28 Kasım 2009 Cumartesi

Bridget Jones'un Günlüğü

Sevgili Günlük,

İşte bayramın ilk günü bitti bile.

Çocukken bayramları çok severdim. Haftalar öncesinden heyecanlanırdım. Alınacak bayram giysileri, yeni bir çift ayakkabı, akraba ziyaretleri, bu ziyaretlerde yenecek tatlılar, börekler çörekler…
En güzel tarafı da bir adet kumaş mendil veya bir çift şoset çorap içinde verilen bayram harçlığı idi.

“Aa niye zahmet ettiniz?” derken aslında, “istemem ama lütfen yan cebime çaktırmadan koyun” demek istersiniz.

Sonra yıllar birbirini kovaladı, ben büyüdüm. Kocaman kadın oldum.

Sonra bir şeyler oldu ve ben bayramlardan hoşlanmamaya başladım. Sanırım bayram günlerindeki zorunluluklardı beni bayramlardan uzaklaştıran.

Neyse son birkaç yıldır bayramların ezici sıkıcılığını attım sayılır üzerimden.

Aslında bayramlar ve benim bayramlarda hissettiklerim değildi yazmak istediğim.

Bu gece herkes evine döndükten sonra pijamalarımı giyip, yatağa uzandım. Kanallarda amaçsızca dolaşırken Cine5’te Bridget Jones’un Günlüğü başladı. Neden olmasın dedim. 2001 yılı yapımı bu film bir kere daha seyredilir.

Üstelik de bu aralar “kızkurusu” modundayken.



Filmi seyretmeyeniniz yoktur. Fazlasıyla sakar, ağzından çıkanların nereye gideceğini düşünmeden konuşan, birkaç kilo fazlasına takmış, yalnızlığını gidermek için “Erkekler Nelerden Hoşlanır”, “Erkekleri Anlamanın Yolları” gibi kitaplara başvuran, 32 yaşında sempatik bir kızdır Bridget Jones.


Kendini yalnızlığıyla baş başa bırakmaya alışmışken aynı işyerinde çalışan güvenilmez, çapkın, azgın dalgalar gibi insanı aşkın derinliklerine kadar çekip sonra geri püskürten, etkileyici sesli yazı işleri müdürü Daniel Cleaver ile kendini yeniden kadın hissettiren bir ilişkiye başlar.



Ama gittikleri her yerde hayat karşısına Mark Darcy’yi çıkarır.

Asil görünüşlü, güvenilir, durgun sular kadar insanı sükûnete sürükleyen, ciddi görünüşlü, başarılı avukat Mark Darcy, aynı zamanda Bridget’in çocukken bahçelerinde çırılçıplak koşturduğu komşu oğlu.




Daniel Cleaver ile Mark Darcy Cambridge’den tanışıyorlardır, ama aralarında buzullar olduğunu görmek her karşılaşmalarında Bridget’i biraz daha fazla tedirgin eder.

Bir hafta sonu tatilinde acil iş toplantısını bahane ederek apar topar şehre dönen bay güvenilmez, Bridget’in tatil dönüşü Daniel’i evinde New York’lu iş arkadaşı Lara ile basmasıyla, Bridget ile Daniel’in yollarının ayrılmasına sebep olur.

Bridget yine yalnızdır.

İşte o noktada bir subap vazifesi görmek üzere Mark ortaya çıkar. Bizim ciddi adam –bizim diyorum, çünkü Ayşe’nin Aşk ve Gurur sunumu için İngiltere’den isme özel imzalattırdığı Colin Firth fotoğrafı sayesinde o artık bizim Colin yani Mark Darcy- ceketini çıkartır ve kravatıyla mutfakta Bridget’in mavi sulu çorbasına eşlik edecek omlet yapımına girişir.

Daha önce Mark’ın kendisine “senden olduğun gibi hoşlanıyorum” demesinden zaten etkilenmiş olan Bridget iyiden iyiye gönlünü Mark’a kaptırmaya başlar. O gece Bridget’in doğum günüdür ve en samimi birkaç arkadaşı da yemeğe gelmiştir. Bu güzel gecenin ortasında kapı çalınır ve Daniel teşrif eder. Bridget’i unutamadığı için Lara kendisini terk etmiştir ve artık tamamen Bridget’in erkeği olmaya hazırdır.

Kafası karışık olan Bridget Daniel’e turuncu ışık –kırmızı değil çünkü onu reddetmiyor, ama yeşil de değil çünkü tamamen onu istediğini de belli etmiyor- yakar ve o anda Mark orada fazla olduğunu düşünerek evden çıkar.

Hoşlandığı kızı tamamen terk etmeyi gururuna yediremeyen Mark hışımla geri döner ve Daniel’i düelloya davet eder.

Sokakta kıran kırana kavga etmeye başlarlar, Daniel mağlup olur. O anda Bridget Daniel’i istemediğini söyler ve evine kendi yalnızlığına döner.

Ama Mark’ı kafasından atamaz. Noel gecesi evlilikleri sallantıda olan anne ve babasının evinde kalır ve yeniden babasına dönen annesinin gelişinin mutluluğu ertesi gün annesinin Darcy’lerin evlilik yıldönümleri için davet edildiklerini haber vermesi ile perçinlenir. Sonunda Mark’a ulaşabilecek ve kendisinden hoşlandığını itiraf edebilecektir.


Ama işler beklediği gibi gelişmez. Davete Mark’ın avukat ortağı Natasha da katılmıştır. Mark’ın babası Natasha ile Mark’ın iş için New York’a gideceklerini ve Natasha’nın gelin olarak ailelerine katılmalarını umduklarını ilan eder. Bu haber karşısında Bridget yıkılır ve orayı terk eder.

Ve tabi yine yalnızdır. Karlı bir gecede arkadaşları Bridget’i Paris’e götürmek üzere onu almaya eve gelirler. Tam arabaya binecekleri sırada Bridget anahtarlarını çantasında aranıp dururken arkasında “bir şey mi kaybettin?” diyen Mark’ın sesi ile irkilir.

Doğal olarak Paris yolculuğuna çıkmaz, onun yerine Mark ile eve çıkarlar. İzin isteyerek odasına gider ve tam da bu gece için düşünülmüş küçük iç çamaşırların ararken, Mark içerde Bridget’in günlüğünü bulur. Bridget’in onun hakkında yazdıklarını okur ve apar topar kendini sokağa atar.

Bridget Mark’ın gittiğini üzülerek fark eder ve yarı çıplak o karlı gecede kızcağız kendini sokaklara atar. Mark bir mağazaya girer ve çıktığında karşısında Bridget’i bulur.

Bridget, Mark’tan çok hoşlandığını itiraf eder ve yazdıklarının doğru olmadığını söyler.

Mark “Biliyorum doğru olmadığını, ben de senin yeni bir başlangıç için yeni bir günlüğe ihtiyaç duyabileceğini düşündüm” der ve paltosunun altındaki günlüğü Bridget’a verir.

Sevgiyle birbirlerine sarılırlar ve MUTLU SON’a varılır.

Akide şekeri gibi filmlere bayılıyorum.

Evet fazlasıyla sabun köpüğü, ama eğlenceli.

İki erkek arasında kalmış bir kadın.

Bir kadın için dövüşen iki erkek.

İnsanın ayaklarını yerden kesen bir duygu olsa gerek. Dövüşmeleri değil tabi canım, bu sadistlik olurdu. Ama hadi itiraf edin beğenilmek herkesin hoşuna gider, koltuklarını kabartır.

Aslında yok değil Bridget gibi olanlar. Yani 30’lu yaşlarında belki daha bile fazla ama hâlâ yalnız olan kadınlar ve erkekler.

Bazen her iki tarafın da beklentisi aynı. Düzgün bir ilişki, birbirini kollayıp sevecek taraflar, bir davete artık yalnız gitmemek, sabah uyandığında hayatındaki kişiyi düşünerek kendini daha iyi hissetmek, el ele dolaşmak, sevgi sözcükleri fısıldamak, birisi için kendine daha fazla özen göstermek, sonunda sarılıp dans edecek birinin olması, romantik akşam yemekleri gibi, gibi, gibi…

Film bittikten sonra bir süre müzikleri kulağımdan silinmedi, dilimden düşmedi.
Soundtrack’i Patrick Doyle tarafından düzenlenmiş. Robbie Williams iki parça ile Sheryl Crow bir parça ile katkıda bulunmuşlar. Gabrielle’in Out Of Reach ve Geri Halliwell’in It’s Raining Men adlı singleları da filmin unutulmaz müziklerinden.



Geri Halliwell - It's Raining Men
Yükleyen Hakunamatata67. - Diğer müzik videolarına göz atın.



Aşksız kalmamanız dileği ile…

Peyman

10 yorum:

iselldreams dedi ki...

Çok şirin bi filmdi...yazıyı okuduktan sonra tekrar izlemek istedim ben de :)

Peyman dedi ki...

Merhaba Iselldreams,

Sleepless In Seattle, Pretty Woman, Notting Hill, You've Got Mail gibi filmler birkaç defa bile seyredilse insana keyif verebiliyor. Kafa boşaltmaya birebir :)

aycan dedi ki...

Peymoşum;

Yazını çok beğendim ta ki son cümleye gelinceye kadar ... Doğrusu şu olacaktı : 'Aşksız kalmamamız dileği ile ...'' sanırım harf hatası olmuş.Kendini asla AŞK'ın dışında tutma :-))) Sevgilerimle,
Aycan

iselldreams dedi ki...

Sevgili Peyman,
Çok haklısın...ben bu listeye Sweet November'ı da eklemek istiyorum...çok acıklı ama tekrar tekrar seyredesi geliyor insanın...
Bu arada kitap klubünüze ya da blog sahiplerine genel bi soru sormak istiyorum. Bu yılı Elif Şafak'ın kitaplarına ayırdım ben. Haftasonu Pinhan bitti, dün akşam da Bit Palas'a başladım. Okumadığım sadece Med-Cezir kaldı. Bildiğim kadarıyla Med-Cezir Şafak'ın bazı yazılarının birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir seçki. Roman tadında değil yani. Soruma gelince, acaba içinizde bu kitabı okuyan var mı? Varsa, düşüncelerini alabilir miyim? :)

Peyman dedi ki...

Sevgili Iselldreams,
Madem acıklıları da listeye alıyoruz, çok eski ama sanırım türünün ilk örneklerinden olan Love Story'yi atlamak haksızlık olur.

Elif Şafak ile ilgili soruna gelince; ben Med-Cezir'i okumadım.
Eminim okuyanlarımız var ise sana buradan yanıt gelecektir :)

Sevgiler,

billur dedi ki...

Sevgili Peyman,
Bu yazıyı okuyunca Colin Firth'e olan aşkım kabardı yine yeni yeni yine yeniden...

Love Story değil ama benim aklımda kalmış en güzel aşk filmlerinden biri The Bridges of Madison County'dir. Seyretmeyininiz var ise lütfen seyretsin. Aşk cesaret ister, yıkıp gitmek, köprüleri atmayı gerektirir temasını adamın gözüne sokan bir film olması nedeni ile ve son sahnesinin vuruculuğu ile insana "hadi hadi aç şu arabanın kapısını atla adamın arabasına dedirtir....
Sevgiler
Billur

Ayşe dedi ki...

Peyman,

Pretty Woman dedin ya yine nostalji oldum....

Aycan alsana başka nostalji Orange Line - Court House durağındaki devasa sinema salonunu hatırlarsın ben 1990 yılında Pretty Woman ilk sahnelendiğinde oraya izlemeye gitmiştim (ikinci nostalji Ali, Hakan ve Nazan ile).

Hiç unutmam film bittiğinde tüm salon ayakta en az 15dk alkışlanmıştı.

aycan dedi ki...

Ayşe,

çok uzun zamandır USA ile ilgili bir anı gözlerimi sulandırdı. Ya yaşlanıyorum ya da özledim.

Peymo,

Bridget Jones'un Türk versiyonu en yakınında fazla uzağa gitmene gerek yok. Benim hayatımı izle eminim aynı tadı alacaksın.

Aycan

Gulda dedi ki...

Merhaba Iselldreams,

Med-Cezir Yazıları Elif Şafak’ın birbirinden ayrı konularda görüşlerini anlattığı bir derleme. Benim için bir roman gibi alıp ilk sayfasından başlayıp, bir solukta sonuna kadar tek bir seferde okunacak bir kitap olmadı.

İnternette takip ettiğim bir blog’da, etiketler bölümünü inceleyip, bakalım bu konuda ne düşünüyor diye bazen atlaya atlaya, bazen geri dönerek merak edip okuduğum bir kitap oldu.

Kitabın başında bulunan içindekiler bölümünden seçe seçe okudum, birçoğunu birden fazla kere okudum. Tüm merak ettiklerim bittiğinde ise zaten kalan olmamıştı. Çünkü Elif Şafak, benim demek istediklerimi hem çok güzel cümleler ile hem de oldukça kısa bir şekilde anlatabilmişti. Diğer kısmında ise benim için yeni bir bakış açısı getirmeyi başardı.

Med-Cezir Yazılarını okumanızı tavsiye ederim. Ama bir solukta değil aralıklı aralıklı, küçük esler ile.

Küskün Kadınlar Şovenizmive kadınlık durumu ile ilgili yazdıkları bölümler ise ayrı bir berraklıkta.

Gülda

iselldreams dedi ki...

Sevgili Gülda,
Değerli yorumların için çok teşekkür ederim. Gerçekten açıklayıcı oldu. Elimdeki kitap biter bitmez dediğin gibi küçük esler vererek Med-Cezir'in de tadına varmaya çalışacağım :)

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails