28 Aralık 2012 Cuma
Open Letter
‘’ Do I want us back together? ‘’
Were we ever together? What is it we had? What is it we shared? Pages and pages of written words.
U see I have on my right wrist a tattoo written in Rune and it translates to Darcy. Yes I am a Jane Austen avid reader and Pride & Prejudices is my all time bible. Most roll their eyes when they hear the name Darcy but actually they do not get it. It is not the power, money, good looks, aristocracy, education, accomplishments, arrogance most men see on the surface but it is the vulnerability that lies beneath.
To your question my reply would be:
‘’ Yes u do owe me an explanation!..............
In the middle of the book Darcy wrote a letter to Elizabeth. It was Darcy’s attempt to set the record straight.
I want u to set the record straight!....
R u my Mr. Darcy or Mr. Wickham? The choice is urs and I have nothing more to say.... maybe one of my fav passages from the book....‘’
‘’ Your examination of Mr. Darcy is over, I presume’’ said Miss Bingley ‘’ and pray what is the result? ‘’
‘’ I am perfectly convinced by it that Mr. Darcy has no defect. He owns it himself without disguise.’’
‘’ No ‘’ – said Darcy, ‘’ I have made no such pretension.’’ – ‘’ There is, I believe, in every disposition a tendency to some particular evil, a natural defect, which not even the best of education can overcome.’’
‘’ And your defect is a propensity to hate everybody.’’
‘’ And yours’’, he replied with a smile, ‘’ is willfully to misunderstand them. ‘’
Nimir-Ra
14 Mart 2012 Çarşamba
NEDEN JANE AUSTEN?

“Neden Jane Austen?” diye sorduk ve yanıtlarını aradık. Umarım cevaplarımız sizin için de aydınlatıcı olur:
NEDEN JANE AUSTEN?
“Çok satmak yazar için iyi, yayınevi içinse çok iyi bir haberdir. Yine de en iyisi Odysseus gibi azar azar, ama üç bin yıl satmaktır.” diyor Mehmet Eroğlu. Homeros ile Austen’i karşılaştırmak istemesek de 2011, ünlü yazarın ilk romanı Sense and Sensibility’nin yayımlanışının iki yüzüncü yılıydı. Eylül 2011’ de Austen ve ailesinin yaşadığı Bath şehri, on birincisi kutlanan Jane Austen Festivali ile dünyanın dört bir köşesinden gelen Regency Dönemi kıyafetleri içindeki Austen severleri buluşturdu.
Jane Austen, sevildiği kadar ciddi eleştiriler alan bir yazar. Tüm bu eleştirilere cevap vermek yerine; kısaca hem yazar, hem de kadın olup iki yüzüncü yılında bile, dünyanın her yerinde, onca savaşa, yıkıma, değişime ve adına çağdaşlaşma dedikleri tüketime rağmen, her dönem okunuyor olmak, kendi alanında en iyisi olmaktır, diye düşünüyoruz. Nasıl Homeros, Joyce’a, Shakespeare ’e, nice düşünür, yazar ve sanatçıya ilham kaynağı olduysa, Austen da onlarca filme, resme, romana ve ciddi derdi olan birçok esere esin kaynağıdır. Tüm bu vahşetin, hırsın, üzerimize sinen şüphenin, gerçekliğin kaybolduğu, bir özrün bile çok görüldüğü iki yüzyılcık anda; birinin de öyleydi, sebebi buydu ve çözüldü demesi gerekmez mi? Edebiyatın da böyle bir kapıya ihtiyacı yok mudur?
Kısacık ömrüne Sense & Sensibility, Pride & Prejudice, Mansfield Park, Emma, Northanger Abbey, Persuasion gibi benzersiz romanlar sığdırabilmiş Austen’ın izini Gurur ve Önyargı ile sürmeyi deniyoruz.
ELIZABETH BENNET VE MR.DARCY İLE BULUŞMA:

Pemberley Şatosu’nun o muazzam salonunda, piyanonun kenarındaki koltuğa bu yüzyıldan ilişiyoruz. Gözlerimiz, Elizabeth Bennet’in her şeye karışan, sürekli ailesini utandıran annesini arıyor. Çünkü romanın “Dünyaca kabul edilmiş bir gerçektir, hali vakti yerinde olan her bekâr erkeğin mutlaka bir eşe ihtiyacı vardır.” cümlesinin kendi yüzyılımız kadının sıkışmışlığını da ifade ettiğini düşünüyoruz. Bunu hisseden Elizabeth “Mrs. Bennet’in aramıza katılamayacağını” söylüyor. O an Elizabeth’in gözlem yeteneği kuvvetli, zeki ve nüktedan olduğunu hatırlıyoruz.
-Öncelikle romanın adı konusunda mutabık kalmak isteriz. “Aşk ve Gurur” mu? “Gurur ve Önyargı” mı?

-Ülkenizde romanın önce Aşk ve Gurur adıyla basılması herhalde yayıncının tercihiydi. 1797 yılında Austen romanı “First Impressions” ismiyle yazmış olmasına rağmen ancak 1813 yılında “Pride and Prejudice'” olarak basılabilmiştir. Romantizm akımının etkisinin oldukça güçlü olduğu bir döneme girilmiş olduğunu belirtmek isterim. En uzlaşılabilecek şekliyle Gurur Darcy’yi, önyargı da beni temsil ediyor. Kaldı ki romanda klasik anlamda aşk sahnesi de yoktur.
Austen’ın romanı kendi ismiyle olmasa bile “Bir Hanım Tarafından” adıyla imzalaması büyük bir yürekliliktir. Romanın işaret ettiği sınıf farklılıkları kadar, kadına yönelik cinsiyete dayalı ayrımın çok belirgin olduğu yüzyılımızda Austen cesaretle romanın bir kadın tarafından yazıldığına dikkat çekmek istemiştir. “Miss Austen’ı neden çok sevdiğinizi anlayamıyorum?” diyen Charlotte Bronte, yirmi beş yıl sonra Jane Eyre’ı yayımlattığı zaman erkek adı kullanmıştır.
-Klasik anlamda bir aşk hikâyesi olmamasına, ne siz ne de Mr. Darcy romanda ölmemenize rağmen nasıl ölümsüz olabildiniz ve aşkınız benzersiz oldu?

- Twain “Jane Austen’nın yazdığı kitapların olmadığı herhangi bir kütüphane içinde başka hiçbir kitap olmasa bile iyi bir kütüphanedir” dese ve Borges de bunu hoş bir şaka olarak dillendirip, hatırlatsa bile Austen’in mahareti tam buradadır.

-Ah Elizabeth, lütfen Twain’in sözünü ciddiye almayın. Hatırlatırım; Faulkner da onun için “Avrupa’ da dördüncü sınıf yazar kategorisine giremeyecek kadar vasat.” demişti.”

-Yaşadığımız saf aşkla, tensel yaklaşımın değil, insanların karakterlerini oluşturan özelliklerin ön planda tutulduğu, cinsellik olmadan da bireylerin birbirlerini sevebilecekleri ve bu etkileşimin evlilikle sonuçlanabileceğini göstererek umut verdik. Hepimizin en çok ihtiyacı olan da bu olsa gerek!
1800’lü yıllarda İngiltere’de evlenmemiş 2,5 milyon kadar kadın vardı. Kadınlar oldukça baskı altındaydı. Annemin en büyük endişesi, babam öldüğünde evsiz ve çok az parayla kalacak olmamızdı. Erkek kardeşimiz olmadığı için evimiz kuzenim Mr. Collins’e geçecekti. Tüm sorumluluk bizim omuzlarımızdaydı ama sahip olduğumuz haklarımız kısıtlıydı. Hiç adilane değil ama yaşam böyleydi!
Evlilik öncesi cinsel ilişki tabuydu. Böyle bir ilişki yaşayan kadın toplumdan soyutlanırdı. Sosyal hiyerarşiyi kırabilmek için bir kadının çok akıllı olması gerekiyordu. Austen sizin yüzyılınızda yaşasaydı, eminim yaşadığınız sorunları yine olabildiğince dürüst bir şekilde anlatarak, çıkar yolu gösterirdi. Kaldı ki Austen’den etkilendiğini sürekli dile getiren Stephenie Meyer, yüzyılınızda ilişkilerin cinselliğe dayanmadığı, imkânsız aşklara konu olan romanlar yazıyor. Darcy’nin şimdi vampir, sonraki zamanda melek veya zombi olması kaçınılmaz görünüyor! İyi, harikulade, olanaksız ve keşke olabilse dedirtecek aşklar eşliğinde.
—Bize oldukça karmaşık görünen sosyal hiyerarşiyi karakterler üzerinden açıklayabilir misiniz?

—Lady Catherine, eski aristokrasiyi temsil ediyor, sevgili kocamsa ailesinden geçen büyük topraklara sahip bir asil, Darcy’nin arkadaşı Mr. Bingley ise babası servetini ticaretten kazandığından aristokrasiye paraları sayesinde dâhil olmuştur. Kuzenim rahip Mr. Collins eğitimli olmasına rağmen parasızdır. Bu nedenle sosyal sınıflamada en alt sıradadır.
- Neden her olayın sonu parasal değere gelip dayanıyor?

- Darcy’nin yıllık geliri 10,000 Pound, bu rakamı küçümsemeyin. Austen İngiltere hakkında hiçbir zaman olumsuz düşünceler yazmamış olsa da, bunca zaman sonra para burada bile değer kaybetti. Sizin yaşamınızda 800.000 USD gelire eş değer bir rakam bu. Babam öldüğünde, benim yıllık gelirim 40 Pound olacak. Sebep açık, sosyal adaletsizlik ve kadınların düştüğü çaresizlik.

- Mektup diyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bence en iyi iletişim aracı dedikoduydu, sonunda yanlış anlamalara neden olsa da!

-19. yüzyılda ampul icat edilmediğinden balolar, yemekler genelde yazın verilirdi veya taşradaki davetler, caddelerin şehirdeki gibi mumla ışıklandırılamaması nedeniyle dolunay zamanı yapılırdı. Biz erkekler avlanır, yarışlara gider, kitap okur, bilardo ve kumar oynardık. Kumar en büyük problemlerden biriydi. Toprak, ailenin büyük oğluna miras olarak kalırdı. Diğer oğullar meslek sahibi olmak zorundaydı. Askerlik, kilise, hukuk itibar gören alanlardı.
-Son Katolik kralın tahttan indirilmesi, İnsan Hakları Beyannamesi, Parlemonto’nun adımları atılması, Fransız İhtilâlı gibi gelişmeler sosyal ve ekonomik değişime sebep oldu ve orta sınıf güçlendi. Bu modaya da yansıdı. Elbiselerimiz oldukça sadeydi ve bu durum geçişe uyum sağlanabilmesi için önemliydi. Dönemimiz Georgian döneminden farklı, şatafattan uzaktı.

Lord Byron, W. Blake, Keaths ve tabii ki Austen. Mr. Darcy çok sevmese de ben müziğe ve dansa bayılırım. Beethoven, Rossini, Schubert ve Mendelsohn. Ah, o balo salonlarındaki valslar… Başlarda uygunsuz bulunsa da Lanner, Strauss bunu değiştirdi.

-Death Comes to Pemberley’i okuyorum. İnanılmaz bir yazar P.D.James. Konunun Pemberley Şatosunda geçmesi, bizim romanın kahramanları olarak yer almamız, romanı çok daha fazla değerli kılıyor. Mutlaka okuyun.
Ayşe, Billur, Gülda, Peyman
Resimler Uğur Zeynep Keskin tarafından çizilmiştir.
Bu yazı Sabit Fikir Dergisi'nin Şubat 2012 tarihli on iki nolu sayısında yayımlanmıştır.
21 Mart 2010 Pazar
Kısa Bir Not
Bir şey demene gerek yok!..
Olsun DiyoruM,
Ağzından yuvarlanacak kelimeleri düşünebiliyorum!..
En Azından Hayal EdiyoruM,
Umurumda değil!.. Sen ne dersen de!..
Elbet Bir gün Sen de AnlayacaksıN,
Neyi mi?
İşte Bunu Sormayı Bıraktığın GüN,
Senle daha iyi anlaşacağız!..

Miss Anne Elliot
‘ I can listen no longer in silence. I must speak to you by such means as are within my reach. You pierce my soul. I am half agony, half hope. Tell me not that I am too late, that such precious feelings are gone for ever. I offer myself to you again with a hearth even more your own, than when you almost broke it eight years and a half ago. Dare not say that man forgets sooner than woman, that his love has an earlier death. I have loved none but you. Unjust I may have been, weak and resentful I have been, but never inconstant. You alone have brought me to Bath. For you alone I think and plan. – Have you not seen this? Can you fail to have understood my wishes? – I had not waited even these ten days, could I have read your feeling, as I think you must have penetrated mine. I can hardly write. I am every instant hearing something which overpowers me. You sink your voice, but I can distinguish the tones of that voice, when they would be lost on others. – Too good, too excellent creature! You do us justice indeed. You do believe that there is true attachment and constancy among men. Believe it to be most fervent, most undeviating in
‘ Frederic Wentworth ‘
‘ I must go, uncertain of my fate; but I shall return hither, or follow your party, as soon as possible. A word, a look will be enough to decide whether I enter your father’s house this evening, or never.’
Persuasion (Jane Austen) – Sf. 279-280
26 Şubat 2010 Cuma
25.02.2010 CESUR YENİ DÜNYA

