18 Eylül 2009 Cuma

ERGUVAN KAPISI-OYA BAYDAR


2009 yılı bahar aylarında her tarafı erguvanlar sarmaya başladığı bir dönemdeyim ve okuyacak kitap arıyorum Oya Baydar’ın kitaplarının olduğu rafta elime “ERGUVAN KAPISI” geliyor. Bizans uzmanı İstanbullu bir Rum olan Theo’nun bir el yazmasında varolduğuna inandığı/emin olduğu Erguvan Kapısını bulmak için ve belki de kendi köklerini de yeniden görmek/hatırlamak için ve aslında kendi aidiyetinin nereye bağlı olduğunu anlamak için ta Amerika’dan Türkiye’ye gelişi olarak başlayan bir roman ve kapağında da mor erguvanlar... Alıyorum kitabı. Heyecanlanıyorum zira Türk Solu’ndan başka bir konuyu ele almış olabilir Oya Baydar diye düşünüyorum...

Kitap ilerledikçe daha doğrusu Theo’nun tanıtıldığı bölümleri bitince sanki ben karakterleri bir yerlerden tanıyorum hissi başlıyor... Başlamıyor öyle olduğundan eminim: Ülkü, Murat Arın, Derin, Ülkü’nün oğlu bir çatışmada öldürülmüş... Kafama dank ediyor birden, bu karakterler Sıcak Külleri Kaldı’da vardı. Ancak hiçbir şekilde “devam” kitabı” diye bir uyarı veya bir nitelendirme bulunmuyor kitapta. Ben Sıcak Külleri Kaldı’yı okuyalı 8 sene olmuş....Öfkeleniyorum, “hiç olmazsa biraz bahsedilmeliydi” diyorum. Sıcak Külleri Kaldı bir yanımda Erguvan Kapısı diğer elimde kitabı başlıyorum okumaya.

Erguvan Kapısı’nın 4 ana karakteri kendi hayat pencerelerinden kendi öykülerini anlatıyorlar ve yolları bir noktada kesişiyor. Hayatlarının bulundukları noktasında her karakterin de aslında kim oldukları, ne oldukları ve olmadıkları çemberinde kimliklerini sorgulamaları ve arayışlarına anlam katmaya çalışmaları çerçevesinde anlatılıyor hikâye. Bizantolog olan Theo ergenlik döneminde azınlıklar üzerinde baskıların başlaması ile Türkiye’den Amerika’ya göç eden Rum bir aileye mensuptur ve kökleri bir anlamda Türkiye’de kalmıştır. Bu nedenle de hiçbir yere ait olamamanın verdiği eksiklik hiçbir zaman yakasını bırakmamıştır. Bir elyazmasında kimin yazdığını bulamadığı mısralar nedeniyle Erguvan Kapısı’nı aramaya İstanbul’a gelir ve Derin ile tanışır. Ülkü’nün evini kiralar. Ülkü ile aralarında cinselliğe dayalı bir ilişki kurulur; Theo cinsellik konusunda yıllar önce annesi nedeniyle yaşadığı bir travmayı Ülkü ile kurduğu bu ilişki üzerinden tamir etmeye çalışır. Tipik bir Ödipus ve Elektra Kompleksini düşünmeden edemiyorsunuz Ülkü ve Theo’nun cinselliklerini yaşamalarına tanık olurken.




Derin Paris’te diplomat olan ve yaptığı bir konuşma nedeni ile öldürülen Murat Arın’ın kimlik arayışının karanlık koridorlarında duvardan duvara çarpan burjuva bir kızdır. Babasının ölümünden dolayı devletten şüphelenmektedir ve cinayet ile ilgili tüm soruların cevaplarını bulmayı saplantı haline getirmiştir.
Bu soruların bazı cevapları ve ipuçları Ülkü’dedir. Ülkü , Murat Arın ile gençlik dönemlerinde tanışmış ve kavuşamadıkları bir aşka yelken açmışlardır. Ancak Murat Arın’ın hedefleri ile Ülkü’nün idealleri uyuşmayınca ve ayrı dünyaların insanları oldukları için ayrılmak zorunda kalmışlar ve Ülkü de 1980 ihtilalinden sonra yurtdışına kaçmıştır. Ancak Murat Arın Ülkü’de derin bir iz bırakmıştır: Oğulları Umut. Ülkü de oğlunu öldürenleri bulmayı saplantı haline getirmiştir.

Babasının izini süren Derin’in yolu İstanbul’da bir gecekondu bölgesine gelip dayandığında sol bir örgüte mensup olan Kerem Ali ile kesişir ve yüksek koruma duvarları arkasında lüks bir semtte oturan Derin bu mahallede inançları ve fikirlerini savunmak için savaş veren ve ölüm orucu tutan kişiler ile karşılaştığında çok etkilenir. Sahip olduğu yaşamı bırakarak bir süre bu bölgede yaşamaya başlar.

Kerem Ali Derin’e âşık olur ve bu durum yolunda ömrünü feda etmeye hazır olduğu ideoloji ve mensubu olduğu örgütün koyduğu kurallar kıskacında aşkını ve inanç ve fikirlerini sorgulamaya başlar. Ancak aslında Derin tehlikeli bir burjuva kızı olduğu gibi Kerem Ali ile Derin gerçekten bir madalyonun iki yüzü gibidirler.
Romanın sonunda karakterlerin kimlik bunalımları ve huzur veren bir cevap bulamamaları; Derin’i yurt dışına gitmeye, Ülkü’yü Derin’in evlat edindiği annesi ölüm orucunda ölen bir çocuğu yeni bir “umuda” sahip olmak için bir nedene sahip olarak daha önce gittiği adaya dönmesine, Theo’nun kapıya kavuşup ebediyete değin köklerinin ilk olduğu yerde kalmasına neden olur. Kerem Ali ise örgütün verdiği direktiflerden ve çizdiği yoldan ayrılmama kararı alır.

Oya Baydar’ın Erguvan Kapısı evet, başlı başına da okunabilir bir eser ama önceden Sıcak Külleri Kaldı’yı okuduysanız ve takıntılıysanız benim gibi “devam kitabı işte!” diye yorumlarsınız. Bu romanında da örgütlerin yapısını, örgüte üye olanların örgüt çatısı altında hiçbir şeyi sorgulamadan kabul edip uygulamalarını ve yine Sol Düşünce’yi ve dayandığı tüm ideolojik ve kurumsal unsurları sorguluyor. İnançlar ve fikirler için kimsenin kendi özgür iradesi ile ölüm orucu tutmadığını, bu tarz eylemlere zorlanıldığını bir anlamda ileri sürüyor Oya Baydar.

Nitekim Oya Baydar sol görüşe sahip pek çok kişi ve grup tarafından bayağı sert bir dille eleştirilmiş. Örneğin Mehmet İnanç Turan İşçi Mücadelesi sitesinde yazdığı “Erguvan Kapısı Bahane” başlıklı yazısında; Oya Baydar’ın Erguvan Kapısı’nın umutsuzluk kapısını sergilediğini, sürekli yinelenen İktidar kirletir sözünün Sıcak Külleri Kaldı adlı romanda dile getirilen, “iktidar için kavga yapmamalı” görüşünün inceltilmiş biçimi olduğunu aslında Marx’ın, Paris Komüncülerine, “iktidar kirletir, iktidarı almayınız” demediğini; “iktidarı bütünüyle tam alamadınız, bu sizin eksikliğiniz,” dediğini ve iktidarın kirletmemesi için alınması gereken önlemleri sıraladığı ve Oya Baydar’ın bunu bildiği halde göz ardı etmesinin yanlış olduğunu ifade ediyor. Turan ayrıca inanç uğruna ölümün neden bu kadar eleştirildiğini anlayamıyor ve Oya Baydar’ı “egemenlerin zulmüne karşı dünyanın her yanında ölümü göze alarak direnen insanları ideolojik olarak silahsız bırakmakla” suçluyor.



Bana göre Oya Baydar bu romanında Sıcak Külleri Kaldı’da başlayan sol düşünce ve sosyalizm uğruna verilen mücadelelerin sonuçsuz ya da hayallerindeki yerlere ulaşamamasının verdiği incinmişlikle bir inançsızlık içine düşmüş görünüyor ve yine hesaplaşmaya girişiyor. Özellikle örgütlenmenin ve örgütlerin kişisel özgürlüğü yok ettiği ve bireyin birey olma hakkının elinden alındığını bir kez daha ileri sürüyor.

Erguvan Kapısı da okunmaya değer bir roman sonuçta ve yine Oya Baydar’ın yaşadığı ve yaşayamadığı her şeyin izini bulabilirsiniz ve belki de yeni bir noktaya ulaşacağınız bir Erguvan Kapısı da siz bulursunuz kendi hayatınızla bir paralellik kurarak.

Sevgiler,
Billur

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Harika bir roman. Yavaş yavaş sindire sindire okuduğum kitaplardan. Billur senin de yazın çok güzle olmuş. Ellerine sağlık.

billur dedi ki...

Sevgili KitapKurdu;

Yazıyı beğenmenize çok sevindim, teşekkür ederim. Ben uslanmayıp sanırım bir de Kayıp Söz'ü okuyacağım. Evet, genel olarak iyi bir eser. Oya Baydar'ın sürükleyici bir dili olduğunu ve bazı aklsamalar olsa da iyi kurguladığı da bir gerçek.
Sevgiler,
Billur

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails