
Datça'da sahildeyim...Bir yandan kızıma göz kulak oluyorum bir yandan da ilk defa okuduğum bir yazarın müthiş bir kitabına kaptırmışım ama böyle olmuyor Nehir her gözümün önünden ayrıldığında bir yürek çırpıntısı...Sonra "Ah!Neyse oradaymış!" diye bir ferahlama..Olmuyor böyle... Seçim yapmak zorunda kalıyorum ya Nehir ya da kitap. Son kararım tabii ki Nehir olacak ama şu bölümü bitireydim bari...Sonra aklıma orta bir yol geliyor: "Nehir gel canım kumdan kale yap benim için! Rahatlama..Kitaba kısa an da olsa konsantre oluş..
Bu noktada kitaplarla ilgili çok sevdiğim ancak uzun bir süreden beri okumadığım bir yazı geliyor aklıma. Bir kitap fuarından dönüşte Ayrıntı Yayınevi'nin verdiği ayracın arkasındaydı(bu dediğim uzun yıllar önceydi) ve ilk defa bir ayracı saklamama neden oluyordu:
Kitaplarla yeni hayatlar kurulmaz; ütopyalar yaşanmaz;toplumsal hareketler doğmaz.
"Kitaplar cevap vermez, sorusu olanlarla konuşur,onları soru/cevap yalnızlıklarından kurtarır.
Kitaplar kişiyi çoğaltmaz,mahremiyeti arttırır.
Kitaplarla hayat hissedilmez,anlaşılabilir belki.
Kitaplar,kendisiyle,ötekiyle,hayatın seçilmiş bir boyutunda sahiden buluşmak isteyenler ve bunu gerçekleştirmek amacıyla sahiden çaba gösterenler için basit yol göstericileridir.
Kitaplar öteki dünyada ödüllendirilme beklentisine dayanan dinsel ahlakla yetinmeyerek daha insani derinliklerin peşine düşenler için dünya bilgisini edinme ve hayal etme kapasitesini zorlama araçlarıdır.
Kitaplar karşı ve yana olmayı seçenler için vardır.
Ya da sıkılanlar için basit vakit öldürücüleridir."
Bu yazının altında da Abdülgaffar El Hayati Hayata Dair Meseleler s.116 Mesele Neşriyat 1896 İskenderiye çev:Osman Fuad yazmaktaydı. Bir süre kitabı bulmaya ve Abdülgaffar El Hayati ile ilgili bilgiler bulmaya çalıştığımı hatırlıyorum ama sonra bir şey elde edemeyince sanırım işin ucunu bıraktım.
Bu vesile ile ilgili olarak internetin olanaklarından faydalanmak amacı ile tekrar araştırdım ama hiçbir bilgi bulamadım. Ayrıntı Yayınevi'nin giriş sayfasında bu yazıyı koymuşlar ama o kadar. Sonra bloglarda gezindim...Yine kayda değer bir şey bulamadım.
Ekşi Sözlük'teki iddialar çok hoştu...Bu kişiliğin ve eserin kurmaca olduğunu iddia edenler vardı. Ekşi Sözlük'teki bir yazar bu kişiliğin kurmaca olmadığını söyleyip Vikipedia'dan bir bağlantı verince baktım ama ben de açıkçası kuşkuya kapıldım. Zira bu bilgiyi veren nasıl bir bağlantı kurmuş bilemedim çünkü ingiliz sömürgesindeki Hindistan'ın bağımsızlığına kavuşması için barışçıl yöntemlere başvurulması gerektiğine inanan bir düşünür ve politik liderdir diye tanımlanmış olup adı da Han Abdülgaffar Han. Doğum yılı 1890. Buna göre bu kişi gerçek bir üstad olmalı çünkü hem bu sözleri hem de aşağıdaki sözleri söylediğinde henüz 6 yaşında oluyor.

Ayrıca öğrendiğime göre Ayrıntı Yayınları başka ayraçlarda başka görüşlerine/beyanlarına da yer vermiş Abdülgaffar El Hayati'nin:
"Devlet devrimle yıkılabilecek bir şey değil, insanlar arasında bir ilişki tarzıdır. devlet, bu ilişki tarzıyla var olur, beslenir, güçlenir, sömürür ve öldürür. devlet, otoriter ve hiyerarşik örgütlenmelerle iktidara talip olunarak değil; insanlar arasında devletin kendini yeniden üretemediği yeni ilişkiler, özgürlükçü ve dayanışmacı yeni bir "hayat tarzı" kurularak yıkılabilir. asıl olan “iktidarı almak” değil, gündelik hayat devrimleridir. Zira yaşanacak bir hayatımız vardır.""
"Dostluk,anlaşmayı aşar.anlaşmak arkadaşlığın yani öteki ile buluşmanın koşuludur yalnızca.arkadaş ile anlaşırsınız,beraber gülüyorsanız şanslısınız ama o kadar!...dostluk ise anlaşmakla yetinmez.Tarafları teslim olmaya çağırırteslim olmak çıplak olmayı becermektir: ötekine kırılganlıklarını cesaretle gösterebilmek;ego'ndan vazgeçmek narsizminle baş etmektir.Teslim olmayı beceremeyenler arkadaş kalırlar dost değil.Arkadaşından dostluk isteyen,ona "güven bana" der ve bekler."
Bu iş bir muamma (Ayrıntı Yayınevi'ne elektronik posta gönderdim tabii ki takıntılı bir kişilik olarak!). Bu konu ile ilgili ise şöyle ilginç bir açıklama bulunuyor bir iddiaya göre kitabın ne zaman çıkacağı ile ilgili bir soruya Ayrıntı Yayınevi:
"Bu soruya verecek net bir cevabımız yok. Kitabı bize Osman Fuad [Eğer bu kişi Osmanoğlu Hanedanı'ndaki Osman Fuad ise bu da biraz garip, kendisi 1973'te öldü] tanıttı. Şimdi kapanmış bir sahafta kitabın fotokopisini gördüğünü, "Doğu'da yazılı kültüre bu denli kıymet veren bir düşünür de mi varmış?" diye çok heyecanlanarak fotokopisini çektirdiğini, ömrü yeterse çevirmek istediğini, söyledi. "Doğulu bir düşünürü ilk kez yayımlama" fikri ve Osman Fuad'ın kitaba dair söyledikleri bize de cazip geldi. Çevirirseniz yayımlarız, dedik. Beklemeye başladık...Osman Fuad'ın yaşı 90'lara yaslanmış durumda. Elindeki lime lime olmuş tek fotokopinin başına ise muhtelif talihsizlikler geldi; çay döküldü, sigaranın bıraktığı muhtelif izler var, zorlandığı zaman sinirlenen çevirmenin tacizine uğradı...vb. Sonuç olarak: Osman Fuad'ın çeviriyi bitirmesini bekleyeceğiz, başka girişimlerimiz olmayacak. " biçiminde bir cevap vermiş.
Neyse...Başınızı ağrıttım..Sadece sevdiğim sözleri yazsam olmaz sanki ..Yine de Kitaplar ile ilgili yukarıda yazılan ve söylenmiş olan tanımlamalar ve saptamalar her okuduğumda hoşuma gittiğinden ve bir kitap müptelası olduğumdan sizlerle paylaşmak istedim. Müptela deyince aklıma başka bir yazarın (bu gerçek) sevdiğim sözleri geldi. O da yarına...
Hayata Dair Meselelere Fazla Takılmadan Yaşamak Dileğiyle.
Sevgiler
Billur
1 yorum:
Merhaba, bu sabah ben de bir çalışma için oluşturduğum metni hazırlarken, aklıma yıllar önce bir kitap fuarında aldığım kitapla birlikte verilen o ayıracın üstündeki söz geldi. "Ah..." dedim, "bu ayıracı nereye, hangi kitabın arasına koydum kim bilir?" Ama elimi attığım ikinci kitapta karşıma çıkıverdi hemen. Sanki orada görülmeyi bekliyormuş gibi! Ve aynı sizin gibi ben de Abdul Gaffar'ı araştırmaya başladım ve karşıma sizin blogunuz çıktı. Yazdığınız yorumların üstüne ben bir de İngilizce kaynaklardan araştırayım dedim. Ve şunları öğrenince, sizinle de paylaşayım istedim. Diyeceksiniz ki, aradan geçmiş 15 yıl... Ama bu beden dünyasının dışında da bir hayat süren ruhumuz için zaman nedir kim bilir?
Şöyle ki, Abdul Gaffar, 1800'lü yıllarda ilginç bir şekilde hem doğuda, hem de batıda başlayan bir aydınlanma ve bilinçlenme döneminin içindeki kilit şahsiyetlerden biri gibi görünüyor. Bu yılları kapsayan dönemde eş zamanlı olarak dünyada seyrini sürdüren bilinç açılmaları sırasında, bilimsel olsun, manevi olsun, itoplu halde çocukluk çağlarından gençlik dönemine bir geçiş yapmışız gibi görünüyor. Darwin'inin, hatta yalnızca Darwin değil, onunla birlikte Charles Lyell, Lincoln, Alfred Wallace ve daha birkaç doğa araştırmacısı ve düşünürün birlikte düşünerek ve bulgularını birbirlerinin fikir ortamında olgunlaştırarak ortaya koydukları evrim meselesi, aslında yalnızca bitkinin, hayvan ya da insanın evrimi olmadığı, evrim geçiren toplumsal bir yapının da söz konusu olduğu gibi söylemleri dolaşıyor ortalıkta ve yavaş yavaş Avrupa'da bir farkındalık ve toplumsal yapının değişmesi için belli atılımlar baş gösteriyor. Eş zamanlı olarak Hindistanda'da bu Gaffar isimli şahsiyet, Mahatma Ghandi ile işbirliği ve fikir alışverişi içindeki hareketini başlatıyor. Amaç, Hindistan'ın kendi bağımsızlığını ve kendine özgü kültürü ile değerlerini koruyarak ilerlemek. Çünkü 1900'lere gelindiğinde Carl Gustav Jung'un tespit ettiği gibi, eğer bir toplum, kendi kültürü içinden ve doğayla olan bağıntıları üzerine koyarak ilerlemek yerine, süratli bir bilinç açılması yaşayacak olduğunda, "ruh yitimi" diye bir derdin içine düşme olasılığı yüksek olacaktır.... Dolayısıyla, farkında ya da değil, o dönemde birçok araştırmacı ve düşünür insan, henüz gençliğin ilk aşamalarını yaşayan insanlık ailesinin körü körüne inandığı dinsel açıklamalardan geçip düşünceye ve mantığa dayalı ve elbette ki doğa bilgisiyle bağıntısı olan fikirlere açıldığı böyle bir zamanda buna uygun devrimler, toplumsal hareketler gerçekleştirme uğraşısında olmuşlar...
Neyse lafı daha fazla uzatmayayım...
Yazdıklarınızı görünce, dayanamayıp bu birkaç satırı yazasım geldi!!
Saygılarımla
Yorum Gönder