadun Bey ile yeniden evlenip yeni bir hayata başlamaya çalıştı. Ancak yeni eşi İzmirli işadamı Sadun Barış da 1995'te 56 yaşında kanserden öldü. Aydan yeniden yalnızlığa gömüldü. Ayhan Aydan 2009 yılında  İzmir'de, solunum yetmezliğinden olmüştür.
Suzan SÖZEN (1928-2000)
Türk bir baba ile Rus bir annenin ilişkisi sonucu dünyaya gelen Suzan Sözen çok güzel bir kadın olduğu anlatılmaktadır.
Suzan Verdi, kocası Nejat Verdi'den boşandıktan sonra polis memuru olan Ferit Avni Sözen ile evlendi. Ferit Avni Sözen, polis memurluğunun yanında ayrıca avukatlık da yapıyordu.
Suzan Sözen’in ilk eşi ile evli olduğu sırada Ferit Avni sözen ile birlikte olduğu da söylenir. Suzan Sözen'in evlendiği iki kocası da çok zengindi.
Kocam Ferit Sözen, o tarihte İstanbul Polis Okulu'nda hoca idi. Gümüşhane'ye tayin edildi. Gitmedik. Burada kalmak için çok çalıştık., Menderes'e bu işi yaptırmanın çarelerini aradım. Bir gün Tarabya'da, Piliç Osman ile tanıştım. Bize Başbakan'ı çok iyi tanıdığını ve Menderes ile tanıştırabileceğini söyledi. Ertesi gün, Menderes telefon ettirdi ve imzalı kitabımı istetti. Kocama sordum, muvaffak etti. Bu şekilde tanıştık, eve gelmeye başladı. O geleceği vakit, kocam hasta hasta dahi olsa evden çıkardı. Pencerede parolamız vardı. Kocam anlardı, dönerdi." Bu ilişkiyi ortaya çıkartan gazeteci Erol Dallı idi. Suzan Sözen, Başbakan Adnan Menderes ile girdiği ilişki sonucu kocası Ferit Avni Sözen, Gümüşhane'ye tayin edilmekten kurtuldu ve İstanbul Emniyet Müdür Muavini olarak atandı. İlişkiye girdiklerinde Suzan Sözen 32, Adnan Menderes 62 yaşındaydı.
Suzan Sözen adını hiçbir edebiyat sözlüğünde bulunmaz ama .10 tane kitabı bulunmaktadır Türk Erotik edebiyatının anası sayılan Suzan Sözen, Adnan Menderes ile yaşadığı gayrimeşru ilişki nedeniyle edebiyat tarihinde yok sayıldı. Yazdığı kitaplar değil seks bağımlılığı ve erkekleri ayartan güzelliği konuşuldu. Erotik özgürlükçü tutumu ve “topluma aykırı” davranışları nedeniyle Fransız erotik edebiyatının usta kalemlerinden Françoise Sagan‘a benzetilmiştir.
Suzan Sözen ile Adnan Menderes, bazen Florya'da buluşuyorlardı. Adnan Menderes'in Taksim-Gümüşsuyu'nda bulunun Park Otel'de özel odası vardı. Adnan Menderes, tutuklandıktan sonra, Park Otel'deki özel odası da aranmış ve Suzan Sözen'in yazdığı Sanera" adlı roman da bulunmuştu. Suzan Sözen, kitabını, "Adnan, her satırında sen varsın" diye imzalayarak Adnan Menderes'e vermişti. Adnan Menderes, bu otelden Suzan Sözen'in evine gidiyordu. Her şey aleni yapılıyordu. Çünkü Adnan Menderes, özel otomobiliyle değil resmi otomobiliyle gidiyordu bu buluşmalara.
Bu ilişki 1960 ihtilaline kadar devam ediyor.                       
Menderes’in ihtilalden hemen önce Menderes’in Belveder apartmanının kapıcısı olan İbrahim Polat’a (Adnan Polat’ın babası) Suzan’a verilmek üzere ciddi bir para emanet ettiği ve İbrahim Bey’in bu paranın üzerine yatarak zengin olduğu idda edilmektedir.  Ancak Adnan Polat, bu iddiaları yalanlamış, babasının bir apartmanda işçi kalfası ve amele olarak çalıştığını, Menderes’in de o apartmandan Suzan’a bir ev aldığını, paranın nedeninin bu olduğunu açıklamıştır.
1960 ihtilalinden sonra Suzan Sözen ve Ferit Sözen de Yassıada mahkemelerinde ifade vermişleridir. Bu ifadelerde Suzan Sözen Menderes ile yattım ve kocamı kurtardım demiştir.
Suzan Sözen 1964 yılına kadar Ferit Sözen ile evli kalıyor. 1964 yılında boşanıyorlar.  1968 yılında kendinden yaşça küçük bir adamla üçüncü evliliğini yaptı. 1972 yılı Temmuz ayında İstanbul'da antikacı dükkânı açan Suzan Sözen, 2000 yılında öldü.  
Ethem MENDERES:
Adnan Menderes'in çocukluk arkadaşıydı.  Öğrencilikleri, askerlikleri birlikte geçmiştir. Adnan Menderes tarafından politikaya sokulmuş, milletvekili ve bakan olmuştur.
Menderes'in 1934'te çıkan soyadı kanunu gereği soyadı seçerken "Ertekin" soyadını almıştır, en yakın arkadaşı Ethem'in Menderes soyadını almasından sonra, Adnan'ın da tekrar müracaat ederek Menderes soyadı alır.
DP iktidarının nimetlerinden en fazla, en dorukta yararlanmış kişilerden biri olmasına rağmen; not defterinde kendisini yaratan adamı "diktatör" olarak nitelemiştir. Ethem Menderes'in günlükleri mahkemede okunurken söz alan Adnan Menderes ise, tüm bu söylemlere rağmen ondan hala daha "arkadaşım Ethem" diye söz ediyor ve kırgın ve kızgın olmadığını ifade ederek onu affettiğini söylüyordu
Askerlerle iyi bir ilişkisi olan, Milli Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel ile dostluğu bulunan Ethem Menderes'in iktidardayken tuttuğu günlüklerde yer alan yakın dostuna ait şahsi notlar, duruşmada Menderes aleyhine delil olarak kullanıldı. Gerçi duruşmalar sırasında hâkim ve savcının kaba ve sert tutumunu gören bazı isimler, bu beyanlarından dolayı sonradan pişman oldu; ancak son pişmanlık fayda etmedi...
Ethem Menderes'in yazdığı pek çok bilgiyi Menderes, duruşmada yalanlamasına karşılık bu dostunun vefasızlığına bir anlam veremiyordu. Her ne kadar son günlerinde bile, "Ona kırgın değilim," dese de artık onunla konuşmayı, görüşmeyi kesmişti.
Ethem Menderes, birlikte görev yaptıkları 10 yıl boyunca Adnan Menderes'ten birçok şeyi sakladı. Bunlardan biri de onun idam edileceğiyle ilgili karardı. İdam kararlarının açıklandığı gün 15 Eylül 1961'de Menderes, mahkemeye gelecek gücü olmadığı için duruşmaya katılamamıştı. Zaten Menderes'i idam edebilmek için de ilaç takviyesi yapılmıştı. Menderes'in idamından birkaç saat önce doktorla onun yanına giden Ethem Bey, Menderes'e idam kararından bahsetmeden espriler yapıyordu.
27 Mayıs 1960'ta Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülke yönetimine el koymasından sonra Yassıada Yüksek Adalet Divanınca, Anayasayı çiğnediği suçlamasıyla yargılandı, 10 yıl ağır hapis cezası verildi. 18 Eylül 1992'de vefat etti, Aydın Telli Baba Mezarlığında toprağa verildi.
Menderesin Avukatı Burhan Apaydın anılarında, Ethem Menderesin; 27 Mayıs’ın lideri Cemal Gürsel’in ihtilâlden hemen önce Adnan Menderes’e bir mektup gönderdiği ve bu mektupta Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın istifasının istendiği, yerine Menderes’in geçmesinin istendiği öne sürülür. Sonra bu mektubun dava düşmesin diye tahrif edildiği iddia edilir. Mektubun orijinalinin getirilmesini istedim. Bir kopyasının da Ethem Menderes’te olduğunu bilmiyordum. Ethem Menderes en yakın arkadaşı Adnan Menderes’e kötülük olsun diye mektubu çıkarmamıştır. Mektup ortaya çıksaydı Menderes kurtulurdu. Ethem Menderes, Namık Gedik’le aynı odada kalırken Gedik’in “Allah” diyerek kendisini pencereden attığını gördüğünü söyledi. Aslında Gedik’in pencereden aşağıya atıldığı olayını gizlemiştir. Ethem Menderes’i yalancı şahit olarak kullanmak düşünüldüğü için aynı odaya konulmuş. Bundan dolayı Ethem Menderes’e ‘Hain’ sıfatı takılmıştır DP çevresinde.


Hasan Ferit Alnar ( 1906-1978)

Çağdaş Türk müziği bestecisi.

Türk Beşleri arasında yer alan bestecilerdendir. Klasik Türk Müziği öğeleriyle Batı müziği tekniklerini bağdaştırma çalışmalarıyla tanınır. Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto, Viyolensel Konçertosu en bilinen eserlerindendir.

Küçük yaşta geleneksel sanat müziğine başlayan ve on dört yaşındayken İstanbul’da bir “kanun virtüozu” olarak ün yapan Alnar, ilk gençlik yıllarında özel olarak armoni, kontrpuan ve füg dersleri alarak yeteneğini çoksesli müzik alanına kaydırdı. 16 yaşındayken ilk bestesini yaptı. O yıllar İstanbul Sultanisi'nde (İstanbul Lisesi) okuyor, aynı zamanda geceleri, Darüttalim-i Musiki topluluğuyla sahneye çıkıyordu. Yine o sıralar aynı toplulukla Berlin'e giderek Alman Polydor firması için birkaç plak doldurdu. Bu yolculuklarından birinde Berlin Yüksek Okul müdürü ve besteci Franz Schreker ile tanışan Alnar çok sesli bestelerinin Schreker'in ilgisini çektiğini görünce, bitirmek üzere olduğu İstanbul Mimarlık Akademisi'nden ayrıldı ve devlet bursuyla 1927'de Viyana'ya yerleşti. Viyana Devlet Müzik Akademisi'nin bestecilik bölümünde Joseph Marx'ın öğrencisi oldu, ardından Oswald Kabas ile orkestra şefliği çalıştı.
1932’de Türkiye’ye döndü ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda orkestra şefliği, Belediye Konservatuarı’nda müzik tarihi hocalığı yaptı. 1936’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na şef olarak atandı ve Ankara’da ilk opera temsilerini hazırladı. Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nın şefi Dr. Praetorius’un ani ölümü üzerine, orkestranın şefliğini 1946 yılında üstlenen Alnar, altı yıl boyunca sürdürdüğü bu görevi, sağlığının bozulması dolayısıyla bırakmış, bir süre sonra tekrar Viyana'ya yerleşip çeşitli orkestraları konuk şef olarak yönetmiştir. 1964'te yurda döndükten sonra sanat yaşamını başkentte sürdürdü.
Yapıtlarında Klasik Türk müziği bilgisinden büyük ölçüde yararlanan Alnar’ın bu açıdan en çok dikkati çeken yapıtı, 1944-1951 yılları arasında bestelediği Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto’dur. İlk kez 1958’de yaylı sazlar dörtlüsü eşliğinde Ferit Alnar tarafından Ankara’da seslendirilen yapıt, daha sonra Cem Mansur yönetimindeki orkestra eşliğinde Ruhi Ayangil tarafından uzunçalara kaydedildi. Bu konçertoyla, Türkiye’de ilk kez geleneksel bir çalgıyı “solo” olarak değerlendirmiştir.
Türk halk müziğine de ilgi gösteren Hasan Ferit Alnar, halk müziği gereçlerini örneğin “Prelüd ve iki Dans” adlı orkestra yapıtında kullanmıştır. Bestecinin en çok seslendirilen yapıtlarından bir başkası da "Viyolonsel Konçertosu"dur. Sanatçı, Türkiye’de çekilen tümüyle renkli ilk film olan Halıcı Kız’ın müziğini de bestelemiş ve kanunu kendisi seslendirmiştir. Klasik Türk Müziği alanındaki besteleri ise son dönemde sık sık seslendirilmeye başlamış ve kayıtları yayınlanmıştır.
Türk Beşleri'nin içinde yer alan Alnar, teksesli Türk Müziğinden yetişmiş olmasıyla ayrı bir yere sahiptir.
Örtülü Ödenek Davası...
Yassıada tutanakları arasında Aydan-Menderes ilişkisi açısından en şaşırtıcı ayrıntı “Örtülü Ödenek Davası” dosyasından çıkıyor. Çünkü Menderes’in örtülü ödenekten yaptığı ödemeler arasında Ayhan Aydan’ın boşandığı eşi Ferit Alnar’a uzunca bir süre boyunca belirli aralıklarla ciddi yekûn tutan ödemeler yapıldığı anlaşılıyor.
Ödemeler 1951′de 3 bin lira ile başlıyor.
1952′de yine 3 bin lira veriliyor.
1953′te 707 dolar karşılığı 2 bin lira.
Aynı yıl “Almanya’ya döviz” için 2 bin lira daha.
1954′te 6 bin 500 lira.
Sonra Ferit Alnar’ın babası Ragıp’a bin lira.
1955′te 500 lira.
1959′da 2 bin 163 lira.
Şadan CANDAR


1 yorum:

evim shopping dedi ki...

Herşeyi daha ucuza alman tek Tık yolu
http://www.evimshopping.com/
info@evimshopping.com

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails