25 Ekim 2013 Cuma



 DÖNÜŞ -  ANDREY PLATONOV
 



Andrey Platonov'un geç keşfedilen usta bir yazar olduğunu geçen sene öğrenmiş ve kitap fuarından Mutlu Moskova ve Can adlı kitaplarını almama rağmen bir türlü sıraya sokamamıştım.Dönüş adlı öykü kitabını ise atölye  diyebileceğiniz  çalışma için okudum.
 
 
 
                                                     
 
 Açıkçası kitabın ilk öyküsü olan Kum Öğretmeni'ni  okuduğumda Platanov'un yazar olarak izlenimlerini araya net, didaktik ve doğrudan bildirir biçimde yazmış olması beni biraz rahatsız etti. Dedim ki yüksek sesle "Bu kitabın sonunu göremem ben." Ancak ilk öykü üzerinden hüküm vermemem gerektiği konusunda kendimi ikna ettim. Bu ikna sürecinde ikinci öykünün adı da etkili oldu : İnek.
 
İnek öyküsünün bana ilk düşündürdüğü şey; bana saf kederin nasıl böyle etkileyici bir dille anlatılmış olduğu idi. buzağısı öldüğü için sütten kesilen ve kendisini oradan ortaya atan ineğin azabı ve ölümü, bu azabı derinden anlayan küçük bir çocuk Vasya. Zamanından önce olgunlaşmak zorunda kalan, kendisine uzak dünyaları gösterdiği için okula gitmeyi seven, yeniliklere ve hayata karşı meraklı, gördüğü bir nesne ya da maddenin kendi içinde nasıl yaşadığını ve faaliyet gösterdiğini anlamadığında azap duyan bir küçük insan. İneğinin acısını anlasa da, buzağısının da kesime götürülmesi  esnasında yaşamın dayattığı gerçeklerden kopmamış, gerektiğinde makinistleri doğru yola itecek ve yardım edecek kadar lokomotiften, demiryolunun ruhundan anlayan bir çocuk Vasya. Onun bu olgunluğunu, bilgisi nedeniyle kendi oğlu olmasını isteyen ve sonunda yardımını, çalışkanlığını ödüllendiren bir makinist.
 
"Vasya defterine şöyle yazdı : ' Bir ineğimiz vardı. Hayattayken sütünü annem, babam ve ben içerdik. Sonra bir oğul doğurdu-bir dana, o da onun sütünü içiyordu, biz üçümüz ve o dördüncü, herkese de yetiyordu. İnek bir de toprağı sürüyor ve yük taşıyordu. Sonra oğlu et için satıldı. İnek acı çekmeye başladı, ama kısa süre sonra trenden öldü. Onu da yediler, çünkü sığır etiydi. İnek bize her şeyini verdi, yani sütünü, oğlunu, etini, derisini, içini ve kemiklerini, iyi kalpliydi. İneğimizi anımsıyorum ve unutmayacağım.'
 Kitapta yer alan  İnek de dahil 9 öykü Sovyet Rusya'sındaki yaşanan özellikle iç savaş sonrasında yaşanan döneme yönelik öykülerden oluşuyor. Platonov'un sosyalizme inanmasına rağmen bir Proleterya Diktatörlüğünün giderek yerleştiği, insanların kooperatif bir yaşama ayak uydurmak, yaşama asılı kalmak üzere olan büyük bir yoksulluk içinde varoluşsal mücadeleleri üzerine olan bu öykülerde bir diğer genel tema da "dönüş".
 
Potudan Nehri adlı öyküde sona eren iç savaştan dönen, savaşın çilesinden, hastalıklardan ve zafer saadetinden ruhları değişen gençlerden biri olan Nikita Firsov ile Lyuba arasındaki kadın erkek ilişkisi, Nikita'nın duyduğu saf aşkı cinsel birlikteliğe adeta Lyuba'ya kıyamadığı için hayata geçiremeyen kederli Nikita arasındaki birlikte varolma/olamama sıkıntısı ve savaşı, kadının herşeye rağmen ayakta durması ve Nikita'yı sonunda gene olduğu gibi, herşeyi ile ve herşeye rağmen Nikita'nın kendisine gelmesini umutla, dirayetli beklemesi, onu kucaklaması  bu öyküyü de kitaptaki diğer unutulmaz olanların arasında sokuyor.
 
Bir diğer dikkat çeken öykü olan Dönüş ise baba figürü, babanın evden uzakta olma halinin  ailedeki etkileri, dönen ama dönmeyi beklediği yuvadan uzaklaşmış, yabancılaşmış olma durumu,
 
" ... Burada uzun zaman onsuz yaşamış, özlemişlerdi onu. Şimdi dönmüştü ve onlara bakıyor, her biriyle, o yokken kasvet ve yoksulluk içinde yaşamış bir akrabasıyla tanışır gibi yeni baştan tanışıyordu."
 
erkek çocuğun adeta kocanın yerine geçmiş olması halleri;
 
"Ivanov evde herkesten çok Petruşka'nın çabaladığını gördü. Kendi bir yandan çalışırken, bir yandan da annesi ile Nastya'ya neyin yapılıp yapılmaması gerektiği ve nasıl doğru yapılacağı konusunda emirler veriyordu. Nastya, Petruşka'ya itaat ediyor ve babasından yabancı bir adammış gibi korkmuyordu artık...."
 
kadın ve erkeğin çatışması, savaşan erkeğin varoluşsal sıkıntısının  ve hayatta kalma mücadelesinin erkek tarafından küçültülmesi durumu aşağıdaki şu diyalogla dile getirilmektedir:
 
"Nasıl yani?Bütün savaş boyunca çarpıştım ben, ölümü seni gördüğümden daha yakın gördüm…”
 
"Sen savaştın, benim de burada kanım donuyordu seni düşündükçe, acıdan ellerim titriyordu, ama çocukları doyurmak, faşist düşmanlar karşısında devlete faydalı olmak için dinç bir şekilde çalışmak gerekiyordu.”
 
Bu öyküdeki erkek çocuk olan Petruşka'nın zamanından önce olgunlaşmanın getirdiği bilmiş halleri,herkesi idare etmesi, emirler yağdırması, söylediği yapılmadığı zaman azarlaması, gece  bile tetikte uyuması ilk başlardan bir okur olarak abartılı gelse de Platonov bunu öyküdeki baba İvanov'un da sonunda "yeter" demesinin ve öykünün sonunda aslında tüm bu davranışlara rağmen Petruşka'nın aslında çocukluğuna geri dönmek istediğini gösteren davranışının, babayı görevine davet etmesiyle içindeki çocuk yanın kaybolmadığını göstermesinin öykünün en güçlü yanlarından biri oldu sonrasında.
 
Öykülerdeki tüm bu keder, yoksunluk ve yoksulluğa rağmen kişilerin içinde yer aldığı hiçbir neşe ortamı, romantik bir dünya olmamasına rağmen hayata karşı gösterdikleri direnç ve sebat gerçekten okur olarak beni etkiledi. Öykülerdeki yalınlık ve ajitasyona çok yatkın olan bir malzeme olan yoksulluk kavramı hiçbir şekilde beni okurken rahatsız etmedi. Aksine insanların hayatı kendilerine sunulan yanından olanca gücüyle kavramaları yaşama içgüdüsünün ne kadar kuvvetli olduğunu düşündürttü.
 
Kitaptaki son öykü olan Nikita ise yine beş yaşındaki bir çocuk eksen alınarak savaşın yalnız koyduğu çocukların kimi zaman bu durumla başedemediklerini ve hayal dünyalarının sanrıları içinde kaybolabileceklerini göstermesi açısından önemli bir öykü. Ayrıca bu öyküde Platonov'un sistem ve düşünce olarak sosyalizme inandığını, emeğin kişinin varoluşunun temeli olduğuna, emeğin ortaya çıktığı heryerde kötülüğün varolmayacağına işaret eden bir metin.
 
 
Son Olarak; öykülerdeki yalın ve çıplak dil, betimlemelerin kısa ama vurucu ve canlandırılabilirliği, bunun sinematografik bir etki yaratması çok etkileyici. Aynı zamanda Günay Çetao Kızılırmak'ın yaptığı çevirinin de çok başarılı olduğunu dile getirmeliyim.
 
Andrey Platonov'a Gelince...
 
Andrey Platonoviç Platonov bir demiryolu işçisinin oğlu olarak 1899′da Voronez yakınlarında dünyaya geldi. İç savaş sırasında Kızıl Ordu’da savaştı, daha sonra elektrik mühendisi ve arazi ıslahı uzmanı oldu. 1918 yılından itibaren çeşitli gazete ve dergilerde makale, şiir ve denemeleri, 1926 yılından itibaren de kısa öyküleri yayımlanmaya başladı. Yeteneği Maksim Gorki tarafından keşfedilince ilk etapta parlak bir başlangıç yapan Platonov, Stalinist politikanın getirdiği Proleterya Dikatatörlüğü'ne karşı yaptığı eleştiriler nedeniyle Stalin'in sert eleştirilerine maruz kaldı. "Platanov bir süprüntüdür" diyen Stalin'in bu sözleri aynı zamanda bir emir olarak algılandı ve Platonov'un eserleri yasaklandı, KGB tarafından izlemeye alınarak, sık sık tutuklandı ve kendisine varolma şansı bir daha verilmedi.Kimliği tüm resmi kayıtlardan çıkarıldı. Büyük oğlu bilinmeyen bir nedenle gözaltına alınarak bir toplama kampına alındı.
 
 
İkinci Dünya Savaşı sırasında savaş muhabiri olarak çalışan ve bir kere daha resmi olarak tanınmaya başlayan Platonov, savaş sonrasında yine çeşitli saldırılara maruz kaldı ve zorunlu çalışma kampından dönen oğlundan kaptığı tüberkülozun ilerlemesi sonucu 1951 yılında öldü. Platonov’un öyküleri 1950′lerin sonlarında Rusya’da yeniden yayımlanmaya başladıysa da başlıca eserleri 1980′lerin sonuna dek yasaklı kaldı. Doksanlı yıllarda KGB arşivlerinin halka açılmasıyla bitmemiş bir romanı günışığına kavuştu.




Eserleri arasında Çevengur, Can ve Mutlu Moskova yer almaktadır. Platonov'un eserlerinin Rus Edebiyatı'na yaptığı etkinin Kafka'nın Batı Edebiyatı'na yaptığından daha fazla olduğu ifade edilmektedir.
K dergisi, 3 Eylül 2010 tarihinde yayımlanan Lemi Özgen'in “Balık düşünmez çünkü her şeyi bilir”, başlıklı yazısında  Emir Kusturica'nın 1993 yılında çektiği ünlü Arizona Rüyası adlı filmde, Platonov’un Çevengur romanından etkilendiğinin anlaşıldığı, Platonov’un bu romanda kullandığı “balık yaşam ile ölüm arasında durur, onun için yüzü ifadesizdir, düşünmez çünkü her şeyi bilir” şeklindeki konuşma, Kusturica’nın filminde “balık düşünmez çünkü o her şeyi bilir’ diye verildiği söylenmektedir.
 
 
 
  
Yine aynı yazıda, Platonov Can adlı romanını Gogol’ün Ölü Canlar’ına gönderme yaparak kaleme aldığı “açlıktan kırılan yoksul köy halkının hayatta kalma savaşıyla, Sovyet ekonomi politikalarının ne kadar çelişkili olduğunu” anlattığı ve bu Platonov’un ipinin çekilmesi için son işaret olduğu ifade edilmektedir.
 
Tüm bu etkileyici bilgi
 
lerden sonra yapılacak tek şey kalıyor geriye kütüphaneden Can ve Mutlu Moskova'yı indirmek ve okumaya başlamak...
 
Sevgiler
Billur

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails