10 Temmuz 2010 Cumartesi

STANLEY CLARKE BAND KONSERİNDE BO DEREK KIVAMINA GELMEK

Geçen yıl Stanley Clarke, Marcus Miller ve Victor Wooten ile birlikte verdiği konserinde fırtına gibi esmişti. Bu sefer ise beraberinde Moskova’dan yağmur ve fırtına getirmiş ki konserin sonunda Gülda’ya şöyle sesleniyordum: “Güldaaaa! Bak Bo Derek gibi oldum!”



Burada bir ara vermek istiyorum; belki gençler bilmez, bizim zamanımızda Bo Derek çok meşhurdu, hele 10 filminde (umarım yanılmıyorumdur) denizden üstündeki beyaz giysimsi şey ıslanmış olarak görünüşü vardır ki… Ne diyeyim… İşte ben bu sözle o filme ve daha ziyade Bo Derek’in o görüntüsüne atıfta bulundum. Yoksa “Bo Derek oldum” deyince ;” Bu kadın galiba hiç aynaya bakmamış, ayol renkleri bile tutmuyor “ demeyin; Tabii biz de bir zamanlar kartaldık ammaaaa…Bu arada bahsi geçen filmi mutlaka izleyin, gerçekten komiktir.



Evet. Gelelim konsere… Bu konsere geçen seneki SMV Konserine gelmediği için kafasının etini yediğimiz arkadaşımızı da zorla sürükledik. Konser Arkeoloji Müzesi’nde olacaktı ve yağmur yağacak olması nedeni ile öğlen sularında İKSV’den gelen elektronik postalar ile önlem alabilmek için yer değişikliği yaşanacağını öğrendik ve rahatladık zira bir B Planı vardı ve biraz ıslanmak önemli değildi.

Arkeoloji Müzesi’ne vardığımızda nasıl bir önlem alındığını anlamadım; dedim ki “Neyse Stanley Clarke ıslanmasın yeter, İKSV brandayı kurmuş, bende de, kapüşonlu iki adet yağmurluk, ayağımda bot var “. Gülda’nın elinden 2. Sıradaki bileti kaparak, yerime geçtim.

Veee …Stanley Clarke Band anonsu yapılıyor. Hiromi zıp zıp geliyor; ayağında kırmızı bir lastik pabuç, bir siyah tayt ve üzerinde bir tunik, saçlar yanlardan at kuruğu… Ama bu hiç de benim resimlerden gördüğüm kıza benzemiyor! Resimlerdeki kız daha makyajlı, daha bir iyi giyimli…



Bu arada kısa bir bilgi vermek gerekirse , Hiromi klasik bir biçimde 5 yaşında piyanoya başlamış ancak eğitimini klasik eğitimin yanı sıra cazla da ilgilenmeye başlamış. Küçük yaşına rağmen çok başarılı olan Hiromi 14 yaşında Çek Filormoni Orkestrası ile, 17 yaşında Chick Korea ile çalmış. 31 yaşındaki Japon sanatçı eğitimini Berklee Caz Okulu’nda devam etmiş.



Hiromi’nin hemen ardından davulda ve tuşlu çalgılarda eşlik edecek olan Ronald Bruner Jr. Ve Ruslan Sirota sahneye gelip yerlerini alıyorlar.



“Ayol bunlar ufacık tefecik….Ağızlarda da cakkıdı cakkıdı sakız! Ustaya hiç saygı kalmamış canım!” derken Stanley Clarke da olanca samimi görünüşü ile arz-ı endam ediyor. Hiromi ve diğer iki arkadaşını da tanıtıyor.



Bu esnada seyircilerden biri “Sen de kendini tanıt” gibisinden bir şeyler söyleyince Stanley Clarke “Ben Louis Armstrong” diye verince hazır cevap seyircimiz “Welcome back!” diyor ve hep birlikte gevrek gevrek gülüşüyoruz.



Bu konserde Stanley Clarke Band’in özellikle Hiromi ile beraber çalıştıkları son albümleri olan” The Stanley Clarke Band featuring Hiromi” albümünü çalacakları bilgisine sahiptim ancak bu albümdeki hiçbir parçayı dinleme fırsatım olmadı. Albüm de henüz yeni sayıldığından Türkiye semalarına ulaşmış değil, en azından ben bulamadım.



Ama konserden önce kuvvetle ümit ediyor ve bekliyordum ki Stanley Clarke ve Hiromi birlikte ilk çalışmaları olan ve ünlü davulcu Lenny White’ın da eşlik ettiği “ The Stanley Clarke Trio- Jazz In The Garden” albümünden de bir iki parça çalacaklar. Ama umutlarımın sonucunu görmek mümkün olmayacakmış, bilemedim.



İlk parçaya beklediğimiz gibi Stanley Clarke o kocaman elleri ile basını çalarak giriyor… Mutluyum… Ama o da ne ikinci parçanın sonunda bir damla burnuma düşüyor, üçüncü parçanın sonunda tüm seyirciler beyaz naylon yağmurluklar içinde. Stanley Clarke şaşkın ve gülüyor, bir ara “yağmurun iyi olduğundan, yağmuru sevdiğinden “ bahsediyor ve bizlere destek veriyor. Ancak yağmur şiddetini iyice artırıyor…

“Allahım nereden su alıyorum acaba?” diye biraz keşfetmeye çalışsam da o esnada Hiromi’nin sürekli elinde havlu piyanosunu silmeye çalıştığını, fırsat bulduğunda da tuşlarda solosunu attırdığına şahit oluyorum.

Stanley Clarke’ın basını poşetle örtüyorlar, iki görevli ellerinde birer sopa, sopaların ucunda bezlerden bir top, brandanın üzerinde biriken göletleri yürüterek akıtmaya çalışıyorlar. Kendimde hasar kontrolü yapmaktan vazgeçiyorum zira içime de sular girmiş durumdayım.Sonunda Stanley Clarke mikrofona uzanıyor ve “üzerimize düşecek, bu festival muhteşem, seneye veya başka bir zaman bir daha geleceğiz.” diyor, alkışlar, alkışlar….

Akşam eve dönünce görüyorum ki Bo Derek kıvamını geçmişim, neredeyse kuyruğum çıkmış. Üsütümü değişiyorum, bu yazıma başlamak için bilgisayarımın başındayım. Yazı yarım kalıyor ama ben üst üste Jazz In The Garden albümünden bir Miles Davis bestesi olan SOLAR’ı dinliyorum ve Hiromi’ye hayranlık duyuyorum. Kapanış olarak da tekrar Franck Churchill & Larry Merey çalışması “SOMEDAY MY PRINCE WILL COME” ile yumuşuyor ve önümüzdeki yıl kontrabasın prensinin geleceğini ümit ediyorum.

Sevgiler
Billur

Konserden Görüntüler:





link

1 yorum:

Gulda dedi ki...

Hatırlarsınız geçen yıl Emiliana Torrini konseri yağmur sebebi ile İstanbul Modern’den Emek Sineması’na alınabilmişti. Ancak bu sene yağmurun hatta sel bile gelebileceği söylenirken yer değişikliği yapılamadı. İKSV ne yapsın? İstediği kadar B, C, D planları bulmaya çalışsın. Yapabileceği seyirciye beyaz yağmurluk dağıtmak, müzik aletlerini torbalamak ve konseri iptal etmek ve biletleri iade etmenin ötesine geçemiyor. Emek Sineması bile yok, AKM yok, tahsis edilen başka mekân yok. Onca etkinlik var. Sanatçı hazır, seyirci hazır, bir tek İstanbul’a hizmet edenler hazır değil.

Bunun dışında konser 45 dakika sürmüş olsa bile, çok güzeldi. Eğer devam edebilse idi ne derece iyi bir konser izleyebileceğimiz ilk andan belliydi. Sahnede Stanley Clarke ve saz arkadaşlarının uyumu ve birbirleri ile müziği atıştırmalarını izlemek çok keyifli idi. Hiromi’de başka bir bahara kaldı. Dilek tuttum seneye Chick Corea, Hiromi, Stanley Clarke, Victor Wooten ve Marcus Miller beraber gelsin.

Bir de ben yağmurda bira içmeyi çok sevdim, biram hiç bitmedi. Epey sulanmış olsa bile iyi geldi.

Ender’in esprisi de iyiydi: Stanley Clarke’ın sahnesinden hepimiz Ku Klux Klan üyesi gibi görünüyorduk.

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails