6 Haziran 2011 Pazartesi

Amélie Nothomb - Kara Sohbet

Bilmezlik Dolu Bir Diyalog



Yazmanın en zor kısımlarından biri de diyalog oluşturmak. Gerçeklikten uzaklaşmadan kişilerin konuşmalarını dile getirmek çok meşakkatli bir iş. Daha önceleri okuduğum roman ya da öykülerde konuşma bölümlerinin nasıl kurgulandığına çok dikkat etmemiştim. Sanırım çoğunda diyalogların su gibi akıyor olmasından olsa gerek. O akışkanlığı sağlamak için epey kıvrak bir zekâ gerektiğinin yeni yeni farkına varıyorum. Eğer konuşma cümleleri doğru kurgulanmazsa “kimse böyle konuşmaz” eleştirisi ve okurun metinden uzaklaşması kaçınılmaz oluyor! Bizzat yazmayı deneyip, gördüm.

Haydar Ergülen geçen gün Orhan Kemal Roman Armağanı töreninde Orhan Kemal romancılığının farklılığını ortaya koyarken; onun diyalog yaratmaktaki becerisinden ve yeni dönem metinlerde bundan ne kadar uzaklaşıldığından bahsedince; üzerinde tekrar düşündüğüm bir konu haline geldi romanlardaki konuşma cümleleri.



Ve bunun üzerine Kara Sohbet’i böyle bir inceleme şeklinde okudum. Kara Sohbet birbirini hiç tanımayan iki kişinin, sınırlı bir zaman diliminde, kısıtlı bir mekânda gerçekleşen konuşmalarından oluşan bir roman. Sadece diyaloglar ile mekânı, karakterleri, zamanı, olayları hem de yüz on sayfada anlatıyor. Eski Ahit’te yer alan “Dedim ki, dedi ki…” konuşma tarzına bile atıfta bulunuyor. Tüm romanı bir buçuk saat içinde okumak mümkün, hatta bence hiç ara vermeden bitirmekte fayda var. Bir dizinin yüz kırk dakika sürdüğü düşünülürse, bu süreyi ayırmak pek zor olmasa gerek! Bir tiyatroyu izlemek ya da iki kişinin konuşmasını dinlemek gibi bir okuma bu.

Bu kapkara sohbetin olay örgüsü, kurgusu tam, neredeyse kusursuz. Yazar bununla da yetinmeyip araya Goethe’den, yazmaya, Pascal’dan, Spinoza’ya, Lu Xun’dan, Paris’in mezarlıklarına bir yolculuğa çıkarıyor. “Seç, beğen, al” aforizmalarla metnini sabitliyor.

“Yüreğine gömmek fiili, yirminci yüzyılda nereye çekersen uzayan bir ifade” sy.92

Kıran Kırana “Stupeur et Tremblements” adlı romanıyla Fransız Akademisi Büyük Roman Ödülü'nü de almış bir yazar Amélie Nothomb. Kırkın üzerinde kitap yazmış, bunların bir kısmını yayımlatmasa bile nerede ise her yıl yeni bir kitabı çıkıyormuş. Sadece kırk dört yaşında. Yaşamını Belçika’da geçirmesine rağmen Japonya Kobe’de doğmuş. Ailesinin diplomat olması sebebiyle Çin, New York, Bangladeş, Birmanya ve Laos’ta yaşamış. Google’da görsellerini arattığımda karşıma çıkan, siyah, kuzguni saçlı, çılgın tavırlı ve cin gibi gözleriyle, her şeyi sorgular biriyle karşılaştığımı belirtmeliyim.



Romanın haklı sebeplerle diyaloga katılmak istemeyen kişisi Jérôme Angust “şu sürüsüne bereket, önemsiz işadamlarından” biridir. Yine bir iş toplantısına gitmek üzere havaalanındadır ve uçağı rötar yaptığı için bekleyecektir. Bekleme salonunda bir kitap okumaya başlar. Textor Texel ise münasebetsizlik yapıp Jérôme Angust’un bu okumasına mani olur. Textor Texel ’e göre “Okuyan insan, yani gerçekten okuyan insan, başka bir aleme geçer.” (sy.10) Hâlbuki Jérôme buradadır! Goethe’nin adlarından birinin de Textor olduğunu anlatarak konuşmaya başlar. Textor’un “tekst” sözcüğünden, dolayısıyla Latince “dokumak” anlamına gelen "texerre" fililinden türediğini açıkladıktan sonra soluksuz devam eder. Textor bu durumda metni dokuyan kişi yani “yazar” anlamına gelmektedir. Textor Texel telaffuzu zor ismi üzerinden daha çok konuşmaya niyetlidir. Dilbilimci Gustave Guilaume’un bir sözünü hatırlatır. “Kulağa hoş gelen şeyler, ruhu da okşar.”

Jérôme Angust bu durumdan oldukça rahatsızdır. Direnmeye çalışsa, hatta yer değiştirse bile Textor Texel’den kurtulması mümkün olmaz. Textor’un densizlikleri, anlattığı hikâyelerin ürkütücülüğü, kedi maması yemeye duyduğu saplantı, işlediği cinayetler, tüm ayrıntısıyla anlattığı tecavüzü ile kimsenin ruhunu okşaması mümkünlü değildir. Tüm metin boyunca süren konuşma bıçak sırtında ilerler. Tam bir baş belası olan Textor Texel; Jérôme Angust’a duyuların en korunmasızı olan işitme duyusu vasıtasıyla saldırmaktadır. -Tıpkı şu seçim süresince yaşadığımız talihsiz durumda olduğu gibi!- Jérôme Angust kulağını kapatsa bile bu uzun süremeyecektir. Çünkü Textor Texel’in de dediği gibi “insanoğlunun bedeni, tembel hayvan gibi bazı memelilerin tersine uzun süre bu pozisyonda kalmaya uygun değildir.” Hatta İsa bile çarmıha gerildiğinde ölüm sebebi “masum” çiviler değil de kollarını havada tuttuğu içindir(!)

Jérôme Angust içine düştüğü bu çıkmazı Lu Xun’un sivrisinek söylevinden alıntı ile açıklar. “Sivrisinek ısırması zaten yeterince sinir bozucuyken, yetmezmiş gibi hayvanın kulağınızın dibinde vızıldayıp durması gibi…”

Textor Texel Hollandalı'dır. Hollandalıların bir diğer icadı olan Jansenizmi özellikle sever. Samimi bir acımazsızlığı olan bu akımın önemli temsilcilerinden biri olan Pascal’dan alıntılar yaparak Jérôme Angust’un gerçeğini ince ince dokur.

- Ah, o kahredici, yiyip bitiren suçluluk duygusu!

Romanın arkasında “Kara Sohbet'te de gerilimi giderek artırıyor, olayları muzipçe öykülüyor ve her kitabında olduğu gibi, beklenmedik bir sona ulaşıyor. Kara Sohbet, müthiş bir kara mizah diyaloğu.” yazsa da açıkçası ben öyle beklenmedik bir final göremedim. Bir anlığına bile “süprizli bir son hazırlamak” için böyle kurgulandığını düşünmedim. Yazarın yavaş yavaş bir çözülmeyi, kırılmayı anlatmak ve okuru da sarsmak istediğini tahayyül ediyorum.



Yazının başında roman için bir tiyatro metni gibi demiştim. Tiyatro Duru bu romandan uyarlama olan oyunu ile üç sezon boyunca oldukça iyi eleştiriler almış. Umarım tekrar sahnelenir de izleme fırsatı bulabilirim.


Cosmétique de l'ennemi romanından uyarlanan bir diğer oyun Fransa’da epey ses getirmiş. Engellenene kadar buyurun, buradan izleyiniz!


İyi Okumalar ve seyirler dilerim.

Gülda


Vidéo Cosmétique de l'ennemi (Amelie Nothomb) jeguy06


2 yorum:

aprile dedi ki...

ellerine sağlık, gelecek o diyaloglar, aynı sohbetlerimiz gibi...

Peyman dedi ki...

Gülda'cığım, peki bazı kitaplarda diyalogların paragraflar içinde gizli kalmalarına ne diyorsun? Bunun da sebebi, yazarın, okuru kurgusu zor olan diyaloglarla romandan uzaklaştırmama çabası olabilir mi? Benim için okunması en zor kitaplar diyalog içermeyenler. Ben diyaloglar aracılığıyla roman karakterlerinin kendilerini dinlemek istiyorum, sadece 3. tekil kişinin anlatımı sanki okuru romanın içine almaktansa onu tamamen bir seyirci olarak tutma çabası gibi geliyor bana. "Kulağa hoş gelen şeyler, ruhu da okşar." Ne kadar doğru. Bir müzik, lâyıkıyla okunan bir şiir, ölçülü bir sesle, işitsel duyuları besleyen diyaloglar...
Sevgiler,

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails