27 Aralık 2009 Pazar

DAĞIN ÖTEKİ YÜZÜ - ERENDİZ ATASÜ



1996 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü; Erendiz Atasü’ye Dağın Öteki Yüzü adlı romanı ile verildi. İki aydır, eseri değerlendiren seçici kurul ve eserin seçilme sebebi ile ilgili resmi yazıyı arıyorum ve bulamıyorum. Ne http://www.orhankemal.org/ sitesinin ne de www.erendizatasu.com’un iletişim bölümü, onlar için cevabı son derece kolay olan bu bilgiyi vermiyor.

Yazarların kişisel web sayfalarının iletişim bölümü ne işe yarar? Oraya sadece eserinizi okudum çok beğendim gibi yorumlar mı yollamamız bekleniyor?
www.orhankemal.org’un durumu ise içler acısı. Eğer web siteleri güncellenmeyecekse, bir yönlendirici işe sahip çıkıp siteyi geliştirmeyecekse ve etkileşimli olmaktan uzaklaşacaksa, sadece bilgilendirme mahiyetli iletişim bilgileri ve temel konuları olan bir site halinde bırakmaları çok daha yerinde olacaktır. Öbür türlü kurum ve kişiler güvenilirliklerini kaybediyor, biraz da terkedilmiş ya da köhnemiş binalar gibi görünüyor.

www.orhankemal.org’un içinde 2007 yılında açılmış bir tek başlık ve altında sadece 10yorumdan ibaret olan bir de blog var. Orhan Kemal’e saygı bu mudur? Orada diğer yazarların, sanatçıların, okurların yorumları olmalıydı, tartışma konuları açılmalıydı ya da öyle bir blog hiç olmamalıydı.

Her neyse, eğer biri beni eserin ödül alma sebebi konusunda aydınlatırsa hemen buradan paylaşacağım. Bunu çok gizli bir bilgi imiş gibi kendime saklamayacağım.

Ödül yönetmeliğine göre armağanı kazanacak eserlerde aranacak nitelikler:

"Çağdaş bir dil ve anlatım gücünün varlığı, Türk toplumunun ana sorunlarını konu edinme yükümlülüğü, Orhan Kemal’in sanat ve dünya görüşüne karşıt ve ona aykırı olmamak koşuluyla gerçekçi ve toplumcu bilinçle yazılmış olması, yılın bu bakımlardan en iyi ürünü olduğu üzerine seçici kurul üyelerinin çoğunluğunun oylarını kazanma başarısı" imiş. Eser, kesinlikle bu niteliklere sahip.

Dağın Öteki Yüzü okumaktan çok keyif aldığım, üzerine çok düşündüğüm ve arkasından araştırma yapmamı sağlayan bir roman oldu.

Kitapta, üç kuşak kadının yaşamından kesitlerle Cumhuriyet Tarihi, çok farklı bir açıdan aktarılıyor. Kemalist ideolojiye ve Cumhuriyet ilkelerine son derece bağlı olan Erendiz Atasü, Cumhuriyet'in kurulması öncesi, dönemi ve sonrasını anlatırken bireylerin yaptıkları özverilerden, büyük bir aşkla Cumhuriyet’e sahip çıkılmaya çalışıldığından, her şeyin aslında vatan için olduğundan bahsederken konuyu hiç ucuzlatmıyor. Popüler kültüre alet etmediği gibi, vicdan muhasebesi yaparken de hiçbir şekilde duygu sömürüsüne yer bırakmıyor. Ortalıkta onlarcası çok satanlar listesinde yer alan benzer konulu kitaplarla hiç ilgisi olmayacak bir şekilde, incelikli ve sıra dışı bir gerçek/kurmaca roman olarak, geçen yüzyıla işaret ediyor. Nelere katlanıldığına ve elde nelerin kaldığına…

Kitap, Erendiz Atasü’nün okura mektubu ile açılıyor ve kitapta hangi bölümlerin gerçek, hangi bölümlerin kurmaca olduğu belirtiliyor. Ve kitap daha başlamadan içinde barındırdığı gerçek karakterleri ile etkilemeye başlıyor.

Annem Hadiye, 1939 yılında, Çapa Kız Muallim Mektebi’nde öğrenciyken “Reis-i Cumhur Gazi Paşa hazretlerinin direktifleriyle” açılan devlet burs sınavını kazanır ve İngiltere’ye tahsile gönderilir… Gruptan genç bir kız intihar etmiştir. Annem ve Saffet Korkut, Oxford Üniversitesi’nin “kızlara mahsus” St. Anne’s College’inin edebiyat bölümünden 1934’te üstün başarı ile mezun olurlar. Türkiye’ye dönüp Cumhuriyet’in uygun gördüğü vazifelere başlarlar. Annem Gazi Listesi ve Eğitim Enstitüsü’nde İngilizce öğretmenidir; aynı bölümde matematik öğretmeni olan babam Faik’le evlenir. Daha sonra, şimdi Gazi Üniversitesi olan enstitünün İngilizce bölümünü kuracak ve bu bölümde uzun yıllar İngiliz edebiyatı ve çeviri dersleri verecek, çevirileriyle dilimizi zenginleştirenlere o da katılacaktır.

Bu kitaptaki Vicdan annem Hadiye’den, Raik babam Faik’ten, Vicdan’ın annesi Fitnat Hanım anneannem Elmas’tan esinlenerek yaratılmışlardır. (sy.4–5)


Kitapta bahsi geçen anneanne, anne, baba, torun, dayılar gerçek kişiler iken annenin en yakın arkadaşı olan Nefise’nin düş ürünü olduğu belirtiliyor. Ancak kitabı okudukça en gerçeğe yakın karakter; nefsine yenik düşebilen, yazgısına başkaldıran Nefise oluyor.

Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı, Dersim Olayları, Kore Savaşı, işgal yılları görmüş, hırpalanmış, yokluk, eziyet altında bile büyük bir direnç ve kararlılıkla Cumhuriyet'i kuran bu inançlı ve önemli kuşağın gerçekliği, yazarın düş gücü ile harmanlanmış. Son derece kurgusal olduğu düşünülebilecek bir bölüm ise gerçekmiş.

Sıradan bir ailenin kızı olan annem gerçekten de 1936 yılında Dolmabahçe Sarayı’na çağrılmış, “Reis-i Cumhur’la uzunca bir süre görüşmüştür. Atatürk’ün Cihan siyaseti üzerine görüşlerini annem kendisi, Gazi’nin bizzat kullandığı – ve doğal ki, annemin unutamadığı- sözcüklerle, bana nakletmişti. Kitapta, Vicdan’ın Gazi ile ilgili izlenimi, annemin gerçeklikteki izlenimidir… Annem, kitapta anlatılan biçimde Gazi tarafından görevlendirilmiş, BBC’de “Türk İnkılâbı ve Kadın Hakları” konusunda bir konuşma yapmak üzere aynı yıl İngiltere’ye bir daha gitmiş ve bu konuşmayı gerçekleştirmiştir. (sy.6)



Anlatıcının annesi Vicdan’ın ölümü ile başlayan hikâye, anlatıcının annesinin mektuplarını okuması, eski fotoğrafları bulması ile şekilleniyor. Vicdan ile kızının/anlatıcının ilişkisi mesafeli. Anlatıcıya göre annesi sert, suskun biri iken mektuplarda karşısına çıkan Vicdan ise tamamen farklı. Gazi’nin “asri Türk kadını” fikrine etten kemikten örnekler yaratma gayesi içinde çabalayan, direnen, genç, neşeli, idealist bir Cumhuriyet Kadını.

Kalbi; Vatanı, Gazi, Nazım Hikmet ve kocasına ait bu genç kadının. Cumhuriyet ideallerini benimsemiş, tüm yaşamını Türkiye’yi
yaratma/yaşatma üzerine kurmuş.

Bu genç, idealist kadını/kuşağını suskun hüzünlü bir yaşlıya dönüştürense; yüzyılında ikinci yarısında yaşananlar oluyor. Dağın Öteki Yüzü ortaya çıkıyor.

Türkiye İkinci Savaş ve sonrasının ağır, sessiz ve yoksul yıllarının ardından, takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş, mambo yapıyor; niyeyse göbek atmaya benziyor dansı…


Uyumsuz sesler kalabalığın, Raik kocaman bir suskunluk gibi algılıyor, yüzyılın ikinci yarısında. Sessizlik hep vardı… Sakınım… Harb-ı Umumi’den önce ve Cumhuriyet’ten sonra… Gazi ölmeden önce ve sonra… İkinci Cihan Harbi sırasında ve sonra… Raik’in gençlik yıllarında, anlamlı sözleri yavaş yavaş yaratan bereketli bir mayanın kabı gibiydi sessizlik. Savaş, acımasız bir mengene gibi sıkıştırıyordu kabı. Sonra, yüzyılın ikinci yarısı başladığında, kap kırıldı, tam da maya tutmuşken… içindekiler ziyan oldu, sözler tümlüğe ulaşamadan saçılıp döküldü. (sy.152)


Sessizlik Vicdan’la Raik’in arasına bile girdi... Eskiden nişanlıyken, evliliklerinin ilk yıllarında, hatta savaş sürerken, şiirler söylerlerdi birbirlerine, tenhalarda; mektup satırları arasında. Kocaman dünyayı umutla sarmalayan dizelerin şairini… Ne kadar oldu yitireli bu alışkanlığı? Biliyorlardı birbirlerini korumak içindi susmaları. Birlikte sessizce bekliyorlardı, seslerine kavuşacakları günü... Hayır, öyle bir gün gelmeyecekti… Vatan bunca aldatabilir miydi insanı, sadakatsiz bir güzel gibi… Aldatıyordu işte… Beklenen gün doğmayacaktı… Öyküler susmuş, dizeler kırılmıştı… Sabahattin Ali’yi sınırda vurmuşlar, Nazım kaçmak zorunda kalmıştı; tam da Moskof düşmanlığı şahlanmışken… (sy.153)

Vicdan’ın ailesinin Balkan Savaşı sonrası Rumeli’den kopartılmaları ile başlayıp Alaşehir’de devam ederken bir kez daha işgal ile darbe alan öyküsü, ailenin sonrasında çektikleri, Vicdan ile Nefise’nin İngiltere’de yaşadıkları, tatil için gittikleri Almanya’da karşılarına çıkan Nazizim, geri dönüş sonrası Nefise ile Vicdan’ın yolarının ayrılması, Raik ile Vicdan’ın tutku dolu idealleri, Vicdan’ın erkek kardeşleri ile Uludağ’ın zirvesine tırmanışı, erkek kardeşlerin her birinin sonrasında yaşadıkları yakın tarihin içine adım atıyor.

Korkunç ve kanlı manzaralar görüyorum. “ateşi ve ihaneti” görüyorum. Uğursuz gölgesi kıpkızıl bir yangın bulutu gibi bu günü kavuran “ateşi ve ihaneti!” (sy.261)

Ataerkil düzene karşı çıkan Erendiz Atasü, tüm eserleri ile de feminist bir yazardır. Kadın hakları konusunda çalışmalar yürütmekte ve toplum bilinçlendirmeye çalışmaktadır. Romandaki tüm kadınlarda da bu felsefenin izleri takip edilmektedir. Vicdan’ın da Raik’in de anneleri savaşlar sebebi ile eşlerini yitirmiş, tek başına ayakta durmak, çocuklarını yetiştirmek zorunda olan kadınlardır ve güçlerini bundan alırlar. Vicdan ve Nefise yeniden kurulmakta olan ülkenin kendilerinden beklediğini sunabilmek için güçlü, özgür olmak zorundadırlar. Anlatıcı; köklerinden, yaşanan çelişkilerden, diriliş mucizesinin yaratıcılarından mirasla, geleceği inşa edebilmek için özgür, güçlü ve bağımsızdır. Virginia Volf’un, Nazım Hikmet’in, Gazi’nin, Hadiye Sayron’un, Cumhuriyet’in ilk kadın ressamlarından biri olan Hale Asaf’ın yardımları ile de özgürdür.



Erendiz Atasü kitabı; kızı Reyhan’a ithaf etmiş. Onun gibi ben de;

Annesi Hadiye’nin, babası Faik’in anılarına ve Cumhuriyet’in idealist öğretmen kuşaklarına saygılarımı sunuyorum…

Gülda

ERENDİZ ATASÜ


1947'de Ankara'da doğdu. 1968'de Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden mezun oldu. Ayni fakültede uzun yıllar öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1997'de Farmakognozi profesörlüğünden emekliye ayrıldı.
Feminist bilinçle kaleme aldığı öyküleri 1981'den bu yana, Sanat Edebiyat'81, Düşün, Çağdaş Türk Dili, Varlık gibi dergilerde; edebiyat sorunları, kitaplar, kadın özgürlüğü, laik toplum ve Cumhuriyet devrimleri üzerine deneme, inceleme ve makaleleri Saçak, Çağdaş Türk Dili, Cumhuriyet Kitap, Varlık, Papirüs gibi dergilerde, Cumhuriyet, Aydınlık gibi gazetelerde yayımlanmaktadır.
Atasü'nün dört romanı, altı öykü ve dört deneme kitabı ve çeşitli ödülleri vardır. Kimi öyküleri başka dillere çevrilmiş, İngiltere, ABD, Fransa, Almanya ve Hollanda'da yayımlanan öykü antolojilerinde yer almıştır.
DAĞIN ÖTEKİ YÜZÜ adlı romanı İngilizceye çevrilmiş ve İngiltere'de yayımlanmıştır. LANETLİLER Almancaya, BİR YAŞDÖNÜMÜ RÜYASI Yunancaya çevrilip bu ülkelerde yayımlanmıştır.
Atasü'nün yapıtları içerdikleri kadınların öznel tarihi, Cumhuriyet devrimlerinin kadın bireyin gözüyle irdelenmesi, kadın erkek ilişkilerinin ve kadın cinselliğinin kadınlar tarafından kavramlaştırılması gibi izlekler ve sorunsallar açısından olduğu kadar, biçim özellikleri, dil ve imge örgüleri bakımından da çeşitli edebiyatçılar ve edebiyat bilimciler tarafından incelenmiştir.(*)

(*)http://www.erendizatasu.com

5 yorum:

billur dedi ki...

Sevgili Gülda;

Ben de bildiğin gibi orhankemal.org'a iki üç defa elektronik posta gönderdim ama hepsi geri geldi. Bu işi anlayabilmiş değilim. Belki de konu ile ilgili olarak Adnan Binyazar'dan yardım isteyebiliriz.:)

Senin listendeki kitaplardan şu ana kadar okumak istediklerim arasına aldım yazından sonra Dağın Öteki Yüzü'nü. Senin seçtiğin kitaplar daha okunası gibi nedense:) Benim seçtiklerimde de hep bir işkence teması var.

Kütüphanemde buldum Dağın Öteki Yüzü'nü.Acaba Yeşilyurt'a alsam mı?

Sevgiler
Billur

Şehnaz dedi ki...

billur hanım merhabalar,bende sizin gibi kitaplara düşkün biriyim...böyle bir blog hazırlamanızdan çok keyif aldım..artık takipçinizim....aycıca karnıbaharı beğendiğinize çok ama çok sevindim...sevgiler...şehnaz.....

Gulda dedi ki...

Benim kitaplarım çok güzel ve okurken de çok keyif alıyorum. Listenin içinde zaten en sevdiğim kitaplardan olan ve 10 yılda bir tekrar okuduğum Mehmet Eroğlu’nun (Geç Kalmış Ölü- Issızlığın Ortasında) da olması beni Orhan Kemal Roman Ödüllü kitapları okuma projesine sevk etmişti. Bir de Cevdet Bey ve Oğullarını Aycan’a kaptırmasa idim, proje benim için dört dörtlük olacaktı.

Ayrıca kesinlikle okumayacağım dediğim kitapları senin listene almandan da çok memnunum. Sen okuyup beğenirsen, ardından ben de okuyacağım. Şimdiden teşekkürler.

Manici’de beraberce Kutsal Barış’a başlamayı öneriyorum.

Sebnem dedi ki...

Cumhuriyet'in idealist öğretmen kuşağına adandığını görünce sevinceğinizi düşündüm, Nihal Yeğinobalı'nın Cumhuriyet Çocuğu isimli bir kitabı var, kendisi aslında iyi bir çevirmen (Belki okuduğunuz Jane Austen'lerden Charles Dickens'lerdan hatırlarsınız, ama bu kısa kitap beni hep hüzünlendirmiştir nedense...

billur dedi ki...

Sevgili Şebnem;

Nihal Yeğinobalı'nın yazdığı kitaplar hep hüzünlü geldi bana en azından benim okuduklarım...
Sevgiler
Billur

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails