11 Temmuz 2011 Pazartesi

TUHAF BİR YAZI

Hiç sevmediğim bir söylem kullanıp, ona buna veriştireceğim bir yazı yazmaktan memnuniyetsizim. Bilhassa içine Caz Festivali’ni ve İKSV’yi katacak olmak benim için üzüntü verici ama yine de sürekli her şey yolunda diyerek de bir yere varmak pek mümkün değil!



Caz İçin Tuhaf Bir Yer Konseri

Dün Tersane sahnesinde müzik dinlemeye giden her izleyicinin bu yılın söylemiyle “Caz Kalpli” olduğuna eminim. Kimse ama kimse öyle bir yere; ortamda bulunayım, üç beş kişi göreyim diye gitmez. Dolayısıyla oraya gelen herkesin “Caz İçin Tuhaf Bir Yer” konserine değişik bir deneyim yaşamak, güzel müzikler dinlemek, Billy Martin’in davul solosunda kendinden geçmek ya da benzeri bir isteği olduğuna inanıyorum. Bu yüzden de seyirci de “zaten yapılan müzikten anlamazdı” kıvamındaki yorumlarını çok rahatsız edici bulduğumu belirtmek isterim öncelikle. Konser Esma Sultan, Sepetçiler Kasrı, Aya İrini, hatta Arkeoloji Müzesi’nin bahçesi olsa belki ama bu Cumartesi –gelecek hafta Rock’n Coke, bir gün önce Bon Jovi, bir gün sonrasında Judas Priest gibi çok yoğun bir program varken- orada toplanmış, tahminen zar zor ulaşmış, bir avuç müzik severe haksızlık yapmamak gerekiyor.

Festival bana ve birçok kişiye yeni ve farklı müziklerle tanışma katkısı da yapıyor. Dolayısı ile oraya ilk kez o müzisyenleri dinlemek için gelen de, en sevdiği gruplardan biri çıkacağı için bulunan da, çocuğunu kapıp getiren de benzer bir ruh hali içindeydi. Kısaca konserin böylesine kötü olmasında bu sefer seyircinin hiçbir suçu yoktu demek istiyorum. Hem de hiç!



Kapısı 19.00 da açılıp 20.00 de başlaması gereken konsere vakitlice gittik. Gerçi biraz yolu karıştırıp Haliç’in tamamını dolaşarak vardık ama o bizim yol bilmezliğimizden oldu. İKSV gayet açıklayıcı bir şekilde nasıl gidileceğini belirtmişti. İçeri girdiğimizde hava henüz aydınlıktı. Oturma bölümünde biletimiz olmasına rağmen ayakta kalmayı tercih ettik. Oturmalı kısım oldukça klostrofobik görünüyordu. -Oturarak izleyen arkadaşlarımın dediğine göre; bir ara hava bitmiş o bölümde.- İsteyenin oturabileceği, isteyenin ayakta kalabileceği konserleri seviyorum. Eğer doğru düzgün bir ses ve sahne düzeni varsa, pek tabii ki! Ne bir şey duydum ne de gördüm konser boyunca. Bir benzerini portatif tuvaletler için de söylemek mümkündü. Peki, ben Caz Festivali’nde konsere mi geldim, yoksa Rock’n Coke için test sürüşüne mi? En azından Rock’n Coke sitesinde ne ile karşılaşabileceğimizde dair “Hayatta Kalma Rehberi" başlıklı bir bölüm açmış, sağ olsun.

On küsur tane saatler ilerledikçe kokusu iyice yayılan tuvaletlere, dört buçuk saat boyunca pislik, sefalet içinde durmaya, tek bir stantta satılan birbirinden kötü, pahalı yiyeceklere de katlanabilirdim ama ses yoktu! Tonbruket 20.00 de başlaması gereken konserde ilk parçayı neredeyse kırk beş dakika sonra çalabildi. Tüm grup sahnede, onca insanın önünde tüm bu süre boyunca ses sistemini düzeltmeye çalıştı.

Bu neydi ya? Benim bu konseri izlemek için saatlerim gitti. Evde bir yandan kitap okurken, bir yandan gayet alkollü biramı yudumlayarak Medeski, Martin, Wood dinleyebilirdim…

Konser için yer bulamıyoruz deyip Tersane’de sahne kuralım. Cin fikirler uydurup adına da Caz İçin Tuhaf Bir Yer diyelim. Alkollü bira için izin verilmiyorsa Efes Alkolsüz satalım. Tonbruket ezan okunacağı için ara verdiğinde “ezan bitti” diye devam ettirelim ve bu esnada ezan başlasın. İlhan Erşahin’in performansını ezan okunuyor diye yarıda kestirelim. Hakikaten tuhaf!

Yavuz Baydar “Tersane'de şaşırtıcı yoğunlukta bir İlhan Erşahin Arto Tunc konseri. Mekân mükemmel. Arto ile davulcu Kenny Wollesen kıvılcımlar saçıyor.” şeklinde bir tweet yazmış. Ya o ya da ben başka bir Tersane’de konser izledim! Benim bulunduğum Tersane’de de elbette mekândan keyif alan birkaç kişi vardı. Kıyıya bağlı yük gemisindeki görevliler, gemide oturup, sakin sakin içeceklerini içerek bizim halimizi izlediler!

Ben konseri tamamlayamadım. İlhan Erşahin de erken bitirmiş ve gitmiş. Medeski, Martin&Wood’lu bölüme kalan azimli izleyiciyi tebrik ediyorum. Umarım herkes sağ salim evlerine dönmüştür. En yakın taksi durağı epey uzaktaydı. O saatte minibüs, otobüs var mıydı hiç bilmiyorum.



Festival direktörü Pelin Opçin’in Milliyet gazetesinde seçilen mekânlarla ve bu konserin neden orada yapıldığıyla ilgini röportajını buradan okuyabilirsiniz. Bence Caz Festivali’nin bu kadar yaratıcı, deneysel mekânlara ihtiyacı yok. Bize ve daha da önemlisi gelen müzisyenlere yazık!

Umarım bir daha böylesine kötü bir konser tecrübesi yaşamayız.

Esbjorn Svensson'a saygılarımla,

Gülda



(*) Resimler İstanbul Caz Festivali Facebook sayfasından alınmıştır.

3 yorum:

BlogDünyam dedi ki...

Davetiye: Merhabalar;
Küçük reklamdan ne çıkar demeyin! Yeni kurduğum sayfama davetli olduğunuzu En güzel şekilde ağırlanacağınızı söylemek isterim. Ücretsiz reklam vermek için lütfen sayfamı ziyaret edin!
Teşekkürler… BlogReklam.Tk
Sayfa Linki: http://www.blogreklam.tk/2011/07/reklam.html

billur dedi ki...

Benim için de bu konser mekanı açıkçası hayal kırıklığı oldu. Hele kutu gibi tuvaletleri görünce ilk söylediğim şey" ben kapıyı kilitleyemem" oldu. Tabii bunun doğal sonucu da kullanamamama kadar vardı.

Sahnenin önünde yer alan oturmalı bölüm gerçekten kötüydü ama bu mekanda ayakta yer satmak bence en kötüsüydü çünkü doğrudan pütürlü, oyuk bir taş zemine oturmak belirli bir yaşta artık maharet ve atletik olmayı gerektiriyor.

Tahmin edileceği üzere uzun zamandan beri ilk defa bir konseri, filmi veya benzeri bir performansı terketme fikrini ileri sürenlerdendim ve sonrasında yaşanan tatsızlıklara şahit olmadığıma da sevindim.

Sevgiler

danzon dedi ki...

geçen sene haziran sonunda lars danielsson konseri ile çakıştığı için tersanede düzenlenen ilk konsere (daau'nundu) gidememiştim ve aklım kalmıştı. konserin fotoğraflarını görünce iyice üzülmüştüm; müzisyenler gemi havuzlarından birine yerleştirilen bir salın üzerinde, seyirciler de havuzun etrafında konumlanmışlar; mekan kullanımı etkileyici duruyordu.

bu seneki konseri ilk duyduğumda yine mekandan ve aklımda kalan o imajdan dolayı heyecanlandım, ancak zaman yaratıp gidemedim.
şimdi sizlerin (ve başka bloglarda yayınlanan) yorumlarınızı okuyunca; iyi ki şansımı zorlamamışım. keyif yerine sinir harbi yaşamak; hele bir de parasıyla!

yılların "deneyimli" kültür ve sanat kurumu iksv'nin mekan kullanımı konusunda "tıfıl" istanbul 2010 ajansından daha yaratıcı olmasını beklerdim.
ama tabii, iksv'nin "kaygıları" başka bir yöne kaymış durumda!

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails