“Son nişanın bu işte. Hayatta ne olabildiysen, bu toplu iğnede. İsmin buydu. Artık buradasın. Bu toplu iğneli isme bakıp ağlayanlarsın sen. Bu odaya seni aramaya gelenlersin. Sana üzülenler kadarsın. Yapabileceğin en büyük kariyer, bu iğnenin ucunda."
“Masadaki toplu iğne kutusu gözüme çarpıyor. Kâğıtlara dokunmuştum, ama iğnelere dokunmuyorum. Biliyorum elime batacaklarını…”
Hüzünlü bir öykü ile başlamış kitabına Oğuz Dinç. Ben Zincirlikuyu’dan geçerken görürüm, ama sanırım diğer mezarlıkların girişlerinde de vardır bir yazı; “Her canlı bir gün ölümü tadacak.” Bu yazıyı hiç sevmedim. İlk gördüğümde midemde kasılmalara sebep oldu. Hiçbirimiz ölümsüz değiliz. Ama sanki “bunu bilin ve ona göre ayağınızı denk alın” manasında bir uyarı niteliği taşıdığına inanıyorum. Bir gün tadacağımızı hepimiz biliyoruz, ama hayatı, bize sunduklarıyla dolu dolu yaşamak istiyoruz.
Özgür Dinç, Çitlembik Yayınları’ndan çıkan Toplu İğneler adlı öykü kitabının ilk öyküsünde, ölüm gibi kaçınılmaz bir olayın insan hayatındaki yerine değiniyor.
Yaşarken farkında olmayız sahip olduklarımızın. Her şeye takılırız; neden bana onu dedi, neden daha zayıf değilim, neden çocuğum okulu iyi bir derece ile bitirmedi, neden, neden, neden…
Ama sonra bir yakınımızı kaybettiğimizde, kafamıza gülle düşmüş gibi sarsılırız. Bir anda kaçtığımız gerçeklerle yüz yüze buluruz kendimizi. Silkiniriz şöyle bir. Hayatımız film şeridi gibi geçer gözümüzün önünden, hatalarımız, yapmak isteyip de yapamadıklarımız, lüzumsuzca takıldıklarımız, boşuna dert edindiklerimiz bir bir düşer aklımıza. Ne aptalmışım deriz kendi kendimize. Bu bizi bir süre idare eder. Sonra yine aynı çarka kapılırız. Şiddetle akan nehir suyu gibi öylesine akıp gideriz hayatın içinde. Sonra nehir yatağının sonunda bir yerlere karaya vururuz. Yorgun…
“Genç Şair, kızın adamla gülerek konuşmasını seyretti. Adam ciddi cümlelerle veda edip merdivenlere yönelirken, kızın bakışları Genç Şair’e döndü. Seyredildiğini fark edecek kadar kadındı demek…”
Hepimizin hayatında platonik bir aşkın hatıraları vardır. Bizim fark ettiğimiz, görmek için can attığımız, türlü oyunlarla ona yakın olmak istediğimiz, onun için şiirler yazdığımız, şarkılardan fallar tuttuğumuz bir aşık düşmüştür kalbimize.
Hepimiz seyahat etmeyi severiz. Havaalanlarında uçağımızın kalkışını beklemişizdir mutlaka. Bazen gideceğimiz yere bir an önce ulaşma heyecanı ile sıkılarak, bazen değişik insan karakterlerini bir arada görerek kafamızdan insanları tahlil ettiğimiz, bazen kendimizi kaybedercesine Duty Free’de alışveriş yaparak geçirdiğimiz saatler olmuştur.
Çocukluğumun yazlıklarını hatırladım “Çift” adlı öyküsünü okurken. Mayolarının üzerine tişörtlerini giyip, yazlık sitelerin üstü hasırla kaplı kafeteryalarında öğlen sıcağını atlatmak için arkadaşlarıyla tavla oynayan site sakinlerinin neşesi canlandı gözümde. Hep oyunculardan birinin daha şanslı olduğu ve attığı her zarda çift geldiğinde kaybeden tarafın inanmaz edalarla rakibine takılması.
İşinden istifa eden bir genç kızın eski iş arkadaşlarıyla arasında geçen telefon konuşmalarına belki de hepimiz şahit olmuşuzdur. Aslında kendi isteği ile istifa eden, ama içinde ayrılışın burukluğunu yaşayan insanların olayı sindirmeye çalışma çabaları.
Bütün öykülerde hayattan parçalara rastlıyorsunuz. Sizin hayatınızdan birebir parçalar olmayabilir, ama çevremize dikkatle baktığımızda görebileceğimiz estantaneler. Her an her yerde karşımıza çıkabilecek hikâyeleri, bir solukta okuyabilirsiniz.
1973 Ankara doğumlu Oğuz Dinç, pek çok şehirde yaşamış, okumuş ve yazmış. Ben bu şehirlerin içinde en çok İzmir’den etkilendiğini hissettim. Nedenini tam bilemiyorum, farklı şehirlerden bahsetmiş olmasına rağmen sanki İzmir’i anlattığı öykülerinde bir başka hissiyat vardı. Ya da belki yazdığını öğrendiğim İzmir İzmir adlı kitabının, öykülerde geçen İzmir anlatılarıyla birleşmesi sonucunda böyle bir duyguya kapıldım.
Oğuz Dinç 2000 yılında Gençlik Öykü Ödülleri’nde mansiyon almış, 2003 yılında ikinciliğe layık görülmüş.

Eşiyle birlikte İstanbul’da yaşayan Oğuz Dinç’in, 2005 yılında Maria’nın Yıldızları, 2007 yılında Yalnızlığın Kırmızı İzi adlı öykü kitapları ile 2008 yılında Karlar ve Adımlar adlı şiir kitabı yine Çitlembik yayınevi tarafından yayımlanmıştır.

Farklı insan karakterlerinin anlatıldığı, sade bir dille yazılmış bu kitap, bir Pazar günü kahvenize eşlik edebilir.
Peyman