Ben Seni Uzun Bir Yolda Yürürken Görmedim ki Hiç (*)
Geçen hafta okuma yazma kursumun ödev konusu; dört gün süresince yazılmış bir günlük hazırlamaktı. Aşçı olmayı, yarışma için başka şehre yolculuğu, o anların heyecanını, tedirginliklerini de anlatır beş yüz kelimelik metin hazırlamam gerekiyordu. Önceleri, ödevin geçtiğimiz haftalarınkine nazaran daha kolay olduğunu düşündüm. Sanırım normal hayatımda da benzetmelerimin çoğunu yemekler üzerinden kurmam sebebi ile böyle bir yanılgıya düştüm. Bir sürü taslak hazırladım. İtiraf edeyim, yazmaya da doyamadım. Coştukça coştum. Ama yazdıklarımı okuduğum zaman, hep çok pişmiş ya da çiğ kalmış yemeklerin lezzetsizliğini tadıp durdum.
Ödev büyüdükçe büyüdü, değiştirmeye her denediğimde daha da anlamsız bir yere sürüklendi. Öylesine güzel günlükler okumuştum ki kendimce tekrar yazmak beni çok aştı. Ben de elime aldım Tomris Uyar’ın yirmi beş yıl boyunca tuttuğu günlüklerini
-Gündökümü- bir daha okudum. Okudukça çoğaldım, çoğaldıkça duruldum. Hiçbir zaman onun gibi iyi bir yazı yaratamayacağımı bilerek, karaladıklarımı bir kenara itiverip, sakinledim. Bir Uyumsuzun Notları’nın içinde kendimi tekrar tekrar buluverdim. Hayranlıkla onu kucaklayıp, önüne kucak dolusu diz boyu papatyalar sermek istedim. Kendisini böylesine açmış, tüm sırrını defalarca anlatmış olmasına rağmen onun “Gibi”yi bulmak gerçekliğinden çıkışı bulamadım. Onun yazdıklarını okudukça bomboş olduğum hissine kapıldım defalarca. Ağlamamak için kendimi zor tuttum.
Zaten öldüğü gün öyle çok ağlamıştım ki annem epey içlenmişti. Hiç tanışmadığım biri için böylesine gözyaşı dökmemi bir türlü sindirememişti. Bense anlatamamıştım bir türlü derdimi anneme.
Yine izah edemem ama işte ben böylesine delice bir tutkuyla bağlıyım Tomris Uyar’a . Gergadan, Argos dergilerim, en çok onun yazıları sebebiyle benimle beraber taşınıp dururlar boyuna. Öykünün, hatta kısa öykünün en sevdiğim, en güzel, en çapkın, en yapıcı yazarını tekrar okuyup duruyorum bu günlerde. Elimde Dizboyu Papatyalar.
Sizi de ilk fırsatta bir Tomris Uyar öyküsü okumaya davet ediyorum. Upuzun yollarda yürümeyen, kısacık bir öyküyle, benzersiz bir yaratıcılığı izlemenizi/tatmanızı öneriyorum. Ve en sevdiğim öykülerinden birini hatırlatmak istiyorum. “Az çoktur” sadeliğini anlayabilmek için yine bu öyküye sığınıp, onun sadece doğum gününü kutlamak istiyorum, papatyalar toplayıp, önüne seriyorum.
YAZ SUYU
İçli çocuktur Aydın. Günün birinde yepyeni düşlerle yola düşer. Konya’yı Denizli’yi ardında bırakarak trene biner. Askerliğe kadar İstanbul’da çalışmak niyetindedir. Ne de olsa filmlerdeki şehir oğlanı gibidir, benzemez diğerlerine, öküzü bile dürtemez.
Yolculuk esnasında sağ bacağı iyiden iyiye aksayan o kız ile tanışır. Tam tamına yedi yıl önce. Kendi entarisini dikebilecek kadar dikiş bilip, enstitüde çiçek-şapka bölümünde okuyan kız, ona önce sigara böreği ikram eder, sonrasında elbezi ile Aydın’ın dudaklarının kıyısındaki kırıntıları siler. Aydın bir an kaçıp kurtulmak ister, yepyeni hayallerine sığınmayı dener. Ancak adresler alınıp verilmiştir çoktan.
Yolculuk biter, askerlik biter. Askerde mektup almak önemlidir. Aydın bir sevgili düşlemiştir yıllardır, ona yazar aslında mektuplarını. Öyle hayaller içinde iken, iki yıl boyunca mektuplaşıp dururlar.
Sonunda Aydın’ın canına tak eder. Kararlıdır bu mektup arkadaşlığını bitirmeye. Lacivertlerini çeker, Kırkağaç’a varır. Kumkapı’da meyhanede garsonluk yaparken gözü de açılmış, kimin kimin avantasından geçinmek niyetinde olduğunu çoktan öğrenmiştir. Çiçek-şapka dersi gören kızdan kurtulmaya niyetlidir epeyce.
Buluştuklarında yazgısını kabul etmiş kıza seni hâlâ seviyorum deyiverir. Eee, onca mektupta yazmıştır zaten bu sözcüğü. Bir eksik, bir fazla fark etmez diye düşünür.
Kırkağaç yolculuğundan elinde altın bir halka takılı döner. Kızları kusurlu aile hemencecik bağırlarına basıverir Aydın’ı.
Beş yıldır alışamamıştır karısına. Karısı çiçek-şapka yapmayı, entari dikmeyi hepten boşlamıştır çoktan. Aydın biraz masrafı kıssak dese kız sakatlık konusunu açıp bir köşede ağladığında acır, durur, yeni baştan…
Aydın bir yandan; bir şey çıkacak ve bu durumdan kurtulacaktır diye bekler durur. Hâlâ garsonluk yapmaktadır. Haziran başlarında taze bir solukla yaz suyu çıkagelir. Çocuklar ayaklarını denize sokarlar. O kadardır. Sadece o kadar! Aydın masayı hazırlar:
“Birbirlerini gerçekten seven, bir yemek süresince bile olsa gerçekten sevecek bir kadınla bir erkek için hazırladı masayı. Durdu. Bekledi.”
Doğum gününüz kutlu olsun Tomris Hanım, en içten sevgilerimle,
Gülda
(*) Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir
Tomris Uyar’a
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
ve yaraşırsa ancak Monet’nin
kadınlarına yaraşan giysilerinle gördüm de
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
öyle kısaydı ki adımların
şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
ölçülür ve denk düşerdi ancak
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Yok bir yanıtın nereye diyenlere
bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
o bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
hani Etiler’den Hisar’a insek bile
bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
çok yaşında her zamanki çocuksun gene
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
mutfağın mutfak olalı böyle
bir adın vardı senin, Tomris Uyar’dı
adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
oysa güneş pek batmadı senin evinde söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç?
Edip Cansever Yerçekimli Karanfil
2 yorum:
Gülda'cım,
Tomris Hanım'ın "az çoktur" tarzını minimalist edebiyat olarak adlandırabilir miyiz sence ?
Hiç bir süsleme, abartı olmaksızın bu kadar sade bir dille, bu kadar duygu yüklü bir hikâye anlatımını çoktandır okumamıştım.
Yazın bir solukta okunan güzel bir anlatı olmuş. Kalemine sağlık.
Peyman'cığım,
Adlandırabiliriz bence de :)
Teşekkür ederim.
Eğer öykü seviyorsan sana Tomris Uyar'ı tavsiye ederim.
Sevgiler,
Gülda
Yorum Gönder