Yeşilçam'dan Kareler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeşilçam'dan Kareler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Eylül 2012 Salı

YEŞİLÇAM'DAN KARELER IV

Datça'da son anlarımı yaşarken vaktimi kitaplar ve eski Yeşilçam fimleri arasında böldüm. Bu bölünme arasında da koleksiyonum arasında bulunan iki fotoğrafın hangi fimlere ait olduğunu buldum. Aslında çok büyük bir çaba harcamadım bu sefer ancak bir tanesi hala meçhul ki bu uzmanlık sorusunu bilenlere buradan soracağım.

Bu kare Hicran Gecesi adlı 1968 yapımı başrollerini Hülya Koçyiğit, Ediz Hun, Çolpan İlhan, Sezer Güvenirgil ve Muzaffer Tema'nın paylaştığı Osman Seden'in senaryosunu ve yapımını üstlendiği bu film Güzide Sabri Aygün'ün aynı adlı eserinden uyarlanmış.





Burada bir ara verip Güzide Sabri Aygün kimdir sorusuna da cevap vermek istiyorum. Güzide Sabri Aygün ; özel öğrenim gören,Hoca Tahir Efendi'den edebiyat dersleri alan ve genellikle duygu ve hayalgücünün dayandığı eserler veren kadın romnacılarımız içinde yaygın şöhrete sahip olanlardan ilkidir.



Meşrutiyet ve Cumhuriyet devrinin ilk yıllarında halk arasında çok tutulan kara sevda romanları yazmıştır. Eserlerinin bir çok baskıları yapılmış, bazıları da birkaç defa filme alınmıştır.

İlk eseri "Münevver" 1899'da "Hanımlara mahsus gazete"de tefrika edilmiş, 1901'de de kitap halinde basılmış. Ayrıca Sırpçaya ve Ermenice'ye de tercüme edilmiştir.



Özellikle Ölmüş Bir Kadının Evrak'ı Metrukesi yedi defa basılmıştır. Bu roman da önce Metin Erksan tarafından 1956 yılında Sezer Sezin ve Kenan Artun tarafından daha sonra da yine Ediz Hun ve Hülya Koçyiğit'in başrollerini paylaştığı, Osman Seden'in yönettiği Ölmüş Bir Kadının Mektupları adıyla sinemaya aktarılmıştır.



Bu fotoğraf ise Bekri Mustafa filminden bir kare... Yönetmenliğini Süha Doğan'ın yaptığı, senaryosunu Vecdi Uygun'un kaleme aldığı ve yapımcılığını Aziz Sarıkaya'nın üstlendiği bu filmin konusunu Kirli işler çeviren bir sigorta şirketin hareketlerini kontrol etmek üzere bir polis müfettişinin görevlendirilmesi ve şirketin arkasında gizlenen çeteye girmesi gelişen olaylar oluşturmaktadır. Müfettişimiz sonunda bütün kirli işleri ortaya çıkarmakta ve şirket sahibinin kızı ile evlenmektedir.

Bu karede ise Hülya Koçyiğit acaba kiminle evlenmektedir. Pek de mutlu değil değil mi? Acaba yüreği kimde? Kuyu gözlerinde kimin akisleri mevcut? Necdet Tosun ise havalara uçacak neredeyse mutluluktan...



Sağlıcakla Kalınız
Sevgiler
Billur



27 Mart 2012 Salı

YEŞİLÇAM'DAN KARELER III

Bir gün Fatma Girik'in bir filmini seyrederken annem bana " Şahane bir kadın bu. Türkan Şoray yanından geçemez.Bir keresinde İzmir'de mayoyla görmüştüm, inanılmaz bir vücudu vardı" demişti.Ben anneme dehşetle bakakalmıştım çünkü annem kadar müşkülpesent bir kadın zor bulunacağından, onun sözlerinden sonra Fatma Girik'e bir afet gözüyle bakar olmuştum.





Hep "Erkek Fatma" diye anılsa da aslında bu lakap onun doğru sözlülüğünden, kırıtık olmayan davranışlarından ziyade çocukluğundan kalma diye okumuştum Agah Özgüç'ün Türk Sinemasının Kadınları adlı kitabında. Yaşadığı mahallede bütün çocukları toplamış, okları ve yayları ile karşı tarafın çocuklarına saldırmak için hazırlanırlarken grup içinde tek kız kendisi imiş ve arkadaşları da ona "Erkek Fatma" derlermiş.

Sonraki başarılı filmografisine rağmen Fatma Girik ilk başlarda Osman Seden, Atıf Yılmaz'ın filmlerinde figüranlıktan öteye gidemez ve hiçbir şekilde ilgilerini çekmemiş.




Fatma Girik'in rol aldığı filmlere baktığınızda aslında Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın'dan çok daha cesur sahnelere imza attığını görürsünüz.Gerektiğinde Beyoğlu'nda bir pavyonda stiriptiz yapar,gerektiğinde sömürülen köylü kadınıdır, kan davası güden ya da her türlü fedakarlığa göğüs geren bir anadır.

Ben daha çok Cici Katibem, Ben Bir Sokak Kadınıyım,Sürtüğün Kızı, Satın Alınan Koca gibi ilk dönem filmlerini severim. Aşağıdaki kareler hangi filmlerden bir türlü bulamadım. Siyah dantel olanlı kıyafetlere bürünmüş olduğu filmi çok önceden seyretmişliğim var ama sadece aklımda bu kıyafetli sahneleri kalmış nedense!








Başka Karelerde Görüşmek Üzere
Sevgiler
Billur

13 Nisan 2011 Çarşamba

YEŞİLÇAM'DAN KARELER II

Elimdeki bu iki resmin hangi filme ait olduğundan uzunca bir süre emin olamamıştım. Cüneyt Arkın ve Selda Alkor filmlerini araştırsam da tahmin yürüttüğüm filmlere bu sahneleri bir türlü oturtamamaktan kaynaklanmıştı bu durum. Zira "Cüneyt Arkın'ın bu kovboyvari hali nerede olabilir" diye düşünüyordum.



Ancak sonunda Sırrı Gültekin'in yönettiği İnatçı Gelin'i seyredince cevabımı aldım: Hırçın Karadeniz'in kıyılarında bir kasabada Akçiftliğin sahipleri ile Karaçiftliklilerin arasındaki husumetin anlattıldığı bir hikayesi var filmin ve tabii ki Metin ve Ayşegül arasındaki aşkın üstün gelmesi ile sona eriyor...



Bu sahne ise 1965 yapımı Ertem Eğilmez'in yönettiği Senede Bir Gün adlı esas oğlanı Kartal Tibet'in oynadığı [ki Kartal Tibet aynı filmde bir kere de Hülya Koçyiğit ile 1971 yılında oynacaktır] filmden...



Bu son kare ise yanılmıyorsam -çünkü seyretme şansım olmadı hiç- 1967 yapımı Bir Annenin GÖzyaşları adlı filmden. Esas oğlan Tanju Gürsu, yönetmen yine Sırrı Gültekin.



Bu karenin ise hangi filmden geldiğini bulamadım. Bir ihtimal Selda Alkor ve Fikret Hakan'ın Tanju Gürsu ile başrolleri paylaştıkları Cumartesi Senin Pazar Benim adlı filme ait olabilir. Araştırmalarım devam ediyor.



Bir başka siyah beyaz karede görüşmek üzere
Billur

16 Mart 2011 Çarşamba

YEŞİLÇAM'DAN KARELER I

1998 Yılında baharın teşrif etmeye karar verdiğini adamakıllı belli ettiği günlerden bir gün Bahariye’deki Adliye Binası’ndan çıkmış, ara sokaklardan tamamen içgüdüsel bir biçimde vapur iskelesine ilerlemekteydim. Vapura atlayıp bir de simit çay keyfini sürüp işe dönecektim.

Stajı uzamış bir avukattım ve yargı sisteminin icra edildiği Adliye Koridorlarında bir avukatın –hele stajyerin-adliye otoparkındaki görevliden bile bir alt sınıfta olduğunu keşfedeli çok kısa bir süre olmuştu. Ama eğer bir araban olursa, bu durumun otopark görevlisinin mecburiyetten de olsa bir hürmet göstermesine vesile olduğunu da keşfetmiştim ki hayatta ilerlemek ve azmetmek için bir hedefim olabileceği hususunda bana biraz umut vermişti.

