5 Ekim 2009 Pazartesi

Yansımalar - 6

Aşk…Kimi zaman dingin, durgun yemyeşil bir göl gibi…
Aşk…Kimi zaman hırçın, yırtıcı bir kaplan gibi…
Aşk…Kimi zaman derin, okyanuslar gibi…
Aşk…Kimi zaman saf, minik bir çocuk gibi…
Aşk…Kimi zaman ruhani, AŞK ŞERİATI gibi…

*****

Bir ay boyunca AŞK’ı okuduk…

Geçmişteki AŞK’larımızı hatırladık. Ve şimdi yanımızda olanları.

Kalbimizi en çok çarptıranı, bizi en çok üzen, hüsrana uğratanı.

Ruh ikizimiz nerede? Hangi özellikleri ile ruh ikizimiz olma vasfına sahip?

Ayaklarımızı kim en çok yerden kesti?

Bizi yaratan kim?

Peki Yaratan’a duyduğumuz AŞK?

İşte bunlar geçti aklımızdan.

Ve tabii Aşk Şeriatı’na tutulmuş olanlar…

Mevlâna…

Şems-i Tebrizi…

Başları hafifçe eğik, sanki tek ayaklarından güç alır gibi kendi etraflarında dönen beyaz tennureli dervişlerin Allah’tan aldıklarını kula ilettiklerini temsil ettikleri mistik dansları…

Ve bir sunum gecesi daha…heyecanla beklenen…

Sunum gecelerimize katılımın çok daha fazla olduğunu gözlemledim o akşam. Çünkü bu aralar herkesin bir takım sorunları var. Ailevi, iş ile ilgili, duygusal, maddi…Ve bu sunum gecelerinde bütün sıkıntılarımızı, dertlerimizi, sisteme, düzene karşı olan öfkelerimizi bir kenara bırakıp kitaplarımızla, sunum sahibinin bizim için hazırladığı bilgilerle, bizi bekleyen sürprizlerle sarılıp sarmalanıyoruz. Sanki hayatta bizden, kitaplarımızdan başka hiç kimse, hiçbir şey yokmuş gibi.



İçinde bunca AŞK kelimesinin geçtiği bir yazıda hangi kitabı okuduğumuzu tahmin etmek zor olmasa gerek. Elif Şafak’ın büyük sükse yapan kitabı AŞK idi Eylül kitabımız. Buram buram AŞK kokan bir sunum gecesinde bizleri bir araya getirdi.

Bizi takip edenler bilir. Biz hep kitaplara uygun mekanları seçeriz sunum gecelerinde.

Gülden Abla kitaba tam olarak uyan değil, ama kendi yaratıcılığı ile kitaba adapte edebileceği küçük, şirin bir mekan seçmişti. Etiler sırtlarında Armutlu’daki küçücük bir sokakta, iki yakın arkadaşın - ki yakınlıkları bazı evli çiftlerde rastlanan “birbirine benzeme” boyutundaydı- işlettiği ve kendi elleriyle yemeklerini yapıp müşterilerine ikram ettikleri Cikare adlı tek oda göz bir mekandı.

Her tarafta AŞK vardı. Derinden gelen tasavvuf müziği, pembe ağırlıklı dekoratif süsler, mumlar, küçük dervişler, kalpler…

Masanın ortasında orta boy kalp şeklinde pembe bir kutunun üzerinde dans eden dervişler sıralanmıştı. Ortalarında pembe bir sepetin içinde rulo halinde pembe kağıtlar duruyordu. Sunumun sonunda kutunun üzerindeki küçük dervişlerden ve birer tane de pembe rulolardan aldık. Rulo kâğıtta Mevlâna’nın bir sözü vardı. Her birimiz kâğıtta bahtına çıkan sözü okuyup ne anladığımızı anlattık.

“Birisi güzel bir söz söylüyorsa
Bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.” Hz. Mevlâna

Tabaklarımızın yanında, uzun beyaz çubuk ucunda küçük kalp olan süs ile gecenin sonunda yine büyükçe bir sepetten teker teker aldığımız aynı tarzda ama bu sefer daha büyük ve kırmızı kalp süsü ofisteki kalemliğimi süslüyor şu anda.

Kırmızı kalplere kırmızı kurdele ile tutturulmuş küçük beyaz rulo yapılmış kâğıtlara 13 üyelik kulübümüzün 13 kuralı yazılmıştı. Yine her birimiz yüksek sesle kendine çıkan kuralı okudu.

“Hayattaki en büyük dostunun ve düşmanının yine sen olabileceğini unutma!...Eğer kendinin dostu olabilirsen yaşamındaki tüm acıları atlatıp her şeye rağmen mutlu olmayı başarabilirsin.”

Hepsi birbirinden güzel bir sürü sürpriz vardı o akşam…

Yemek tabaklarımızın altındaki pembe çerçeve içine yerleştirilmiş beyaz kalp üzerinde kulüp adımızın yazılı olduğu amerikan servisler, Gülden Abla’nın dediği gibi yalnız bir akşamda bize yemek yerken dostluk edecekti. Ve kulüp arkadaşlarımızı özlediysek de amerikan servisin arkasını çevirecek ve hepimizin resimlerinin olduğu tarafa bakarak özlem giderecektik.



Tek tek düşünülmüş ince ayrıntılar…

Bol sohbet…bol kahkaha...bertaraf edilmiş hüzünler, sıkıntılar…

Kitap AŞK’ı birleştirmişti masanın etrafında toplanan on iki kişiyi – sadece Nur eksikti o akşam, ama onu hep andık –


Unutmadan, biliyoruz ki Gülden Abla Elif Şafak’a ulaşmak için çok çaba sarf etti. Kendisine mailler gönderdiği gibi, sekreteri aracılığıyla da ulaşmak istedi. Ama çabaları pek fayda etmedi ne yazık ki. Elif Şafak maille bile olsa geri dönmedi. Bu beni biraz yaraladı açıkçası. Elif Şafak’ın kendi şahsına olan hayranlığımdan değil, sadece kalemine olan hayranlığımdan dolayı hayal kırıklığı yaşadım.

Ben sunum gecem için Kirpinin Zarafeti adlı kitabın Japonya’da yaşayan yazarı Muriel Burbery’ye mail gönderdiğimde Burbery tam iki gün sonra geç cevap verdiği için özürler dileyerek cevap vermişti.

Neden bizim yazarlarımız kalemini, kitaplarını beğenen ve seven okurlarıyla iletişim kurmada bu kadar zayıflar? Onları okurlarından uzak durmaya zorlayan nedir? Neden bir kitabı yazarken hissettiklerini, yaptıkları araştırmalarını, kitaptaki karakterlerini, sadece kendi seçtikleri gazetecilerin röportajları aracılığıyla okurlarıyla paylaşırlar?

Bu soruların cevaplarını lütfen kendinize saklamayın, paylaşın.

Kitap AŞK’ınız bol olsun!

Peyman

8 yorum:

Adsız dedi ki...

Peymancım sunumunda Muriel Burberry'den gelen mesajı okuduğunda çok heyecanlanmıştık. Taa Japonya'dan bize mesaj göndermişti. Biz ise yanıbaşımızda kendi dilimizi konuşan yazarımızdan bir mesaj alamadık. Toplantımıza gelmesini çok istemiştik tabi dolu olabilir çok doğal ama en azından bi email atabilirdi diye düşünüyorum. Onada zamanı yoksa assistanlarının işi ne o zaman!?
Ayşe

Peyman dedi ki...

Ben de seninle aynı fikirdeyim Ayşe'cim. Mesajın çok uzun olması gerekmiyordu. Kısacık bir mesaj bize yeterdi diye düşünüyorum. Bu, Elif Şafak'ın biz okurlarına verdiği değeri gösterebilirdi. Çok yazık...
"İşte bir Avrupalı'nın farkı"...
AB'ye girmek için çabalıyoruz, ya da birileri çabalıyor, ama bu ben değilim. Biliyorum ki ülkemiz henüz ne sosyal, ne insani, ne yaşam değerleri bakımından henüz o kıvama gelmedi. Harabe bir tiyatro sahnesinde, mükemmel bir dekor altında oynar gibi geçiriyoruz günlerimizi. Dekor yıkılsa altından farelerin cirit attığı kokuşmuş tiyatro zemini çıkacak. Fazla karamsar mı oldu yoksa? :)

mutfakcini dedi ki...

Harikasınız..Tebrikler..AŞK dolu günler diliyorum..

aycan dedi ki...

Peyman'cım

Elif Şafak gerçekten beğendiğim bir yazar fakat Gulden Abla'nın ona ulaşma çabalarına karsılık sadece kusura bakmayın katılmam mumkun değil gibilerinden nezaket yazısı yazabilirdi yazdırabilirdi ... ben Gülden abla'ya da söyledim kesinlikle bu akşamın resimleriyle birlikte Elif Şafak'a mail atıp o akşamdan 'yansımaları' yazmalısın diye ...böyle bir AŞK akşamında neler kaçırdığını bilsin diye ...

iselldreams dedi ki...

Tebrik ederim çok güzel bir yazı olmuş...resimler de bir o kadar şirin...yazınızı okuduktan sonra içimde tekrar bir kitap klubüne katılma isteği kabardı...Bir öncekini ne yazık ki "zaman kıtlığı"ndan dağıtmak zorunda kalmıştık...Halen kitap okuyorum gerçi ancak istediğim sıklıkta değil. Elif Şafak'ın son kitabı, kendisini blog'umda konu edecek derecede etkiledi beni. O yazıma sizin de bir yorum yaptığınızı hatırlıyorum. Kitabı okuduktan sonra aynı fikirde olduğunuzu görmek çok güzel. Yalnız kafam neden Elif Hanım'ın mailinizi cavaplamadığına/cevaplayamadığına takıldı. Geçerli bir nedeni vardır umarım. Ancak ne yazıkki bizim yazarlarımızla iletişimimiz yurtdışındaki kadar samimi, doğal ve olağan kılınamıyor. Yabancı kitap bloglarını da takip ediyorum ve oralarda bir sürü yazarla içten bir şekilde yapılan bir sürü röportaja raslıyorum. Okur ve yazar içiçe...Darısı başımıza :)

Peyman dedi ki...

iselldreams yorumunuz için teşekkürler.

Kulübümüzün süregelmesini "zaman kıtlığını" bertaraf etmiş olmamıza bağlıyoruz. Neredeyse hepimiz bu megaköyde yoğun bir iş temposuyla, şehrin karmaşası içinde debeleniyoruz. Ama kulüp etkinliklerimiz yazıda da belirttiğim gibi bizim için karmaşa içindeki tatlı es noktaları...Kafamızı boşaltıyor, eğleniyor, öğreniyoruz. Mutlaka bir kitap kulübüne katılma isteğinizi gerçekleştirmelisiniz diye düşünüyorum. Ve biz siz de bu isteğin depreşmesine yol açtıysak ne mutlu bize :)

Aslında üzerinde tartışmalara çok meyil bırakan bir kitap AŞK...O gece bizler de tereddütlerimizi bir bir sıraladık. İsterdik ki Elif Şafak bizlerle olsun ve kafamızda kitabın yerleştiği karanlık noktaları aydınlatsın.
Ama olmadı, olamadı ne yazık ki. Sebebini biz de bilmiyoruz. Belki Elif Şafak'ın okurları arasına çıkması konusunda kendince çekinceleri vardı. Ben, en azından katılamayacağını belirten bir maille bize yanıt vermesini beklerdim.

Bizim blogumuzda yabancı bir yazar ile yapılan kısa bir röportajı görebilirsiniz. Arkadaşımız Gülda, bir şiir sempozyumu için ülkemize gelen Almudena Grandes ile kitabı Lulu hakkında kısa bir röportaj yapmış, Türkiye'de yayınlanan bir kitabını hepimiz için imzalattırmıştı (http://ayseninkitapkulubu.blogspot.com/search/label/Martialis).

Umarım bizler de bir gün yazarlarımızla aramızdaki sınırları aşar, daha sıcak karşılaşmalara şahit oluruz.

Unknown dedi ki...

Neden bu kadar geç gördüm ben bu bloğu....tebrikler şahane bir iş yapıyorsunuz....talitçiniz olabilirim müsadenizle..)))

Peyman dedi ki...

Merhaba Hertelden,
Ben de sizin yorumunuzu geç gördüm :( çok üzgünüm. Hepimiz yapamıyoruz, ama gerçekten çok büyük özveriyle blog için çaba sarfeden arkadaşlarımız var.
Taklit etmeyin, örnek alarak yeni şeyler yapın :)
Sevgiler,

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails