2 Ocak 2012 Pazartesi

MAYA - LEYLA İPEKÇİ



Maya Hakkında Oldukça Kişisel Bir Yazı


Maya, epey bir süre önce okuduğum bir kitaptı. Maya’nın endişe, şiddet ve yoksunluk dolu hikâyesinden çok etkilenmiştim. Sonra rafların bir yerinde yitirmişim romanı. Kitap Fuarı'nda Timaş Yayınları standında yeni baskısını gördüğümde kayıtsız kalamadım ve yeniden satın aldım. Eve döndüğümde Arzu Başaran’ın Maduniyet Serisi'nden kandan kırmızı bir çalışmasının yerleştiği romanın kapağını çevirdim ve hırpalanmış Maya’yla yüzleştim.



Okuduğu kitapları unutuyor olduğuna üzülen biriyle konuştuğumda, bunun önemli olmadığını anlatmaya çalışıyorum. “Satır satır tekrar edebilmeye, konusunu, karakterlerin adlarını, kimin kimi öldürdüğünü, yıkımları, neşelenmeleri hatırlamaya gerek yok, bir his kalıyor geriye, belki çok uzunca bir süre sonra bambaşka bir yerde karşına çıkıyor.” diyorum. Bir elmayı ısırdığında, sokaklarda amaçsızca dolaştığında, ağlayan bir çocuğu susturamazken, bir sorunu çözmeyi ya da birini anlamayı denerken, bombalar patladığında, deprem bir ülkeyi paramparça ettiğinde, bir yeni yıl sofrasında... cümlelerin öznesi düşüveriyor önüne.


On üç yıl öncenin Maya’sı zihnimde tekrar uyanırken, bu sefer yeni Ben’i yere yıktı. Net ve kısacık satırlarda, sekiz yaşındaki Baldamlası Maya’nın kaktüs mezarlığındaki cam kırıklarına basmamaya çalışarak, sevdiği kim varsa yitirerek ulaştığı yirmi yedili yaşlara varma öyküsünün, onca yıldır içimde katman katman nasıl çoğaldığını izledim. Otuz ikinci sayfada “Ağlaya ağlaya uyudum. Ne çok gözyaşı çıkıyor benden, şaşırıyorum. Demek ki, birisi sus diyene kadar bütün çocuklar sonsuza kadar ağlayabilir…” diyordu Maya. İşte tüm bu süre boyunca ne zaman ağlasam gözyaşımın hiç bitmeyeceğini düşünerek, içimdeki çocuğa “Sus!” diyorum. Şimdi nerede okuduğumu çoktan unuttuğum bu hissin kaynağına inerken; “Kuştüyü yastıkların altına yeni sevgi sözcükleri bırakan dolgun kalçalı bir kız çocuğuyum. Kendime yeniyetme topuzlar örüyorum.” (sy.109)



Gözden geçirilmiş yeni baskıda Leyla İpekçi, romanla ünsiyet kurduğu Agota Kristof’un Büyük Defter’i, Romain Gary’nin Onca Yoksulluk Varken’i, Joanne Greenberg’in Sana Gül Bahçesi Vadetmedim’i, hayat kitabım Ingeborg Bachmann’ın Malina’sı, J.D.Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı, Nietzsche’nin Ecce Homo ve Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü, Şule Gürbüz’ün Kambur’u, Dostoyevski’nin Yeraltından Notları'na selam yolluyor. Ben de Maya'yı yeniden ekliyorum kabıma.

Ve Maya diyor ki; “insan ancak yanında sırtını dayayacak biri bulduğunda dayanmaya ne çok ihtiyacı olduğunu düşünüyor.” (sy.107)

Kendi cam kırıklarımın üzerinde çıplak ayaklarımla yürüdüğümde, bu korkunç acının bir kısmını yeniden Maya’da bırakıyorum.


Bir şarkı eşlik ediyor kesik kesik.



Gülda


1 yorum:

Peyman dedi ki...

"insan ancak yanında sırtını dayayacak biri bulduğunda dayanmaya ne çok ihtiyacı olduğunu düşünüyor." Çünkü dayanacak birini bulamadığında, ama buna ihtiyacı olduğunu kendine itiraf ederse çöküntüye uğrar. Asıl dram o zaman başlar. "Sus" kelimesini duyuncaya kadar gözyaşına boğulabilir insan...

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails