Yücel Balku ve onun destansı
öykülerinden biri olan Akarib ile Aralık 2011’de gerçekleşen Ubor Metenga
Buluşmaları’nda tanıştım. O güne kadar adını duymamıştım.
Osmanlı Sarayı’nın iktidar
yarışında ve çabasındaki şehzadelerinin, yakın akrabalarına karşı üstünlük
arayışı içinde öldürülme korkularını akıcı bir dille anlattığı öyküsünü
okuduktan sonra kitabı, kütüphanenin okunacaklar rafına terk ettim. Ta ki Mart
ayı ortalarında elime alıncaya kadar da o rafta kalakaldı.
Kitabı tekrar elime alıp, okumaya
başladığımda ise benim için, hatta biz kitapseverler için Yücel Balku öykülerini
okumamış olmanın ne büyük kayıp olduğunun ve kendi adıma ne büyük ayıp
ettiğimin farkına vardım.
Doğu’nun mistisizmini, Batılı bir
kurgu ile yansıtıp okuru masal, destan, mitler, gelenekler ve fantastik
örgülerle bezenmiş muhteşem bir edebi zenginliğin içine salıveriyor.
Anlatıcının peşi sıra girdiğiniz
öykülerin büyülü dünyasından, karakterin vurucu son sözleri ile
uğurlanıyorsunuz ve hangi arada safların değiştiğini idrak edemiyorsunuz.
Doğduğu Anadolu topraklarının unutulmaya
yüz tutmuş, belki de pek çok kesimde unutulmuş geleneklerini, üniversite
yıllarında ve sonrasında yaşadığı Bursa’nın şehirsel özelliklerini şiirsel
anlatımıyla öykülerinde bulabilirsiniz.
Aşkı, yaşamak istediğimiz ama
günümüzün yüzeysel ilişkiler eğilimleri sayesinde yaşayamadığımız derinliğiyle
Balku’nun satırlarında okuyabilirsiniz.
Polisiye öykülerini bile masalsı
bir anlatımla okurlarına aktaran Balku’nun akıcı dili, şaşırtan kurguları,
üslûbu, keşke yaşasaydı ve yazmaya devam etseydi de bizler bu başarılı kalemden
mahrum kalmasaydık dedirtiyor.
1969 Iğdır doğumlu Yücel Balku okumaya,
9 yaşında bir akrabası tarafından kendisine hediye edilen Boyalı Kuş adlı
kitapla başlamış. Murat Gülsoy’la yaptığı bir söyleşisinde, “yanlış zamanda
okunan bir kitabın, Orhan Pamuk’un, “Bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti,”
cümlesinin ete kemiğe büründürebileceğini” söylemiş. Boyalı Kuş kitabını
okuduktan sonra asla o nahif, saf çocuk olamadığını belirtmiş.
Bursa Uludağ Üniversitesi İİBF Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuş. 1988’de Bursa’ya yerleşmiş. Bilgi iletişim
sistemleri alanında çalışmış. 1992 yılında arkadaşları ile birlikte Prometheus
adlı dergiyi çıkarmış.
Yücel Balku, 15 Aralık 2003’te
geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrılmış. Şubat 2004’te Gonca’nın Üçüncü
Günü adlı ikinci öykü kitabı, 2005’te “Bitmemiş Külliyat: Yücel Balku”
altbaşlığıyla Tayfanın Seyir Defteri yayımlanmış.
“Hiç şaşırmadım. Sanki ben ölümü
bir horozlu ayna gibi cebimde bu yüzden, derdime derman olsun, diye taşımıştım.
Ona sarıldım. Sabahın ilk ışıklarına kadar çimenlerin üstünde ölüm ve hayat
üstüne tüm mihenk taşlarını kaybetmiş olmanın rahatlığıyla seviştik.” Horozlu
Ayna…
“Zaten tarihler dışında hiçbir
ayrıntının gerçek olduğuna inanmadığım bu öyküyü düşleyenin ben olduğuma da
inanmıyorum. Biliyorum; başkaları düşledi, ben sadece anımsıyorum. Yine de
unutmadan sorayım: Siz Arguri’yi görebiliyor musunuz? Göremiyorsanız, erkli ve
eski zaman keyfince akmaya devam ettiği içindir.” Arguri…
“Doğruyu söylemiş bile sayılırdı.
Verdiği şişede kokulandırılmış saf sudan başka bir şey olmadığını çok iyi
biliyordu çünkü. Hikâye uyduruk bir hikâyeydi, zehir uyduruk bir zehirdi! İkisi
de şehzadeyi korkularından kurtarmak için uydurulmuştu.” Akarib…
Balku’dan bizlere kalan yegâne
eseri mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
Peyman
3 yorum:
Eline sağlık. Sayende farklı insanlara, değerlere ulaşıp, konuk olabiliyoruz.
Ali'nin dediklerine katılıyorum.
Okuma tembelliği ile boğuşan insanlar için neye öncelik vermesine dağir keyifli bir fırsat. Tşkr.
tşkler
Yorum Gönder