İşte bu kadar bıkkın ve bezmiş, bir bataklığın içine gitgide çekilmekte olduğumu ama kıpırdamazsam biraz daha yaşayabileceğimi bilmenin getirdiği umutla ara sokaklarda yürüdüğümü çok net hatırlıyorum. Kös kös önüme bakarken kafamı sağa doğru çevirdiğimi, indirdiğimi ve tekrar siyah beyaz fotoğraflara çevirdiğimi de hatırlıyorum:



Mandalla ipe tutturulmuş siyah beyaz fotoğraflardan Aliye Rona az önceki düşüncelerimden ötürü Hülya Koçyiğit'in arkasından “kabahatlisin “ der gibi bana bakıyor… Cüneyt Arkın, az önce düellodan galip gelmiş, gururla bana bakarken “Korkma Bebek, çeker alırım seni bu kötü âlemden” diyor, Yılmaz Güney silahla yaraladığı adamın başında “Beni sen savunur musun?” diye haykırıyor, başka bir karede Semra Sar ve Hülya Koçyiğit ellerinde tuttukları çerçevede benim resmime özlemle bakıyorlardı.



Bu resimler elimde küçücük ve küf dolu dükkândan içeri girerken “Başka resimler var mı böyle” diye sormuştum. Dükkân sahibi 1500 tane demişti ama gerisini duymamıştım. Heyecanla ve cebimdeki parayı –ki müvekkile ait masraf parasıydı- hesap ederek 50 adet resim seçtim. Dükkândan çıktığımda sadece vapur ve minibüs parası vardı cebimde. Şimdi kafamı zorluyorum zorluyorum ama kaç lira verdiğimi hatırlayamıyorum. Bir ay sonra cebimde sıcak parayla tekrar dükkânı bulmaya çalışmış ama hüsranla kapandığını görmüştüm.



Zaman zaman eski Yeşilçam Filmlerini yazıyorum/çözümlüyorum burada, okuyan var ise bilir. Benim için ayrı yerleri var bu filmlerin çünkü. Birer sanat şaheseri olmadıklarını, Dünya Sineması’nda çığır açmadıklarını, senaryolarının aynı, repliklerinin üç film seyrettikten sonra herkes tarafından tahmin edilebilir o, kostüm, makyaj, efekt ve seslendirme gibi teknik yoksunlukların zaman zaman sınırları zorladığını biliyorum.

Ama bu filmlerdeki masumiyetin var olabilme ihtimalini, kötülerin cezasız kalmayacakları, sevenlerin kavuşacakları, aşk uğruna yapılan anlaşılması zor olan fedakârlıkların en sonunda takdir edileceğini bilmenin vereceği huzur ve güven duygusunu seviyorum.

Ben o gün o Adliyeden çıkıp ara sokaklarda yürürken hızla geçen bir arabanın altına kalmaktan kurtarabileceğim bir yaşlı beyefendinin [tercihen Hulusi Kentmen görünümünde] bir duayen hukukçu olması ve beni hayatını kurtardığım için yanına alıp yetiştirme teklifinde bulunma ihtimaline inandığım ve bu hayalin imkansız olmadığını yüreğimin bir yerinde bana hissettirdiği için bu filmleri seviyorum.



Küçük ve sonrasında ergen bir genç kızken yaşadığım platonik aşklar esnasında geceleri yastığımın kıvrımlarında gömülüp giden Hıçkırıklarımın zamanı gelip serpildiğimde son bulacağını, benim Esas Oğlan’ımın onun Esas Kızı olduğumu anlayacağı konusunda endişelerimi giderdiği için sevdim bu filmleri.

Belki bu fotoğraflarda anlatmaya çalıştığım şeyleri yakalarsınız umudu ile benim için değerli bu fotoğrafları herkesle paylaşmak istiyorum.Pek çoğunun hangi filmden olduğunu bulamadım ama bu konudaki uğraşlarım devam ediyor.

Sevgiler
Billur

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails