"Let There Be Light"
Hasan Saraç ile twitter sayesinde tanıştım. Orada yüz kırk karakter ile oldukça etkileyici bir dil yarattığını ve hiçbir kelimesini boşa harcamadığını düşünüyorum. Bu sayede, çok güzel hazırlanmış web sitesini, Edebiyat Haber’de de yer alan Yazar Portreleri sayfasını sıklıkla ziyaret ettiğimi söylemeliyim. Bilhassa, Kurt Vonnegut dosyası benim için çok değerli. Nabokov’u da sabırsızlıkla bekliyorum! Ayrıca twitter’a baktığımda “Ben derin düşünen kocaman adamlardan biri olmak istemiyorum. Tanrının-doğanın bana bahşettiği bu hayatı kimseye dalaşmadan yaşamak isterim.” diyen, dünyayla ciddi derdi olan, cesur, entelektüel bu beyefendinin nasihatlerinden ders almaya çalışıyorum. Dolayısıyla yeni romanı Zaman Gezginleri –Kerim ile Sibel’i merak ediyordum.

Zaman Gezginleri’nin kapağını evirip çevirirken, fantastik bir roman olacağını biliyordum ancak hem Aldous Huxley'e, Asimov’a dönüp, hem de İstanbul ve New York’un günümüz zamanına yerleşebileceğini tahmin edememiştim. Başka zaman birimi, başka yerler, başka dünyalar, kurguyu epey kolaylaştırabilirken, içinden Ortaköy Radisson Otel, Babylon, Blue Note’nun bugünü geçen hikayenin çok güçlü bir çatısı olduğunu kısa bir süre sonra farkettim.
“Tabiat, matematik dilinde yazılmıştır.” diyen Galileo’ya öykünüp; romanın, bilhassa Fantastik Roman’ın da matematiğinin çok sağlam olması gerektiğini düşünürüm. Çünkü bir okur olarak, birçok bilinmezle karşı karşıyaysam, önce geri dururum. Serüven boyunca, yapboz’un parçalarının doğru şekilde yerine oturmasını isterim. Zaman Gezginleri’nde sayfaları çevirdikçe birçok soru işaretiyle karşılaştım. Ve her seferinde; denklemlerinin sağlamasını çoktan yapıp, önüme koyan bir yazarla karşılaştım. Hatta okurunun yeterince akıllı olamayacağı endişesine kapılıp, biraz fazlaca açıklama yaptığı bölümler –ama hiçbir şekilde didaktik değildi.- olduğunu da belirtmeliyim. Ancak “Peki, nasıl, neden?" diye kendime sorduğumda cevabını -yepyeni, merakımı iyice arttıran sorularla- hem de birkaç sayfa sonunda bulmak, çok rahatlatıcı idi. Hasan Saraç, öncelikle çok zeki bir yazar, epey kitap okumuş olduğu da tartışma götürmez. Kimseyle dalaşmasa bile, gidişata kafa tutan biri. Tüm bu özellikleri romanın her satırına, hoş bir gülümseme eşliğinde yerleşmiş. Sayfalar arasından duyulan caz standartları, mekân ve kişi tasvirleri, yemekler tüm duyulara hitap eder yeterlilikte. Bu zamana ait olmayan dünyanın insanlarına dair küçük dokunuşlar, söylemler, özenle yerleştirilmiş ayrıntılar, orayı çok daha gerçekçi kılmış.

Romanı özetlemeden, anlatmak oldukça güç. Twitter misali, konuyu 140 karakterle açıkla dense; "Ne Me Quitte Pas dinlerken, Cesur Yeni Dünya’nın evreninin yeni bir kapısını aralıyorum.” diyebilirim. Devamını heyecanla bekliyorum. Yeni bölümde, damıtılmış zevkleri olan, basmakalıp dünya görüşünden kurtulmuş, “özgüveni çoktan yatışmış”, daha zeki bir Kerim ile karşılaşmayı umuyorum.
Bunu hepimiz için diliyorum o ayrı.
"Güneşe Emanet Olun..."
Gülda
Başka bir yorumla Ne Me Quitte Pas için: