24 Temmuz 2011 Pazar

Alkol, Uyuşturucu, Şöhret ve Kısacık Bir Hayat - AMY WINEHOUSE



Bütün gün İstanbul sokaklarında 35 derecenin altında oradan oraya direksiyon salladım durdum. Ardından evin yakınlarında ki birkaç marketten alışveriş rutini, yarın çıkılacak mini seyahat öncesi çanta hazırlığı derken akşam nasıl oldu anlamadım yine. Her cumartesi olduğu gibi, bu cumartesi de ışık hızıyla geçti.
Haber saatinde mutfağa kapanmış akşam için yemek hazırlarken son büyük haberi duymamışım. Yemek sonrası mutfağı toplarken babam salondan seslendi:

- Hani biz Bodrum’dayken konseri olan ama son dakika iptal olan şu kız vardı ya…
- Amy Winehouse mu?
- Heh işte o! Evinde ölü bulunmuş.
- Yapma yaaa!!!

İnsan tanıdığı birilerinin ölüm haberini alınca, ölüm haberinin başlı başına kötü olmasının dışında, bir başka sarsıcı nitelik kazanır.

Bunu ilk kez ortaokul yıllarında üst kattaki komşumuzun beklenmedik vefat haberini duyunca hissetmiştim. Kanım donmuştu sanki. Sonrasında da tanıdığım, bildiğim kimin ölümünü duysam aynı duyguyu yaşadım hep.

Tıpkı bu akşam ki gibi… Mutfak tezgahının önünde kaldım bir an.

Çok mu tanıyordum Amy’yi? Yooo…. ama severek dinliyordum bu çılgın ruhlu kızı.



Ben Amy ile, geç olduğunu biliyorum, ama 2006 yılında çıkarttığı Back To Black albümü ile tanıştım. Vardır benim takma huyum; sevdiğim şarkıları, şarkıcıları etrafımdaki insanları da bıktırıncaya kadar dinlerim. Tıpkı Amy’yi dinlediğim gibi… Ama ondan hiç bıkmadım. İlk zamanlarda ki kadar çok dinlemedim belki ama o, benim ofiste iş arkadaşım, evde mum ışıklı gecelerime müziğiyle eşlik eden bir sırdaşım, uzun yolda yoldaşım oldu.

1983 yılının Eylül ayında, Londra’nın kuzeyindeki Southgate’de taksi şoförü bir baba ile eczacı bir annenin kızı olarak dünyaya gelmiş. Babası sık sık, hayranı olduğu Frank Sinatra’dan bahsedermiş. Böylelikle de Amy’de jazz’a karşı bir hayranlık oluşmuş.



10 yaşındayken ilk kısa ömürlü rap grubunu kurmuş.

İlk başlarda erkek kardeşinin gitarıyla müzik yapmaya başlayan Amy Winehouse 13 yaşında ilk gitarını almış. Bir yıl sonra da ilk şarkısını yazmış.

Kısa bir süre sonra çalışma hayatına atılan Amy, World Entertainment News Network’te showbiz gazeteci olarak da görev almış. Aynı dönemde bir jazz grubunda vokalistlik yapıyormuş.

O yıllarda erkek arkadaşı olan soul şarkıcısı Tyler James’in, Amy’nin bir demosunu plak şirketlerinden birine göndermesi ile yıldızın müzik dünyasındaki kariyer basamakları bir bir inşa edilmeye başlamış.

İlk albümü olan Frank’i 2003 yılında çıkarmış.



2006 yılında çıkardığı Back To Black albümü, Winehouse’un hayatında bir dönüm noktası olmuş, 10 milyon satan albüm kendisine 5 Grammy ödülünün yanı sıra Brit ve MTV ödüllerini de kazandırmıştır.



Amy’nin alkol, uyuşturucu, kilo kaybı, Back To Black albümünü yazdığı yıllara denk düşüyormuş. Ailesinin belirttiğine göre de 2006 yılı ortalarında hayatında önemli bir yeri olan büyükbabasının vefatı da Amy’nin sağlık problemleri ile alkol ve uyuşturucu bağımlılığını tetiklemiş.

Bir tarafta Blake Fielder-Civil ile sansasyonel ilişkisi, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, depresyon, kendi kendini kontrol edememe, kendisini bulimiya nervozaya sürükleyen düzensiz beslenme sorunu, hastanede geçirdiği günler gibi kısacık hayatının karanlık sokaklarının yanı sıra, ödüllerle, dünya çapında elde ettiği başarı ve tüm çılgınlığı ile Karl Lagerfield’in onu Stil İkonu olarak betimlemesi ve müzik dünyasında, aralarında Adele ve Lady Gaga’nın olduğu pek çok müzik dehasına esin kaynağı olması gibi pırıl pırıl aydınlık sokakları da olmuştu.



En son Avrupa turnesinde Belgrad’daki konser esnasında sahneye zil zurna sarhoş çıkması, şarkılarını tamamlayamaması hayranlarını da galeyana getirmiş, Belgrad konserinden hemen sonra 20 Haziran’da İstanbul’da vereceği konseri ve turnenin tamamını iptal ederek İngiltere’ye dönmüştü.

İşte o konser iptalinden hemen hemen bir ay sonra da onun ölüm haberini aldık.

Ne yazık ki çocuklarımız bu zenci gırtlaklı çılgın İngiliz’i sadece “bir zamanlar” diye başlayan cümlelerle anacaklar. Bizim ümitlendiğimiz gibi bir canlı performansta kendisini izlemek gibi bir şansları olmayacak.

Daha uzun yaşamasını, bize daha pek çok değerli eser bırakmasını, onu canlı performansta dinlemeyi isterdim...

Rahmetle, Amy… Biz, yarın da seni seveceğiz.



Peyman

2 yorum:

billur dedi ki...

Gerçekten üzüldüm....
LIFE is a loosing game....

Gulda dedi ki...

Konsere İstanbul’a geleceğini öğrendiğimde öyle heyecan yaptım ki biletleri; yer biter endişesiyle çıktığı gün aldım. Aile tatilimde herkes iş, güç, hamilelik vs sebebiyle gelemeyeceği günleri belirtirken, ben sadece Amy Winehouse konserinin olacağı günü asla gelemem diye işaretledim. Konserin iptal edildiği günün sonrasında Amy’nin W Hotel’de kaldığını öğrenir öğrenmez oraya gitmek için Billur’u ikna etmeye de kalktım :) Makul davranıp kızcağızı taciz etmemeye kalkmış olmamız Billur’un serinkanlığındandır belirtirim.

Ve asıl önemlisi; onu bugün, yarın ve sonrasında hep seveceğim.

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails