Ben Kent şiirini okuyup hatırladıktan ve önerdikten sonra içimi yine bir kasvet bastı ve bu kasvet benim hayatta en sevdiğim şair olan Özdemir Asaf'ın Pay adlı şiirinin Belkıs tarafından önerildiği elektronik postanın ekranıma düştüğü anda birazcık daha fazlalaştı. Datça'da idim o sıralarda ve bana bir iki biraya maal oldu:
PAY
Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden. 
İnanırdım saadetli yolculuklara. 
Adalar var zannederdim güneşli, mavi, dertsiz. 
Bütün hızımla koşardım dalgalara. 
O zaman beni görseydiniz. 
Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden. 
Beni o zaman görseydiniz 
Siz de gelirdiniz peşimden. 
Ama şimdi şu aksam saatinde 
Son liman kendim, bu döndüğüm, 
Bilmiş, bulmuş, anlamış. 
Hatırımda bir vakitler güldüğüm. 
Yoluna can serdiğim o kaçış. 
Simdi o akşam saatinde 
Donuyorum görmüş, geçirmiş, atlatmış, 
Denizlerin doymayan sahilinde.
Özdemir Asaf
SONRASINDA BEN DENİZLERİN DOYMAYAN SAHİLİNDE NELER GÖRMÜŞ GEÇİRMİŞ ATLATMIŞ OLDUĞUMA DALMIŞKEN :
Yalnız Bir Opera
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda 
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim 
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim 
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim 
İmrendiğin, öfkelendiğin 
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim 
Yani yaşamışlık sandığın 
Geçmişim 
Dile dökülmeyenin tenhalığında 
Kaçırılan bakışlarda 
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında 
Zaman zaman geri tepip duruyordu. 
Ve elbet üzerinde durulmuyordu. 
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, 
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. 
Başlangıçta doğruydu belki. 
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp, 
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren, 
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin. 
Ve hala bilmiyordun sevgilim 
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim 
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana 
Bütün kazananlar gibi 
Terk ettin. 
Yaz başıydı gittiğinde, ardından, 
Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim. 
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim. 
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum. 
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum. 
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu 
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından 
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine 
Çerçevesine sığmayan 
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine 
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu. 
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs. 
Seni bir şiire düşündükçe 
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi 
Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. 
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük 
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, 
Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma. 
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. 
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? 
'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda. 
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda. 
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını 
Takvim tutmazlığını 
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı 
Daha o gün anlamalıydım 
Benim sana erken 
Senin bana geç kaldığını. 
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri. 
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. 
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, 
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı. 
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza. 
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi 
bakışıyorduk. 
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık. 
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. 
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize. 
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. 
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana. 
Şimdi biz neyiz biliyor musun? 
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz. 
Birbirine uzanamayan 
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi 
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz 
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca 
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız 
Ne kalacak bizden? 
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim 
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında 
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden 
Bizden diyorum, ikimizden 
Ne kalacak? 
Şimdi biz neyiz biliyor musun? 
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. 
Murathan Mungan 
VURDU GEÇTİ BİRDEN....
SONRA DOĞANIN İYİLEŞTİRİCİ SESİNE KULAK VERMEMİ SAĞLAYAN AYŞE'NİN ŞİİRİNİ HATIRLADIM:
En Hüzünlü Ses En Tatlı Ses
 1764 
En hüzünlü ses en tatlı ses 
En çılgın ses büyüyen,- 
Kuşların sesidir baharda, 
Gece hoş bir tat bırakıp giderken. 
Mart'la Nisan arasındaki çizgi- 
O büyük sihirli sınır 
Ötesinde Yaz, nefes alsa duyulur 
Yakınlıkta, kararsızlıklar yaşamaktadır. 
Bir zamanlar bizimle eyleşen 
Dostları hatırlatır bir bir, 
Ki ayrılığın kara büyüsüyle büyüyen 
Hasretleri artık insafsızca derindir. 
Yasını tuttuğumuz ne varsa 
Hatıra gelir yeniden, 
Ötmesin isteriz kuşlar 
Sussun isteriz bu siren. 
Bir kulak deşebilir bir kalbi 
Bir mızrak kadar kıvrak, 
Keşke kalbe bu kadar tehlikeli 
Bir şekilde yakın olmasaydı kulak.  
Emily Dickinson
ARDINDAN AYCAN'IN ÖNERDİĞİ TASA GÜTMEYEN ŞİİR GELDİ:
Cımbızlı Şiir
Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya
İZİN VERMEYECEKTİM BU KASVETE....ELİMDE CIMBIZ...HAY ALLAH AYNA YOK!
DÜŞÜNDÜM SONRA DOSTLARIM VARDI BENİM..... VAR MIYDI GERÇEKTEN BU DİZELERDE ANLATILAN GİBİ:
Dostluk
Dostluk… 
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın… 
“Nereden çıktın bu vakitte”dememeli, 
Bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; 
“Gözünün dilini”bilmeli; 
Dinlemeli sormadan,söylemeden anlamalı… 
Arka bahçede varlığını sezdirmeden,mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi 
Köklenmeli hayatında; 
Sen,her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. 
İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli. 
Kovuklarına saklanabilmelisin. 
Kucaklamalı seni güvenli kolları. 
Dalları bitkin başına omuz, 
Yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı… 
En mahrem sırlarını verebilmeli, 
En derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; 
Gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz… 
Onca dalkavuk arasında bir tek o, 
Sözünü eğip bükmeden söylemeli, 
Yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. 
Alkışlandığında değil sadece, 
Asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. 
Övmeli alem içinde,baş başayken sövmeli 
Ve sen öyle güvenmelisin ki ona, 
Övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, 
“Hak ettim” diyebilmelisin. 
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; 
Günahlarının yegane şahidi… 
Seni senden iyi bilen,sana senden çok çok güvenen bir sırdaş… 
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. 
Ve sen ağladığında,onun gözünden gelmeli yaş… 
Can Dündar
DÜŞÜNDÜM....GÖZLERİMİ KAPADIM....EVET VARDI...SONRA BU KASVET ANLAMSIZDI BELKİ DE HAYATIN SIRRI İÇİMDE SAKLIYDI ÖZLEM'İN GÖNDERDİĞİ ŞİİRDE DENİLDİĞİ GİBİ:
HERŞEY SENDE GİZLİ 
Yerin seni çektiği kadar ağırsın 
Kanatların çırpındığı kadar hafif.. 
Kalbinin attığı kadar canlısın 
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... 
Sevdiklerin kadar iyisin 
Nefret ettiklerin kadar kötü.. 
Ne renk olursa olsun kaşın gözün 
Karşındakinin gördüğüdür rengin.. 
Yaşadıklarını kar sayma: 
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; 
Ne kadar yaşarsan yaşa, 
Sevdiğin kadardır ömrün.. 
Gülebildiğin kadar mutlusun 
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin 
Sakın bitti sanma her şeyi, 
Sevdiğin kadar sevileceksin. 
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer 
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın 
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer 
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. 
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret 
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın 
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın 
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. 
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın 
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. 
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. 
İşte budur hayat! 
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın 
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün 
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun 
Çiçek sulandığı kadar güzeldir 
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli 
Bebek ağladığı kadar bebektir 
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, 
Sevdiğin kadar sevilirsin... 
Can Yücel
Sevin ve Sevilin...
Sevgiler
Billur
 
 

1 yorum:
Bu klup kurulduğunda birbirini:
a) Tanıyanlar
b) Tanımıyanlar
c) Tanıdıklarını düşünenler
den oluşuyordu. Nerdeyse 1 yıl oldu. 365 günün yanlızca 12 günü kitap sunumları için buluştuk sonra blog için toplantılarımız oldu sonra social ortamlarda buluştuk. Sonuçta birbirini tanıyan, tanımıyan ve tanıdığını zanneden 13 kadın birbirinden:
a) Keyif aldı
b) Komik buldu
c) Gıcık oldu
d) Çok güldü
e) Düşündü
f) Tartıştı
g) Ayakkabı kıskandı
h) Sinir oldu
ı) Hüzünlendi
j) Halen Ayşe'ye +15 yaş büyük Robert bulamadı......
k) Hayal gücünü zorladı
Sonuç eskisine rağmen daha çok şık paylaştı. Ama ( j ) şıkında pek başarılı olamadı buda beni çok düşündürüyor!
Dostluk üzerine birşey eklemek istiyorum. Hep derler ya Dost kötü günde belli olur. Bunu tartışmıyorum ama Aycan çok iyi bilir bence dost iyi günde belli olur çünkü ÜZÜNTÜ paylaşmak en kolayıdır ama MUTLULUK ise en zoru!..
(Ayşe)
Yorum Gönder