GRACE JONES’U NASIL BİLİRSİNİZ?
Uzun bir süreden beri heyecanla beklediğim konser günü gelmişti. Konser saati gelmeden önce Ayşe, Ender, ben ve iki arkadaşımız daha buluşup yemek yediğimiz sırada sohbet konumuz “Siz Grace Jones’u nasıl bilirsiniz” çerçevesinde sürüyordu.
Hepimiz 1980’lerin ortalarında ergenliğe girmiş veya yeni çıkmış yaşlardaydık ve Grace Jones’u o yıllardan hatırlıyorduk.
Benim için Grace Jones bir James Bond filmi olan A View to a Kill adlı filmindeki gizemli ve korku salan tiplemesi ile May Day ve Conan the Destroyer filminde yılmaz savaşçı Conan’ın büyücü dostu Zula idi her zaman.
Müzikal anlamda ise her ne kadar parçayı 1981 yılında yorumlamış ve Nightclubbing adlı albümünde söylese de 1988 yapımı Frantic adlı filmin de şarkısı olan adlı Astor Piazzola’ya ait eseri yorumladığı “ I have seen that face before”, La vien Rose yorumu,Love Is the Drug”, Pull Up to the Bumper ve Slave to the Rhtym haricinde açıkçası bir dinlemişliğim/bilmişliğim yoktu kendisini.
Geçen haftalarda İstiklal Caddesi’ni ziyaret edip "Hurricane" adlı son albümünü almak istesem de bulamadım.
Sohbetimiz esnasında Studio 54 adlı disko zamanında kimbilir neler yapmıştır diye hepimiz çeşitli hayallere daldık. Kimbilir Andy Warhol ile ne çalışmalara imza atmışlardı? Ve bizim Studio 54’ün ne zaman açıldığından girip, Discorium ve Airport adlı diskolarından çıkıp konser mekânına doğru yol aldık.
GRACE JONES’A BİR ŞEY Mİ OLDU ACABA?
Konser mekânı olan Açık Hava konserin başlamasına çok az kalmasına rağmen ağzına kadar dolmamıştı. Konserin başlama saati olan 21.00 geldiğinde daha bir ses seda yoktu ancak Açık Hava yükünü almaya başlamıştı.
Etrafta Ayşe ile gözümüze çarpan çok hoş gençler vardı; tıpkı 1980’lerden kopup gelmiş gibiydiler ve yine aynı dönemlere ait gençlik filmlerinden fırlamış zarif ama ince bir erkeksilik içindeydiler.(Biraz fazla şairane oldu) Konserin havasına ve Grace Jones’a uygun olan bu gençleri görünce sevindim; bana tüm diğer konserlerde görmekten sıkıldığım tipler gibi olmayacak hissi verdiler; yemeyecek, içmeyecek ama coşacak ve dans edeceklerdi belli ki.
10 dakika… 20 dakika…30 dakika… Alkışlar Alkışlar… Hava sıcak… Sahne önü siyah bir perde ile kaplı. Kimsecikler yok daha. Ayşe’ye dönüp “ herhalde bir şey oldu Grace Jones’a “ dedim. 40. Dakikaya girerken birden yan taraftan sahneye giriş yaptığını gördük ve müzik başlayınca aniden siyah perde yere iniverdi.
Sahneye ayaksız file çorap, kadife siyah g-string bir mayo, siyah 1980’leri andıran ve yeniden moda olan uzun bol bir ceket ve başında kendi yorumundan bir miğfer şapka giymiş vaziyette asansörlü platform üzerinde arz-ı endam etti.
Ben bir süre ağzım açık izlediğimi hatırlıyorum, asansörlü platformdan inip sahneye geldiğinde sağ taraftaki sabit platforma çıktı ve orada devam etti şarkılarını söylemeye… Ender’e dönüp “Ayy..Ne şahane bir şey bu kadın!” dediğim sırada onun krem rengi ve adeta bir cadıyı andıran kostümü ile geldiğini gördüm.
Ardından aramızda hiç Jamaicalı olup olmadığını sordu ve benim çok başarılı bulduğum ve sahneyi bir baştanbaşa koşarak dans ettiği My Jamaican Guy ile devam etti gösterisine.Kendimi Afrika'da hissettim, boyalarımı yüzüme sürmüş ve dönüyor, dönüyor ve dönüyorum.
Hızını almayan Jones beklenen ve Arjantin’den esintiler getiren I have seen that face before ile devam etti ve sonra yeniden gözden kaybolduğunda ise sahne arkasından durmadan da ya garip sesler çıkardı ya da “Gimme something to suck…yes…Ooohhh. suck ı love to suck..great..diye devam edip ancak “ I liked that wine” diye heyecanımızı yarıda bıraktı…
Ayrıca Jones’un Demolition Man’i söylerken ellerine kocaman zilleri alması ve birbirine vurması, Well Well Well adlı parçasını, La Vien Rose’u söylemesi ve coşkulu dansı unutulacak gibi değildi. Bir ara annesini sevgiyle andığı bir şarkı söyleyen Jones -ki şarkının adı Williams’ Blood’dı- şarkının sonunda gittiği kulisten kalçasına bağladığı ve salladıkça ses çıkaran pullu parlak bir kumaş parçası ile çıktı, kalçasını sallarken biraz sorun yaşasa da (iyi bağlayamamış) çok hoştu.
Bir başka deyişle o boya , o vücuda çok yakışıyordu o kalça kıvırmalar. Az kaldı ben de yerimde kalkacaktım. Ama yapmadım.(Bu aralar çok usluyum) Aslında benim de öyle zilli bir kumaş parçam var her yola gelen ama Grace Jones’un ki ÇOOOOk güzeldi. Hemen edineceğim.
Dansöz kıyafetini andıran kıyafeti ile sahne aldığı anda eski kocasının Türk olduğundan ve kendisinin de sonunda onun kadar kıskanç bir hale geldiğini söyleyen Jones, ağzında biriken salyadan rahatsız olunca tükürdü ve ardından tükürmekten ve dans etmekten daha iyi yaptığı şeyler de olduğunu söyleyerek kışkırtıcı yanını da bizlere hatırlattı. Sonra belinde hulahup, kafasında kedi maskesi olduğu halde son derece sıradan bir iş yaparmış gibi hem söyledi, hem çevirdi hem gezindi...
Şovu bitirişi ise heyecan vericiydi; döner platforma çıkan Jones’un üzerinde kocaman bir pelerin vardı ve Hurricane’i söylerken üzerine hava akımı gönderilen pelerin şişiyor,,,şişiyor…havalanıyor ve Jones bir fırtına yaratıyordu. Sahneyi yoğun alkış üzerine terk ederken Türkiye’ye daha önce gelmeliydim diyordu.
Benim aklımdan ise “İşte hayat boyu yapmak istediğim şeyi bu kadın yapıyor” diye düşünüyordum. Ben ne tam bir oyuncu, ne tam bir dansçı, ne de şarkıcı olmak istiyordum. Ben de bir disko kraliçesi, bir şov kadını olmanın yıllarca hayalini kurdum. Ne oldum peki? Avukat. Pöh! Belki başka bir hayatta!
Grace Jones’a gelince… Kışkırtıcı, çılgın, uyumsuz,…Ne derseniz deyin ya da ne denirse denilmiş olsun bence o bir dönemin kraliçesiymiş ve her ne zaman isterse de öyle olabileceğini ispatladı.İhmal etmişim. Ama bence çok sıcak, coşkulu ve ŞEFKATLİ bir kadın olduğunu düşünüyorum. Evet şefkatli. Benim konser bittiğinde Grace Jones için içimde uyanan his buydu.Belki de böyle düşünen/hisseden tek kişi ben olabilirim ama (bunu söylediğim arkadaşlarım güldüler) sesinin tınısından benim algıladığım ve hissettiğim alaycı, çatlak ve şefkatli bir kadın olduğu işte!
Konserden Gülda’ya kaşla göz arası gönderdiğim iki mesaj şuydu: “Grace Jones Gerçekmiş” ve “Hurricane albümü alınmalı”. Adı gibi tüm tınıların yarattığı bir kasırgaydı bence Hurricane'den söylenen her parça… Ve bence eğer dans müziği olarak bir şey çalınacaksa Jones’un yaptığı parçalar gibi eserlerin çalınması ve böyle olması gerektiği düşüncesindeyim.
GRACE JONES LIBERTANGO
Yükleyen paradixman. - Yepyeni haber videoları
Sevgiler
Grace Jones gibi Olmak İsteyen
Billur
2 yorum:
Grace Jones denince benim ilk aklıma Conan gelir. Zamanı için çok etkileyici bir filmdi ve giydiği minicik mayo filme damgasını vurmuştu. Kadın sanki hiç değişmemiş halen o çılgın Zula. Seviyorum böyle sınırları olmıyan kadınları bide boyu kadar oğlu arka planda perküsyondaydı.
Konsere hiçbir beklenti ile gitmedim yanlızca bir kere olsa bile Grace Jones'u görmek istiyordum. İyiki gitmişim çünkü çok etkilendim. Müzik kalitesi olarak belki değil ama bir bütün olarak onun yeri apayrı ve bunu sahne performansı ile bize kanıtladı. Kadın resmen ben Grace Jones'um ve tekim diyordu bize. 61 yaşındayım BAKIN g-strig giydiğimde 20'liklere bile taş çıkartırım, apartman topuklarla 1.5saat şarkı söylerim hatta size gıcıklık bir şarkıyıda bu apartman topuklarla bide üstüne hulahop çevirerek söylerim, sahneye tükürürüm, göbek atarım, Türk kocam bile oldu, Arnold ve Roger ile film çevirdim,kelim, şarkı arasında elbise değiştirirken orgazm bile olurum .... Tek kelime M.A.N.Y.A.K !.... Akşam çıkışta kendimi çok iyi hissettim böyle insanlara ihtiyacımız var!.....
Bide!!!!! İkinci müzikte o 80'li dönem görünüşlü gençler sahnenin sağlı sollu kenarları doldurmaya başladılar. Tam o dönem gibi dans ettiler. Oturduğumuzda hemen görmüştüm onları öbek öbek toplanmışlardı. İçimden kollarıma o binbeşyüztane taktığımız plastik siyah bilezikleri takıp, saçımı küt kestirip perma yaptırıp bide üstüne beyaz dantelli bandana takıp ve tabiki fiyonkda yapıp, florasan birşey giyip, siyah göz kalemi çekip, konçlu pembe reebook giyip..... yanlarında dans etmek istedim!.....
Sen çok yaşa emi Grace Jones!..
Caz festivali listesi açıklandığında Grace Jones’un adını görünce çok keyiflenmiştim. Listeleri yaparken; İstanbul’da olup bu konsere gitmeyeceğini açıklayan arkadaşlarıma çok şaşırdım. Ben gidemeyecektim ama diğerlerinin neden gitmediklerini de merak ettim, arayıp sordum. Bir tek Esra çok net, makul bir açıklama getirdi:
“Ben onun adını duyduğumda bile tüylerim diken diken oluyor. Sesi beni çok rahatsız ediyor” dedi.
Böylesine nefret etmek haricinde bu konsere gitmemeyi tercih eden sevgili arkadaşlarım: -ekonomik sorunlar, hastalıklar, ailevi sebepleri hariç tutarak konuşuyorum- acilen ve acilen hayata geri dönmelisiniz. Sizi bir kaç saatliğine de olsa hayata geri döndürecek bu muhteşem kadın ve benzerlerine –bilmiyorum bir daha böylesi olur mu ama- ilgi göstermelisiniz.
Konsere gidemediği için hırçınlık yapan Gülda
Yorum Gönder