Kitap: Cesur Yeni Dünya
Yazar: Aldous Huxley
Sunucu: Ayşe
Mekan: The House Cafe (İstiklal Cad. Mutfak Kısmı)
Katılanlar: Aycan, Ayşen, Aysun, Bilgen, Billur, Gülden, Gülda, Nur, Peyman,Yonca
'' Mideni bozan birşey mi yedin? dedi Bernard. Vahşi başıyla doğruladı. '' Uygarlık yedim. ''
Aldous Huxley
(1894 – 1963)
26 Temmuz 1984 de Surrey – İngiltere’de doğdu.
Ailesinin gelir seviyesi orta üst sınıftır.
Annesi Julia Arnold okul müdürüdür.
Babası Leonard Huxley yazar ve öğretmendir.
Ailesi İngiltere’nin bilim ve edebiyat camiasında tanınır.
Dedesi Thomas Henry ünlü bir zoologdur. Darwin’in fikirlerinin koyu savunucusu olduğu için lakabı "Darwin’s Bulldog" dur.
Anne tarafından akrabası Matthew Arnold, tanınmış bir şair ve eleştirel deneme yazarıdır.
[-- Matthew Arnold Fransa’da Grande Chartreuse manastırında kalırken yazdığı en ünlü şiirinden bir mısra:
Stanzas (Şiir kıtaları) from the Grande Chartreuse
Wandering (gezinmek) between two worlds, one dead
The other powerless (güçsüz) to be born,
With nowhere yet to rest (dinlendirme) my head
Like these, on earth I wait forlorn (umutsuzca).
-- Manastırdaki sakin, sükunetli ve dindar hayat ile dış dünyadaki acımasız makineleşme çağın tezatlığı. Manastırdaki sakinlik onun için ölen bir dünyayı temsil eder.]
Huxley, ilk eğitimini evde alır. Annesi öldükten sonra Eton'a (1903-1913) gider.
16 yaşında lepröz keratit hastalığı geçirir ve bir kaç yıl neredeyse kör kalır. Tedavi ve özel gözlük ile bir gözü olabildiğince iyileşir.
Eğitimine Balliol College, Oxford'da devam eder ve 1916 yılında İngilizce bölümünden mezun olur.
Gözlerinden dolayı aile geleneği olan bilim adamı olamaz. Her ne kadar 1. Dünya Savaşına katılmak istediyse de reddedilir ve kendini yazmaya verir.
Hayatı boyunca İngilizce kullanımı alanında master yapar ve en ileri bilimsel buluşlardan haberdar olur.
Bilimsel anlayışı yüzelsel olsa da zaman içinde bilimi, romanlarında başarı ile işler.
İngiliz üst tabakasını hicveden yazıları ile kendine isim yapar.
Romanlarını yazmaya başlamadan önce 4 ciltlik şiir kitabı çıkarır. (1916–1920)
In Uncertainty To A Lady
I am not one of those who sip (içmek),
Like a quotidian (günlük) bock (alman birası),
Cheap (ucuz) idylls (kırsal yaşamı tasvir eden şiir) from a languid (isteksiz) lip (ağızdan)
Prepared (hazır) to yawn (esnemek) or mock (alay etmek).
I wait the indubitable (kesin) word,
The great Unconscious (şuursuz) Cue (fikir).
Has it been spoken (söylendi de) and unheard (duyulmadı mı)?
Spoken, perhaps, by you … ?
1919 da ilk karısı Belçikalı mülteci Maria Nys ile evlenir ve bir oğulları olur (Matthew Huxley).
1920 de yakın arkadaşı D.H. Lawrence ile İtalya ve Fransa’ya yolculuk yapar.
[D.H. Lawrence roman yazarı, şair, eleştirmen , öykücü ve ressam. Gençlik yıllarının çoğu fakir geçmiştir. D. H. Lawrence en önemli şiirinden:
How Beastly (Hayvanca) The Bourgeois (Burjuva) Is
How beastly the bourgeois is
Especially (özelliklede) the male of the species (türü) –
Nicely groomed (bakımlı), like a mushroom
Standing there so sleek (düzgün) and erect (dimdik) and eyeable –
And like a fungus (mantar), living on the remains of a bygone (geçmiş) life
Sucking his life out of the dead leaves of greater life
Than his own.
]
Huxley’in ilk romanı 1921 basılır ve arka arkaya romanları yayımlanır:
1921 – Crome Yellow
1923 – Antic Hay
1925 – Those Barren Leaves
1928 – Point Counter Point
Bu romanlar savaş sonrası geçiş dönemindeki İngiltere toplumunu anlatır. Huxley, 1. Dünya Savaşı sonrası dünyası ters yüz olan İngiliz üst tabakasının düş kırıklığı ve çöküşünü hiciv eder.
1930'da Fransa'da uzun ömürlü çalışması Cesur Yeni Dünya ortaya çıkar ve 1932 de kitabı basılır.
1930'larda Pasifizmi savunur. Savaşları yalnızca bankacıların ve sanayicilerin kazandığına inanır. Savaşın kökünün rekabet ve zafer olduğuna ve barışın ancak bu iki değeri reddederek gerçekleşeceğine inanır.
Huxley yakın arkadaşı Gerald Heard’in düşüncelerinden epey etkileniyordu. Heard bireylerin dünya barışı için meditasyon yapmaları ve ilk önce kendi içlerindeki mücadeleyi çözmeleri gerektiğini savunuyordu.
[Gerald Heard bir tarihçi, bilim adamı, eğitmen ve filozoftur. Birçok tanınmış Amerikalı için kılavuzluk ve danışmanlık yapar. 1950 ve 1960'larda Alcoholics Anonymous'un (A.A.) kurucusudur.]
Etrafındaki gelişmeler (Hitlerin güçlenmesi, İspanyadaki İç Savaş) pasifist ve nötr davranması hemşerilerini kızdırır.
1937 de Avrupa savaşa hazırlanırken Huxley, ailesi ve arkadaşı Gerald Heard ile konferans vermek için Kaliforniya, USA'ya gider.
Huxley, Neden USA'ya Gider? Çünkü Huxley bir Pasifist (Barışsever) olarak Avrupa'daki silahlanma onu rahatsız eder ve savaş ihtimalinden kendini uzaklaştırmak ister.
USA’de şansını senaryo yazarak kazanmak ister ve MGM stüdyosu Huxley soyadının değerini bildikleri için hemen işe alır.
1940 tarihli Pride & Prejudice romanının filme uyarlanmasını yapar. Huxley "Jane Austen için insan yapabildiğinin en iyisini yapmalıdır’’ der.
1944'te Jane Eyre filminin senaristliğini yapar. Başrolde Huxley’in hayranı olan Orson Welles oynar. Gotik hikâye Huxley’in elinde Protestan İngiltere'sine soğuk ve sert bir bakış açısıyla bakar.
1950 başlarında LSD ve Mescaline, Hipnotizma ve Mistisizm'e merak salar.
Huxley 1954 'te "The Doors of Perception" kitabı ile Mescaline kullanırken deneyimlerini anlatan bir araştırma yayınlar. Kaliforniya’lı hippilerin gurusu haline gelir.
Jim Morrison bu kitaptan çok etkilenir ve grubunun ismini
"THE DOORS" koyar.
["The Doors of Perception" kitabı William Blake'in şiiri "The Marriage of Heaven and Hell" den gelir.
If the doors of perception (algılama) were cleansed every thing would appear to man as it is, infinite (sınırsız).
For man has closed himself up, till he sees all things thro’ narrow chinks(yarık) of his cavern (mağara).—
İnsanın aklının sınırlarla çevrili olduğu ve sınırların veya kapıları kırarak aslında aklın her şeyi veya herhangi bir şeyi aynı zamanda algılayabileceği. Algıdaki sınırları kaldırarak gerçeği görmek.]
1955 yılında karısı Maria ölür. 1956 yılında İtalyan asıllı kemanist ve terapist ikinci karısı Laura ile evlenir.
1961 yılında evi ve birçok eseri de yanar. 1962 yılında son kitabı Island basılır ve 22 Kasım 1962 yılında kanserden ölür.
CESUR YENİ DÜNYA
Modern Library’nin yazı işleri kurulu (Modern Library: Random House'a bağlı bir yayınevidir ve Random House: Dünyanın en büyük İngilizce dili kitap yayınevidir.) tarafından 20y.y. en iyi 100 İngilizce Romanları arasında 5 inci sırada yerini almıştır.
1. Ulysses – James Joyce
2. The Great Gatsby – F. Scott Fitzgerald
3. A Potrait of the Artist as a Young Man – James Joyce
4. Lolita – Vladimir Nabokov
5. Brave New World – Aldous Huxley
6. The Sound on the Fury – William Faulkner
7. Catch 22 – Joseph Heller
8. Darkness at Noon – Arthur Koestler
9. Sons and Lovers – D.H. Lawrence
10. The Grapes of Wrath – John Steinbeck
Kitabın Tarzı: DYSTOPIA
ÜTOPYA – Hayali bir ortamda insanlar için ideal bir yer yaratmak. Nefret, acı ve dünyadaki tüm kötülüklerin ortandan kaldırılması.
ÜTOPYA NEREDEN GELİYOR?
Bu kelime ilk defa 1516 da Sir Thomas More’un romanı "Vtopiae Insvlae Figvra – Ütopya Adında Yeni Bir Ada" da kullanılmıştır. Köken olarak Yunanca, anlamı ise "İyi Yer" veya "Hiçbir Yer" dir.
More’un amacı ideal toplumu veya yeri yazmaktan ziyade yarattığı hayal ürünü adanın olağandışı politik düşüncelerini dönemin düzensiz Avrupa politikalarını eleştirmek için sosyal bir zemin oluşturmuştur.
Bu tarz toplumları anlatan yazılar Plato’nun "Republic" adlı eserine kadar uzanır.
[Republic; Socrates, çeşitli Yunanlı ve yabancıların Şehir-Devlet üzerine diyaloglardır. Örneğin: Adaletin anlamını konuşmak. Haklı birey daha mı mutludur haksız bireyden? Toplum filozof krallar tarafından yönetilse nasıl olur?]
DYSTOPIA – Bazen tanımlanan toplumlar en iyi toplumu tanımlar ama bazen ütopyalar mevcut toplumu hicvetmek için yaratılır.
Kitabın İsmi : Cesur Yeni Dünya ( Brave New World)
NİÇİN?
The Tempest (Fırtına)
O wonder (şaşırmak)!..
How many goodly (güzel) creatures (mahluk) are there here!
How beauteous (güzel) mankind (insanoğlu) is!
O brave new world !..
That has such people in’t!..
(Miranda’nın konuşması Act V, Scene I - William Shakespeare)
(Cesur Yeni Dünya – sf. 187 – 188)
Miranda’nın 3 yaşından beri dış dünya ile bir teması olmadığından karşısında birden fazla erkek gördüğünde bu sözleri söyler.
Vahşi John, Lenina’yı ilk gördüğünde birebir bu dizeleri söyler.
"THE TEMPEST (Fırtına)" William Shakespeare:
Shakespeare (1564 – 1616), Elizabethan Döneminde yaşadı. Bu dönemde İngiltere sınırlarının dışına çıkmış ve başka kültürleri kolonize etmeye başlamıştı.
İngiltere’nin gücü farklı boyutları yükselmişti. Shakespeare bu oyununda Emperyalist İngiltere'nin bu yeni gücünü sorgular.
The Tempest, Shakespeare’in Amerikan oyunu olarakda kabul edilir. Neden? Çünkü İngiltere’nin başka ülkeleri kolonize etme hakkını sorgular aynen Amerika'ya giden kolonilerin, 200 yıl sonra Amerika’yı kolonize ettikleri gibi.
Shakespeare hayatı boyunca Kraliçeyi hoşnut etmek için oyunlar yazmıştır ancak bu son oyununda Kraliçenin ve ülkesinin değer yargılarını sorgular.
Milan Dükü Büyücü Prospero’nun hakları zorla kardeşi Antonio ve Napoli Krali Alonso tarafından gasp edilir. Prospero ve 3 yaşındaki kızı Miranda ile birlikte küçük bir kayığa bindirilip insanlıktan uzak 12 yıl bir adada yaşarlar.
Adaya geldiklerinde Prospero, Cezayirli bir büyücü olan Sycorax tarafından ağaca hapis olmuş Peri Ariel’i kurtarır. Oyun boyunca Prospero Ariel’e göstermiş olduğu iyiliği ona karşı şantaj olarak kullanır.
Prospero gelmeden Sycorax ölmüştür ve Prospero Sycorax’ın oğlu Caliban (sakat canavar) sahiplenir ve büyütür. Caliban Prospero’ya adada nasıl hayatta kalınacağını, Prospero & Miranda’da Calibana dini ve kendi dillerini öğretir. Caliban, Miranda’ya tecavüze kalkışır ve bu olaydan sonra Prospero’nun kölesi olur. Kötü koşullarda çalıştırılır.
Oyun bir adada geçer. Bu ada ve adada yaşayan yerel halk (Ariel ve Caliban) Prospero’nun kontrolü altındadır.
Prospero Peri Ariel aracılığıyla kardeşi Antonio gemisinin adanın yakınından geçeceğini öğrenir. Geminin içinde Napoli krali Alonso, Alonso’nun erkek kardesi Sebastian ve oğlu Ferdinand vardır. Prospero büyü yaparak Fırtına çıkarır ve gemileri karaya oturur.
Bundan sonra 3 olay olur:
1) Caliban mürettebattan bir kaç kişi ile Prospero’ya karşı ayaklanır ama ayaklanma bastırılır.
2) Miranda ve Ferdinand birbirlerine âşık olur.
3) Antonio ve Sebastian işbirliği yaparak Napoli kralı Alanso’ya suikast düzenler ama planlarını Ariel engeller.
Sonuç:
Prospero, Alanso’yu bağışlar.
Prospero, Antonio ve Sebastian’ı uyarır
Prospero, Ariel ve Caliben özgür bırakır.
Miranda ve Ferdinand evlenir.
Prospero büyü gücünü bırakacağını ilan eder.
Hepsi beraber ülkelerine geri dönerler.
Tüm seyircileri alkışlamaya davet eder Ada’dan azat edilmesi için!..
• Kimlerden & Hangi Kitaplardan Etkilendi ?
H. G. Wells
Men Like Gods
Liberal gazetesinde çalışan depresif gazeteci Mr. Barnstaple ve birkaç arkadaşı yanlışlıkla paralel dünya Ütopya gönderilir.
Ütopya gelişmiş bir dünyadır. Sosyalist dünya devleti, ilerlemiş bilim, hastalıklar elimine edilmiş… Mr. Barnstaple ve arkadaşlarının kafası karışır.
Mr. Barnstaple sorar: "Sizin Hükümetiniz Nerede?"
Cevap : "Bizim Hükümetimiz Egitimimizde!.."
Mr. Barnstaple sorar: "Neden bahçıvan çalıştırmıyorsun da kendin çalısıyorsun?"
Cevap: "Çünkü yıllar önce işçi sınıfı yok oldu. Eğer gülü seviyorsan ona hizmet edebilmelisin."
Mr. Barnstaple'in zaman içinde fikirleri değişir, bu yeni dünyayı takdir eder.
Ancak bir süre sonra Ütopyalılar hastalanmaya başlar ve bağışıklık sistemleri zayıflar. Sebep olarak dünyalılar gösterilir ve çözüm Dünyalıların kendi Dünyasına göndererek sağlanır.
The Sleeper Awakes Graham 230 yıl uyur ve uyanışında tamamen değişmiş bir Londra’ya gözlerini açar.
Bu arada dünyanın en zengin adamı olur. Neden? Uyurken adına beyaz konsey bankadaki parasını bileşik faizde çalıştırır. Banka parasını dünya politika ve ekonomisini yönlendirmek için kullanır.
Uyanınca kültür şoku yaşar. Beyaz Konsey durumdan rahatsız olur çünkü Graham sorular sormaya başlamıştır. Graham göz- altında tutulur ve sonunda aslında Beyaz Konsey'in Graham adına dünya’yı yönettiğini öğrenir.
Ostrog gibi konseye karşı ajanlarla tanışır ve onlarla birlikte Beyaz Konsey'e karşı ayaklanır. Beyaz Konsey yönetimden el çeker. Şimdide Graham adına Ostrog yönetmeye başlar. Graham’da bu arada yeni dünyayı keşfetmeye başlar.
Ancak Ostrog da Beyaz konseyden farklı değildir. Hiçbirsey değişmemiştir. Sonuçta Graham işleri eline alır ve şimdide halk kendilerinden olan Ostrog karşı ayaklanır
Yevgeniy İvanoviç Zamyatin
WE
George Orwell'e göre, Cesur Yeni Dünya, Yevgeni Zamyatin'in 1921 yazılan "We/Biz" romanından türetilmiştir. Huxley 1962 mektubunda Cesur Yeni Dünya’yı yazdığı yıllarda "We" romanı hakkında hiçbir bilgisi olmadığını yazar.
26y.y. da baş kahramanımız D-503’ın tuttuğu detaylı günlüğü: matematikçi olarak çalışmaları, INTEGRAL uzay gemisinin inşa çalışmaları, Mephi (Mephistopheles – cehennemin 7 prenslerinden biri) direnişçileri ile yaşadıkları...
D-503’ün yaşadığı ortam: bir devletin var olduğu tamamen camdan inşa edilmiş ve sürekli gizli polis tarafından denetlenen kentsel bir halk.
İnsanların hayatı Maximum Üretgenlik ve Verimlilik üzerine kurulmuştur.
İnsanlar aynı elbise giyer. İsim yerine erkelere tek sayı ve sessiz harf, kadınlara ise çift sayı ve sesli harf verilir.
Hükümetin yaptırdığı kan testleri insanların seks hormon düzeylerini tespit eder ve bu sonuca göre hükümet bir sayının herhangi bir sayı ile hangi sıklıkta seks yapacağına karar verir.
Herhangi bir birey pink kupon sistemi ile istediği bir numara ile seks talep edebilir.
Adam olmaz ve suçlular, özel bir ışına tutularak su haline getirilirler yani idam edilirler. Yemekleri petrol bazlı bir içecektir.
D-503 zamanın çoğunu kız arkadaşı O-90 ve Hükümet şairi R-13 ile geçirir. Rejimin koyu bir destekçisidir ve tek devletin keşfettiği mutluluğu yaymak için vasiyet niyetinde bir günlük tutmaya başlar. VE bu mutluluğu uzaylı medeniyetlere INTEGRAL ile ihraç etmeyi planlar.
Başın acımasız bir diktatör olduğunu kabul eder ama başın dürüst ve ehil olduğunu ve bu acımasızlığın daha iyi için kullanıldığını düşünür.
Gizemli ve cinsel açıdan çekici I-330 ile tanışır ve kayıtsızlıktan kurtulur. I-330 Mephi adında bir direniş grubundadır. D-503’ın I-330 tutku ile bağlanması hayatını zehir eder. I-330’a olan yıkıcı tutkusu, tek devlete olan sadakatini yener.
Sonunda D-503 yakalanır ve X-ray ile hayal gücü alınır öyle ki I-330’un idamını sakin bir şekilde izler. Bu sırada direnişçiler güç toplar, sosyal isyanlar başlar...
Hikâye güvensizlikle biter çünkü roman tekrarlanan bir tuzaktır oda aslında hiçbir devrim olmamasıdır.
Kitabın Fonu:
1) Billingham, İngiltere’de yeni açılan ve ileri seviyede teknolojik açıdan gelişmiş Brunner & Mond tesislerini gezer. Bu tesis Imperial Chemical Industries bağlıdır. Dünyanın en büyük kimyasal üreticisidir. Şu anda AkzoNobel'e bağlıdır. Tesisin işleyiş yönteminden etkilenir.
ÖNEMLI NOT: Kitabın başında karakterlerden önce Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi'nin detaylı işleyişi hakkında bilgi verilir.
2) Roman her nekadar gelecekte geçse de 20y.y. yani güncel öğeler içerir.
-- Seri Üretim, gelişmiş ülkelerde araba, radyo ve telefon gibi endüstriyel ürünleri ucuz ve erişilebilinir hale getirmiştir.
-- 1917 Rus Devrimi
-- 1914 – 1918 I. Dünya Savaşı
ÖNEMLI NOT: Kitaptaki karakter isimleri dönemin önemli şahıslarıdır. Bu karakterleri kullanmasının sebebi; çoğunluğun fikirlerini ifade etmek yani hızlı gelişen dünyada bireyselliğin kayboluşudur...
Benito Hoover: Benito Mussolini ( İtalyan diktatör) & Herbert Hoover (USA Başkanı)
Herbert Bakunin: Herbert Spencer ( İngliliz filozof ve Sosyal Darwinci) & Mikahil Bakunin ( Rus filozof ve anarşist )
Darwin Bonaparte: Napoleon Bonaparte (Fransız imparatorluğunun lideri) & Charles Darwin (Türlerin Kökeni yazarı)
Polly Trotsy: Leon Trotsky (Rus devrim lideri)
Prime Mellon: Miguel Primo de Rivera (1923-1930 İspanya Başbakan ve diktatörü) & Andrew Mellon (Amerikan Bankacı)
Sarojini Engels: Friedrich Engels (Karl Marx’la birlikte Komünist Manifesto yazarı) & Sarojini Naidu (Özgürlük savaşçısı Hintli politikacı)
Morgana Rothschild: J P Morgan (Çok zengin bir işadamı ve bankacı) & Rothchild Ailesi (Avrupa’da banka operasyonları ile meşhur).
Fifi Bradlaugh: Charles Bradlaugh (İngiliz politik eylemci ve ateist).
Joanna Diesel: Rudolf Diesel (Disel motoru icat eden Alman bilimci)
Clara Deterding: Henri Deterding (Hollanda Kraliyet Petrol Şirketinin kurucularından)
Tom Kawaguchi: Ekai Kawaguchi (Japon budist rahip ve ilk Tibet & Nepal giden Japon)
Jean-Jacques Habibullah: Jean-Jacques Rousseau (Fransız politik filozof) & Habibullah Khan (Afganistan’ın Emiri, ülkesini modernizasyona, Batı tıbbına ulaştırmış ve ülkesinde ilerici değişimler yapmıştır)
Miss Keate: John Keate (19y.y. okul müdürü, okulda disiplini çok sert önlemlerle sağladı. Örneğin: kamçı veya sopa ile öğrencilerin dövülmesi. Halkın önünde bir günde 80 öğrenciyi kamçılamasıyla bilinir.
Arch-Community Songster (Catenbury Büyük Cemaat İlahievi Baş Şarkıcısı) : Archbishop of Cantenbury (1930 kilisenin limitli olarak doğum kontrol yöntemlerinin kullanılmasın onay vermiştir)
3) Amerika'ya seyahatlerinde gördükleriyle dehşete düşmüştür:
-- gençlik
-- ticari reklamlar
-- rastgele cinsel ilişki
Döneminde Avrupalılar, Amerikanlaşmaktan korkuyordu. Kendisinin Amerika’yı görmesi, fikirlerini okuması ve deneyimleri kitabı için önemli bir zemin hazırladı.
a.) Konuşan Sinemalar ( Talkie Motion Pictures): Cesur Yeni Dünya’da bu Duygusal Film ve kokulu Org dönüşüyor (feelies).
b.) Hormonly Sakız (Sex-Hormone Chewing Gum) : Sakız Amerika’nın sembolü idi.
c.) Henry Ford: Gemi ile Amerika’ya giderken Henry Ford’u anlatan bir kitap keşfeder.
Kitabın Zaman Çizgisi:
F.S. (A.F.) 632: Ford Sonrası (After Ford) 632 yıl.
Ford, Motor Company kurucusu ve seri üretimde kullanılan montaj hattının babası olarak kabuledilir.
Üretken bir mucittir. Amerika’da 161 tane patenti vardır.
Piyasalara 1908 yılında Model T arabasını çıkararak ulaşım ve Amerikan Sanayisi’nde devrim yapmıştır. Başta fiyatı $825 olan Model T 4 yıl sonra $575 kadar düşürülmüştür
FORDİSM diye bir kavram vardır. O da montaj hattını kullanarak seri üretim yöntemi ile yüksek miktarlarda ucuz araba üretmektir.
Çalışanlarına yüksek ücret öderdi. Muhasebecilere inanmazdı ve
şirket kendi yönetimi altında iken bir defa audit yapılmamıştır. Maliyeti düşürme çabaları teknik ve ticari yeniliklere yol açmıştır. En önemlisi Kuzey Amerika'da her eyalete Franchise sistemi yani bayilik sisteminin kurulması gibi.
SONUÇ: Orta sınıf çalışan bir Amerika’lı için kullanımı basit, güvenilir ve bütçesine uygun bir araba. Model T ve Seri Üretim Amerika’da çok büyük bir devrim yaptı ve şu anda yaşadığımız dünyayı da biçimlendirdi.
Gregoryen – Miladi Takvim: Papa XIII Gregory tarafından yaptırılmıştır. Miladı tarih başlangıcı ve Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüş süreci olan 365 gün 6 saatlik zamanı 1 yıl olarak kabul eder. Milad İsa’nın doğduğu gün olarak kabul edilir yani sıfır noktası. Bu tarihten önceki tarihlere Milattan Önce (M.Ö) ve bu tarihten sonraki tarihlere Milattan Sonra (M.S.) olarak tanımlanır.
BİLGİ: A.D. (Anno Domini( In the year of (the/Our) Lord)– M.S.) ve B.C. (Before Christ – M.Ö)
Kitap Hangi Tarihte geçiyor? F.S. 632 , Ford’un Model T’yi piyasaya sürdükten 632 sonra .
Kısaca: 1908 + 632 = M.S. (A.D.) 2540
Kısaca Kitabın Konusu:
Kurgusal gelecekte, özgür irade ve bireysellik feda edilir.
NİÇİN?
Sosyal Denge İçin
Huxley bu kitapta, hiciv hüneri ile bilim büyülenmesini birleştirerek bir anti ütopya (dystopian) yaratır. İçinde yaşayan toplum totaliter bir hükümet tarafından teknoloji ve bilim ile üretilir & yönetilir.
Toplumdaki bireyler Fordist seri hattı gibi üretilir ve sınıflara ayrılır.
BİLİM, TEKNOLOJİ & POLİTİKA
Bu 3 halka bireyselliğin azalmasına sebep olur!..
Cesur Yeni Dünya'nın basımından 1 yıl sonra Hitler başa geçer.
6 yıl sonra 2. Dünya Savaşı başlar. Totaliter devletin tehlikesi ve trajik sonuçları yaşanır.
13 yıl sonra Atom Bombası atılır bu da soğuk savaşı tetikler. Modern dünyada silahların yarışı başlar ve bu da TEKNOLOJİNİN altını çizmiştir.
Huxley’in kitabı sanki geleceğin kehaneti gibidir. Cesur Yeni Dünya’da bunları tahmin etmiş ve öyle bir ütopya yaratmıştır ki aslında yaşananlar bir ütopyadan çok bir anti ütopyadır.
Kitabın Temaları:
A) Teknoloji kullanarak bir toplumu kontrol altına almak:
CYD, bir uyarı niteliğindedir. Bir hükümete güçlü bir teknolojinin kontrolünü verilmesinin ne kadar tehlikeli olduğunu göstermeye çalışmıştır.
1. Üremenin teknolojik ve tıbbi yöntemlerle kontrol altına alınması:
Bokanovski İşlemi
Hipnopedya
2. Duyusal Filmler (Feelies)
3. Soma
Hükümet her ne kadar bilim ve gelişim konuşsa da aslında daha çok bilim keşfi ve deney demek istemiyor. Yanlıca mevcut kullanılan teknoloji daha nasıl verimli hale getirilir ki bireyler daha KUSURSUZ, MUTLU & YÜZEYSEL olsun!..
Hükümet Bilim’e limit koyuyor.
NEDEN?
ÇÜNKÜ Bilim gerçeği bulmaktır. Bu da hükümetin kontrolüne darbe demektir.
B) Tüketim Toplumu:
Bireyin mutluluğu ihtiyaçlarını tatmin etmesi olarak değerlendirilir. Bir toplumun başarısı ekonomik büyüme olarak kabul görür. Aslında Huxley yaşadığı toplumu da taşlar.
C) Mutluluk & Gerçek Uyuşmazlığı:
CYD da karakterlerin çoğu durumlarının gerçekliğini görmemek için kaçar. Soma buna bir örnek. Soma gerçeklere bir bulut çekiyor ve mutlu halüsinasyon görüyorlar. SOMA SOSYAL İSTİKRAR İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR ARAÇTIR.
John bunu kendi yolu ile denemeye çalışır. O YOL NEDİR? Shakespear’in Dünyası’dır. Örneğin: Lenina’yı ilk olarak Juliet gibi görmek ister ama sonra hüsrana uğrar ve ona "küstah bir fahişe" der.
Mond, mutluluğa öncelik veriyor ama burada gerçeği feda ediyor. İnsanların mutlulukla daha iyi olacağına inanıyor.
MOND GÖRE:
Mutluluk: Tüm bireylerin anında tatmini. Ne için? Yemek, seks, esrar, güzel elbiseler ve diğer tüketim elemanları...
Gerçeklik/Hakikat: Mond’un John ile konuşmalarından anlaşılan Mond 2 çeşit gerçeği ELİMİNE etmek ister:
1. Bilimsel ve Deneysel gerçeğe hiçbir vatandaşın ulaşamaması. Sürekli kontrol ediyor ve sakıncalı buluşları örtmesi.
2. "İnsani" gerçeklerin yok edilmesi: Aşk, arkadaşlık, kişisel ilişkiler...
BU 2 GERÇEK ÇOK FARLIDIR.
1) Objective Gerçek: Bir gerçeğin veya olayın kesin sonucu.
2) İnsancıl Gerçek: Bu yalnızca keşfedilir tanımlanamaz.
AMA BU 2 GERÇEKTE BİR ŞEY ORTAKTIR:
TUTKU / IHTIRAS
Mond'un gençken yeni keşiflerle kendinden geçmesi
John’un Shakespeare dilinde ve duygu yoğunluğunda kaybolması gibi.
Gerçeği bulmak bireylerde gayret gerektiriyor ve bu da yanında terslikler getiriyor. Gerçeği bulmak bireysel bir istek veya emeldir ve bununla toplum birleşmez!..
Tam Yetki Devletin Tehlikeleri: Devlet kendi gücünü ve istikrarını sağlamak için bireylerin davranış ve faaliyetlerini kontrol ediyor.
George Orwell’ın 1984 ünde devlet gözetimi gizli polis ve işkence ile sağlanıyor.
CYD ise teknolojik müdahale ile doğumdan ölüme kadar.
1984 de gücü kaba kuvvet ve korkutma ile
CYD ise gerçek dışı bir mutluluk sağlayarak insanlar özgür olup olmadıklarını bile umursamıyor.
1984 & CYD Hükümet Kontrolünün Sonuçu
İtibarın kayboluşu
Ahlakın yok oluşu
Değer Yargılarının yok oluşu
Duyguların yok oluşu
KISACA İNSANLIĞIN YOK OLUŞU!...............
Kitabın Motifleri:
A) Pneumatic (İçi hava dolu) :
1) Lenina’nın vücudu: Henry Foster ve Benito Hoover Lenina ile seks yapmanın açıklamasını bu kelime ile yapıyor. Lenina’nın kendisi de sevgililerinin onu içi hava dolu bulduğunu söyleyip bacaklarına vurur. Balon gibi bir vücut özellikle sinesi/göğsü
2) Sandalye: Duyusal Film ve Mond ofisindeki sandalyeler.
Bu kelime ile fiziksel bir özelliği tanımlamak bir kadını mobilyaya benzetmektir. Aslında Lenina’nın cinselliği bir emtea yani mala benzetiliyor.
B) "Ford Aşkına (My Ford):
Normal hayatta Aman Allahım (Oh my Lord) yerine Aman Fordum gibi terimlerin kullanılması
Ford = İsa
Bu dinsel söylem bir alışkanlıktır. Bu dinsel söylem saygı göstermek için teknoloji ile yer değiştirmiştir.
C) Yabancılaşma (Dışlanma):
Dünya devletinde uygun görülen davranışların ve görüntünün dışına çıkıldığında karakterler dışlanıyor.
Neden Uygunsuz Kabul ediliyorlar?
Bernard Marx: Pozisyonu Alfa artı için Küçük ve Güçsüz
Helmholtz Watson: Alfa artı rolü için çok akıllı
John: Kızılderiler diğer dünyadan geldiği için kabul etmiyor. Johh'da CYD’nın bir parçası olmak istemiyor.
D) Seks:
Kitabın her yerinde bolca bulunuyor. Nüfus sıkı kurallarla kontrol altına alınıyor.
Kadınların üreme hakkı yok. Kadınların 2/3 kısırlaştırılıyor geri kalanı doğum kontrolü yöntemi ile korunuyor. Hayata yeni bir insan gelmesi gerektiğinde ise kadınların yumurtalıkları alınıyor.
Sosyal ödül olarak kullanılıyor. Gelişi güzel seks ve birbirine bağlanmama destekleniyor.
İki toplum arasındaki FARK:
John, Lenina olan ŞEHVETLİ AŞKINDAN acı çekiyor Lenina ise SEKS ŞEHVETİNDEN acı çekiyor.
E) Shakespeare:
CYD da, Ford öncesi dünyada mevcut olan duygusal yoğunluk , trajedi yok ediliyor. Shakespeare ise John’un anladığı ve kendini ifade edebildiği bir dünya. Burada sert bir zıtlık ortaya çıkıyor.
Kitabın Sembolü:
Soma:
Toplumu kontrol altına almak için kullanılan teknolojik bilimin aracı. Toplum üzerinde dinsel ayin niteliğinde...
CEMAAT, ÖZDEŞLİK & İSTİKRAR İÇİN HANGİ YÖNTEMLER KULLANILIYOR?
1) Bokanovski Yöntemi (İnsan Kolonlama):
Bir yumurtanın 8 – 96 tomurcuklanarak çoğalması. Her tomurcuk 1 embriyo ve her 1 embriyo ise bir yetişkin demek. Önceden 1 insan yetiştirirken şimdi 96 insan yetiştirmek hedefleniyor.
Yalnızca Gamma, Delta ve Epsilonlar bu yöntemden geçer. Çünkü bu yöntem embriyoyu zayıflatıyor. Alfa ve Betalar bu yönteme tabi tutulmazlar. Bu yöntem istikrarın sağlanması için en önemli araçlardan biridir. Tek tip gruplarda standard erkek ve kadınlar. 96 tek tip makinede çalışan 96 tek yumurta ikizi.
2) Podsnap’s Tekniği (Hızlı Olgunlaşma):
1 yumurtanın olgunlaşmasını hızlandırmak. 2 yıl boyunca bir yumurta ve spermden binlerce kardeş bireyler üretmek.
3) Sosyal Belirleme Odası (Doğum Öncesi Şartlandırılma):
Niteliklerin bireylere dağıtılması. Yazgıları belirlenip şartlanmış olarak gözlerini açıyor. Hangi kastta iseler ona göre şartlandırılıyorlar. Örneğin: Kimya çalışanları toksik maddelere karşı direnci artırılıyor veya tropik hava şartlarında çalışacak olan işçilerin ısıya dayanıklı şartlandırılması gibi. Yapmak zorunda olduğu şeyi sevmek. Tüm şartlandırmaların amacı budur.
İNSANLARA KAÇINILMAZ TOPLUMSAL YAZGILARINI SEVDİRMEK!..
Bu 3 teknik bireylerin genetik, fiziki ve psikolojik olarak kaçınılmaz sosyal kaderlerini hazırlıyor. Kast sistemindeki istikrar, köleliklerini sevip kabullenmelerinden geçiyor
Seri üretim (Fordism) prensibi sonunda biyolojiye de uygulanır.
4) Neo-Pavlov Şartlandırma Odaları:
Kastlara neyi sevdirmek veya sevdirmemek isteniyorsa uygulanan yöntem. Örneğin: Delta bebeklerine Kitap & Çiçek veriliyor sonrasında çok yüksek zil sesleri ve elektrik şoku. Birkaç defadan sonra bebekler kitap ve çiçek gördüklerinde otomatik olarak kaçıyor.
5) Hipnopedya:
Uykuda öğrenme yöntemi entelektüel bilgilendirme için değil ama ahlaki değer yargılarının oluşumu için kullanılır. Örneğin. Bir Beta ya sürekli uykusunda Beta olmanın gururu ve mutluluğu, Gama, Delta & Epsilonlardan daha akıllı oldukları, Betaların Alfalar kadar çok çalışması gerekmediği….
6) Malthusin Kemeri:
Thomas Robert Malthus (1766-1834) İngiliz nüfus bilimci, ekonomik ve politik teorisyendir. Nüfus artışının yoksulluğa ve ölümlere yol açacağını savunmuştur. Teorisi yiyeceklerin aritmetik arttığı (1,2,3,4…) ama nüfusun ise geometrik arttığı ( 2, 4, 8, 32…..)
7) Seks
8) Soma
9) Günü Yaşamak:
Tarih öğretilmiyor ve "Tarih saçmalıktır" der Mond ( History is bunk -Henry Ford’un sözü-). Eğitimleri tarihi gereksiz ve yalnızca günün yaşanması gerektiği kısaca alternatif yaşamları hayal edemiyorlar.
10) Fordson Cemaat İlahi Evinde Dayanışma Günleri:
12 bireyin tek vücut olmaya, bir araya gelmeye, kaynaşıp 12 ayrı kimliği daha yüce bir varlıkta yitirmeye…
Benliğimin silinişine içiyorum.
Yüce varlığa içiyorum.
Yüce varlığın gelmek üzere oluşuna içiyorum.
Kitapta Shakespeare:
1.)
Nay, but to live
In the rank sweat of an enseamed bed,
Stew'd in corruption, honeying and making love
Over the nasty sty …
(Hamlet)
Hayır, fakat yaşamak
Dağınık bir yatağın ekşimiş ter kokusunda,
Çürüme, dalkavukluk ve sevişmeyle ağır ağır pişerek
Leş kokan domuz ahırının üst katında...
(CYD syf. 178)
Hamlet burada annesinin yeni kocası olan amcasıyla sevişmesinden duyduğu tiksintiyi dile getiriyor.
John gelişi güzel sekse şartlandırılmayan bir kişi olarak doğru zamanı bekliyor. Sevişeceği kişiyi umursamak istiyor. Gelişi güzel seksin problem olduğunu ve annesinin köyde gelişi güzel erkeklerle yatması köyden dışlanmalarına sebep olmuştur.
2.)
When he is drunk asleep, or in his rage
Or in the incestuous pleasure of his bed …
(Hamlet)
Sarhoş sızmışken, ya da öfkeli
Veya yatağında ensestten keyifli……
(CYD, sfy. 180)
Hamlet Claudius(amcası) kızgındır ve onu nasıl öldüreceğini söylemektedir.
Annesi ile yatan Pope’u uykudayken bıçaklama esnasında bu dizeleri söyler. Bu alıntı bir sav olarak davranışına kılavuz oluyor.
3.)
O wonder!
How many goodly creatures are there here!
How beauteous mankind is
O brave new world
(The Tempest)
Mucize
Ne kadar çok iyi yürekli varlık var burada!
Ne kadar güzel insanoğlu!
Hey cesur yeni dünya
(CYD, sfy. 187-188)
4.)
"Her eyes, her hair, her cheek, her gait, her voice;
Handlest in thy discourse O! that her hand,
In whose comparison all whites are ink
Writing their own reproach; to whose soft seizure
The cygnet's down is harsh …"
(Troilus & Cressida)
Onun gözleri, saçları, yanağı, yürüyüşü, sesi:
Sözlerinle can bulur, Ah! Güzel elleri,
Tüm beyaz mürekkeptir yanında
Yazarlar kendi utançlarını: yumuşak dokunuşuna kıyasla
Yavru kuğunun tüyü sert kalırı…
(CYD, syf. 193)
Troilus bu dizelerle Cressida’ya olan duygularını tabir ediyor. Cressida’ya deli gibi âşıktır ve odada olmamasına rağmen iltifat üstüne iltifat ediyor.
Rezervasyondan dönmeden önce Lenina uyurken Jonh bu dizeleri kullanarak Lenina’yı tarif eder. John’da Lenina’ya âşıktır.
5.)
"On the white wonder of dear Juliet's hand, may seize
And steal immortal blessing from her lips,
Who, even in pure and vestal modesty,
Still blush, as thinking their own kisses sin."
(Romeo & Juliet)
Konabilir sevgili Juliet’in mucizevî beyaz eline
Ölümsüz saadeti çalabilirler dudaklarından,
O dudaklar ki saf ve bakir iffetlerinde bile
Kızarırlar hala, kendi öpüşlerini günah sayar gibi.
(CYD, syf.193)
John burada Lenina'yı uyurken gördüğünde büyülenir. Aynen Romeo’nun Juliet ile tanıştığında büyülendiği gibi.
John burada aşkı saf ve kutsal kabul ediyor. Kafasına giren şehvetli düşüncelerden utanıyor.
6.)
Eternity was in our eyes and lips.
(Antony & Cleopatra)
Dudaklarımız ve gözlerimizdeydi sonsuzluk
(CYD, syf. 205)
Linda’nın soma tatili ömrünü kısaltır. Soma zamanın birkaç yılını yitirilmesine neden oluyor ama zamandan bağımsız tanıdığı ölçülemez süreler veriyor yani İnsanların uyuşturucu alıp sonsuzluğa uçması.
7.)
“Oh! She doth teach the torches to burn bright.
It seems she hangs upon the cheek of night,
Like a rich jewel in an Ethiop’s ear;
Beauty too rich for use, for earth too dear…”
(Romeo & Juliet)
Ah, o sevgili ki meşalelere ışıldayarak yanmayı öğretir!
Bir Etyopyalı’nın kulağındaki şık küpe misali
Asılı durur yanağına gecenin: öyle bir güzellik ki,
Kıyamazsın dokunmaya, yeryüzünde yok eşi….
(CYD, syf. 234)
Romeo, Juliet’i gördüğünde nasıl mükemmel ve güzel olduğunu söyler.
John da burada yine Lenina ve onun güzelliğini tasvir etmek için bu dizeleri kulanır.
8.)
“Let the bird of loudest lay
On the sole Arabian tree,
Herald sad and trumpet be…”
(The Phoenix and The Turtle)
Uzansın tek Arap ağacına,
Kuşların en çığırtkanı,
Müjdelesin kötü haberi trompet olsun…
(CYD, syf. 240)
Burada iki mükemmel sevgilinin doğuşu ve ölümü anlatılıyor.
John burada Helmholtz’u rahatlatmak için bu şiiri okur. Helmholtz öğrencilerine yalnızlık ve tutkunun eksikliği hakkındadır bu şiiri(syf. 237-238) okuduktan sonra şikayet edilir. John burada her mücadelenin bedeli vardır demek istiyor.
9.)
Is there no pity sitting in the clouds,
That sees into the bottom of my grief?
O sweet my mother, cast me not away:
Delay this marriage for a month, a week;
Or, if you do not, make the bridal bed
In that dim monument where Tybalt lies …"
(Romeo & Juliet)
Hiç mi acıma yok bulutlarda,
Izdırabımın derinliğini anlayacak?
Ah, canım annem, verme beni ellere!
Bir ay ertele bu evliliği, bir hafta:
Veya ertelemezsen, gelinlik yatağımı
O loş kabre kur Tybalt’un yattığı….
(CYD, syf. 241 – 242)
Lady Capulet, Juliet’i Paris ile evlenmesi için zorlar ve bu dizeler Juliet’in haykırmasıdır.
Juliet’in üzüntüsünü hissedeceğine Helmholtz güler bu da John’un sinirlenmesine sebep olur. Çünkü John kendini Romeo ve Lenina’yı Juliet’in yerine koyar ve aşklarının hiçbir zaman Kendi hayal dünyasında gerçekleşmeyeceğine inanır.
10.)
The murkiest den, the most opportune place" ,
the strongest suggestion our worser genius can,
shall never melt mine honour into lust.
Never, never!" .
(The Tempest)
Mağaraların en karanlığı, mekânların en elverişlisi,
En kötü dâhilerimizin dil dökmesi dahi,
Şehvete dönüştüremez şerefimi. Asla, asla!..
(CYD, syf. 251)
The Tempest’de Prospero, Ferdinand’ı kızı Miranda evlendikten sonra seks yapmasına ikna etmeye çalışması. Ferdinand kabul eder.
John’da, ilişkide beklemenin daha iyi olacağını Lenina’ya kabul ettirmeye çalışır.
11.)
O thou weed, who are so lovely fair and smell'st
so sweet that the sense aches at thee.
Was this most goodly book made to write 'whore' upon?
Heaven stops the nose at it …"
(Othello)
Ah yabani ot, öyle mükemmelsin,
Kokun öyle güzel ki, Duyularım can atar kavuşmaya.
Bu güzelim kitap, üzerine, orusupu, yazılsın diye mi yaratıldı?
Tanrı durur bu kelimede, okumaz….
(CYD, syf. 255 – 256)
Othello karısını burada orospu olarak adlandırır. Her ne kadar sevse de ondan nefret eder.
John’da Lenina'nın orospu olduğunu düşünür. Lenina’nın bakire olmasını ister.
12.)
Sometimes a thousand twangling instruments will hum
About my ears and sometimes voices.
(The Tempest)
Bazen bin tane telli çalgı mırıldanır kulaklarıma,
Bazen de insan sesleri.
(CYN, syf. 282)
Mond sorar : "Uygarlıktan hiç mi hoşlanmadınız?" John:" bazı güzel yanları var mesela bütün o müzikler." Mond Shakespeare’in bu dizelerini söyler.
Kitapta Hangi Değerler Kurban Edilir?
1) Duygular
2) Tutku
3) Bağlılık
4) İnsani ilişkiler
5) Eşitlik
6) Gerçek
7) Sanat
8) Deneyimler
Kitap da Karakterler:
JOHN:
Thomas (Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi Direktörü) ve Linda’nın oğlu.
Kitabın başında Bernard ana karakter gibi gözükse de rezervasyon dönüşünden sonra arka plana atılır ve John ana karakter olur.
Dünya Devletinin dışında New Mexico’da Vahşi Rezervasyonunda büyümüştür. Bu ilkel toplumdan da dışlanmış ve aynı şekilde Dünya Devletine de ayak uyduramamıştır. İki toplum tarafından ret edilir, "Ultimate Outsider" dır.
Dünya görüşü ve bilgisi Shakespeare’in oyunlarına dayalıdır. Değerlerini 900 yıllık yazar William Shakespeare'den alır.
Bu kitabın önemi nedir?
-- Kendi karışık duygu ve reaksiyonlarını bu kitap ile dile
getirir.
-- Dünya Devletinin değerlerini kritize etmek için Shakespeare’in kitabı bir iskelet oluşturur.
-- Mustapha Mond ile yüzleşmesinde onun gibi müthiş bir konuşmacı karşısında durmasına yardımcı olur.
Shakespeare, insan ve insancıl değerleri barındırıyor ki bu epey bir zaman önce Dünya Devleti tarafından terk edilmiştir.
John’un Dünya Devletindeki sığ mutluluğu reddetmesi, Lenina ile aşkını uzlaşamaması ve ona karşı şehveti ve sonucundaki intiharı aslında Shakespeare temalarını yansıtır.
Othelo (intihar eder) & Desdemona (öldürülür)
Romeo (intihar eder) & Juliet (intihar eder)
Hamlet (öldürülür) & Ophelia (boğulur)
John’un başta kullandığı "Cesur Yeni Dünya" Dünya Devletini tanıdıkça ironik ve pesimist hale gelir. John’un kendi değerleri ile Dünya Devletinin gerçeklerinin çatışmasının sonuçu delirmesine ve intihara sebep oluyor.
BERNARD MARX:
Alpha artı erkeği ancak fiziksel özelliklerinden dolayı dışlanır.
Psikiyatrist ve hipnopedya da ihtisaslaşmıştır.
Seks, spor ve toplum olaylarına karşı düşünceleri unorthodox kabul edilir.
Kendine olan güvensizliği Dünya Devletine memnuniyetsizlik olarak geri döner. Memnuniyetsizliği aslında kendi ortamına ayak uyduramayışıdır. Hoşnutsuzluğu sistematik veya felsefi yönden değildir .
Bu karakteri tanımamız biraz ironiktir. Neden? Direktör öğrencilere aşk ile ilgili tüm hayal kırıklıkları, bastırılmış duygular… kısaca insancıl duyguların elimine edildiğini anlatırken birden Bernard’ın özel düşüncelerine gidilir ve kıskançlığı ve rakiplerine karşı kızgınlığı…. Kısaca insancıl duygularını görürüz.
Bernard romanda kahraman değildir hatta roman ilerledikçe daha da düşer ama yine de okuyucuya ilginç gelir çünkü insandır. Elde edemeyeceği şeyleri ister.
Vahşi Rezervasyona gitmeden önce yalnızdır, kendine güveni yoktur ve tecrit edilmiştir. John ile birlikte popülaritesi artar ve Dünya Devletinin eleştirdiği tüm yanlarından yararlanmaya başlar. Gelişi güzel seks gibi.
Ne zamanki John, Bernard’ın oyuncağı olmadığını ve onun istediklerini yapmayacağını söyler, işte o zaman Bernard tekrar düşüşe yani eski haline geri döner.
İsmi:
Bernard Marx : 19y.y. Alman yazar. Kitabı "Das Capital" , kapitalist bir toplumu kritize eden tarihi bir başyapıttır. Fikirleri komünizm temelini atmıştır.
George Bernard Shaw: İrlandalı oyun yazarı. Pygmalion (My Fair Lady) romanı için 25 yaşında Nobel ödülü, 38 yaşında da Oscar almıştır. Her 2 ödülü de almış tek insandır. Sosyalizm & Kadın haklarının savunucusudur. Genelde sosyal problemler, eğitim, din, hükümet, sağlık sistemi gibi konularda yazmıştır.
MUSTAPHA MOND:
Alpha çift artı dır.
Dünya’yı kontrol eden 10 denetçiden biridir. Batı Avrupa'nın başındadır.
Bir zamanlar hırslı genç bir bilim adamıymış. Kanuna aykırı ve tutkulu araştırma yaparmış. Ne zaman keşif edilir kendisine iki seçenek sunulur: ya sürgün ya da dünya denetçisi olarak eğitilecek.
Bilimi kendi isteği ile bırakır ve şimdi bilimsel buluşları sansürler ve farklı düşünenleri sürgüne yollar.
Dünya Devletini savunan en güçlü ve akıllı kimsedir. Romanın başında sesi Dünya Devletinin tarihini ve felsefesini açıklar. John ile olan münakaşasında ise Dünya Devleti ve Shakespeare toplumu arasındaki temel farklılıkları ortaya koyar.
Çelişkili bir karakterdir. Neden?
Çünkü Shakespeare ve İncil gibi yasaklanmış birçok kitabı vardır. Eskiden bir bilim adamıdır ama şimdi bu fikirleri sansürler ve totaliter bir devleti kontrol eder.
Ona göre insanlığın esas hedefi istikrar ve mutluluktur.
İnsan ilişkileri, duygular, kendini ifade etmek gibi kavramlara karşıdır.
İsmi:
Mustafa Kemal Atatürk: 1. Dünya Savaşından sonra Laik Cumhuriyetin kurucusu .
Sir Alfred Mond: Sanayici ve Kraliyet Kimyasal Endüstrisinin kurucusu. Sonra Siyonist hareketine katılmıştır (Filistin’de İsrail kurmak)
HELMHOLTS WATSON:
Duygu Mühendisliği Üniversitesinde yazı bölümünde hocadır ve Alpha artı dır.
Kastının en mükemmel örneği ama o işinin boş ve anlamsız olduğunu düşünür ve yazma yeteneğini daha anlamlı şeyler için kullanmak ister.
Bernard ile arkadaştır çünkü ortak noktaları Dünya Devletinden ikisi de hoşnut değildir.
Helmholts’un eleştirileri Bernard’dan daha felsefi ve entelektüeldir. Aslında Bernard önemsiz şikâyetler yapmaktadır.
Bernard için Helmholts olamadığı her şeydir: Kuvvetli, akıllı ve çekici...
Bernard verilen sosyal statü için yeterli değildir ve Helmholts ise tam tersi haddinden fazla yeterlidir ve bundan dolayı da dışlanır ve kendini yalnız hisseder.
Jonh ile iyi arkadaştır. Ama ikisi arasında çok büyük bir fark vardır. Helmholts Shaskepear’in şiirlerini anlar ama ne zaman anne, evlilik, baba kelimelerini duyar, bunları kaba bulur ve saçmalık olarak kabul eder, hatta güler. John ile konuşmalarından çıkan Helmholts gibi akıllı biri bile yetiştiği çevre tarafından etkilenir.
İsmi:
Herman Von Helmholts: Alman fizikci ve hekim.
John B. Watson: Amerikan davranış bilimci.
LENİNA CROWNE:
Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezinde aşılama görevlisi bir Beta artı.
Major ve minor karakter için arzulanan bir obje.
Bazen davranışları alışılmışın dışında olduğu için ilginç bir karakterdir. Örneğin 4 ay aynı adamla (Henry Foster) çıkması veya Bernard gibi topluma uymayan birinden hoşlanması veya John’a karşı ihtirası gibi.
Ama eninde sonunda değerleri Dünya Devletinin geleneksel değerlerleridir.
İsmi:
Vladimir llyich Lenin: Komünist devrimci ve Bolşevik Partinin lideri
FANNY CROWNE:
Merkezde Embriyo bölümünde çalışan bir Beta ve Lenina'nın arkadaşı.
Lenina ile akraba değildir. Dünya Devletinde aynı soyadı olağandır. Çünkü yalnızca 10.000 soyadı kullanılır.
Fanny’nin sesi kendi kast ve toplumdaki geleneklere uygundur.
Lenina’yı sürekli uyarır (sağduyusu gibi )
İsmi:
Fanny Kaplan: Rus politik devrimci. Lenin’e başarısız bir suikast girişimi olmuştur. Fanny ile Lenina ‘nın arkadaşlığı ironiktir.
HENRY FOSTER:
Merkezde bilim adamıdır. Geleneksel bir Alpha erkeğidir. Lenina’nın sevgililerinden biridir.
İdeal bir vatandaştır: İşinde verimli ve akıllı. Boş zamanlarını spor ve seks ile doldurur.
Önemli bir karakter değildir ama merkezin nasıl çalıştığının açıklamasında yardımcı olur.
THOMAS ‘ TOMAKİN’ :
Merkezin Alpha direktörü ve John’un babası.
Bilmiş ve kendi öneminin etkisi altındadır.
John oğludur ve bu onu savunmasız bırakır. İşini bırakmak zorunda kalır çünkü Dünya Devletinde bir çocuğun babası olmak skandal ve müstehcen bir davranıştır.
LİNDA:
Jonh’un annesi Beta eksi.
Vahşi Bölgeye, Tomakin ile ziyaretinde kaybolur ve orada bırakılır. Tomakin’den olan oğlu John’u orada doğurur ve bebek ile Dünya Devletine dönmeye utanır.
18 yıldan beri Vahşi Bölge'de yaşamaktadır.
Dünya Devletindeki şartlandırılmasından dolayı köy erkekleri ile gelişi güzel ilişkiye girer ve bundan dolayı dışlanır.
Dünya Devletine geldiğinde de dışlanır: çünkü şişmandır ve yaşlanmıştır.
POPE:
New Mexıco’daki Malpais’in yerlisi.
Linda’nın sevgili ve Linda’ya ‘ The Complete Works of Shakespeare’ verir.
Linda ile ilişkiye girerek Linda'nın köyden dışlanmasına sebep olur ve John gençken onu öldürmeye çalışır.
İsmi:
Pope: Pueblo Kızılderili kabilesinin dini lideri ve Pueblo Ayaklanmasının lideri (İspanyol kolonistlere karşı ayaklanmıştır).
Kitabın Etrafındaki Tartışmalar:
1. CYD, 1932 da İrlanda’da yasaklanmıştır.
2. 1980 de Miller, Missouri eyaleti okullarından kaldırılmıştır.
3. 1993 de Kaliforniya eyalet okullarının okuma listesinden kaldırılmaya çalışılmıştır.
4. Polonyalı eleştirmenler Huxley’in CYD yazdığında Mieczyslaw Smolarski ( The City of the Sun 1924) ve Podroz poslubna pana Hamiltona ( The Honeymonn Trip of Mr. Hamilton 1928) kopya çektiğini savunur.
ALDOUS HUXLEY - CESUR YENİ DÜNYA & GEORGE ORWELL- 1984
-- Orwell’in korkusu kitapların yasaklanması idi. Huxley ise kitapları yasaklamaya gerek kalmamasın zaten kimse okumak istemeyeceğini anlatır.
-- Orwell bilgi akışının engelleneceğinden korktu. Huxley ise tam tersinden korktu. Çünkü her şeyin fazlası insanları pasif yapmaktadır.
-- Orwell gerçeğin gizleneceğinden korktu. Huxley ise gerçeğin ilgisizlikten yok olacağından.
-- Orwell toplumun esir olmasından korktu. Huxley ise önemsiz bir toplum olmamızdan (duyusal filmler, gelişi güzel seks…..)
-- Orwell insanların şiddet ile kontrol edildiklerini, Huxley ise zevk enjekte edilerek kontrol edilebildiklerini yazdı.
-- Orwell, KORKTUKLARIMIZ bizim sonumuzu getireceğini ama Huxley ise ARZULARIMIZIN sonumuzu getireceğini savundu.
BRAVE NEW WORLD REVISITED (1958)
-- BNWR, roman değildir. İlk romanındaki hikâye veyahut karakterlere geri dönüş mevcut değildir. Bu kitap neredeyse 30 yıl sonra, o gün yaşadığı dünyanın Cesur Yeni Dünya’ya ne kadar yakınlaştığıdır.
-- Hayal dünyası çok hızlı gerçeğe dönüşmektedir.
-- Dünya çok değişmiştir. II Dünya savaşı sonrasında Soğuk Savaş ve Dünyanın teknolojik silahlarla donatıldığı insanların ise totaliter devletler tarafından yönetildiği.
-- İnsanların rahatlıkları ve zevkleri için özgürlüklerini feda etmeye hazır olduklarını görebiliyordu.
--Televizyonlardaki sayısız reklam bombardımanları, insanların kullandıkları mutluluk hapları….
-- Propaganda yaygınlaşmış ve Hitler gibi diktatörler propagandanın kuvvetini dünya’ya göstermişti.
‘’ Give me liberty or give me death ‘’
çok kolaylıkla
‘’ Give me television and hamburgers, but dont bother me with the responsibilities of liberty’’
değiştirilebilineceğini görmüştür.
18 Haziran 2009 Perşembe
Elele tutuşmadan, öpüşüp koklaşmadan aşk yaşanır mı ?
Biz bilmiyoruz, ama yaşanıyormuş.
Jane Austen de bunu Aşk ve Gurur adlı kitabında mükemmel bir şekilde kağıda dökmüş.
Elizabeth ve Mr.Darcy’nin gururun arkasına sığınan masum aşk hikayesini sosyal mizah kurgusuyla anlatan Jane Austen, 19. yy sonlarında yazdığı kitabında dönemin aristokrat ve alt tabaka ailelerinin yaşamlarından örnekler vermiş.
Aşklarını uzunca bir süre birbirlerine itiraf edemeyen çiftler, teknolojik gelişmelerden nasibini almamış sosyal yaşam içinde hareketli hayatın kapılarını açan tek unsur olan dedikodu, hayatını evde oya işleyerek, akraba gezmelerine giderek geçiren genç kızlar, balolar…
Kitabın sunumunu sıkı bir Jane Austen hayranı olan Ayşe yaptı.
Mekanımız Astoria AVM girişindeki Clementine.
Sunucu Ayşe olunca, sunum gecesinin büyük sürprizlerle dolu olduğunu düşünmemek mümkün değil.
Clementine’de sadece bize ayrılan özel oda , 19. yy’da Hertfordshire’daki bir malikanenin dönem mobilyaları ile döşenmiş bir oturma odasına dönüşmüştü. Yuvarlak fiskos masaları, beyaz işli örtüler, aile resimlerinin sergilendiği çerçeveler, fonda Debussy’nin insanı nilüferlerin yüzdüğü göl kenarına sürükleyen piyanosu.
Geceye katılmadan önce Ayşe hepimizden dönemi çağrıştıran bir obje getirmemizi istedi.
Kimimiz bir kolye, kimimiz bir küpe, bir şal, fırfırlı bir şemsiye, şapka, çerçeve, fincan getirmişti. Hatta dönem kıyafetlerini çağrıştıran elbise giyenimiz bile vardı.
Masanın üzerinde şapkalarında fistoların, dantellerin uçuştuğu kadın başı maskeler bizi bekliyordu.
Yemeğimizi yedikten sonra oturma bölümüne geçerek çay-kahve eşliğinde Ayşe’nin sunumunu beklemeye başladık. Ortadan kaybolan Ayşe, kısa bir süre sonra üzerinde Gülden Abla’nın annesinin diktiği dönem kıyafeti ile aramıza döndü.

Kitabı ve dönemi derinlemesine araştıran bir sunumla bizi bilgiye boğduğu kalmamış gibi, daha önceden yaptığı Quiz’le de kitabı ne kadar dikkatle okuduğumuzu ölçmüş ve en doğru yanıtları veren arkadaşlara da sembolik birer hediye getirmişti.
Ama hediyenin en büyüğünü en sona saklamıştı. Elimize birer sarı zarf tutuşturdu. Zarfı aynı anda açmalıydık. Ayşe’den gelen direktifle aynı anda zarflarımızı açtık veeeee…
Yüzümüzde şaşkınlık, hayranlık, memnuniyet, mutluluk izleri birbirine karıştı, bir bulamaç oldu.
Zarfta, Aşk ve Gurur’un 1995 yılında İngiliz BBC Kanalı’nda gösterilen dizi versiyonunda Mr.Darcy’yi canlandıran Colin Firth’ün adımıza imzalı fotoğrafı vardı.
Kitap sunum gecelerimizde çıta hep biraz daha yukarı taşınıyor. İtiraf etmek gerekirse her sunum gecesine giderken “acaba bu akşam ne sürprizler bizi bekliyor?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Bir sonraki ay, Aşk ve Gurur’un masum aşkları yerini şehvet dolu, arzularını hayvani dürtülerle bastırmaya çalışan, erotik fantazilerin çılgınca yaşandığı bir aşka bıraktı.
İspanyol yazar Almudena Grandes’in erotik edebiyat ödülü almış Lulu adlı kitabını okuduk.
Ağabeyinin arkadaşına aşık olan ve onunla evlenerek, evliliklerini marjinal erotik seks hayatları ile renklendiren bir çiftin aşk hikayesi.
Kitabın yazarı bir İspanyol olunca, kitabın konusu da İspanya’da geçince sunum gecesinin mekanı olarak Arnavutköy’deki butik otel – restaurant L’Ola seçilmişti.
İspanya mutfağının en lezzetli yemeklerini şık bir sofrada yedik.
Hakkında sunum hazırlamak için zor bir kitap olduğunu düşündüğüm Lulu’yu Gülda sundu. Bu kitapta sunacak ne olabilir diye düşünürken, Gülda’nın sunumu, aslında bir kitaptan ne kadar çok edinim sağlanabileceğini ortaya koyuyordu.
Seksi kıyafeti ile sunumunu yapan Gülda, hepimizi konunun içine layıkıyla çekmeyi başardı.
Kitaptan öyle notlar çıkarmıştı ki, benim algıladığımdan çok farklı bir formata bürünmüştü.
Almudena Grandes’in eşi, ünlü şair Federico Garcia Lorca ile karşılaştırılan İspanyol şair Luis Garcia Montero. Montero Mayıs ayında Uluslararası İstanbul Şiir Festivali’ne eşi ile katılmıştı. Gülda’nın sürprizi, Grandes’in Türkiye’de yayımlanan ikinci kitabı İnsan Coğrafyası Atlası’nın imzalı bir baskısı idi. Ayrıca yazarla yaptığı mini röportajı da videoya çekerek hepimize birer CD’de hediye etti.
Bu öyle bir his ki, sanki Grandes bu kitabı sadece bizler için yazmıştı. Şair eşine eşlik etmek için İstanbul’a gelmemişti de, kitabını okuduğumuz için bizi ödüllendirmişti.
Mükemmel sunumlarınız için teşekkürler Ayşe ve Gülda!
(Peyman)
8 Mayıs 2009 Cuma
We Are 14 Turkish Ladies!..
*************************************************************
Aşk ve Gurur için hazırlanırken farklı birşey yapmak istedim. Aslında sunumu doğum günümde (26 Şubat) yapmak istemiştim ama şimdi düşünüyorum iyiki yapamamışım çünkü o gün Belkis benim yerime kendi sunumunu yaptı ve artı olarak kızlar bana muhteşem bir doğum günü süprizi hazırlamıştı.
Farklı ne olabilir diye düşünürken, aslında ben Jane Austen'ı BBC dizileriyle tanımıştım. Bu dizilerden sonra kitaplarını okumaya başladım ve çok keyif aldım. Bu kitabın birçok dizi ve sineması yapıldı ama 1995'de BBC için çekilen ve Colin Firth'ın oynadığı tartışılmaz benim için en iyisiydi.
Colin Firth'ı buraya getiremiyecegime göre onun herbirimizin ismine imzalı ve o dizide oynadığı kostüm ile fotoğrafı idi. Hızlı bir araştırma ile adresini ve resmini buldum ve 14 adet çoğaltım. Şimdi sıra kısa ve öz bir mektuba geldi. İnanmıyacaksınız ama çok heyecanlandım çünkü 50% okuyabilirdi veya okumuyabilirdi, 50% imzalıya bilirdi veya imzalamıya bilirdi, 50% herbirimizin ismine imzalıya bilirdi veya imzalamaya bilirdi, 50% mektubum kaybolabilirdi veya kaybolmaya bilirdi......
Mektup açılışım, " We are 14 Turkish Ladies " ile oldu bitişim kocaman harflerle herbirimizin ismi ve eğer imzalarsa sunumum için " Icing on the cake !.. " olacağı idi. Şişli PTT gittim. İlk önce normal postaya verecektim ama bu benim için önemliydi ve en azından gittiğine emin olmam gerekiyordu ve APS ye verdim. İş elbisemle gitmişim ve çok ciddi olarak postamı vermişim ama bir bilseler içindekini !..
Gönderimin üzerinden 1 ay geçince o heyecanınız doğal olarak azalıyor ama her postacı şirkete geldiğinde acaba bu sefer mi? diyede düşünmeden edemiyorsunuz.
Normalde postacı mektupları ön tarafa bırakırdı ama O gün bana doğru yürümeye devam etti. Bu şu demekti, önemli olduğu için imzamı alması gerekiyordu yani Maliyeden yada Ticaret Odasından yada Colinden... Kalbim hızla atmaya başladı. İçimden tempo tuttum Colin, Colin, Colin, Colin..... Bizim postacımızda orta boylu hafif tombul tarafından güler yüzlü bir abi. Yine gülerek geldi merak etme oralardan değil dedi ben halen içimden Colin, Colin, Colin, Colin ..... çantasından zarfı çıkardi ve elime koydu. Utanmasam boynuna sarılacaktım ama kısaca teşekkür edip gitmesini bekledim. Zarfı masama koydum halen içimden Colin, Colin, Colin, Colin ... Acaba herbirimizin ismine imzalamışmıydı? Dikkatli birşekilde zarfı açtım.
Tüm resimlere bakmaya başladım: Ayşe, Aycan, Aysun, Ayşen, Belkis, Billur, Bilgen, Gülda, Gülden, Peyman, Reyhan, Özlem, Yonca, Nur !.....
İnanamıyordum üzerinden 2.5 ay geçmiş ve elimde herbirimizin adına imzalanmiş fotoğrafları duruyor. O kadar heyecanlandım ki birini aramam lazım ama kızları arıyamam çünkü süpriz bozulur bende annemi aradım.
Ayşe : Anneeeeeeee !...
Anne: Efendim kızım.
Ayşe : Colin Firth imzalı fotoğrafları geldi. Hemde ayrı ayrı hepimizin ismine imzalamiş.
Anne: Sessizlik .......
Ayşe : Yani Ediz Hun 'un imzalı fotoğrafı gibi düşün Anneeeeeee !......
(Ayşe)
4 Mayıs 2009 Pazartesi
Aşk ve Gurur - Jane Austen - 27.04.2009

Kitap: Aşk ve Gurur
Yazar: Jane Austen
Yer: Cafe Celementine
Sunucu: Ayse
Katılımcılar: Ayşen, Aysun, Aycan, Belkis, Billur, Bilgen, Gülden, Gülda, Peyman, Reyhan, Nur, Yonca
.....................................................................................
'' Dünyaca kabul edilmiş bir gerçektir, hali vakti yerinde olan her bekar erkeğin mutlaka bir eşe ihtiyacı vardır. ''
.....................................................................................
My name is Elizabeth,
But my friends call me Lizzy,
I am daughter of Mr & Mrs Bennet,
I am the second eldest of 5 girls,
But I am not yet one and twenty!..
THIS IS;
My story through the eyes of Jane Austen,
This is, Pride and Prejudice!..
And the story Begins!.......
.....................................................................................
19yy sonlarında yazılmış olan bu dönem kitabı,
Neden kadınları heyecanlandırırda erkekleri deli eder?
Bu kitap Neden basit bir aşk hikayesi olarak değerlendirilir?
Neden kadınlar hayatları boyunca Mr. Darcy gibi bir eş arar?
Neden erkekler Mr. Darcy'den bu kadar nefret eder?
Neden, Neden, Neden ?
Bütün Nedenleri bir kenara bırakalım ve bu kitaba farklı bir açıdan bakmaya çalışalım. Bu kitap yazılmaya başlamadan önce İngiltere büyük bir değişim içine girmeye başlamıştır. Kitap yazılır ve revize edilirken de bu değişim devam etmektedir.
.....................................................................................
A. KITAP ÖNCESİ İNGİLTERE:
Charles I (1600-1649)

* Mutlak gücün destekcisi olduğu için İngiltere parlementosu ile iktidar mücadelesine girer.
* Parlementoya danışmadan birçok karar alır, halkın ve parlementonun karşı olmasına rağmen fransız katolik bir prenses ile evlenir, zorla vergi toplar ve dini reformlar yapmaya çalışır.
* Sonuç olarak zorla parlemento ve askeri güç ile tahtan indirilir ve idam edilir.
King James II (1633-1701)
* Bu ihtilale " Glorious Revolution 1688 " denir çünkü çok sessiz ve kansız olmuştur.
* " Divine Rights of King " ögretisi terk edilir, İngiltere hanedanının son katolik kralıdır ve bu ihtilal ile birlikte protestanlara kapı açılır, modern demokratik İngiltere parlementosunun tohumları atılır, " Bill of Rights " (Insan Hakları Beyannamesi) doğar ve bundan sonra kraliyet mutlak gücü elinde tutamıyacaktır.
Amerikan İhtilali (1775-1783)

* 13 eyalet birleşerek " Decleration of Independance " (Bağımsızlık Bildirgesi) yayınlar. Kısaca bu bildirge: 13 Amerikan kolonisinin bağımsız birer eyalet ve İngiltereye bağlı olmadıklarını beyan eder.
* 8 yıl süren savaşlardan sonra bağımsız bir ülke " United States of America " doğar.
** Amerikan ihtilalinde Jane Austen dünyaya gelir.
B. KİTAP YAZILIRKEN INGİLTERE (1796-1797)
Fransız İhtilali (1789-1799)

* Bu ayaklanma Fransa için politik ve sosyal bir değişimdir.
* Fransızlar bu ihtilale kaba karşı koymuş ve güçlenmekte olan orta sınıfı küçümsemiştir. Değişim iki yolla olur ya kanlı yada aşamalı evrimle. Fransız aristokratlar bunu kanlı gecirmiş ve takribi 1600 aristokrat giyotinden geçmiştir.
* İngilizler, Fransızların yaşadığını yaşamamak için harakete geçer ve yükselmekte olan orta sınıfın isteklerine uyum sağlar.
* Eski düşünce yapısını ve değerleri yıkılır ve sınıflar arası geçişe izin verilır.
* İngiltere sosyal değişim yanı sıra ekonomik değişimde yaşıyordu. Güç toprak sahiplerinden (aristokratlardan) sanayiciye, tüccarlara, bankayacıya ve üreticiye (orta sınıf)kayıyordu.
** Bu dönemde Jane Austen daha 21 yaşında " Aşk ve Gurur " (Pride and Prejudice) yazmaya başlar. Kitabın ilk ismi " İlk izlenimler " (First İmpressions) dir ancak kitabı revize ederken döneme uygun olarak ismini " Aşk ve Gurur " (Pride and Prejudice) değiştirmiştir.
C. KİTAP REVİZE EDİLİRKEN İNGİLTERE (1811-1812)
Napolyon Savaşları (1803-1815)

* Fransız ihtilali (1789) bu savaşları tetikler.
* Napolyon ve Fransız hanedanı arasındaki çekişmedir.
* Fransız imparatorluğuna karşı savaşan ve sürekli değişen mualif ülkeler olmuştur.
* İngiltere ile sürekli savaşmıştır. Fransa çok çabuk yükselmiş ancak 1812 de Rusya fetih denemesi çok büyük bir yenilgi ile sonuçlanmış ve çökme devrine girmiştir.
George III (1738-1820)

* Kitap revize edilirken dönemin kralıdır.
* Aklı dengesi yerinde olmadığı için oğlu George IV yerine vekil olmuştur.
* Babası George III ölene kadar (1820) saltanat vekili olarak hüküm sürmüştür.
* Vekil olduğu dönem 9 yıl gibi çok kısa bir süredir ve döneme "Regency Period" (Zarafet Dönemi) denmiştir.
* Bi önceki dönem Georgian/Barok dönemi çok cavcavlı ve şaşatalı bir dönemdir. Peruklar, takmak bıyıklar, yüzlerde pudralar.... hakimdir. Zarafet Dönemi ise tam tersi daha sade ve zarif bir dönemdir.
1812 Savası (1812-1814)

* Bu dönemde İngiltere Fransa ile savaştadır. İngiltere, Fransa ve Amerika arasındaki ticareti engellemeye çalışır, Amerika vatandaşı İngilizleri zorla askere alır ve Amerika'yı zayıflatmak için Kızılderililere silah yardımı yapar.
* Savaş İki yıl sürer ve sonucunda İngiltere yenilgiye uğrar. Amerikanın, İngilizlere karşı kazandığı ikinci büyük zaferdir.
.....................................................................................
Tüm bu gelişen olaylar İngiltere'de Sosyal ve Ekonomik değişimlere sebep olmuştur. İngiltere Zanaatkarlıktan endüstriyel devrime doğru hızla yol almıştır. Orta sınıf gün geçtikçe güçlenmiştir(tüccar, doktor, bankacı, fabrikatör vb.). 1800'de başlıyan Endüstriyel devrim İngilizlerin hayatlarını değiştirdi. Teknoloji, ticareti ve üretimi kolaylaştırmış ve daha karlı bir hale getirmiştir. Orta sınıf, zenginleştikce aristokratların bir parçası olmak istemiş ve zenginliklerini büyük topraklar alarak ve modaya uygun giyinerek sergilemeye başlamışlardır.
.....................................................................................
JANE AUSTEN (1775-1817)

* 1775'de İngilterenin güneyinde Steventon, Hamshire'da doğdu.
* Annesi Cassandra Oxford eğitimli bir babanın kızı, babası William George'da Oxford eğitimli bir rahipdi.
* Babasını 300 kişilik bir cemaati vardı ancak rahiplikten geliri iyi olmadığı için öğretmenlikte yapmıştır.
* Altı erkek ve bir kız kardesi vardır. Kendisi sekiz kardeşin yedincisidir.
* Zamanı için iyi eğitimli sayılırdı. Babasının öğretmenlik yapması eğitimini kolaylaştırmıştır. Babası her zaman okumasına ve yazmasına destek vermiştir. Geçmiş döneme ait çok kitap okurdu ve kısa hikayeler yazardı. Yazdığı hikaleri yüksek sesle ailesine okurdu.
* Jane Austen , orta sınıfın para kaygılarını kendi ailesi içinde hep yaşamıştır. Babası erkek çocuklarından yanlızca birini Oxford'da okutabilmştir. Jane'in iyi bir çeyizi yoktu ve mirasıda kayda değer değildi.
* Bu kitabı ilk yazmaya başladığında 21 yaşındaydı ve yaşadığı kasabadan başka biryeri görmemişti. Babası kitabın ilk halini bir yayınevine götürdüysede olumlu bir yanıt alamamıştır.
Tom Lefroy

* 1801'de babası rahiplikten emekli olunca Bath taşınırlar. Bath büyük ve modern bir şehirdir ve Jane burda tiyatrolara ve danslara gitmeye başlar. İnsanlarla tanışır ve insan davranışlarını gözlemlemeye başlar.
Harris Bigg Wither

* 1809'da babası öldükten sonra annesi ve kızkardeşi ile Chawton'a taşınır ve en verimli dönemine girer.
* Hiçbir zaman sağlıgı çok iyi olmamıştır ve ablası Casandra'nın kollarında 1817'de 42 yaşında ölür.
* Ölümünden sonra 1818'de Northanger Abbey ve Persuasion kitapları basılır. Son iki kitabında gerçek ismi basılır.
.....................................................................................
HIKAYE
Londranın 80km dışında Herfordshire'da Netherfield Park malikanesine Mr. Bingley'in taşınması ile öykümüz başlar. Mr. Bingley'in çok yakınında Longbourn mülkünde de Bennet ailesi yaşar ve Mr. Bingley'in bekar olması Mrs. Bennet'in beş bekar kızı için büyük bir potansiyeldir. Bu öykü bir toplumun başarı öyküsüdür ve üst tabakaya atlama başarısıdır. Bu atlama evlilik ile olur, evlilik araç olarak kullanılır. Gurur ve ilk izlenimlerin aslında insanı nasıl önyargılı davranabileceğini gösterir.
Öykümüzde 4 evlilik olur:
1.) Elizabeth Bennet - Mr. Darcy
2.) Jane Bennet - Mr. Bingley
3.) Lydia Bennet- Mr. Wickham
4.) Charlotte Lucas - Mr. Collins
Kitapda herkes istediğini elde eder:
1.) Mrs. Bennet 3 kızını evlendirir.
2.) Jane iyi huylu ve Elizabeth saygı duyup sevebileceği bir kocaya sahip olur.
3.) Lydia sokaklara düşmekten kurtulur ve sevdiği bir adamla evlenir.
4.) Mr. Wickham'ın askerlikte ve sosyal ilişkilerde statüsü yükselir.
5.) Charlotte ev, güvence ve evliğe Collin sayesinde ulaşır.
6.) Elizabeth'in Mr. Darcy ile olan evliliği kuzeni Mr. Collin'in statüsünüde yülseltir.
TEMALAR :
A) Sosyal Hiyearşi - Romanda sınıf heryerdedir ve eleştirilir. Bi kaç örnek vermek gerekirse: Lady Catherine eski aristokrasiyi temsil ediyor. Darcy, aileden geçen büyük topraklara sahip bir asildir. Mr & Mrs. Bingley'in babası servetini ticaretten kazanmış olup aristokrasi içine paraları ile girmişlerdir. Mr. Colin eğitimli bir rahiptir ama parası yoktur ve sosyal sınıflamada en alt sıradadır.
B) Sosyal Değişim - Değişime güzel bi kaç örnek: Lady Catherine'in, Elizabeth'in evine kadar gelip Darcy ile evlenmemesine ikna etmeye çalışması. Eskiden olsa uşaklarından birini gönderip Elizabeth'i ayağına getittirirdi. Darcy , Wickham'ı bulmak için Londra'ya kendi gitti. Eskiden olsa adamlarını gönderir ve zorla Wickham'ı getittirirdi. Mr. Colin'in gidip kendini Darcy'e tanıtması. Eskiden olsa böyle bir davranış düşünülemezdi.
C) Dedikodu - Zamanın sofistike bir iletişim sistemi idi. Telefon olmadığı için insanlar birbirleri dedikodu ile takip ediyordu.
D) Kişisel Evrim - Kitapta neredeyse tüm karakterler kişisel evrimlerini yaşar. Darcy başta kendini çok ciddiye alır ve ilk evlenme teklifinde net olarak iki dünya çatışması görülür. Sonunda hatasını anlar ve ikinci evlenme teklifinde kendi kafasındaki statü, aile ve para kavramlarını siler. Kendi egosunun üstüne geçer ve kendisinin bile herkesten üstün olmadığını kabul eder. Elizabeth'in evrimi Pemberly'i ziyareti ile başlar. Ziyareti aslında onun acısını artırır. Ailesinin kaba davranışları ve kendi mirası ve aslında Darcy'nin önceden ailesi hakkında söylediklerinin gerçek olması ama aslında bu gerçeği ondan duyması guruna dokunmuştur. Bi anda Elizabeth'in kibri tevazuya dönüşür çünkü kendisinin ve ailesinin statüsünün yükselme olanağı vardır.
E) Gurur - İnsanın gururu olayların doğruluğunu görmeyi engeller. Gurur Darcy ve Elizabeth'in önündeki en büyük engeldir. Örnek vermek gerekirse, Elizabeth'in gururu sağduyusunu gölgeler ve Wickham'ın Darcy hakkındaki hikayesine inanır.
F) Aşk - İngiliz edebiyatının en önemli aşk romanlarından biridir. Birleşmeden önce önlerine birçok engel çıkar ve birleşmek için bu engelleri aşmak zorundadırlar.
G) İtibar - Bir kadının itibarı önemlidir ve davranışları belli başlıdır. Benimsenen davranışların dışına çıkıldığında toplumdan dışlanırlar. Bi kaç örnek verkmek gerekirse, Elizabeth'in tek başına Bingley'in malikanesine hasta kardeşi Jane ziyarete gitmesi ve Lydia'nın aşkı için kaçması.
H) Seyahat - Birçok olay iç mekanda geçer. Seyahatlar kısa yada uzun olsada romana bir değişim getirir. Elizabeth'in Collin/Charlotte evlerine seyahati, Darcy'in evlenme teklifini getirir. Elizabeth'in Pemberley'e seyahati, Darcy'e olan duygularını netleştirir.
SEMBOLLER :
Pemberley romandaki en belirgin semboldür. Elizabeth'in köprüyü geçerken Darcy'e rastlaması yanlış anlamaları geride bırakıp sınıf ve önyargılara perde çekmesini temsil eder. Malikanenin haşmeti aslında Darcy'in karakterini sembolize eder. Sade ama görkemlidir.
Elizabeth, algılama yeteneği kuvvetli olduğu için gözleri ile karakterize edilir ve gözler aslında semboliktir.
KARAKTERLER:
Darcy Kimler Oynadı?
Elizabeth Kimler Oynadı?
Mr. Bennet - Taşra beyefendisi ve evliliğinde mutlu değildir. Ailenin günlük hayatlarıyla pek ilgilenmez. Sosyal aktivitilere katılmaz ve genelde kütüphanesinde yaşar. Kitapdaki karakterlerden en hareketsizidir. Başkalarının zayıflığını alaya alır ve kendi eksikliklerini dile getirmez. Karısı ve kızları için sağlam finansal bir gelecek sağlıyamamıştır.
Mrs. Bennet - İstediğini utanmadan elde etmeye çalışır, haraketleri kaba ve saldırgandır. Genelde kocası hiçbir konuda yardım etmediği için odak noktası kızlarıdır. Doğru veya yanlış düşündüklerini herkesin ortasında paylaşır. Hep kocası öleceği ve evden atılacağı korkusu ile yaşar.
Jane Bennet - 22 yaşında ve en büyük kızkardeştir. Güzelliği annesinden alır. Derinlik, enerji veya güç yoktur. Sessiz ve iyi huyludur. İnsanların iyi tarafların görmeyi tercih eder.
Elizabeth Bennet - 20 yaşındadır. Akıllı, hoş ve açık sözlüdür. Kendine gülebilen ve kimseyi kendinden üstün görmez. Cin gibi ve başına buyruktur. Jane gibi her durum ve insanın iyi tarafını görmez. Kendi gururu ve önyargısı bazen onu yanıtlır. Dönemi için epey özgür davranır. Babasının beyinsel annesinin ise fiziksel özelliklerine sahiptir.
Mary Bennet - 18 yaşında ve ortanca kardeştir. Ne annesinin güzelliği nede babasının zekasını almıştır. Düşünceleri basmakalıptır.
Catherine (Kitty) Bennet - 17 yaşındır. Lydia'nın kuyruğudur. Lydia'nın etkisi altından kurtulduğunda aslında iyi kızdır.
Lydia Bennet - 15 yaşındadır. Enerji dolu ve arsızdır. Bu değişen toplum içinde cesur bir kişiliktir. İstediklerinin arkasından giden ve bunun için özür dilemeyen ve duyguları ile haraket eden bir karakterdir.
William Collins - Kuzenleridir ve Bennet mülkünün tek varisidir. Garip ve rahatsız edici bir adamdır. Uzun ve sıkıcı nutuklar verir. Rutbe ve sosyal düzen arasında sıkışp kalmıştır.
Charlotte Lucas - 27 yaşındadır. Kuvvetli, istikrarlı ve olgun bir karakterdir. Konumunu çok iyi bilir. Aşk'a inanmaz ve evliliği güvence olarak görür. Aslında 19yy., en gerçekci bu karakter yansıtır. Lizzy'nin evliliğini herkes hayal eder ancak birçok kadın Charlotte evliliğini yapar.
George Wickham - Darcy'nin çocukluk arkadaşıdır ve aristokrasi içinde büyümüştür. İyi veya kötü yoldan Darcy'nin seviyesine çıkmak ister. Yakışıklı, kurnaz ve servet avcısıdır.
Fitzwilliam Darcy - 28 yaşındadır. Zengin bir aristokrattır ve tek varistir. Aile bağlarının kuvvetine inanır. Bennetleri aşağı tabakdan görür ve bunu gizlemez. Kibirli ve bencildir. İngiliz aristokrasisinin hem iyi hemde kötü yönlerini barındıdır. Kendi hatalarını görünce başkalarının hatalarını kabul eder.
Charles Bingley - İyi huylu ama birazda boş bir karakterdir. Tek istediği iyi bir evlilik ve hoş bir eylencedir. Kibri ve gururu yoktur. Kolay etki altında kalır.
Caroline Bingley - Charles Bingley kız kardeşidir. Güzel ve bekardır. Geldiği yeri çok iyi bilen ama unutmak istiyen bir karakterdir.
Lady Catherine De Bourgh - Değişen zamanda eski düzeni korumayı istiyenlerdendir. Kendini beyenmiş ve kibirlidir.
KİTABIN TARZI
* Comedy of Manners ( İnsan Davranışı Komedisi)
* Anlatımı okunabilinir düzyazıdır. Gereksiz hiçbir söz yoktur. Akıcı, güzel ve heyecanlı diyaloglar vardır. Kitabın yazılış tarzı dıştan gözlemci birinin (3. şahıs) objective görüşüdür (point of view).
* Bazen objektif öykü anlatımından kopar ve Darcy ile Elizabeth'in düşünceleri karışır.
* Ne olursa olsun 3. şahış veya zaman zaman 1. şahış asıl düşünce Jane Austen'dır.
* Çevresinin aptalca davranışlarını ve zayıf yönlerini eliştirir.
* Kitabın her yerinde toplum kuralları ince alaya alınır.
* Kitap bittiğinde yaşadığı toplumdaki kusurları görebilir.
* Baştan sona akıcı ve kuvvetli diyaloglar vardır. Austen zamanında romanlar yüksek sesle okunduğundan kuvvetli diyaloglar çok önemli idi.
* Austen tüm kitaplarında bildiğini yazdı. Kitaplarındaki olaylar birçoğumuzun başına gelir. Aile bireylerinin gülünç davranışlarından utanma, aşık olunduğunda yaşanan kararsızlık, yapılan hatadan duyulan büyük üzüntü...
* Kitaplarında uç tutkular yoktur.
* Birçok yazar Austen'ı kaba bulurdu çünkü kitaplarında para konuşurdu.
* Kadın karakterler hep net ve güçlüdür.
REGENCY DÖNEMİ:
A) Para - Kitabın ana temalarından biride paradır.
Dönemin parasını anlamaya çalışalım. O zamanın 1pound = Bugünün 80Usd dir.
Hemen bir kıyaslama yapmak gerekirse. Darcy'in yıllık geliri 10.000pound'dır bugünün değeri ile 800.000Usd'dir. Mr. Bennet'in yıllık geliri 2000pound yani 160.000Usd'dir.
Mr. Bennet öldüğünde Elizabeth'in yıllık geliri 40pound yani 3200Usd olacaktır. Burdan sınıflar arası gelir farkını çok daha iyi anlıyabiliyoruz.
Genelde arazi sahipleri parasını güvenli devlet tahvillerine yatırırdı ve burdan elde edilen gelirde 4-5% olurdu. Bingley'in yıllık gelirinin 4000-5000pound dendiğinde aslında herkes mirasının 100.000pound olduğunu tahmin edebiliyordu.
Collin, Elizabeth'e evlenme teklif ederken yıllık gelirini ona karşı kullanmıyacağını söyler. 40-50pound demek mirasının 1000pound olduğu anlamına geliyordu.
Kısaca Yıllık Gelir = MİRAS
Wickham'ın mirası (Darcy'nin babası bırakmıştır) 1000pound = 80.000Usd'dır. Sonra rahiplik pozisyonundan bağını koparır ve Darcy'den 3000pound = 240.000Usd alır. 3 yıl sonra Darcy'den para ister ama Darcy ret edince Wickham, Darcy'nin kızkardeşi Georgiana'yı kendine aşık eder ve kaçması için ayartır. Georgiana'nın mirası 30.000pound = 2.400.000Usd'dir. Bunda başarısız olan Wickham, Lydia'ya göz koyar.
Kumar borcu - 1000pound = 80.000Usd
Askeri rütbe satın alır ve statüsünü yükseltir - 450pound = 36.000Usd
Extradan 10.000pound = 800.000Usd verir.
Darcy toplamda Wickham için 11.450pound = 916.000Usd ödemiştir. Elizabeth'in Darcy'ye olan minnettarlığını şimdi daha iyi anlıyabiliriz.
B) 19YY. Hanımefendileri: :
Şuanda biz kadınların evlilik, eğitim, özel veyahut kendi işimiz gibi birçok alternatifi var.
Regency döneminde kandınların böyle bir şansı yoktu. Orta ve üst sınıfa dahil kız çocukları okula giderdi ama bu akademik bilgi edinmek için değil yanlızca yetenek elde etmek içindi.
Kız çocukları hangi sınıftan olursa olsun universite eğitimine izin verilmezdi. Üst sınıf, özel okul veya mürebbiyeler ile eğitim alırdı ancak Elizabeth gibiler ise kendi çabaları ile birşeyler öğremeye çalışırdı.
Orta ve üst tabaka kızları evlenmezse fazla bir opsiyonları yoktu. Durumları iyi ise babası, abisi veyahut aileden bir fert tarafında bir maaş bağlanırdı. Diğer iki alternatif ise mürebbiyelik veya hanımefendi bakıcısı olmaktı.
Bu iki para kazanma yöntemi kızın sosyal sınıfını değiştirmezdi. Ancak bu iki para kazanma yöntemi pek iyi değildi. Çalışma şartları genelde iyi olmazdı: Evin hanımefendisi genelde kötü davranır, erkeği ise rahatsız ederdi, yılda bir hafta tatilleri vardı, çalışma saatleri belirsiz ve parasıda pek iyi sayılmazdı. Kazançları ortalama 10-20pound = 800-1600Usd dı.
Bennet gibi ailelerin kızlarının şansı evlilik idi şimdi Mrs. Bennet'in çabasını daha iyi anlıyabiliyoruz.
Orta ve üst sınıf, evlenmeden önce evlilik sözleşmesi yapardı ve kadın baştan ne kadar parası olacak, nekadar faiz alacak, çocuklarına ne kadar kalacak ve kocası öldüğünde ne kadar para kalacak hepsini bilirdi.
Kadının ne kadar alacağı evliliğe ne kadar getirdiği ile doğru orantılı idi. Kocası çok zengin ise bu miktarı yükseltebilirdi.
Eğer evli bir bayan başka bir adama kaçarsa otomatik olarak mirası kocasına kalırdı.
Bi adam, bekar bir bayanı kaçmaya ikna ederse beyefendi olarak kabul edilmezdi ve itibarı zedelenirdi ve otomatik olarak bayanın mirasına sahip olurdu. Eğer bir gün sonra kaçtığı adam bayanı terk ederse bayanın hiçbir söz hakkı yoktu ve kaderine katlanmak zorunda idi. Şimdi Wickham'ın neden Darcy'nin kızkardeşi Georgiana'yı ayartmak istediğini daha iyi anlıyabiliriz çünkü Georgiana'nın 30.000pound (bugünkü değeri ile 2.400.000Usd) mirası vardı.
Evli bir kadın kocasını aldattığında, kocasının adalttığı adama dava açma hakkı vardı. Hukuk davası erkekler arasında idi ve 10.000pound (bugünkü değeri ile 800.000Usd) kadar çıkabilirdi çünkü karısı zarar görmüş mal (damaged goods) olarak görülürdü ve aldatılan kocanın gururu hasar görmüş olarak kabul edilirdi. Bundan dolayı Wickham gibiler evli kadınları tercih etmezdi.
Bu dönemde, kadının kocası dövse, parasını kötü kullansa, metresi olsa yapacak hiçbirsey yoktu çünkü kandınlar bir mal gibi görülürdü. Boşanma davasını ancak kocası metresini eve yaşamak için getirdiğinde aça bilirdi.
D) 19YY. Beyefendileri:
En beyefendi zenginlik toprak sahibi olmak idi. Gelirlerini topraklarında yaşıyanlardan elde ederlerdi. Toprak büyük erkeğe geçerdi. Genç erkek ise meslek sahibi olmak zorunda kalırd.
Dönemin Beyefendi İşleri: Donanma,Ordu, Hukuk ve Klise ide. Doktorluğu düşünmezlerdi. Genç erkekler genelde orduya yönelirdi. Subay olmak için paranız olması gerekirdi çünkü bu dönemde rütbe satın alınırdı. Terfi yetenek ile ilgili değildi para ile ilgiliydi. Ordudan gelir fazla olmadğı için çoğunun harçlığı vardı (Alb. Fitzwilliam gibi). Üst tabaka çocukları donanma istemezdi çünkü donanma için biraz akıl lazımdı ve sosyal aktivitelere katılmak limitli idi.
Zaman değişiyordu ve eskiden önemli olmıyan iş alanları şimdi daha önemli oluyordu çünkü daha çok para kazandırıyordu ve sonucunda kişinin sınıfını yükseltiyordu. Buna en güzel örnek Mr. Bingley'dir. Mr. Bingley kuzeyden geliyordu ve babası o zamanın parası ile 10.000pound (bugünün değeri 800.000Usd) değerinde toprak bırakmıştı. Muhtemelen bu serveti pamuk ticareteinden yapmıştı. Mr. Bingley'de , Darcy gibi aileden yüklü miktarda toprak geçmiş ve sınıfını Darcy'nin seviyesine yükseltmiştir.
Toprak sahibi beyefendilerin topraklarını yöneten müdürleri vardı ve yılda bi kaç defa yüz yüze toplantı yapılırdı. Genelde işlerini yazışarak takip ederlerdi. Bundan dolayı epey bi boş vakitleri vardı.
İşlerinin yanısıra beyefendilerden beklenen görevler vardı. Bir beyefendi bölgenin Lorduysa, o bölgeyi yönetme ile mesul idi ve Lordlar Kamarasına üye olurdu. Bu soydan gelen bir ayrıcalıktı. Lordlar Kamarası önemli bir yasama organı idi.
Avam Kamarasına ise seçim yolu ile gelinirdi ve maaşı yoktu. Darcy gibi zengin toprak sahiplari buraya seçilirdi. Daha çok denetim ve teftiş ile mesul idiler.
Toprak sahipleri sulh hakimliğide yapardı: Komşular arası anlaşmazlık, kaçak avlanma ve hırsızlık gibi.
Beyefendiler bunun dışında avlanır, yarışlara gider, kitap olur, bilardo ve kumar oynardı. Kumar dönemin en büyük problemlerinden biriydi. Kumar borcu '' Onur '' borcu idi ve bir beyefendi kumar borcunu ödemezse saygınlığı yitirirdi.
D) 19YY. Yaşam:
Bu dönemde ampul olmadığı için günışığı iyi değerlendirilirdi. Balo ve yemek davetleri genelde yazın verilirdi. Balo ve yemek davetleri ay ın tam veya tam olmasına yakın yerilirdi çünkü taşrada yollar çok karanlıkdı. Şehirde durum böyle değildi.
Hizmetciler genelde erken kalkarlardı, ateş yakmak ve dışarıdan su getirmek için. Kahvaltı sabah 10:00 gibi yapılırdı. Kahvaltı geç yapıldığından öğle yemeği düzenli değildi.
O zamanlar akşam yemeği (15:00 - 16:00) için odaya giyinmeye gidene kadar SABAH denirdi. Sabah misafirliği 11:00 - 15:00 arasındaydı.
Bayanlar için evdeki sosyal aktiviteler okuma, muzik dersi, boyama ve dikiş olurdu.
Yemekten önce elbise değiştirmek çok normaldi. Yemekler ortaya konurdu. 3-4 garnitür ve 3-4 ana yemek olurdu. Önemli misafirler için ise 2-3 öğün yemek olurdu. Her öğünden sonra masa toplanır ve baştan kurulurdu.
Yemek sonrası hanımlar misafir odasına erkekler ise içki içmeye giderdi. Vakit sohbet ederek, muzik dinliyerek, kart oyunları oynıyarak ve yüksek sesle kitap okuyarak geçerdi.
Ev dışı sosyal aktivitelerden bir kaç örnek vermek gerekirse:
Almack's Assembly Rooms

* Kurucusu William Macall'dır. Burası '' 7th Heaven of the fasionable world '' olarakda tabir edilirdi.
* Beyefendilerin ve hanımefendilerin sosyalleştiği bir mekandı. Dans odası ve Oyun odası vardı ve içki yoktu. Balolar çarşamba akşamları olurdu.
* Kimin üye olup olamıyacağını bi kaç elit(Lady) kadın karar verirdi. Üyeliğe kabul edilen yıllık bilet alırdı ve bilet iadesi yapılmazdı.
* Üyeliğin geri çevrilmesi demek statüde düşüş demekti.
White's Club

* Yanlızca beyefendilerin kendi aralarında sosyalleştigi özel bir kuluptü.
* Seçim ile klübe alınırdı.
E) Moda:
Regency dönemi zarefet dönemi olarakda bilinirdi. Yaşanan sosyal değişimden ve sınıflar arası geçişten dolayı kadın ve erkek elbiselerinde sadeleşme olmuştur. Bu sınıflar arası farkı aza indirmekti ve taktiksel bir değişimdi. Kadınlar göğüs altından inen düz elbiseler üstlerine cepken giyerdi. Erkekler ise yakalar dik, omuz bölümleri belirgindi. Bu dönemde erkek elbiseleri daha maskulen idi. Bi önceki dönem olan Georgian Döneminde ise erkeklerin kıyafetleri daha feminen idi kadınların ise daha şatafatlıydı.
Biz evimiz ve kendimiz için modayı çok farklı dergilerden takip edebiliyoruz peki ozamanın insanları modayı nerden takip ediyordu?
Ackermann's Repository
Regency dönemi ne kadar sade ise bi sonraki dönemde (Viktoryan Dönemi) bi o kadar şaşatalıdır. Kadın dış ve iç giyimini karşılaştırmak gerekirse:

Regency Dönemi Korse

Vitoryan Dönemi Korse

İki dönem arasında fark dış giyimin yanısıra iç giyimede yansımıştır.
F) 19YY Onemli İsimleri:
Lord Byron

* Dönemin önemli şairidir.
* Romantizmin liderlerindendir.
* Şöhretini yanlızca şairliği ile değil yaşam biçimiylede kazanmıştır. Bir aristokrat gibi yaşamıştır.
* Evli kadınlarla yasak ilişki, kumar borçları ve skandalları ile ün yapmıştır.
I SPEAK NOT -
I speak not, I trace not, I breathe not thy name;
There is grief in the sound, there is guilt in the fame;
But the tear that now burns on my cheek may impart
The deep thoughts that dwell in that silence of heart.
Too brief for our passion, too long for our peace,
Were those hours-can their joy or their bitterness cease?
We repent, we abjure, we will break from our chain,-
We will part, we will fly to-unite it again!
Oh! thine be the gladness, and mine be the guilt!
Forgive me, adored one! - forsake if thou wilt;
But the heart which is thine shall expire undebased,
And man shall not break it - whatever thou may'st.
And stern to the haughty, but humble to thee,
This soul in its bitterest blackness shall be;
And our days seem as swift, and our moments more sweet,
With thee at my side, that with worlds at our feet.
One sigh of thy sorrow, one look of thy love,
Shall turn me or fix, shall reward or reprove.
And the hearthless may wonder at all I resign -
Thy lips shall reply, not to them, but o mine.
Beau Brummell

* Erkek modasında söz sahibi. Zamanının Metroseksüelidir.
* Modern erkek takım elbise ve komplike kravat düğümlerini tanıtmıştır.
* Giyinmesi 5 saat sürermiş. Hergün diş temizliği, traş ve banyo alırmış. Çizmelerini şambanya ile parlatırmış.
* Aristokrat gibi lüks hayat yaşamış ancak borçlarından dolayı Fransaya kaçmak zorunda kalmıştır.