16 Kasım 2011 Çarşamba

Yansımalar - 20



Suçluluk denizinde boğuluyorum. Her sabah spor yapmaya alışan ben, tembelliğe yenilip iki gün sporu astığım zaman ödevini yapmadan okula giden öğrencinin duygularıyla geziniyorum ortalıkta epey zaman.

İnsan fazla idealist veya takıntılıysa bu içinde, bir şişede çalkalanarak kabaran gazlı bir içecek gibi köpürdükçe köpürür. Ta ki kapağı açılıp da, kulakları zedeleyen bir sesle şişenin dışına fışkırıncaya kadar.

Sanki hızla koşarsam, suçluluk duygusunu arkamda bırakacak, ne kadar uzağa gidersem o kadar çok suçluluktan uzaklaşmış olacaktım.

Ayaklarım birbirine dolanırcasına koşmaya başladım. Dar sokakların içinden, eski binaların arasından koştum. Neden koştuğumu anlamaya çalışan meraklı gözler çoğaldıkça, sanki koşma hızım artıyordu. Vücutları olmayan birer çift göz her adımımda çoğalarak peşim sıra beni takip ediyordu.

Nereye gittiğimi bilmeden koşarken kendimi dik, dar merdivenlerin en tepesinde buldum. Uzakdoğu’daki yükseklere kurulmuş tapınaklar geldi gözümün önüne. Yoksa bir ayini saygısızca yarıda bölmüş ve tapınaktan, şehirden hatta o ülkeden aforoz edilmeye çalışılan biri miydim?

Kan ter içinde merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Önünden geçtiğim binaları dikkatimi merdivenlere verdiğim için seçemiyordum, ama bir anda gözümü alan parlak bir ışık gördüm. Bir yandan ellerimle gözlerimi bu yakıcı ışıktan korumaya çalışıyor, bir yandan merdivenlerden yuvarlanmamaya çabalıyordum. Bu ışığın ne olduğunu anlamaya çalışırken gözüm ışığın geldiği yere doğru kaydı. Yüksek bir pencereye asılı koyu renk tenteye tutturulmuş onlarca kaşık, karşı binadan vuran spot ışıklarıyla bir parlayıp bir sönen yıldızlar gibi parlıyorlardı. İşte benim gözümü alan ışık da bu kaşıklardan yansıyordu.


Neden koştuğumu unutmuş, kaşıkların büyüsüne kapılmıştım. Işıkla birlikte yayılan bir sihir beni binanın kapısına doğru çekti. Gözlerim, içerde beni bekleyen her neyse onu seçmeye çalışarak sabitlenmiş bir şekilde kapıdan girdim.

Şaşkınlığımı gülen gözler karşıladı. Yoksa peşimden takip eden gözler benden önce davranıp içeri mi girmişlerdi? Ama bunlar o meraklı gözler değil, misafirperver, hoşgörülü gözlerdi. Hafifçe tebessüm ederek yana doğru çekilip geçmem için yol verdiler.

Koridorun sonunda neşeli gülüşmelerin çınladığı bir odaya vardım. Kapıdan içeri başımı uzattığımda ana yemeklerine geçmiş kitap kulübü arkadaşlarımı gördüm.



Neyse ki çok gecikmemiştim. Okullar başladı başlayalı, henüz adapte olamamış oğlumun derslerini yaptırırken zamanın nasıl geçtiğini anlamamış, dersler biter bitmez evden fırlamıştım.

Masanın üzeri, Berna’nın sunumla ilgili hazırladığı kitapçık, kenarı dantel fiyonkla süslenmiş İstanbul fotoğrafları, görür görmez aklıma Galata Mevlevihanesi'ni getiren Semazenlerle cıvıl cıvıldı.



Berna sunumunu yaptıktan sonra, üzerinde küçük keçe bebeklerin olduğu turuncu zarflar verdi bize. Zarfların içinden her birimiz için kitaptan alıntı farklı sözlerin yazıldığı küçük sarı kâğıtlar çıktı. Hepimiz teker teker bu sözleri okuyup Yılmaz Karakoyunlu’nun değerli eseri Güz Sancısı’nın akıllarda yer edecek cümlelerini hatırladık.

6-7 Eylül olaylarının tanıkları olan büyüklerimizin anlattıkları anılarını sanki bizler yaşamışçasına paylaştık.

Neler görmüş geçirmişti bu şehir? Bu sunumu yapmak için Berna’nın seçtiği Apera adlı restoranın bulunduğu Pera ne sahnelere tanık olmuştu? Her bir binanın duvarında gizli ne anılar vardı? Bir dile gelseydi Pera’nın taşları, kim bilir neler anlatırdı bizlere?

Biz ise bu olayları sadece okuduğumuz kitaplardan öğreniyorduk.

Güz Sancısı, 6-7 Eylül olaylarının ortasında yaşanan bir aşk hikâyesinden bahsediyor. Tarihi olaylar yüzeysel olarak kaleme alınmıştı, ama biz o gece bilmediğimiz yönlerini de keşfetme şansını elde ettik.

Yoğunluklarımız sebebiyle toplanıp da kutlayamadığımız Belkıs ve Ayşen’in doğum günlerini de o gece leziz bir pasta eşliğinde kutladık.



Şans bu kadarla kalmayacaktı belli ki. Gecenin sonunda Berna’nın hediye ettiği Fatma’nın Eli süslemeli bileklikler, çıkmamak üzere birer birer bileklerimize geçirilmişti.

Peyman

Hiç yorum yok:

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails