
Aşk her zaman mutluluğu getirmiyor beraberinde.
Bir yandan aşkın uçsuz bucaksız sahillerinde yalınayak yürürken, bir yandan derin uçurumlarından yuvarlanmamak için çaba sarf etmek gerekiyor.
Aşk, bir taraftan ayaklarınızı yerden keserken, diğer taraftan kalbinizi ağır taşlar altında ezebiliyor.
Bazen sonsuz bekleyişler, sessiz haykırışlar oluyor.
Tıpkı Ninatta’nın Nuvanza’ya duyduğu aşkta olduğu gibi.
Ninatta, Hititli soylu bir ailenin küçük kızı…
Nuvanza Hititli bir savaşçı. Ninatta’nın babasının arkadaşı…
Ninatta, daha ilk görüşte vuruluyor Nuvanza’ya.
Çocuk Ninatta, kendini ilk defa genç kız hissediyor. Erkekleri tanıyor ilk defa.
Ama Nuvanza Manni ile evli.
Çocukları oluyor Nuvanza ile Manni’nin; Zitiş.
Ninatta, bekleyecek Nuvanza’yı. Kaç yıl geçse de aradan, vazgeçmeyecek aşkından.
Bir gün hiç beklenmedik bir kıvılcım aralarında parlayıveriyor. Tenleri birleşiyor, yürekleri de.
Ama yollarının birleşmesi mümkün değil.
Ninatta’nın Nuvanza’yı bekleyişi, uğursuzlukları peşi sıra getiriyor. Mutsuzluklar yaşanıyor Hattuşa’da.
Tanrılar kızıyor Ninatta ile Nuvanza’ya.
Laneti bozacak, ayrı kentlere bırakılacak 12 halkalı bir bileziktir.
Bileziğin tüm halkaları bir araya geldiğinde, iki sevgili birbirine kavuşacaktır.
Sonra savaş çıkar.
Nuvanza Kadeş’te savaşmaya gider.
Ninatta için uzun ve sıkıntılı bekleyiş başlar.
------------------------------------------------------
Bundan 3.300 yıl önce Suriye topraklarında bulunan Amka ve Amurru gibi büyük ticaret yollarını ele geçirmek için mücadeleye giren Hititler ile Mısırlılar’ın arasında gerçekleşen Kadeş Savaşı’na, Hitit Kralı Muvattaliş'in Şuppiluliuma'nın siyâsetini devam ettirerek Suriye'den vazgeçmemesi, Mısır Firavunu İkinci Ramses'in Suriye'ye hâkim olma isteği sebep olmuş.

II. Ramses tahta geçince, genel olarak mimârî yönden ülkesini güzelleştirmiş. Ancak hükümdarlığının beşinci yılında tek tanrılı Mısır dininin kurucusu Akhenaton'un dul eşi Nefertiti'yle evlenmesi için gönderdiği bir Hitit prensi yolda tuzağa düşürülüp öldürülünce; Hitit Kralı Muvattaliş, Mısır'a savaş açmış. Savaş Kadeş Kalesi önlerinde yapılmış.
Tarihe, en fazla savaş arabasının kullanıldığı savaş olarak adını yazdıran Kadeş Savaşı’na Hitit ordusundan 3.000, Mısır ordusundan ise 2.000 savaş aracı katılmış.

Savaşın galibi konusunda hep bir yanılgı olmuştur. Mısırlılar, savaş sonrasında yazdıkları tabletlerde savaşı kendilerinin kazandıklarını anlatmışlar, anıt mezarlardaki saraylardaki yazılı, çizili tabletlerde Hititler’in barbar oldukları anlatılmış. Ama Hitit tabletlerinde yazılı ve çizili olanlar çözüldükten sonra, sonucun hiç de bilindiği gibi olmadığı ortaya çıkmış.
Savaşın sonunda yani M.Ö. 1280’de Mısırlılar ile Hititler arasında Kadeş Antlaşması imzalanmış.
Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşmadır. Antlaşma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmış. Ayrıca Kralın mührünün yanında Kraliçenin mührü de varmış.
Ahmet Ümit 1960 yılında yedi çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Gaziantep’te dünyaya gelmiş. Babası kilim tüccarı, annesi terzi imiş. Bir röportajında kitaplarla bu kadar derin bağının olmasında en büyük sebebin annesi olduğunu belirtmiş. Annesi çok kitap okur ve okuduklarını çevresindekilerle paylaşırmış. Ağabeyleri Gaziantep dışına okumaya gittiklerinde kitaplarını Gaziantep’e yollarlarmış ve kitaplar evdeki bir çeyiz sandığında toplanırmış. Karl Marx ile de ilk kez bu sandık aracılığıyla tanışmış. Ama Ahmet Ümit için Karl Marx değil, sakalı olduğu için Kral Marx’mış.

İlköğreniminin ardından Gaziantep Atatürk Lisesi’ne devam etmiş. 14 yaşından itibaren sol görüşlü bir aktivist olmuş. Ülkücülerle aralarında çıkan bir kavgadan dolayı 24 arkadaşıyla birlikte Gaziantep dışına sürgün edildiği için liseyi Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde tamamlamış.
1979’da Marmara Üniversitesi’nin Kamu Yönetimi bölümünde yükseköğrenimine başlamış. Öğrencilik yıllarında tanışıp evlendiği Vildan Hanım ile evliliğinden 21 yaşında Gül adında bir kızı olmuş.
Ahmet Ümit ilk kez 11 yaşında Gaziantep’te bir yazlık sinemada seyrettiği Aşktan da Üstün adlı filmde rol alan Ingrid Bergman’a aşık olmuş. Daha sonra güzel ilk aşklar yaşamış. Eşi Vildan’la yaptığı evliliği de “bugüne kadar sürmesinden de anlaşılacağı üzere doğru kişiyle yapılmış bir evlilik” diye nitelendiriyor.
1980 darbesinin ardından “profesyonel devrimci” olarak çalışmış. 1982’de düzenlenen “Anayasaya Hayır” kampanyasına katılmış. Duvarlara afiş yapıştırırken yakalanan arkadaşları için öykü şeklinde yazdığı rapor, takma adı olan "K. Yalçın" imzası ile önce Atılım Dergisi’nde sonra Prag’da 40 dilde yayın yapan Barış ve Sosyalizm Sorunları Dergisi’nde yer almış. Yazarlığa adımını bu rapor/öykü ile atmış. 1983 yılında üniversite öğrenimini tamamlamış.
Üyesi olduğu Türkiye Komünist Partisi (TKP) tarafından 1985’te Moskova’ya gönderilmiş. 1985-1986 yılları arasında Moskova Sosyal Bilimler Akademisi'nde eğitim görmüş. TKP tarafından komünistlik eğitimi almak için Rusya’ya gönderilen altı gencin başından geçenleri anlattığı "Kar Kokusu" (1989) adlı romanı, bu dönemde yaşandıklarından izler taşır. Moskova’da iken şiir yazmaya başlamış. 1989’da aktif politikadan ayrılmış ve Sokağın Zulası adlı şiir kitabını yayımlamış.
1990 yılında bir grup edebiyat tutkunuyla birlikte Yine Hişt adlı kültür-sanat dergisini çıkarmış. Şiir, öykü ve yazılarını Adam Sanat, Yine Hişt, Öküz ve Cumhuriyet Kitap dergileri ile Yeni Yüzyıl gazetesinde yayımlamış.
1992 yılında yayınlanan ilk öykü kitabı Çıplak Ayaklıydı Gece, aynı yıl Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü'nü almış. Bu kitap Ahmet Ümit'i yazın dünyamıza tanıtan ilk kitap olma özelliğini de taşır.
Arkadaşı tiyatro yönetmeni Ali Taygun’un teşvikiyle polisiye yazmaya ağırlık veren Ahmet Ümit, 1994 yılında ATV için çekilen "Çakalların İzinde" adlı polisiye dizinin öykülerinin ve senaryosunun yazılmasına katkıda bulunmuş. Ardından da 1995'te Ahmet Ümit, çeşitli gazete ve dergilerde Franz Kafka, Dostoyevski, Patricia Highsmith, Edgar Allan Poe ve polisiye roman yazarları üzerine inceleme ve tanıtım yazıları kaleme almış.

"Bir Ses Böler Geceyi"(1994) adlı uzun hikâyesinin ardından "Masal Masal İçinde" (1995) yayımlanmış. Annesinden dinlediği masalları düzenleyip yazdığı bu kitap çeşitli özel ilköğretim okulunda ve özel kolejlerde ders kitabı olarak okutulmuş, Korece’ye çevrilmiş. Kitaplarının tümünde var olan gerilim duygusu "Sis ve Gece"(1996) adlı polisiye romanında kendisini tümüyle dışa vurmuş. "Sis ve Gece" Türkiye'de yankı uyandırmış, tartışmalara yol açmış. Yunanistan'da yayımlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiye yapıtı unvanını kazanmış.
"Sis ve Gece"'yi "Kar Kokusu" (1998) adlı romanı, "Agatha’nın Anahtarı" (1999) adlı polisiye öykü kitabı takip etmiş. 2000’den itibaren "Patasana"(2000), "Kukla" (2002), "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir" (2002), "Beyoğlu Rapsodisi" (2003), "Aşk Köpekliktir" (2004), "Ninatta’nın Bileziği" (2006), "Kavim" (2006) adlı kitaplarını ardı ardına yayımlamış. 2007’de "İnsan Ruhunun Haritası" adlı denemesi yayımlanmış. 2008'da yayınlanan "Bab-ı Esrar"'da Şems-i Tebrizi cinayetini konu edinmiş. İstanbul hakkında çok detaylı bilgiler de içeren "İstanbul Hatırası" adlı polisiye romanı Haziran 2010'da okuyucularla buluşmuştur. Yazarın "Başkomiser Nevzat, Çiçekçinin Ölümü" (2005) adlı bir de çizgi romanı vardır.

Öykülerinden yola çıkılarak Uğur Yücel tarafından Karanlıkta Koşanlar ve Cevdet Mercan tarafından Şeytan Ayrıntıda Gizlidir dizileri yapılmış, "Sis ve Gece" adlı romanı 2007 yılında Turgut Yasalar tarafından sinemaya uyarlanmıştır.

Ninatta’nın Bileziği okuduğum ilk Ahmet Ümit kitabıydı. Ve okuduğum ilk epik roman.
Roman, benim kafamda yarattığım polisiye romanların yazarı Ahmet Ümit tarzından daha farklıydı. Polisiye diyemem, ama tarihin en eski savaşlarından biri vardı.
“Ona de ki;
Tanrıların dileklerini yerine getirmemek;
Tarlayı kurutmak,
Yoksulu aç bırakmak,
Sevgiliye sırtını dönmek kadar kötüdür.
Eğer sen sevgiliye sırtını dönersen,
Tanrılar da sana sırtını döner.
Ve seni lanetler içinde bırakırlar.
Ona de ki:
Sen, beni yiğit Nuvanza’ya kavuştur,
Ben de sana mutlu bir ömür dileyeyim.
Çünkü aşıkların dileği kabul olur.”
Peyman
Bir yandan aşkın uçsuz bucaksız sahillerinde yalınayak yürürken, bir yandan derin uçurumlarından yuvarlanmamak için çaba sarf etmek gerekiyor.
Aşk, bir taraftan ayaklarınızı yerden keserken, diğer taraftan kalbinizi ağır taşlar altında ezebiliyor.
Bazen sonsuz bekleyişler, sessiz haykırışlar oluyor.
Tıpkı Ninatta’nın Nuvanza’ya duyduğu aşkta olduğu gibi.
Ninatta, Hititli soylu bir ailenin küçük kızı…
Nuvanza Hititli bir savaşçı. Ninatta’nın babasının arkadaşı…
Ninatta, daha ilk görüşte vuruluyor Nuvanza’ya.
Çocuk Ninatta, kendini ilk defa genç kız hissediyor. Erkekleri tanıyor ilk defa.
Ama Nuvanza Manni ile evli.
Çocukları oluyor Nuvanza ile Manni’nin; Zitiş.
Ninatta, bekleyecek Nuvanza’yı. Kaç yıl geçse de aradan, vazgeçmeyecek aşkından.
Bir gün hiç beklenmedik bir kıvılcım aralarında parlayıveriyor. Tenleri birleşiyor, yürekleri de.
Ama yollarının birleşmesi mümkün değil.
Ninatta’nın Nuvanza’yı bekleyişi, uğursuzlukları peşi sıra getiriyor. Mutsuzluklar yaşanıyor Hattuşa’da.
Tanrılar kızıyor Ninatta ile Nuvanza’ya.
Laneti bozacak, ayrı kentlere bırakılacak 12 halkalı bir bileziktir.
Bileziğin tüm halkaları bir araya geldiğinde, iki sevgili birbirine kavuşacaktır.
Sonra savaş çıkar.
Nuvanza Kadeş’te savaşmaya gider.
Ninatta için uzun ve sıkıntılı bekleyiş başlar.
------------------------------------------------------
Bundan 3.300 yıl önce Suriye topraklarında bulunan Amka ve Amurru gibi büyük ticaret yollarını ele geçirmek için mücadeleye giren Hititler ile Mısırlılar’ın arasında gerçekleşen Kadeş Savaşı’na, Hitit Kralı Muvattaliş'in Şuppiluliuma'nın siyâsetini devam ettirerek Suriye'den vazgeçmemesi, Mısır Firavunu İkinci Ramses'in Suriye'ye hâkim olma isteği sebep olmuş.

II. Ramses tahta geçince, genel olarak mimârî yönden ülkesini güzelleştirmiş. Ancak hükümdarlığının beşinci yılında tek tanrılı Mısır dininin kurucusu Akhenaton'un dul eşi Nefertiti'yle evlenmesi için gönderdiği bir Hitit prensi yolda tuzağa düşürülüp öldürülünce; Hitit Kralı Muvattaliş, Mısır'a savaş açmış. Savaş Kadeş Kalesi önlerinde yapılmış.
Tarihe, en fazla savaş arabasının kullanıldığı savaş olarak adını yazdıran Kadeş Savaşı’na Hitit ordusundan 3.000, Mısır ordusundan ise 2.000 savaş aracı katılmış.

Savaşın galibi konusunda hep bir yanılgı olmuştur. Mısırlılar, savaş sonrasında yazdıkları tabletlerde savaşı kendilerinin kazandıklarını anlatmışlar, anıt mezarlardaki saraylardaki yazılı, çizili tabletlerde Hititler’in barbar oldukları anlatılmış. Ama Hitit tabletlerinde yazılı ve çizili olanlar çözüldükten sonra, sonucun hiç de bilindiği gibi olmadığı ortaya çıkmış.
Savaşın sonunda yani M.Ö. 1280’de Mısırlılar ile Hititler arasında Kadeş Antlaşması imzalanmış.
Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşmadır. Antlaşma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmış. Ayrıca Kralın mührünün yanında Kraliçenin mührü de varmış.
Ahmet Ümit 1960 yılında yedi çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Gaziantep’te dünyaya gelmiş. Babası kilim tüccarı, annesi terzi imiş. Bir röportajında kitaplarla bu kadar derin bağının olmasında en büyük sebebin annesi olduğunu belirtmiş. Annesi çok kitap okur ve okuduklarını çevresindekilerle paylaşırmış. Ağabeyleri Gaziantep dışına okumaya gittiklerinde kitaplarını Gaziantep’e yollarlarmış ve kitaplar evdeki bir çeyiz sandığında toplanırmış. Karl Marx ile de ilk kez bu sandık aracılığıyla tanışmış. Ama Ahmet Ümit için Karl Marx değil, sakalı olduğu için Kral Marx’mış.

İlköğreniminin ardından Gaziantep Atatürk Lisesi’ne devam etmiş. 14 yaşından itibaren sol görüşlü bir aktivist olmuş. Ülkücülerle aralarında çıkan bir kavgadan dolayı 24 arkadaşıyla birlikte Gaziantep dışına sürgün edildiği için liseyi Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde tamamlamış.
1979’da Marmara Üniversitesi’nin Kamu Yönetimi bölümünde yükseköğrenimine başlamış. Öğrencilik yıllarında tanışıp evlendiği Vildan Hanım ile evliliğinden 21 yaşında Gül adında bir kızı olmuş.
Ahmet Ümit ilk kez 11 yaşında Gaziantep’te bir yazlık sinemada seyrettiği Aşktan da Üstün adlı filmde rol alan Ingrid Bergman’a aşık olmuş. Daha sonra güzel ilk aşklar yaşamış. Eşi Vildan’la yaptığı evliliği de “bugüne kadar sürmesinden de anlaşılacağı üzere doğru kişiyle yapılmış bir evlilik” diye nitelendiriyor.
1980 darbesinin ardından “profesyonel devrimci” olarak çalışmış. 1982’de düzenlenen “Anayasaya Hayır” kampanyasına katılmış. Duvarlara afiş yapıştırırken yakalanan arkadaşları için öykü şeklinde yazdığı rapor, takma adı olan "K. Yalçın" imzası ile önce Atılım Dergisi’nde sonra Prag’da 40 dilde yayın yapan Barış ve Sosyalizm Sorunları Dergisi’nde yer almış. Yazarlığa adımını bu rapor/öykü ile atmış. 1983 yılında üniversite öğrenimini tamamlamış.
Üyesi olduğu Türkiye Komünist Partisi (TKP) tarafından 1985’te Moskova’ya gönderilmiş. 1985-1986 yılları arasında Moskova Sosyal Bilimler Akademisi'nde eğitim görmüş. TKP tarafından komünistlik eğitimi almak için Rusya’ya gönderilen altı gencin başından geçenleri anlattığı "Kar Kokusu" (1989) adlı romanı, bu dönemde yaşandıklarından izler taşır. Moskova’da iken şiir yazmaya başlamış. 1989’da aktif politikadan ayrılmış ve Sokağın Zulası adlı şiir kitabını yayımlamış.
1990 yılında bir grup edebiyat tutkunuyla birlikte Yine Hişt adlı kültür-sanat dergisini çıkarmış. Şiir, öykü ve yazılarını Adam Sanat, Yine Hişt, Öküz ve Cumhuriyet Kitap dergileri ile Yeni Yüzyıl gazetesinde yayımlamış.
1992 yılında yayınlanan ilk öykü kitabı Çıplak Ayaklıydı Gece, aynı yıl Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü'nü almış. Bu kitap Ahmet Ümit'i yazın dünyamıza tanıtan ilk kitap olma özelliğini de taşır.
Arkadaşı tiyatro yönetmeni Ali Taygun’un teşvikiyle polisiye yazmaya ağırlık veren Ahmet Ümit, 1994 yılında ATV için çekilen "Çakalların İzinde" adlı polisiye dizinin öykülerinin ve senaryosunun yazılmasına katkıda bulunmuş. Ardından da 1995'te Ahmet Ümit, çeşitli gazete ve dergilerde Franz Kafka, Dostoyevski, Patricia Highsmith, Edgar Allan Poe ve polisiye roman yazarları üzerine inceleme ve tanıtım yazıları kaleme almış.
"Bir Ses Böler Geceyi"(1994) adlı uzun hikâyesinin ardından "Masal Masal İçinde" (1995) yayımlanmış. Annesinden dinlediği masalları düzenleyip yazdığı bu kitap çeşitli özel ilköğretim okulunda ve özel kolejlerde ders kitabı olarak okutulmuş, Korece’ye çevrilmiş. Kitaplarının tümünde var olan gerilim duygusu "Sis ve Gece"(1996) adlı polisiye romanında kendisini tümüyle dışa vurmuş. "Sis ve Gece" Türkiye'de yankı uyandırmış, tartışmalara yol açmış. Yunanistan'da yayımlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiye yapıtı unvanını kazanmış.
"Sis ve Gece"'yi "Kar Kokusu" (1998) adlı romanı, "Agatha’nın Anahtarı" (1999) adlı polisiye öykü kitabı takip etmiş. 2000’den itibaren "Patasana"(2000), "Kukla" (2002), "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir" (2002), "Beyoğlu Rapsodisi" (2003), "Aşk Köpekliktir" (2004), "Ninatta’nın Bileziği" (2006), "Kavim" (2006) adlı kitaplarını ardı ardına yayımlamış. 2007’de "İnsan Ruhunun Haritası" adlı denemesi yayımlanmış. 2008'da yayınlanan "Bab-ı Esrar"'da Şems-i Tebrizi cinayetini konu edinmiş. İstanbul hakkında çok detaylı bilgiler de içeren "İstanbul Hatırası" adlı polisiye romanı Haziran 2010'da okuyucularla buluşmuştur. Yazarın "Başkomiser Nevzat, Çiçekçinin Ölümü" (2005) adlı bir de çizgi romanı vardır.

Öykülerinden yola çıkılarak Uğur Yücel tarafından Karanlıkta Koşanlar ve Cevdet Mercan tarafından Şeytan Ayrıntıda Gizlidir dizileri yapılmış, "Sis ve Gece" adlı romanı 2007 yılında Turgut Yasalar tarafından sinemaya uyarlanmıştır.
Ninatta’nın Bileziği okuduğum ilk Ahmet Ümit kitabıydı. Ve okuduğum ilk epik roman.
Roman, benim kafamda yarattığım polisiye romanların yazarı Ahmet Ümit tarzından daha farklıydı. Polisiye diyemem, ama tarihin en eski savaşlarından biri vardı.
“Ona de ki;
Tanrıların dileklerini yerine getirmemek;
Tarlayı kurutmak,
Yoksulu aç bırakmak,
Sevgiliye sırtını dönmek kadar kötüdür.
Eğer sen sevgiliye sırtını dönersen,
Tanrılar da sana sırtını döner.
Ve seni lanetler içinde bırakırlar.
Ona de ki:
Sen, beni yiğit Nuvanza’ya kavuştur,
Ben de sana mutlu bir ömür dileyeyim.
Çünkü aşıkların dileği kabul olur.”
Peyman