6 Eylül 2009 Pazar

TIKANMA - CHUCK PALAHNIUK


Nihayetinde Ağustos ayında Tıkanma/Choke gösterime girdi ve ben de hem filmi izleyip hem de sonrasında tekrar kitabı okuma şansı yakaladım. İkinci kez okunduğunda dahi hiçbir şey kaybetmeyecek sürükleyicilikte ve etkileyicilikte bir kitap olduğunu belirtmek isterim.

Her şeyi mükemmel yapan, güçlü, korumacı, güzel, idealize edilmiş, popüler roman ya da film karakterlerinin –gerçek hayatta da taklitlerinin birçoğuna sıklıkla rastladığımız- tam aksine, çevresi de kendi kadar tuhaf kişilerle sarılmış bir anti kahramanın bağımlılıkları ile ilgili bir hikâyeyi anlatıyor yazar.

Eğer bunu okumaya niyetlendiyseniz vazgeçin.
Birkaç sayfa daha okuduktan sonra, burada olmak istemeyeceksiniz. Bu yüzden unutun gitsin. Gidin buradan. Hâlâ tek parçayken hemen kaçın.
Televizyonda mutlaka daha iyi bir şeyler vardır…
Artık gençleşmiyorsunuz.
Burada anlattığım şeylere kafanız iyice bozulacak. Sonra her şey daha da kötü olacak.


Anti kahraman Victor, bir seks bağımlısı. Bağımlılığını kontrol altında tutabilmek için adsız seks bağımlıları toplantılarına gidiyor ve 12 adımdan geçmesi gerekiyor. Victor ise 4. adımda tıkanıyor. Bu adımda kendisi ile yüzleşebilmesi ve geçmişinde yaptıklarını tek tek hatırlaması gerekiyor. Bu envanteri çıkartıp bir deftere yazması ise, bir tür günahları ile yüzleşmeyi gerektiriyor. Victor ise bunu yapmaktan kaçmaya çalışıyor, zaten toplantıya gitme sebebi ise belirsiz, seks bağımlığı toplantısında seks buluyor ve toplantıya katılan diğer kadınlar ile bağımlılıklarını tekrarlıyor.



Yazar daha kitabın başında belirtiyor. Bu kitapta size göre bir şey yok. Bu aptal bir çocuğun aptal bir hikâyesidir. Asla tanışmak istemeyeceğiniz önemsiz birinin aptal ve gerçek hayat hikâyesi.

Victor Mancini ve Anneciği’nin terk etme, yakalama ve kurtarma/kurtarılma üzerine kurulu farklı bir ilişkisi var.

Anneciği İda Mancini, bir anarşist. Yarı akıllı, LCD ve türlü uyuşturucular kullanan, oğlunu hapiste/tımarhanede olmadığı her seferinde korucuyu ailelerden kaçıran, sürekli ders vermeye çalışan ancak bunu yaparken de “hiçbir şey göründüğü gibi değil” diyerek oğlunu bağımsız bir kişi olarak yetiştirmek isterken, kendisine bağımlı hale getiren uçarı biri. Aslında çokça benzerlerine rastladığımız yeni anne türünün karikatürize edilmiş hali gibi.



Victor, daha çocukken bir yandan annesine daha da bağımlı hale gelirken bir yandan da çevresinde olanları fark etmeye başlıyor. Envanter, onun annesine nasıl bağımlı olduğunun hikâyesi ile açılıyor. Annesi yine bir yolunu bulup onu çalıntı bir otobüsle kaçırdıktan sonra bir restoranda yemek yiyorlar. Çocuk, en sevdiği yemek olan mısır unlu sosisi, sıcak ve nerede ise bir bütün olarak yutarken, sosis boğazına takılıyor ve nefes alamıyor. Restoranda bulunan tüm müşteriler etrafına doluştuğunda Anneciği hızla ve büyük bir çaba ile çocuğu boğulmaktan kurtarıyor ve “Şimdi sana hayat verdim işte” diyor. Restoranda bulunanlar annesini bir kahraman gibi alkışlıyorlar.

Çocuğa ise o an sonsuza kadar sürecekmiş gibi geliyor. Sevilebilmek için hayatını riske atmak gerektiğini ve kurtarılabilmek için ölümün kıyısına kadar gelmek gerektiğini öğreniyor. Bir de eğer biri sizin hayatınızı kurtarırsa, aslında kendisini de kurtardığını.

Bir sürü tuhaf seks hikâyesinin yanı sıra Victor’un annesinin bakımını sağlayabilmek için tıp fakültesini bıraktığını, 18.yüzyıl Koloni yaşamını taklit eden turistik bir kasabada iş bulduğunu öğreniyoruz. Bir yandan da restoranlarda sürekli boğulma numarasını tekrarlayarak para kazandığını. Defalarca tekrar eden bu boğulma numaralarının arkasından kurtaran kişinin de bir şekilde kendini kurtardığını, zavallı hayatına bir anlam katıldığını iddia ediyor Victor.

Zayıfmış gibi yaparak, güç kazanırsınız. Kendinizi güçsüz göstererek diğer insanların kendilerini güçlü hissetmelerini sağlayabilirsiniz. İnsanların sizi kurtarmasına izin vererek aslında siz onları kurtarırsınız.

Victor’un seks bağımlıları toplantısından arkadaşı olan Denny de onunla birlikte 18. yy kasabasında çalışıyor. Denny onu hep çok seven ve hiç terk etmeyen bir ailesi olduğu için bu boğulma numarasını çok anlaşılmaz buluyor. Seks yapmadığı her gün için eve kaya parçası getiren Denny bir süre sonra bağımlılığa yatkın kişiliğinin etkisi ile kaya avcılığına başlıyor.

Kitabın en aklı başında karakterlerinden striptizci (Cherry Daiquiri) Beth, sarışınların cilt kanserine yakalanma ihtimallerinin daha fazla olduğunu öğrendiği an hemen saçlarını siyaha boyatıyor.



Bu arada İda Mancini için yeni bir tedavi yöntemi denemek isteyen Dr. Paige Marshall ile Victor arasında bir yakınlaşma oluyor. Tıpkı diğerleri gibi Victor’u bir kurtarıcı olarak görmeye başlayan Paige, bilhassa İda Mancini’nin İtalyanca yazılmış günlüğünü okuduktan sonra Victor’un da buna inanmasını sağlıyor. İsa ne yapmazdı? Victor ise Paige ile sevişemiyor. İsa bunu da yapmazdı zaten.

“Deja vu’nun bir de tersi vardır. Buna Jamais vu denir Sürekli aynı insanlarla karşılaşıp aynı yerlere gidersiniz, ama her seferinde ilk kez olmuş gibi hissedersiniz. Herkes her zaman yabancıdır. Hiçbir şey tanıdık gelmez” diye açıklıyor Victor, annesinin sorununu. Bu kurtarıcı rolü ile de annesini her ziyaretinde annesinin istediği kişi oluyor. Bir avukat, bir yurttaşlık hakları koruyucusu ya da bir diğeri.

Kitap temposunu hiç kaybetmeden içinde birçok farklı tecrübe barındırarak, sert bir zeminde devam ediyor ve şaşırtıcı bir sonla bitiyor. Zaten Transgresyonel Kurgu tarzının en önemli yazarlarından biri kabul edilen Chuck Palahniuk’i seven biri içinse kitap bittiğinde tam da olması gerektiği gibi…

Kitabın Türkiye’de 2003 yılında toplatıldığını ve sonra mahkeme kararı ile beraat ettiğini de belirtmeliyim.

Fight Club’ı izledikten sonra Ayrıntı Yayınları Yeraltı Edebiyatı serisinde sırası ile Chuck Palahniuk’in diğer kitaplarını da yayımlamaya başladı. Yönetmenler bu yazarın kitaplarını filme çekmeyi çok seviyor. Bizler ise bu sayede yazarın diğer kitaplarını da okuyabiliyoruz. Eğer Dövüş Kulübü’nü, Gösteri Peygamberleri’ni Görünmez Canavarları sevdi iseniz Tıkanma’ da aynı etkiyi yaratacaktır. Eğer hiçbirini okumadı iseniz, yazarın dediği gibi ya başlamayıp bir kursa gidin, saçlarınızı boyatın ya da kendinizi, kendi hikâyenizin de dâhil olduğu yeraltında bulun. Anlatılan seks olsun, dövüş olsun, doğaüstü güçlerle bezeli tecrübeler olsun temel aynı. Hepimizin heba olduğu…

Kitabın müziği ise sıkça tekrarlanan Strauss'un Mavi Tuna Valsi. İda Mancini’ye göre; Eğer büyük bir otelin lobisindeyseniz ve Mavi Tuna Valsi’ni çalmaya başlarsa, hemen kendinizi dışarı atın. Çünkü valsin çalınması binanın boşaltılması gerektiğini bildirir. Aklınızda bulunsun.

Okuduğum kitapların filmlerini izlemeyi severim. Bir sanat eserinin bir başka sanat eserine dönüşmesi fikri ve ayrıntıları yakalamak bana epey keyif verir. Filmin kitabı iyi yansıtıp yansıtmadığı ile ilgilenmek yerine, bir diğerinin kitaba nasıl baktığı ile ilgilenirim, yanı sıra iyi bir film olup olmadığı ile. Bu arada kitapların çizgi romanlarına da bayılıyorum. Şimdi başucumda Kafka’nın Dava’sı var, epey güzel çizilmiş ve yorumlanmış.



Aşk ve Gurur sunumu sırasında da söylemiştim. Benim asıl sevdiğim Aşk ve Gurur kitabı değil, yan sanayisi. Bir koleksiyoncu tavrı ile Aşk ve Gurur’un deformasyonu olan her şeyi okumaya, izlemeye çalışırım. 16. yüzyılda ya da 22. yüzyılda bahsi geçen Mr. Darcy, benim için kitabın içinde yaşayan Darcy kadar ve bazense daha önemli.

Clark Gregg`in yönettiği filmde, Sam Rockwell, Anjelica Huston, Kelly Macdonald, Brad William Henke ve Jonah Bobo oynamış. Filmin müziklerini ise Nathan Larson yapmış. Bana çok iyi geldi. Katıksız bir kara komedi. Ama Fight Club ile karşılaştırma yapmam gerekirse aralarında epey bir sıklet farkı olduğunu düşünüyorum.

Yönetmeni ne demek istedi ise film de onu yansıtmış ve Anjelica Huston ise -her anne rolü ile kendisini baştan yaratıyor- Annecik İda Mancini rolü ile filmdeki diğer oyunculardan epey rol çalmış.



Kitap, tüm sayfalarında aslında ne olduğuna ilişkin ipuçlarını verirken, film birçoğunu saklıyor. Bu da sadece filmi izleyen seyirciyi kısır bir son ile baş başa bırakıyor. Dolayısı ile kitabı ikinci kez okurken Chuck Palahniuk’in ne kadar zekice bir roman yazdığını, yönetmeninse filmi yorumlarken kolaya kaçtığını düşündüm.

Kitapta İda Mancini ise Victor’a anlatmaya devam ediyor:

Çünkü öncülük yapılacak tek şey kaldı, o da elle tutulamayanların dünyası; fikirler, hikâyeler, müzik ve sanat.
Çünkü hiçbir şey hayalindeki kadar güzel olamaz.


Gülda

1 yorum:

billur dedi ki...

Sevgili Gülda;

Bu yazından sonra önce kitabı okuyacağım..Çünkü bildiğin gibi ben senin gibi ikisini birden yapamayanlardanım. Sonradan kızmak ve hayal kırıklığına uğramaktan hoşlanmıyorum..İşte dediğin gibi bazen kolaya kaçabiliyorlar. Özellikle çok sevip etkilendiğim bir kitabın kötü senaryo ile film haline getirilmesi beni çılgına çeviriyor... Kırmızı Pazartesi, Acı Çikolata ilk aklıma gelenler...Filmden sonra kitap okumak benim için daha tercih sebebi..Çünkü ette kemiğe büründürmeme katkısı olabiliyor...Bunun tek kötü yanı ise hayal gücümü kısıtlaması...
Sevgiler
billur

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails