Bir sabah uyanırız ve artık her
şeyin eskisi gibi olmadığını fark ederiz.
Bulunduğumuz mekâna sığmaz
ruhumuz. Kuş olup uçmak ister. Sebep? Sebebi bilinmez bazen. Ya da bilinse de
kabul etmek istemez insan.
Hiçbir açıklama yapmadan çıkıp
gider. Yanına sadece birkaç parça eşya ve tabii yaşamın olmazsa olmazı parayı
alarak uzaklaşır bulunduğu ortamdan.
Başlar geride bıraktıkları
kendince yorumlar yapmaya. Iskalar kimi. Kimi ise tam hedeften vurur. Bazıları küser,
alınır. Gerçek sebebini keşfetmek için çabalar kimisi. Bazısı ise hiç üzerinde
durmaz. Gittiyse mutlaka bir bildiği vardır.
Giden için ise durum daha
farklıdır. Yeni bir başlangıç, yeni insanlar, alışılmışın dışında bir hayat. Hazır
parayı hesaplıca tüketme savaşı. Var olma savaşı… Hayatı, sürdürülebilir kılma
savaşı…
Çaresizliğin getirdiği bıkkınlık,
tükenmişlik hissi sarar tüm benliği. Günden güne fiziksel olarak gerilediğimizi
fark ederiz. Tıpkı evsiz barksız, beş parasız insanlar gibi, katrana bulanmış
vücudumuzu izleriz kendi gözlerimizle, umutsuzca.
“Kaybolmazsak, kaybolur gideriz”
diyor Victoire’ın evsiz barksız arkadaşı Poussain.
Tıpkı yukarda özetlediğim gibi,
bir sabah yanında uyuyan sevgilisinin ölmüş olduğunu anlayıp, birkaç parça
eşyasını alır ve bankadaki hesabından yüklüce bir miktarda para çekerek kendisini
sorgulayacak polisten kaçar Victoire.
Montparnasse Garı’nda rastgele
seçerek gittiği Güney Fransa kasabasında bir ev kiralar. Bir süre sonra
hayatına giren Gerard, zayıf ânını yakalayarak tüm parasını alır ve sırra kadem
basar.
Elinde son kalan parayla
kaybolmaya devam eder yaşam içinde. Yavaş yavaş tükenen varlıklarıyla beslenemeyen,
yatacak yer bulamayan, kişisel bakımını bile yapamayan Victoire aynaya
baktığında gördüğü bakımlı, alımlı, kendinden emin Victoire değildir artık.
Kaybolma serüveninde, hiç
beklemediği zamanlarda ve yerlerde rüyada görülen ermiş kişi misâli Victoire’ın
karşısına çıkan Paris’ten arkadaşı Louis-Philippe’in bu ortaya çıkışları anlam
verilemeyecek şekilde dikkat çekicidir.
Kitapta dış görünüşün insanlar
üzerindeki etkisini, insanların sosyal statülerinin beklenmedik şekilde değişkenlik
gösterebileceğini okuyoruz.
Bir yıldan az bir süreyi kapsayan
bir kayboluş hikâyesi Bir Yıl. Sonu sürpriz bir şekilde sona eren, okur
tarafından yeniden yazılmaya açık bir kurguya sahip elli sayfalık polisiye
roman, Echenoz’un akıcı, sade dili sayesinde bir solukta okunuyor. Bitmesini
istemiyorsunuz.
Jean Echenoz, 1947 yılında
dünyaya gelmiş. Fransız edebiyatının son yıllarda yetiştirdiği en büyük
ustalardan sayılıyor.
1983 yılında yazdığı
"Cherokee" adlı romanıyla Médicis Ödülü’nü almış. 1989’da yayımlanan
"Lac" adlı eseriyle Avrupa Edebiyat Ödülü’ne değer görülmüş. Yazarın yayımlanan
Türkçe’deki ilk romanı "Ben Gidiyorum", 1999 yılında Fransa’nın en
saygın edebiyat ödülü olan Goncourt’u kazanmış.
Peyman
2 yorum:
Güzel bir kitaba benziyor okuduğum kadarıyla.Tanıtım için teşekkürler.Okumak istediklerim arasına bunu da aldım..
Rica ederim Kitap Cumhuriyetim. Okuduğunuzda sizin görüşlerinizi de burada görmeyi arzu ederim.
Yorum Gönder