Kitap: Bir Başvekil Sevdim
Yazar : Melike İlgün
Mekan : Nossa Costa Ataköy Marina
Tarih : 10 Haziran 2014
Sunucu: Berna
Katılımcılar: Aycan, Ayşe, Ayşen, Aysun, Belkıs, Bilgen,
Billur, Gülda, Gülden, Peyman, Yonca
BİR BAŞVEKİL SEVDİM
Ayhan Aydan… Dinleyenin lirik sesini hiç unutamadığı, operanın genç ve güzel sopranosu…
Bir büyük aşk… Her ikisinin de evli olmasına rağmen
filizlenen, her türlü engele rağmen boy veren, onca dedikoduya, yasağa,
mesafelere, hasrete rağmen vazgeçilmeyen ....
Bir kahraman kadın… İhanetlerin en ağırına rağmen,
kararını çoktan vermiş bir mahkeme heyetinin önünde "Ben onu çok
sevdim!" diyebilerek tarihe geçen…
MELİKE İLGÜN
1974 yılında İskenderun'da
doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İskenderun'da tamamladı, İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakülte'sinde eğitim hayatına devam etti.
Tuncay Özkan'ın
ekibinden olan Melike İlgün Kanal E, Kanal 6, Radikal Gazetesi, Kanal D ve Show
TV'de muhabir olarak çalıştı. Kanal 6'da haftasonu ana haber bültenini, Show
TV'de hafta içi her gece yayınlanan Melike İlgün ile Son Haber programını
sundu. Kanaltürk'te 4 yıl ana haber sunuculuğu ve haber editörlüğü yaptı. 22
Temmuz seçimlerinden önce kanal yöneticileriyle anlaşamayıp istifa etti.
Gazeteport.com’da bir yıla yakın bir süre haftalık röportajlar yapıp, haftada
dört gün siyasi makaleler yazıyorken görüş ayrılığı nedeni ile onu da bıraktı.
Bundan böyle
asıl mesleğinin yazarlık olduğunu söyleyen İlgün’ün ilk kitabı Kemal’e Eren
Kadınlar 2009'da, Enver Paşa'nın Sultanı 2011'de, Bir Başvekil Sevdim 2013'de
yayınlandı. Her üç kitabında da yakın tarihimizde yaşanmış aşkları
anlatmaktadır.
Evli, Ayşe ve
Yasemin'in annesi.
En son kitabından sonra verdiği röportajda; “Medyaya geri dönmeyi düşünmüyorum. Beni çok heyecanlandıracak bir proje olmalı ki döneyim. Ama pek hevesli değilim. Çünkü şu an yaptığım işten çok memnunum. Efendin yok, patron yok, kendi disiplinini kendin sağlıyorsun. Yaptığın iş yıllarca yaşıyor. Habercilik öyle değil, çok çabuk tükenen ve tüketen bir iş. Yapmak istediğim her şeyi yaptım habercilikte. Bundan sonra esas işim yazmak.” demektedir
Kitaplarında siyasi aşkları seçmesinin nedenini;
beni talihin elinde oyuncak olanlar kadar, tarihin elinde oyuncak olanlar da
ilgilendiriyor. Mesela önceki kitabımda yer alan Fikriye ve Latife hanımlar
tarihin oyununa gelen insanlardı. Enver Paşa da öyle. Tarihi hep kazananlar
yazıyor ve kazananlar Türkiye'de tarihi hoyratça, kaybedenleri karalayarak
yazıyorlar. İnsanları vatan haini ilan etmek, yok saymak, karalamak çok kolay.
Kitabın hazırlık sürecinde yaptığım resmi tarih dışındaki derin okumalarımda
Enver Paşa'yla tanıştım. Onu tanıdıkça Naciye Sultan'ı tanıdım. Sonra anladım
ki Naciye Sultan'ı tanımadan Enver Paşa'yı tanımak olmaz çünkü hayatındaki en
önemli figür o. Öyle şeyler öğrendim ki yazmamak olmazdı diyerek
açıklamaktadır.
KİTAPLARI:
Kemale Eren Kadınlar
Bu dünyanın hesabı burada mı kalır?
Yoksa kalp ağrısı öbür dünyada da takip eder mi bizi? Soramadığımız hesaplar
için orada fırsat verilir mi? Verilirse ne olur?
Öbür dünyada, en büyük düşmanınızla bir
odaya kapatıldığınızı düşünün. Hiçbir şey yok. O, siz ve kininiz, o kadar! Ne
yapardınız?
Kemale Eren Kadınlar romanında Mustafa
Kemal Atatürk'e âşık iki kadını, onun için canına kıyan Fikriye ve ettiği
sessizlik yeminini ölene dek bozmayan Latife’yi öbür dünyada yeniden
karşılaştırılıyor bir araya getirip hesaplaştırılıyor. Onların gözüyle Kurtuluş
Savaşı günlerine ışık tutuyor. Kemal'e Eren Kadınlar Fikriye'yi, Latife'yi ve
onların Mustafa Kemal'ini anlatıyor. Tarihi bir aşka aynı anda iki farklı
açıdan bakan bir roman...
Enver Paşa'nın Sultanı
Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecit'in
torunu Naciye Sultan ile Hürriyet Kahramanı İttihatçı Enver Paşa'nın dillere
destan aşk öyküsü, vatanına duyduğu aşkla Naciye'sine duyduğu aşk arasında
kalan Enver Paşa'nın dramı anlatılır. Sarayın yaşamına alışkın iken küçük yaşta
evlenip üç çocuk doğurarak onları tek başına büyüten Naciye Sultan'ın zor
yaşamı konu edilir.
Enver
Paşa ve Naciye Hanım üç yıl boyunca birbirlerinin yüzünü görmeden aşk yaşar. Birbirlerine
yazdıkları mektuplarla bu aşkın ateşini canlı tutulur. Savaş, siyasi gelişmeler
ve ölüm tehditleri yüzünden birbirlerine hasret kalırlar. İki aşığın hasret,
acılar ve ayrılıklarla dolu hayatlarını okurken Osmanlı İmparatorluğu'nun
çöküşü ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ayna tutar Enver Paşa’nın Sultanı.
Bir
Başvekil Sevdim
Kitapta
1951-1956 tarihleri arasında Adnan Menderes ile Ayhan Aydan arasındaki aşk Ayhan
Aydan’ın bakış açısı ile anlatılmaktadır.
Ayhan
Aydan 50’li yılların genç, güzel ve aynı zamanda ün yapmış bir sopranosudur. Dönemin
Türk Beşlilerinden Ferit Alnar ile evli ve bir çocuk sahibidir. Aralarında oldukça fazla yaş farkı vardır ve eşiyle
yaşadığı ilgisizlik onları birbirlerinden o kadar uzaklaştırmış ki, bir evin
içinde iki yabancı durumuna gelmişlerdir.
O
dönem Başbakan olan Adnan Menderes, 1950 sonbaharında Çubuk Barajı’ndaki bir
yemekte Ayhan Aydan ile karşılaşır ve ona çok fazla ilgi gösterir. Ferit Alnar’ın
da yemekte olmasını önemsemeden Ayhan Aydan ile yürüyüşe çıkar ilgisini belli
eder. Dedikodular o geceden başlar.
Menderes
tanışmalarından sonra da Ayhan Hanım’a ilgisini devam ettirir. Haftada üç gün Ayhan
Hanımın evine çiçek göndererek görüşme talebinde bulunur. Onu sık sık arar.
Başlarda Ayhan Hanım bu ilgiden çok rahatsız olsa da sonrasında yavaş yavaş
hoşuna gitmeye başlar. Kocasından beklediği tepkiyi görememesinin de onu
Menderes ile görüşmeye yaklaştırdığı söylenebilir. Ferit Bey her gün eve gelen çiçekleri
neredeyse görmezden gelmektedir. Aslında Farit Alnar ilişkinin durumu hissetse
de bu ilişkiye tepki vermek konusunda pasif kalmıştır. Ya da başka seçeneği
olmadığını düşünmüştür.
Menderesin
gösterdiği bu ilgiye Ayhan Hanım da kayıtsız kalamaz ve görüşmeye başlarlar.
İlk görüşme Ayhan Hanım’ın annesinin evinde yapılır. Anne aslında bu durumdan
hoşnut değildir ama elinden de bir şey gelmez.
İlişki
başladıktan bir süre sonra Ayhan Hanım ile Ferit Bey ayrılırlar hatta Medreses,
Ferit Bey ile kendisi bir görüşme yaparak Ayhan Hanım’a ilgi duyduğunu söyler. Bir
anlamda onu kocasından ister. Kitapta Adnan Menderes'in Hasan Ferid Alnar
makamında konuştuğu anlatılmaktadır. Oysa bu olayın Ayhan Aydan'ın yanında
konuşulduğu da söylenmektedir. Ayhan Aydan’ın evliliği bitmiş ama Adnan
Menderes ise Berrin Menderes ile olan evliliğini devam ettirmiştir.
Menderes
ile aralarındaki yasak aşk artık herkes tarafından bilinen ve kabul edilen ama dillendiril(e)meyen
bir ilişki halini alır. Beş yıl sürer birliktelikleri. Ayhan Hanım, artık bu
karmaşık hayata, ikinci bir kadın olma duygusuna, sürekli Adnan’a göre hayatını
ayarlamaya, bütün yaşamını onun üzerine kurmaya alışır. Fırtınalı bir aşkın
içinde gözleri hiçbir şey görmez artık.
Ayhan
Aydan ilişki boyunca bir anlamda hayatını kızağa çeker. Mesleki kariyerini geri
plana iter. Çevresinde kişiler oldukça azalır. Bunun bir sebebi dedikodulardan
uzak kalma isteğidir. Başka bir sebepse yaşadığı ilişkiyi onaylamayan
insanların Ayhan Aydan’dan uzaklaşmasıdır. Ayhan Aydan'ın abisi Adnan, yasak aşkın
sürmesine karşı çıkar ve kardeşiyke görüşmeyi keser. Bu ilişki sırasında yanında ona destek veren
tek kişi yakın arkadaşı Şadan Candan^dır.. Şadan Hanım, Ayhan Aydan’ın tüm
sıkıntılı zamanlarında ona destek olur.
Kitapta
Menderes ile Ayhan Aydan arasında geçenler büyük bir aşk olarak
anlatılmaktadır. Ancak ilişkiye dışarıdan bakıldığında Menderesin istediği
zaman geldiği istediği zaman gittiği, kuralları tümüyle Menderesin koyduğu bir
ilişki yaşanmaktadır. Menderes kurulu düzeninden hiç taviz vermemiş, fedakârlık
yapmak hep Ayhan Hanım’a düşmüştür.
Menderes
resmi randevusu olmadığı akşamlarda iş çıkışı doğruca sevgilisinin evine gelir,
orada geç vakitlere kadar kalır, sonra yatma vakti kendi evine gider. Eşi ve
çocuklarıyla kahvaltıda birlikte olmayı ihmal etmez.
Menderes’in
bu ilişkide çok kıskanç olduğu dile getirilir. Bir seferinde Aydan bir gence iş
için yardımcı olmaya kalktı diye kıyametleri koparmış. İşin şiddete bile
vardığı konuşulur. Ayhan Aydan’ın operayı da Menderes istediği için bıraktığı söylenmektedir.
Buna
karşın Ayhan Aydan da onu eşinden kıskanırmış. Eşiyle bir davete katılacak olsa
küser, bir süre görüşmezmiş. Belki de bu yüzden Menderes alyans takmaz,
davetlere çoğu kez yalnız gidermiş.
Başbakan
Menderes ve Ayhan Aydan, tanışmalarının ikinci yıldönümünü Ankara'da Marmara
Köşkü'nün terasında kutlar. Sevdiği kadına aqua
marin taşlı bir kolye alır. Hatta evde boynuna takarken Ayhan Aydan'ın
arkadaşı Sevim Apaydın, "Ne güzel kolye," dediğinde, Adnan Bey,
espriyle karşılık, "Güzel, ama bu gerdanda güzel..." cevabını verir. Bu
kolye 1960 ihtilalinden sonra Ayhan Aydan’ın elinde kalan tek hatıra oluyor.
Siyasetteki
gibi, özel hayatında da iktidar, adeta gözünü karartmıştır Menderes’in. Bu
ilişkiyi doludizgin yaşarken de hiçbir tepkiden çekinmez..
Basın
bu ilişkiyi keşfedince, dönemin muhalif gazetesi Ulus'un başyazarı CHP'li Nihat
Erim, gazetedekilerden Menderes'i sevgilisinin evine girerken
fotoğraflamalarını ister. Ulus muhabiri Cüneyt Arcayürek, foto muhabiri Hüseyin
Ezer'le Sağlık Sokağı'na üs kurar. Evin karşısındaki Sağlık Bakanlığı'nın
duvarında iki gün boyunca Başbakan’ın gelişini beklerler. Bu bekleyiş hüsranla
sonuçlanır Bunun üzerine, aynı zamanda Yeni Sabah'a çalışan Ezer, Ayhan
Aydan'dan "opera konuşmak üzere" randevu ister ve evine gider. Ev
sahibesi, kahve yapmak için mutfağa gittiğinde büfedeki çerçevede duran
Menderes fotoğrafının resmini çeker. Fotoğrafın üstünde Başbakan'ın el
yazısıyla şu not vardır:
"Severek ve en iyi
temennilerimle... Ayhancığıma..."
Nihat
Erim hemen bu fotoğrafı el ilanı halinde Anadolu'ya dağıtmayı düşür. Durumdan
haberdar olan Menderes çok öfkelenir, "Özel hayata girmek neymiş,
göstereceğim onlara," diyerek haberi önlemek için ilişkilerini devreye
sokar.
Ancak
ondan önce İnönü bu duruma engel olur. İnönü, Nihat Erim'in planını duyunca
bunun mahremiyete saygısızlık olacağını söyleyerek, "Bu bahsi gömün, bir
daha da açmayın," diye konuyu kapatır.
Ayhan
Aydan’ın Menderes’ten çocuk sahibi olma isteği üç defa başarısızlıkla sonuçlanır.
Çok çocuk istemesine rağmen, Menderes siyasi açıdan uygun olmadığını söylediği
için 1952 ve 1953 yıllarında iki defa çocuk aldırır. İstemediği mecbur kaldığı
iki kürtajdan sonra, 1954 yılında tekrar
hamile kalır ve bu sefer hamileliğini Ayhan Aydan Menderesten saklar. Bu
ilişkide çok fazla fedakârlıkta bulunduğunu ve Menderesin bu çocuğu ona borçlu
olduğunu düşünür. Hamileliği belli bir
süreye gelene kadar Menderes ile görüşmez. Her görüşme isteğini, çeşitli bahanelerle
erteler. Hamileliğinin altınvı ayından sonra Mendres’in karşısına çıkar.
Menderes bu durumu hoş karşılamasa da artık yapacak bir şey yoktur. Belki de Ayhan
Aydan’ın bu ilişkideki en büyük hatası bu hamileliğidir. İstenmediği bir durumun
ortasında kalmak Menderes’i Aydan Aydan’dan soğutur. Ayhan Aydan’ın hamileliğinin
son döneminde Adnan Menderes’in İstanbul’da başka bir kadınla (Suzan Sözen) ilişkisi
olduğunu duyar. Haberler öyle bir yayılır ki Ankara’daki Ayhan Aydan’ın dahi
kulağına gelir ve o saatten itibaren Adnan Menderes’le görüşmeyi sonlandırır. Evine kapanır. O günden sonra sadece,
karnındaki "Dünyam" adını verdiği bebekle ilgilenie. Hamile haliyle
kimseler ile görüşmez.
Hamileliğinin
sekizinci ayında, doğum sancıları başlar ve bebek, oldukça sorunlu bir doğumun
ardından evde dünyaya gelir. Ancak dokuz saat yaşayabilir Dünyam bebek. Cesedi
makam aracıyla taşınarak gizlice gömülür. Doğum sırasında İstanbul’da olan
Menderes sonrasında da Ayhan Aydan’ı ziyarete gelmez.
Menderes’in
Aydan Aydan’ın hamile olduğunu öğrendiği buluşmadan sonra bir daha yüz yüze gelmezler.
Can Dündar’ın anlattığına göre, Ayhan Aydan, Menderes’in ve bebeğinin ardından
1957’de de büyükannesini kaybedince altı aylığına Hamburg’a gider. Gitmeden
Menderes’e bir mektup yazıp, bu ayrılık günü için, “Belki geç bile oldu,” der.
Baş başa görüşmezlerse de, hep telefonlaşırlar. Çiçekler gelmeye devam eder,
son çiçek 27 Mayıs ihtilalinden önceki gün gelir. Son telefonlaşma, 27 Mayıs
sabahı ihtilal haberiyle uyanan Aydan’dan Menderes’e olur... Başbakan
Eskişehir’dedir. Endişeli bir ses tonuyla, “Yarım saate kadar çıkıyoruz,” der.
Bu
ilişki ilk başladığında Adnan Menderesin hayatında olan Mukaddes Vaner, Menderesin
Ayhan Aydan’ın girmesi ile Menderesin
hayatından çıkmıştır. Aydan Aydan içinde benzer bir durum söz konusu
olmuş ve Suzan Sözen’in Menderes ile ilişki yaşamaya başlaması ile birlikte Ayhan
Aydan Menderes ilişkisi de bitmiştir.
Menderes
evliliği sırasında uzun süreli ilişkiler yaşar. Kısa süreli başka ilişkileri de
olur. Her ilişkisi yeni bir kadının hayatına girmesi ile biter.
Ayhan
Aydan, 27 Mayıs 1960 tarihine kadar pek ortalarda görünmez. Darbe olduktan
sonra Adnan Menderes’in yargılanması başlayınca Ayhan Aydan ismi tekrar ön
plana çıkar. “Bebek davası” ile ilgili duruşmalara katılır ve seneler sonra tekrar
Adnan Menderes ile mahkemede karşılaşır. Mahkeme başkanının, Adnan Menderes’in
kendisinden olan çocuğunu öldürtmekle suçlandığı sorgusunda savunmasını yapar.
“Adnan Menderes’i 1951′de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim.
Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Ben bu adamı sevdim,
Hâkim Bey.”
Adnan
Menderes’in Yassıada duruşmalarında hakkında açılan onlarca davadan beraat
ettiği tek dava “Bebek Davası”dır.
Ayhan
Hanım için iki Menderes vardır. Biri, başvekil olan, art arda üç seçim kazanan,
her kazandığı seçimle baskıyı da sansürü de artıran. Öbür Menderes ise, zarif,
kibar, şefkatli, kıskanç, tutkulu bir âşık… Ayhan Hanım, Başvekil Menderes’ten
mümkün olduğunca uzak durmaya çalışır. Menderes de onu uzak tutmak ister
aslında. Menderes, Ayhan Hanım’ın evine huzur bulmaya gider. Asla politika konuşulmaz
evde. Ayhan Hanım’ın talepsiz sevgisi de
onu Menderes için vazgeçilmez yapar. Ama Ayhan Hanım gibi yıldız ruhlu bir
kadın için ikinci olmak çok zordur. Sahnede hep başrol oynarken hayatta yan rol
düşmesi büyük ikilem içinde bırakır onu. Bunun sancısını da çok çeker. Ama
zamanla öğrenir geride durmayı, öteki olmayı. Aydan’ın, Menderes’in eşi Berin
Hanım’ı düşününce kısa bir an için bile olsa kendini hırsız gibi hisseder. Berin
Hanım’ı sıklıkla düşünür…
Kitaptaki
ayrıntılar yazarın kahramanını anlatırken çok yönlü araştırma yaptığını
gösterir. Kitabı okurken anlatılanın gerçeğin romanı mı, romanın gerçekliği mi
olduğunu çok düşündür. Kitabı gerçeğin romanı gibi tanımlamak daha uygun gibidir.
Çünkü karakterler gerçek, olaylar gerçeğe çok yakındır.
Ayhan
Aydan’ı anlatırken elbette o dönemi de anlatmaktadır yazar. Demokrat Parti
iktidarını, Menderes hükümetinin sansürcü politikalarını, toplumsal ayrışmayı,
darbeye giden süreci ve insan onurunu ayaklar altına alan darbeyi, Menderes'i
ölmeden önce öldüren Yassıada’yı, buradaki şiddet ve işkenceyi ve hatta
savunmasız bir insana edilen zulmü, Menderes’in idamını. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın eşi Reşide Hanım’ın
patavatsızlıkları, Fatin Rüştü’nün eşi Emel Hanım’ın gönül küskünlüğü,
Menderes’in Florya’da denize panter desenli slip mayoyla girişi, Yassıada’daki
zulüm, idamından sonra kefenindeki lekenin sırrı romanın gerçekle harman
edilişi gibidir.
Kim
Bu Kadınlar...
Mukaddes
VANER; Adnan Menderes’in 1938-1950 yılları arasında on iki yıl boyunca beraber
olduğu Mukaddes Vaner’le olan ilişkisi Ayhan Aydan ilişkisi kadar ortalığa
dökülmemiştir. Mukaddes Hanım’ın doğum
tarihi kaynaklarda yoktur ama Menderesten on, on beş yaş büyük olduğu
söylenmektedir.
Aslında
Adnan Menderes, Mukaddes Hanım’la birlikte olmak için pek çok şeyi göze almıştır.
Çünkü bu aşk başladığında “Başbakan” değil, muhalefette bir milletvekilidir. Bu
cesur aşkı “iktidar” izlemiş haberdar olmuş ama Menderes’e karşı kullanmamış.
Menderes muhalefetteyken başladığı ilişkisini iktidar olduğunda da sürdürmüş.
Geçmişin siyasi terbiyesinin bir başka olduğunu söyleyebiliriz.
Mukaddes
Hanım da o dönemin şartlarına göre çok cesurmuş. Çünkü Atatürk’ün Sivas
Kongresi’nde yakın arkadaşı olan Musul ve Van Valisi Haydar Bey’in kızı olarak
dönemin “sosyetesinin” bir temsilcisiymiş. Türkiye’nin ilk mühendislerinden
Aziz Süver’in karısı olarak da İstanbul’da zenginliğin tadını çıkarmış. Ama
geçimsizlik nedeniyle kocasından boşanmış. İki çocuğunun babası 1936 yılında
ölünce, hayata Adnan Bey’le yeniden başlangıç yapmış.
Tülin Yalçınsu, annesinin Adnan
Menderes’le tanışma hikâyesini bugün gibi hatırlıyor: “İstanbul vapurunda
tanışmışlar. Annem, ‘Evladım ben büyük bir kişiyle tanıştım. Onu size de
tanıştırmak isterim, davet ettim evimize gelecek’ dedi. Annem o kadar güzel
kadındı ki, bakıp da âşık olmayan kalmamıştı. Tanıştıkları gün vapurda Fuat
Köprülü ve Refik Koraltan da varmış. Annem bahsettikten bir hafta sonra Adnan
Bey, Beyoğlu’ndaki apartmanımıza geldi. Biz, sonra Yeşilköy’de İstanbul Caddesi
24 Numara’daki evimize taşındık. Adnan Bey oraya gelmeye başladı. Meclis’ten
çıkar çıkmaz uçakla oraya gelirdi. On beş günde bir, ayda bir, bazen de her
hafta gelirdi. Annem pek gitmezdi. Austin marka bir arabayla elinde bavuluyla
gelirdi.”
Adnan
Menderes’in bu geliş gidişleri hakkında Berin Hanım’ın bilgisi olup olmadığını
Tülin Yalçınsu bilmiyor. Ama annesinin Adnan Bey’den bir ‘evlilik beklentisi’
olmadığını hatırlayarak, “Annem, Adnan Bey’le evliliği katiyetle istemezdi. ‘O
benim hayat arkadaşım,’ derdi. Kimsenin evinin huzurunun bozulmasını istemedi.'
Bu ilişkiyi Adnan Menderes’in yakın arkadaşı Ethem Bey de biliyormuş. Tülin
Yalçınsu’nun hatırladığı kadarıyla annesi “Ethemciğim' diyecek kadar yakınmış.
Demokrat Parti’nin ileri gelenleri de Yeşilköy’deki eve çok sık gelirmiş. Bu
hareketli ev ve ilişki istihbaratın yakın ilgisini çekmiş. Bugün bu istihbarat
raporlarının bir kopyası Tülin Hanım’da mevcut. Bu raporlara ‘kızmak’ bir yana,
annesinin ‘büyük adamla’ yaşadığı bu ilişkinin bir belgesi gibi saygı
gösteriyor.
1993
yılında İzmir’de yaşamını yitiren Mukaddes Vaner’in 73 yaşındaki kızı Tülin
Yalçınsu, büyük ve gizli aşkın tanığı. Halen elinde Adnan Menderes tarafından
yazılmış, kendi imzasını taşıyan, ‘TBMM Özel’ ve ‘Başbakanlık Hususi’ damgalı
kâğıtlarda eski Türkçeyle yazılmış yüz civarında mektup bulunuyor. Elli beş
yıldır ellerinde bulunan mektupları Tülin Yalçınsu ve eşi Nevzat Yalçınsu şimdi
tüm Türkiye’yle paylaşmaya karar verdi. Aile, eski Türkçeyle yazılan, uzmanlar
tarafından Türkçeye çevrilmesi gereken mektupları, uygun bir alıcıya satmak
istiyor. Yalçınsu ailesinin elinde, Adnan Menderes tarafından sevgilisi
Mukaddes Vaner’e gönderilen telgraflar da bulunuyor.
Tülin
Yalçınsu, bu ilişkinin Medresin Ayhan AYDAN’a ilgi duyması ile bittiğini
anlatmış. “12 sene sonunda aralarına bir kopukluk girdi. Annem kendi üzerine
Aydan Aydan Hanımefendi’yle temas kurulmasına çok üzülmüştü. Artık kopmuştu.
Ancak telefonla konuşuyorlardı. Hep ağlıyordu üzüntüden dişleri döküldü. Onun
için çok büyük bir darbe oldu. Yıkıldı. Yine de saygı ve hürmetle anardı Adnan
Bey’i. Adnan Bey de devamlı, ‘Nasılsın, ne istiyorsun’ diye sorardı. Uçak
kazasından sonra bilhassa geldi. Adnan Bey kapıcıya bile ‘Bey’ diye hitap
ederdi. Bu münasebet bitince Adnan Bey’le irtibat da koptu. Annem Adnan Bey’in
yeni arkadaşını da biliyordu. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü’nün hanımı Suzan
Hanım vardı. Onunla bir ilişkisi oldu. Araya giren kadın ya da kadınlar her
zaman olduğu gibi bir ilişkiyi sona erdirmişti.
Mektuplarda
Adnan Menderes’in Mukaddes Hanım’a olan bağlılığı dikkat çekiyor. “Canımın içi'
şeklinde başlayan hitaplarda Menderes, günlük olaylardan da söz ediyor. Bazı
kelimelerin okunamadığı, el yazılı mektupta Adnan Menderes şunları kaleme
almış:
“Canımın içi Mukaddes’e. Dün gece
telefonla görüştükten sonra türlü düşünce ve teessürlere kendimi kaptırdım.
Böylece sabahı buldum. Erkenden yürüyerek Meclis’e geldim. Parti odası açılı
değildi. Başka yerden konuşmak gayri müsait. Ha şimdi gelir açar, ha şimdi
diyerek hademenin gelmesini dokuza kadar bekledim. Nihayet aradım telefonda
.............. halen vermediler. Sordum, yirmi abone var dediler. Aceleye …..
halbuki bugün sabahleyin erkenden seninle görüşmek istiyordum. Biliyorum ki şu
anda türlü his ve teessürlerin ............ içindesin. His ve teessürlerini
aynen içimde duyuyorum. Bu teessür çabuk geçecektir. Tosunun (Mukaddes Vaner’in
oğlundan söz ediyor) oraya yerleştiğini, hele iyi haberler gelmeye başlayınca
teessürlerin sevince munkalip olacaktır.
Sonra buluşmakta daha ..............
olacağımızı ............. bundan sonra Ankara’da işler dolayısıyla fazla kalmak
icap etse 15 günü geçirmem herhalde gelirsek. İzmir’e gelmek kolaylaşmış
demektir. Bu suretle senden ayrı kalacağım zamanları çok daha ...............
olacak. Ben bu cihetten doğrusu ............... fakat içimde derin bir teessür
ve elem var, oraya geldiğimde Tosunumu bulacağım. Ne kadar alışmış
.............. ve beni çok seviyordu çocuğumuz.' Mektuptan
da anlaşılacağı gibi, Adnan Menderes, Mukaddes Vaner’in oğlundan, “Tosunum,
çocuğumuz' diye bahsediyormuş. Çocukları da bağrına basmış. Bu aşkın yakın
tanığı Tülin Yalçınsu da Adnan Menderes’ten büyük yakınlık gördüğünü
hatırlıyor. Yalçınsu, bu yakınlığı, “Menderes’i önce yadırgadım, sonra alıştım.
Ben ona ‘ağabey’ derdim. Aradan seneler geçtikten sonra, ‘Bu ağabey lafını
bırak, ben senin babanım’ dedi. Ama ölse de benim bir babam vardı' sözleriyle
hatırlıyor.
Ayhan AYDAN; (1924-2009) Türkiye'nin
ilk opera sanatçılarından Ayhan Aydan, küçük yaşta babasız kaldı, annesi Naciye
Hanım iki çocuğunu büyük fedakârlıklarla büyüttü. On dokuz yaşındayken
tanıştığı başarılı müzik adamı, Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası şefi
Ferit Alnar'la âşık olmadığı halde evlendi ve iki yıl içinde de oğlu Aydan'ı
dünyaya getirdi. Ferit Alnar'a âşık değildi ama onunla saatlerce müzik
konuşmaktan, onun sakin ve güvenilir halinden çok etkilenmişti. Aralarında 18
yaş vardı, O gün Ayhan Aydan 26, Ferit Alnar ise 44 yaşındaydı. Mutsuz değildi
Ayhan Aydan ama mutlu da değildi.
Menderes ile tanıştıklarında yirmi
beş yaşında olan Aydan altı senelik, Menderes yirmi yıllık evliydi ve on iki
yılı sürmüş evlilik dışı bir ilişkisi vardı.
Aydan'ın bir, Menderes'in üç çocuğu
vardı.
Yine kendi gibi ünlü biri olan
Klasik Müzik Bestecisi Ferit Alnar'dan boşanan Ayhan Aydan, boşandıktan sonra
Menderes'in karşı çıkmasına rağmen beş yıl süren ilişkilerinde iki kez hamile kalmış
ve Menderes’in istememesi üzerine bu çocukları aldırmıştır. Üçüncü hamileliğini
Menderes'ten gizlemiş ve doğurma kararı vermiş olmasına rağmen, erken doğumla
dünyaya gelen bebek yaşamıştır.
Bu ilişki Ayhan Aydan’ın ailesi tarafından
desteklenmez. Annesi onaylamasa da çok sorun çıkartmıyor ama ağabeyi Ayhan
Hanım ile ilişkisini keser. Ayhan Hanım’ın ağabeyi yine opera sanatçısı olan
Sevda Aydan ile evlidir. Ayhan Aydan, eski basketbolcu Efe Aydan ve sanatçı Ege
Aydan’ın halasıdır.
Zamanın
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Adnan Menderes' in sevgilisi, Aydan Hanımı, operada
dinlemeye gider, ellerini tutarak gazetecilere poz poz fotoğraflar çektirir. O
dönemde herkes, “Cumhurbaşkanı bile bu aşkı onaylıyor,” diye algılar. Ne üzücü
bir durum? Koskoca Cumhurbaşkanı bile Adnan Menderes'e kendine gel, bu aşkların
başımıza iş açacak diyemiyor ya da dememeyi tercih ediyor.
Başka kadınlar ile ilişkilerini
öğrendiğinde küstüğü Adnan Menderesi eve almayan, elinde çiçeklerle oturup
çağırılana kadar kapı girişindeki merdivenlerde oturup bekletebilen bir kadın
Ayhan Aydan.
Menderes’in Suzan Sözen ile aşkı sürerken, bebeğini
doğumda yitirmenin verdiği acı Ayhan Aydan’ı yıkar. Uzaklaşmak, yalnız kalmak
ister. Çözümü yurtdışına, Hamburg’a gitmekte bulur. Menderes’in sesini son kez
27 Mayıs’ta duyabilir.
Menderes onun
kadar sevmiş miydi bilinmez ama Ayhan Ayhan, Menderes’i çok sevmişti, hem de
çok. 31 Ekim- 22 Kasım tarihleri arasında Yassıada’da görülen Bebek Davası
duruşmalarında en vakur duruşu sergileyenler arasındaydı. “Evli olmasına rağmen
büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu
başaramadım. Ben bu adamı sevdim hâkim bey. Siz sevginin ne olduğunu bilir misiniz?”
diyordu hiç korkmadan. Ama Menderes’i kurtarmaya yeterli değildi.
Menderes,
Yassıada duruşmalarının ardından suçlu bulunarak idam edildi. Ayhan Aydan,
2009’da İzmir’in Çeşme ilçesi Alaçatı beldesindeki evinde yaşama gözlerini
yumana kadar Menderes’in bir fotoğrafı evinin hep başköşesini süsler.
Ayhan Aydan, Menderes
ile yaşadığı ilişki konusunda ilgili adeta sessizlik yemini etmiştir. Birkaç
istisna dışında kimseyle konuşmamıştır. Bunlardan biri eski bakan, yazar Yılmaz
Karakoyunlu’dur. “Hatırla Sevgili” dizisinin danışmanlığını da yapan
Karakoyunlu, uzun uğraşları sonucunda Ayhan Aydan’la bir dizi görüşmede
bulunmuş ve edindiği bilgilerle “Yorgun Mayıs Kısrakları” romanını yazmıştır.
Yılmaz Karakoyunlu Ayhan Aydan ile
görüşmesini şöyle anlatır;
Böylece biz de kendisiyle geçen
hafta sonsuz bir suskunluğa gömülen Ayhan Aydan’ı yani Cumhuriyet tarihinin en
gizemli kadınlarından birini konuşabilme fırsatı bulduk.
Çok zeki, asil ve aranılan bir
kadındı
Cumhuriyet tarihinin en gizemli
kadınlarından biriydi Ayhan Hanım. Siz onunla tanıştınız. Nasıl biriydi?
Çok zekiydi. Sorduğum bir sorunun
yanıtının başka hangi soruya varacağını tahmin eder, onu da kapsayarak
konuşurdu. Müthiş bir gözlem yeteneği vardı. Hiçbir zaman gözü yaşlı olmadı.
Yaşadıklarını anlatırken kendinden geçmedi. Vakur ve gururluydu. Ama en
önemlisi olayları anlatırken, olayların içinde oturup çeperindekileri kendi
etrafında döndürecek bir kabiliyete sahipti. Böyle bir kadından bir erkek çok
hoşlanır. Çok da güzel bir kadındı. Tavırlarından da anlıyorsunuz ki her
şeyiyle güzel bir kadındı. Ayrıca karşı tarafı kötüye kullanmayan... Ama darbe
yemiş bir kadındı da. Bu darbe Adnan Bey’in diğer kadınla (Suzan Sözen)
sürdürdüğü ilişkiydi...
Ayhan Hanım, Menderes’in diğer ilişkilerini nasıl
karşılıyor?
Çevresindekiler Adnan Bey’in
ilişkilerinden onu haberdar ediyor. Ama Ayhan Hanım, Adnan Bey’i onu o kadar
seviyor ki, “Yeter ki senden bir çocuğum olsun” diyor. Yani “Eşini boşa, beni
al” gibi bir talebi yok. Şunu da unutmamak gerek; Türkiye’de başbakan sevmeye
hazır, on binlerce değil yüz binlerce kadın bulursunuz. Türk kadını otoriteyi
sever. 1950 koşullarında bir başbakanı sevmek ise fevkalade önemli bir
hususiyet. Ayhan Hanım bunun da farkındaydı. Ama bu hiçbir zaman Adnan Bey’den
bir şey talep etmek tarzında olmadı. Yani “Ahmet’i oradan al, buraya koy gibi.”
Her ne kadar Ayhan Hanım âşık olsa da bu çok zor bir
ilişki. Onu bu ilişkide tutan ne?
Ayhan Hanım, o sırada 25-26
yaşında. Adnan Bey ellilerinde.. Onun yanında yaşadığı mutluluğu çok iyi tarif
edip Ayhan Hanım’a hissettiriyor. Mesela Ayhan Hanım “Küpem kayboldu” diye
anlatmıştı; oturup saatlerce arıyorlar. Dikmen’deki gazino kapatılıyor,
korumalar falan hep birlikte arabaların farlarını yakıp, küpenin taşını
arıyorlar. Ayhan Hanım, “Benimle beraber gözlerime baka baka aradı,” demişti.
Aşırı kıskançtı, şoförsüz sokağa çıkarmazdı.
Tanışmaları da film gibi...
Öyle. Ziraat Bankası Umum Müdürü
Mithat Dülge’nin düzenlediği davette tanışıyorlar. Kendisinin ifadesiyle, 1950
senesinin Ekim ya da Kasım’ı. Adnan Bey, kalabalığın içinden Ayhan Hanım’ı
görüyor.
Yanında da Sakarya milletvekili
Rıfat Kadızade var. “Kim bu?” diyor. O da “Mithat Bey’in yeğeni” deyince hiçbir
şey demeden Ayhan Hanım’a doğru yürüyor. Tanışıyor, sonra da “Aaa, burada duman
çok oldu” deyip elinden tutup bahçeye çıkarıyor. Gece boyunca dolaşıyorlar.
Adnan Bey hiç elini bırakmıyor.
Hollywood çekse “Amma abartmışlar”
deriz. Başbakan gelecek, genç kadını kalabalıkta görecek, elinden tutacak,
herkesin ortasında bahçeye çıkıp, liseliler gibi dolaşacaklar...
Gerçekten öyle yazsanız kimseyi
inandıramazsınız. Ama gerçek bu! O gece seni arayacağım diyor ve aramaya
başlıyor. Kısa bir süre sonra da ona gri renk bir otomobil hediye ediyor.
Şoförüyle... “Bundan sonra her yere bununla gideceksin” diyor. Çünkü Ayhan
Hanım’ın sokak ortasında yürümesine müsaade edecek biri değil, aşikar bir kıskançlık
değil bu, ama potansiyel olarak müthiş bir kıskançlık. Ben bu arabayı bir
latife yaparak yüz görümlüğüne benzetirim.
Eşi Ferit önemli bir müzisyendi!
Ama bu arada sadece Adnan Menderes
değil Ayhan Hanım da evli. Ünlü bir müzisyen olan (Türk Beşlileri’nden) Hasan
Ferit Alnar’la..
Evet. Ayhan Hanım’ın annesinin
evinde görüşüyorlar, ilişkilerini orada yaşıyorlar. Yani annesi evde oluyor.
Bir-iki üç birliktelikten sonra Ayhan Hanım bunun bir başkasıyla evliyken
cereyan etmesini hazmedemiyor. Durumu Adnan Bey’e açıyor “Boşanma talep
edeceğim” diyor. Adnan Bey de “Sen beceremezsin, ben konuşurum” diyor ve onu
kocasından istiyor. “Boşa ben alacağım” diyor.
Ferit Bey de çok önemli, değerli
biri. Çok zor bir durumda kalmış...
Ferit Bey büyük adamdır. Ama dünyanın
da en talihsiz adamıdır. Türk Beşlileri dediklerimizin hepsi devlet sanatçısı
ilan edilmiştir; Ahmed Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Necil
Kazım Akses... Hepsi! Hasan Ferit Anlar hariç! Halbuki onun mesleki tecrübesi
diğerlerinden çok daha yüksekti. Üstelik alaturka eğitim görmüş bir adamdı,
Viyana’ya gönderilmişti. Kanun virtüözüydü. Ama Ayhan Hanım’la evli olmak gibi
bir kadersizliği vardı...
Ferit Bey’den olan çocuğu da öldü.
Evet ve Ayhan Hanım’ın ondan çocuğu
vardı. 15-16 yaşındayken Londra’da trajik bir ev kazasında öldü. İlişkiye
başladıklarında çocuk da 6 yaşındadır. Ayhan Aydan'ın ilk kocası Ferit
Alnar'dan olan oğlu Aydan Alnar, Londra'da mimarlık tahsili yaparken, 17 Mart
1964 günü, evinin banyosunda ölü bulundu.
Ayhan Hanım’ın çocuğunun olması
ilişkilerini nasıl etkiliyor?
Adnan Bey’in bulunduğu yerde çocuk
görünmüyor. Ayhan Hanım’ın annesi çok dirayetli bir kadın. Doğması muhtemel
bütün sıkıntıları önceden fark ederek önlem alıyor. Ayhan Hanım Adnan Bey’i çok
sevdiği için ondan da çocuk istiyor. Adnan Bey bunu uzun süre reddediyor. Ama
Ayhan Hanım hamile kalınca, biraz da geç söyler, doğur diyor.
Bebekleri erken doğdu...
Doğan bu çocuk Bebek davasına konu oluyor?
Ayhan Hanım’ın kendisinden
dinledim. “Çocuğun kolunu kırdılar” iddiasını sordum. “Doktorların yapabileceği
bir şey yoktu. Hastanede olması gereken bir doğumdu, ben evde doğurmuştum”
dedi. Erken doğum çünkü.
Hadisenin duyulacağını, Adnan
Bey’in zedeleneceğini düşündüğü için. Olay Adnan Bey’e intikal edince o da Dr.
Alaattin Bey’in yanı sıra en yakın arkadaşlarından Mükerrem Sarol’u da (o da
jinekolog) haberdar ediyor. Zeynep Kamil Hastanesi’nin Başhekimi Fahri Atabey’i
de. Gittiklerinde çocuğun yaşama şansı olmadığını görüyorlar. Kuvöz olsaydı
bile. Çocuk yedi-sekiz saat yaşıyor. Ölünce kayda geçirmeden Cebeci
Mezarlığı’na gömüyorlar, mezarın kaydını da Ayhan Hanım’ın ismiyle kimsesizler
kısmına yazıyorlar. O yüzden 1970'lerde
üstüne başka bir kimsesiz gömülüyor. 1984'te de mezar yeri Sultan
Yıldırımoğlu'na tahsis edildi.
Ayhan Aydan’ı bu kadar özel kılan ne? Yani hakkında
roman yazmanızın, bizim bu röportajı yapmamızın nedeni?
İlişki içindeki duruşu ama en
önemlisi Yassıada duruşmalarındaki tavrı. O davaya Ayhan Hanım’ı Adnan Bey’i
aşağılamak için çağırdılar; “Bu adam seni zorluyor muydu?” diye soruyorlardı.
Ama o, “Ben bu adamı sevdim” demişti. Bu yiğit bir ifadedir. İhtilal
mahkemelerini karanlığa gömecek bir nur idrakinin cesur ve fedakâr iradesi.
Deseydi ki “Gençtim, güzeldim, başbakandı, beni kandırdı” deseydi, orada
biterdi Ayhan Hanım. Bir daha lafı bile olmazdı. Ne siz burada olurdunuz, ne de
ben bunları anlatırdım.
Adnan Bey, çok da kıskançmış...
Hem de nasıl. Hanımefendinin
anlattıklarını kendimde mahfuz tutarak, romanda hafifçe hissettirdim. Ama
neredeyse şiddet gösterecek kadar.
Ailesini kaybetmiş bir hukuk
fakültesi öğrencisinin Ayhan Hanım’dan yardım istemesi üzerine Adnan Bey’in
“Kimdi o” diye başlayan şiddetini mi kastediyorsunuz?
Evet. Kadını “Sen nereye
gidiyorsun” deyip çektiğinde elbisesi elinde kalıyor, yırtılıyor, neredeyse
çırılçıplak kalıyor. Operadan istifa etmesini istiyor. Önüne istifasını
hazırlayıp koyuyor.
Yani evinin kadını olmasını, onun
için süslemesini, kimseyle görüşmemesini, eve geldiğinde de ayaklarını
yıkamasını istiyor.
Adnan Bey Ayhan Hanım’ı evinin
kadını gibi değerlendiriyor. Büyük sevdaların içinde başka koşullarda
yadırganacak şeyler doğal bir görünüm kazanır. Adnan Bey’in ayaklarını yıkıyor
olması gibi. Bunlar ayıplanacak şeyler değil.
Celal Bayar galalarına giderdi
Ayhan Hanım bu ilişkiden ötürü hiç mi gururlanmıyor?
Gururlandığı yerler var. Mesela
“Benim primadonnası olduğum her operanın galasına Cumhurbaşkanı geldi” derdi.
Adnan Bey gelmiyor. Onun operada tek fotoğrafı yoktur. Ama Celal Bayar gidiyor.
“Kulise gelir, yanıma oturur, elimi tutar, fotoğraf çektirdi” diye anlatmıştı.
Yani Cumhurbaşkanı bu ilişkiden haberdar; “Gideyim şu kızı bir de ben göreyim”
diyor. Yanına alıp, oturtup, elini tutup gazetecilere “Çekin bakalım
fotoğrafımızı” demesinin anlamı ise şu; “Bu kız benim Başbakanıma layık bir
değerdir!”
Biri hanım, diğeri o kadın!
Olanlar karşısında Berrin Hanım ne
hissediyor sizce?
Bir rahatsızlık hissettiği
şüphesiz. Ama bana bunu aileden biri söylemişti; Ayhan Hanım’ın bahsi
geçtiğinde “Ayhan Hanım”, Menderes’in diğer sevgilisi Suzan Sözen’in adı
geçtiğinde ise “O kadın” deniyor. Bu iki tanım çok fark vardır. Oğluyla da
konuştum, Aydın Bey’le parlamento arkadaşlığım vardı, bu ilişki hakkında en
ufak imada dahi bulunmazdı. “Yaşanmış bir olaydır, tarafları ilgilendirir, her
ikisi için de saygıdeğerdir” derdi. Bu da Aydın Bey’in olgun kişiliğini
yansıtır.
2004 yılında, Ayda
Aksel ve Can Gürzap tarafından "Yarım Bardak Su" adlı tiyatro oyunu
ile Adnan Menderes ile Ayhan Aydan ilişkisini konu alan bir tiyatro oyunu
sahnelendi.
Dr.
Mükerrem Sarol, Menderes'in sadece bakanı değil, en yakın arkadaşlarından
biriydi.
"Demirkırat"
belgeselini hazırlarken kendisiyle Can Dündar bir söyleşi yapmış. Bu
söyleşide Ayhan Aydan meselesi de
açılınca Sarol, Menderes'in bu aşkta ne
bulduğunu en samimi ifadelerle anlatmıştı:
"Adnan
Bey çocukken Çine Çayı'nın kenarındaki salkım söğütlerin altına oturur, ağacın
çaya sarkan dallarını, hayallerindeki Sarı Ayşe'nin saçlarına benzetirmiş.
Hepimizin
gençliğinde romantik bir dönem olmuştur. Ama Adnan Bey 17 yaşında harbe gitmiş,
kolejde talebeyken de hiç flört yaşamamıştı. Belki de bu yüzden her türlü
imkânın önüne serildiği ileri yaşlarında, ilk gençliğe yaraşan hareketlerde
bulunurdu. Tabii bu, onda 40 yaşından sonra futbol oynamak gibi bir tesir
yapardı.
Ayhan
Hanım'ı hakikaten derin bir aşkla seviyordu. Onda Sarı Ayşe'yi bulmuştu. Bu
ilişkide nezahet vardı, hürriyet vardı, sevgi vardı. Seksle, menfaatle,
eğlenceyle açıklanamayacak duygular vardı.
Adnan
Bey, Ayhan Hanım'la gerçek bir romans yaşamıştır. Birçok kez evine birlikte
gitmişizdir. Adnan Bey ona yorgun argın gelir, yüzünü yıkatır, rahat nefes
aldırır, bir kadeh rakı verir. Adnan Bey orada, huzur dolu bir sevginin
atmosferinde dinlenir. Bu derece ulviyet vardır orada...
Bir
kuruş talep etmedi
Buna
karşılık Ayhan Hanım, ondan tek kuruşluk bir talepte bulunmamıştır. Başvekilin
sevgilisi olarak ne bir arkadaşının ne oğlunun ne kendisinin bir işini,
isteğini, şikâyetini götürmemiştir.
Oysa
Adnan Bey'in senelik geliri o zaman 1.5 milyondu. Parayı harcayacak yeri yoktu.
Yurtdışına, mesela Londra'ya gittiğimizde 'Ayhan Hanım'a bir hediye alalım'
diye yalvarırdım, 'Olmaz doktorum, Scotland Yard arkamızdadır. Biz buraya
vazife görmeye geldik' derdi.
ASILDIĞINI
RADYODAN ÖĞRENDİ
Ayhan
Aydan, Başvekil Menderes'in asıldığını radyodan öğrendi, çok acı çekti çok
ağladı. Güçlü bir kadındı yeniden ayağa kalktı. Maddi zorluklar çekti. Adnan
Menderes’in hediye ettiği, üzeri “A” ve “M” harfi işli kolye ve bilezikleri
Çeşme’deki yazlığına götürmüş, onun dışında kalan bazı mücevherlerle iki Hereke
halısını satmış, ayakta kalmaya çalışmıştı.
Bütün
bu mücadele sırasında hatıraları için bir servet teklif eden gazeteleri de geri
çevirmişti. 1962′de Kiss Me Kate operasıyla sahneye döndü. Ama astım, yakasını
bırakmıyordu.
Menderes’in
idamından sonra acıların en büyüğünü yaşadığını sanıyordu. Oysa daha büyüğü
vardı:
1963′te
15 yaşındaki oğlu Aydan’ı Londra’da, akıl almaz bir ev kazasında
kaybetti.Haberi aldığında kendini camdan atıp ölmek istedi. Cenazede bilekleri
sargılıydı, ayakta zor duruyordu.
Ölen
oğlunun babası Hasan Ferit Alnar’da vefat edince 1970′lerin sonunda hayatının
bütün erkeklerini elinden alan Ankara’dan İzmire taşındı.
1982'de
Sadun Bey ile yeniden evlenip yeni bir hayata başlamaya çalıştı. Ancak yeni eşi
İzmirli işadamı Sadun Barış da 1995'te 56 yaşında kanserden öldü. Aydan yeniden
yalnızlığa gömüldü. Ayhan Aydan 2009 yılında İzmir'de, solunum yetmezliğinden olmüştür.
Suzan
SÖZEN (1928-2000)
Türk bir baba ile Rus bir annenin ilişkisi sonucu dünyaya
gelen Suzan Sözen çok güzel bir kadın olduğu anlatılmaktadır.
Suzan
Verdi, kocası Nejat Verdi'den boşandıktan sonra polis memuru olan Ferit Avni
Sözen ile evlendi. Ferit Avni Sözen, polis memurluğunun yanında ayrıca
avukatlık da yapıyordu.
Suzan
Sözen’in ilk eşi ile evli olduğu sırada Ferit Avni sözen ile birlikte olduğu da
söylenir. Suzan Sözen'in evlendiği iki kocası da çok zengindi.
Kocam
Ferit Sözen, o tarihte İstanbul Polis Okulu'nda hoca idi. Gümüşhane'ye tayin
edildi. Gitmedik. Burada kalmak için çok çalıştık., Menderes'e bu işi
yaptırmanın çarelerini aradım. Bir gün Tarabya'da, Piliç Osman ile tanıştım.
Bize Başbakan'ı çok iyi tanıdığını ve Menderes ile tanıştırabileceğini söyledi.
Ertesi gün, Menderes telefon ettirdi ve imzalı kitabımı istetti. Kocama sordum,
muvaffak etti. Bu şekilde tanıştık, eve gelmeye başladı. O geleceği vakit,
kocam hasta hasta dahi olsa evden çıkardı. Pencerede parolamız vardı. Kocam
anlardı, dönerdi." Bu ilişkiyi ortaya çıkartan gazeteci Erol Dallı idi.
Suzan Sözen, Başbakan Adnan Menderes ile girdiği ilişki sonucu kocası Ferit
Avni Sözen, Gümüşhane'ye tayin edilmekten kurtuldu ve İstanbul Emniyet Müdür
Muavini olarak atandı. İlişkiye girdiklerinde Suzan Sözen 32, Adnan Menderes 62
yaşındaydı.
Suzan
Sözen adını hiçbir edebiyat sözlüğünde bulunmaz ama .10 tane kitabı
bulunmaktadır Türk Erotik edebiyatının anası sayılan Suzan Sözen, Adnan Menderes ile yaşadığı gayrimeşru ilişki
nedeniyle edebiyat tarihinde yok sayıldı. Yazdığı kitaplar değil seks bağımlılığı
ve erkekleri ayartan güzelliği konuşuldu. Erotik özgürlükçü tutumu ve “topluma
aykırı” davranışları nedeniyle Fransız erotik edebiyatının usta kalemlerinden Françoise Sagan‘a benzetilmiştir.
Suzan
Sözen ile Adnan Menderes, bazen Florya'da buluşuyorlardı. Adnan Menderes'in
Taksim-Gümüşsuyu'nda bulunun Park Otel'de özel odası vardı. Adnan Menderes,
tutuklandıktan sonra, Park Otel'deki özel odası da aranmış ve Suzan Sözen'in
yazdığı Sanera" adlı roman da bulunmuştu. Suzan Sözen, kitabını,
"Adnan, her satırında sen varsın" diye imzalayarak Adnan Menderes'e
vermişti. Adnan Menderes, bu otelden Suzan Sözen'in evine gidiyordu. Her şey
aleni yapılıyordu. Çünkü Adnan Menderes, özel otomobiliyle değil resmi
otomobiliyle gidiyordu bu buluşmalara.
Bu
ilişki 1960 ihtilaline kadar devam ediyor.
Menderes’in
ihtilalden hemen önce Menderes’in Belveder apartmanının kapıcısı olan İbrahim
Polat’a (Adnan Polat’ın babası) Suzan’a verilmek üzere ciddi bir para emanet
ettiği ve İbrahim Bey’in bu paranın üzerine yatarak zengin olduğu idda
edilmektedir. Ancak Adnan Polat, bu
iddiaları yalanlamış, babasının bir apartmanda işçi kalfası ve amele olarak çalıştığını,
Menderes’in de o apartmandan Suzan’a bir ev aldığını, paranın nedeninin bu
olduğunu açıklamıştır.
1960
ihtilalinden sonra Suzan Sözen ve Ferit Sözen de Yassıada mahkemelerinde ifade
vermişleridir. Bu ifadelerde Suzan Sözen Menderes ile yattım ve kocamı
kurtardım demiştir.
Suzan
Sözen 1964 yılına kadar Ferit Sözen ile evli kalıyor. 1964 yılında
boşanıyorlar. 1968 yılında kendinden
yaşça küçük bir adamla üçüncü evliliğini yaptı. 1972 yılı Temmuz ayında
İstanbul'da antikacı dükkânı açan Suzan Sözen, 2000 yılında öldü.
Ethem
MENDERES:
Adnan
Menderes'in çocukluk arkadaşıydı. Öğrencilikleri, askerlikleri birlikte
geçmiştir. Adnan Menderes tarafından politikaya sokulmuş, milletvekili ve bakan
olmuştur.
Menderes'in
1934'te çıkan soyadı kanunu gereği soyadı seçerken "Ertekin" soyadını
almıştır, en yakın arkadaşı Ethem'in Menderes soyadını almasından sonra,
Adnan'ın da tekrar müracaat ederek Menderes soyadı alır.
DP
iktidarının nimetlerinden en fazla, en dorukta yararlanmış kişilerden biri
olmasına rağmen; not defterinde kendisini yaratan adamı "diktatör"
olarak nitelemiştir. Ethem Menderes'in günlükleri mahkemede okunurken söz alan
Adnan Menderes ise, tüm bu söylemlere rağmen ondan hala daha "arkadaşım
Ethem" diye söz ediyor ve kırgın ve kızgın olmadığını ifade ederek onu
affettiğini söylüyordu
Askerlerle
iyi bir ilişkisi olan, Milli Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel ile dostluğu
bulunan Ethem Menderes'in iktidardayken tuttuğu günlüklerde yer alan yakın
dostuna ait şahsi notlar, duruşmada Menderes aleyhine delil olarak kullanıldı.
Gerçi duruşmalar sırasında hâkim ve savcının kaba ve sert tutumunu gören bazı
isimler, bu beyanlarından dolayı sonradan pişman oldu; ancak son pişmanlık
fayda etmedi...
Ethem
Menderes'in yazdığı pek çok bilgiyi Menderes, duruşmada yalanlamasına karşılık
bu dostunun vefasızlığına bir anlam veremiyordu. Her ne kadar son günlerinde
bile, "Ona kırgın değilim," dese de artık onunla konuşmayı, görüşmeyi
kesmişti.
Ethem
Menderes, birlikte görev yaptıkları 10 yıl boyunca Adnan Menderes'ten birçok
şeyi sakladı. Bunlardan biri de onun idam edileceğiyle ilgili karardı. İdam
kararlarının açıklandığı gün 15 Eylül 1961'de Menderes, mahkemeye gelecek gücü
olmadığı için duruşmaya katılamamıştı. Zaten Menderes'i idam edebilmek için de
ilaç takviyesi yapılmıştı. Menderes'in idamından birkaç saat önce doktorla onun
yanına giden Ethem Bey, Menderes'e idam kararından bahsetmeden espriler
yapıyordu.
27 Mayıs 1960'ta Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ülke yönetimine el koymasından sonra Yassıada Yüksek Adalet
Divanınca, Anayasayı çiğnediği suçlamasıyla yargılandı, 10 yıl ağır hapis
cezası verildi. 18 Eylül 1992'de vefat etti, Aydın Telli Baba Mezarlığında
toprağa verildi.
Menderesin
Avukatı Burhan Apaydın anılarında, Ethem Menderesin; 27 Mayıs’ın lideri Cemal
Gürsel’in ihtilâlden hemen önce Adnan Menderes’e bir mektup gönderdiği ve bu
mektupta Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın istifasının istendiği, yerine Menderes’in
geçmesinin istendiği öne sürülür. Sonra bu mektubun dava düşmesin diye tahrif
edildiği iddia edilir. Mektubun orijinalinin getirilmesini istedim. Bir
kopyasının da Ethem Menderes’te olduğunu bilmiyordum. Ethem Menderes en yakın
arkadaşı Adnan Menderes’e kötülük olsun diye mektubu çıkarmamıştır. Mektup
ortaya çıksaydı Menderes kurtulurdu. Ethem Menderes, Namık Gedik’le aynı odada
kalırken Gedik’in “Allah” diyerek kendisini pencereden attığını gördüğünü
söyledi. Aslında Gedik’in pencereden aşağıya atıldığı olayını gizlemiştir.
Ethem Menderes’i yalancı şahit olarak kullanmak düşünüldüğü için aynı odaya
konulmuş. Bundan dolayı Ethem Menderes’e ‘Hain’ sıfatı takılmıştır DP
çevresinde.
Hasan
Ferit Alnar ( 1906-1978)
Çağdaş
Türk müziği bestecisi.
Türk
Beşleri arasında yer alan bestecilerdendir. Klasik Türk Müziği öğeleriyle Batı
müziği tekniklerini bağdaştırma çalışmalarıyla tanınır. Kanun ve Yaylı Sazlar
Orkestrası İçin Konçerto, Viyolensel Konçertosu en bilinen eserlerindendir.
Küçük
yaşta geleneksel sanat müziğine başlayan ve on dört yaşındayken İstanbul’da bir
“kanun virtüozu” olarak ün yapan Alnar, ilk gençlik yıllarında özel olarak
armoni, kontrpuan ve füg dersleri alarak yeteneğini çoksesli müzik alanına
kaydırdı. 16 yaşındayken ilk bestesini yaptı. O yıllar İstanbul Sultanisi'nde
(İstanbul Lisesi) okuyor, aynı zamanda geceleri, Darüttalim-i Musiki
topluluğuyla sahneye çıkıyordu. Yine o sıralar aynı toplulukla Berlin'e giderek
Alman Polydor firması için birkaç plak doldurdu. Bu yolculuklarından birinde
Berlin Yüksek Okul müdürü ve besteci Franz Schreker ile tanışan Alnar çok sesli
bestelerinin Schreker'in ilgisini çektiğini görünce, bitirmek üzere olduğu
İstanbul Mimarlık Akademisi'nden ayrıldı ve devlet bursuyla 1927'de Viyana'ya
yerleşti. Viyana Devlet Müzik Akademisi'nin bestecilik bölümünde Joseph Marx'ın
öğrencisi oldu, ardından Oswald Kabas ile orkestra şefliği çalıştı.
1932’de
Türkiye’ye döndü ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda orkestra şefliği, Belediye
Konservatuarı’nda müzik tarihi hocalığı yaptı. 1936’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası’na şef olarak atandı ve Ankara’da ilk opera temsilerini hazırladı.
Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nın şefi Dr. Praetorius’un ani ölümü
üzerine, orkestranın şefliğini 1946 yılında üstlenen Alnar, altı yıl boyunca
sürdürdüğü bu görevi, sağlığının bozulması dolayısıyla bırakmış, bir süre sonra
tekrar Viyana'ya yerleşip çeşitli orkestraları konuk şef olarak yönetmiştir.
1964'te yurda döndükten sonra sanat yaşamını başkentte sürdürdü.
Yapıtlarında
Klasik Türk müziği bilgisinden büyük ölçüde yararlanan Alnar’ın bu açıdan en
çok dikkati çeken yapıtı, 1944-1951 yılları arasında bestelediği Kanun ve Yaylı
Sazlar Orkestrası İçin Konçerto’dur. İlk kez 1958’de yaylı sazlar dörtlüsü
eşliğinde Ferit Alnar tarafından Ankara’da seslendirilen yapıt, daha sonra Cem
Mansur yönetimindeki orkestra eşliğinde Ruhi Ayangil tarafından uzunçalara
kaydedildi. Bu konçertoyla, Türkiye’de ilk kez geleneksel bir çalgıyı “solo”
olarak değerlendirmiştir.
Türk
halk müziğine de ilgi gösteren Hasan Ferit Alnar, halk müziği gereçlerini
örneğin “Prelüd ve iki Dans” adlı orkestra yapıtında kullanmıştır. Bestecinin
en çok seslendirilen yapıtlarından bir başkası da "Viyolonsel
Konçertosu"dur. Sanatçı, Türkiye’de çekilen tümüyle renkli ilk film olan
Halıcı Kız’ın müziğini de bestelemiş ve kanunu kendisi seslendirmiştir. Klasik
Türk Müziği alanındaki besteleri ise son dönemde sık sık seslendirilmeye
başlamış ve kayıtları yayınlanmıştır.
Türk
Beşleri'nin içinde yer alan Alnar, teksesli Türk Müziğinden yetişmiş olmasıyla ayrı
bir yere sahiptir.
Örtülü
Ödenek Davası...
Yassıada
tutanakları arasında Aydan-Menderes ilişkisi açısından en şaşırtıcı ayrıntı
“Örtülü Ödenek Davası” dosyasından çıkıyor. Çünkü Menderes’in örtülü ödenekten
yaptığı ödemeler arasında Ayhan Aydan’ın boşandığı eşi Ferit Alnar’a uzunca bir
süre boyunca belirli aralıklarla ciddi yekûn tutan ödemeler yapıldığı
anlaşılıyor.
Ödemeler 1951′de 3 bin lira ile
başlıyor.
1952′de yine 3 bin lira veriliyor.
1953′te 707 dolar karşılığı 2 bin lira.
Aynı yıl “Almanya’ya döviz” için 2 bin
lira daha.
1954′te 6 bin 500 lira.
Sonra Ferit Alnar’ın babası Ragıp’a bin
lira.
1955′te 500 lira.
1959′da 2 bin 163 lira.
Şadan
CANDAR
1 yorum:
Herşeyi daha ucuza alman tek Tık yolu
http://www.evimshopping.com/
info@evimshopping.com
Yorum Gönder