3 Haziran 2011 Cuma

Nazım Hikmet

Ölümün Âdil Olması İçin Hayatın Âdil Olması Lâzım!

Yonca ile el ele tutuşup gitmiştim Nazım Hikmet’in mezarına! Gözyaşlarımızı tutamamıştık Moskova'nın orta yerinde. Biz "haç görevindeymişçesine" önce huzur dolup, ardından ağırlığıyla yorgun düşmüştük dönerken.




Hiç unutmak istemeyeceğim bir gündü o gün. Metroya binip bir türlü harflerine vakıf olamadığımız kelimeleri yapbozun parçalarıymışçasına yerleştirip Sportivnaya durağında inmiştik. Acıkmıştık yine! Novodeviçye Manastırı'nın oklarını takip edip, büyükçe bir parkı elimizde pastaneden aldığımız yağlı, kötü pastaları yiyerek geçmiştik. Novodeviçye Mezarlığı'na girerken manastırın çanları da eşlik ediyordu bize. Öyle kolay olmadı mezarı bulmak. Gogol’un, Çehov’un ve nicesinin mezarlarına hayranlıkla bakakaldık öncesinde. Heykeller, kabartmalar, yazılarla bezenmişti her biri. Muhteşem bir bahçeydi, toprağın o kokusunu saymazsak eğer!






Rusya’nın tüm önemli kişilerini geçip sola dönmüştük bir başka bölümde orada bekliyordu Nazım Hikmet’in kabri. Bir hisle buluvermiştik, biraz şaşırmıştık dolayısıyla!



"Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni" demişti Nazım Hikmet "Vasiyet" şiirinde. O uzak köşede sevenleri bu dileği yerine getirmeyi denemiş. Anadolu’nun her bir yanından eklenmiş toprağı, bakır bir kabın içinde bekliyor mezarı. Kabın kenarında el oyası işlemeli mendiller…






“Irgat Osman ya da şehit Ayşe yatmıyordu” ama Ilya Ehrenburg oradaydı şükür ki! “Traktörlerle türküler geçmiyordu altbaşından mezarlığın.” Yerine manastırın çan sesleri eşlik ediyordu. Bir rakı şişesi duruyordu çoktan bitmiş, yarısı toprağın içine gömülmüş. Belli ki, gitmiş kabrin başında içmişti sevenleri.

"Rakı!!!
Bu meret öyle bir merettir ki,
acıyla içilir, tatlıyla içilir,
neşeyle içilir, ağlayarak içilir,
kavunla içilir, peynirle içilir,

İkisi beraber çok güzel içilir,
yemekle içilir, suyla içilir, susuz içilir,
sodayla içilir, şalgamla içilir...

Ama,

bir tek salakla içilmez... "



Dedim ya! öyle kalakaldık Yonca ile uzun süre. Farkında olmaksızın çoğaldık galiba…

"Hasretini, yokluğunu, sensizliği
Bir ateş yanığı gibi öyle acıyla duydum ki yüreğimin etinde,
gitgide çoğalarak
gitgide derinden işleyerek
öyle dayanılmaz oldu ki bu
seni boğabilirdim senden kurtulmak için
çünkü seni o kadar seviyorum. "


Ben 39. İstanbul Müzik Festivali açılışını kendimce Fazıl Say’ın muhteşem Nazım Hikmet Oratoryosu ile başlatmayı uygun görüyorum, buyurun sizi de beklerim.

En İçten Duygularıma,

Gülda








(*) VASİYET




Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
Ölürsem kurtuluştan önce yani,
Alıp götürün
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
Hasan Beyin vurdurduğu
Irgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu
tarlalar ortamalı, kanallarda su
ne kuraklık, ne candarma korkusu
Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz
toprağın altında yatar upuzun,
çürür kara dallar gibi ölüler
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemiştim ben
daha onlar düzülmeden
duymuştum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden
Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe'yle ırgat Osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
-öyle gibi de görünüyor-
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani....
1953, 27 Nisan




6 yorum:

aycann dedi ki...

Benimse inanmak istediğim ;

Yine görüşürüz
dostlarım benim
yine görüşürüz...
Beraber güneşe güler,
beraber dövüşürüz...

VEDA - Nazım Hikmet Ran

pluie dedi ki...

Ne güzel yazmışsın. Ne güzel gidip görebilmişsin mezarını :)

Darısı ben gibi Nazım sevenlerin başına.

Amin diyelim:)

sevgilerimle

p.

Ayşe dedi ki...

Dün akşam Franz Kafka'nın Davasını bitirdim. Sabah kahvaltıda babamla kitabı konuşuyorduk sonra konu birden Nazım Hikmet'e geldi. Annem ne güzeldir şiirleri onun dedi sonra babam yine o şanslıydı Bulgaristan üzerinden Rusya'ya kaçtı ama diğerleri ayağına taş bağlanıp karadenize atıldı. Vatansever olmak kolay değil. Çok yanlış anlaşıldılar ama doğru dürüst okumayan ve araştırmayan bir toplumda yazar/aydın olmak birşeyleri anlatabilmek kolay değil.

Geçen hafta televizyonda gezinirken bir kanalda Pakize Suda Konya'da gelişigüzel insanlara ''Entellektüel kimdir? '' sorusunu yöneltiyordu. Sonuçlar mı? Traji komik!...

Bir genç adam çok kötü birşey dedi sonra Pakize neden?çünkü halk iyi bakmıyor Pakize yine neden? Çünkü giyinişleri uymuyor işte bize göre değil. Çocuk konuştukca battı sonra Pakize pes etti tamam dedi başkasına yöneldi.

Bu birçok kişinin eliyle V işareti yapıp veya S.O.S demesi veya rock konserlerinde baş, işaret ve serçe parmağını salması ama aslında ne olduğunu bilmemesi gibi birşey. İşte biri yap diyor yapıyor, söyle diyor söylüyor veya Mtv de görüyor havalı diye yapıyor. Oturupda araştırmıyor!

Hımmm kısaltma ve işaretlerle ilgili birşey mi yazsam :))?

Gezi/yorum... dedi ki...

Bu yılda rus hayranlarınında katılımıyla Hazım mezarı basında anıldı.. ve ilk kez renkli bir videosu çıktı yıllar öncesinden.. hatıralar daha bir yoğun canlandı bu yıl..
resimler ve yorumlarınız çok güzel olmuş elinize sağlık...

Gulda dedi ki...

Ben de inanmak istiyorum Aycan’cığım.

Sevgili Pluie, umarım en kısa sürede gidebilmenizi diliyorum. Amin diyelim:)

Ayşe, gerçekten trajikomik bir haldeyiz!

Gezi/yorum neyse ki orada da yüzlerce seveni ve anlayanı var. Şimdi mezarı buraya getirilse kim bilir ne tantanalar kopar, kimler onun üzerinden tasarruf yapmaya çalışır!

Güzel yorumlarınız için teşekkür ederim.

Gülda

Gezi/yorum... dedi ki...

@gulda; haklısın Türkiye henüz bazı seyler hazır değil. eğitim şart..

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails