29 Mart 2011 Salı

LAST NIGHT

Ya Da 30. İstanbul Film Festivali'nin Erken Açılışı

Pazartesi akşamı Gülda, Ayşe ve Yonca ve ben İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın sponsorlarından birinin Lale Kart üyeleri için düzenlediği ve Last Night (Son Gece) adlı filmin gösteriminin yapıldığı etkinliğe katıldık. Film Festivali’nde gitmeye çalışacağımız onca film arasında bir tane fazla film görmenin getirdiği heyecanla filme girdim.



Film New York’ta yaşayan ve evli bir çift olan Joanna (Keira Knightley) ve Michael'ın (Sam Worthington) bir akşam davetine gitmek için evlerinde hazırlık yapmaları ve davete iştirak etmeleri ile başlıyor. Davette Michael ‘ın yeni iş arkadaşı Laura (Eva Mendes) ile tanışan ve kocası ile aralarındaki çekimi ve beğeniyi kadınsal içgüdü ve gözlemleri ile fark eden Jo davetin bitmesi ve evlerinin yoluna koyulmaya başlamaları ile birlikte gecenin geri kalanını kocası için zindan ediyor.



Kendi içindeki gelgitleri ve yavuz hırsız ev sahibini bastırır (bastıracak)tavrının ilk sinyallerini veren Jo, kocasını iş arkadaşı ile yakınlaşma içerisine girmekle, onu çekici bulmakla ve sözün özü aldatmakla, bu olmamışsa bile aldatma potansiyelinin çok yüksek olduğu savı ile suçlamaya başlıyor.

Michael ‘ı sergilediği saldırgan davranışlarla neredeyse Laura’nın kollarına itmeye çabalayan Jo, ertesi sabah kocasını Laura ile birlikte çıkacağı iş gezisine uğurluyor. Sabah kahvesini almak için dışarı çıktığı esnada ise Alex ile ( Guillame Canet) karşılaşıyor ve konuşmalarından,bakışlarından bir zamanlar aralarında var olan aşkı hissediyorsunuz. Alex ile karşılaşan Jo sevinç ve şaşkınlık içinde akşam onunla buluşmak için randevulaşıyor.



İşte bu noktadan sonra filmde merak duygusu ön plana çıkıyor zira eş zamanlı olarak verilen sahneler Jo ve Alex'in geceye nasıl başladığını ve devam ettiğini gösterirken bir diğer yanda Micheal ve Laura'yı da izliyoruz. Bu merak birbirlerini aldatacaklar mı? Birinin diğeri ile cinsel bir birlikteliği olacak mı,olmayacak mı soruları ekseninde dönenip duruyor.



Jo'nun Alex'e karşı koyuşu esnasında dile getirdiği aralarındaki büyünün bozulmaması ve herşeyin nasılsa öyle kalması gerektiği yönündeki sözleri güvenli, bir şekilde sevginin varolduğu huzurlu bir ortam ile yarım kalan bir aşkın ara sıra küçük –sona varmayacak- buluşmalar ve hatırlayışlarla sürmesi, bir yerlerde beni seven ve düşünen biri var hissini de bırakmamanın heyecanını yaşamanın vereceği hazzın çok da kötü olmadığını düşündürtüyor bana bir an için.



Sadakatsizlik nedir, ne değildir? Cinsel birliktelik aldatmak mıdır? Yoğun bir duygusal ve düşünsel birliktelik yaşayıp, hayallere dalmak ama işin içine cinsellik katmamak sadakat midir, yoksa sevgiliniz ve/veya eşinizi sevdiğiniz için ve istemediğiniz için değil de yapmamanız gerektiği için birlikte olmamanız dürüstlük müdür yoksa görev, saygı ve sorumluluk bilinci midir? sorularını zaman zaman aklınızdan geçirirken film -son hızla demek isterdim - yavaş yavaş sona eriyor.



Bana kalırsa filmin en parlak sahnesi de bu an oluyor. Olanlar, olmayanlar, tahmin edilenler ve edilmeyenler bakımından ucu açık... O gecenin ardından uyanılan sabahtan sonrası için ise herşeye gebe...



Açıkçası filmin başı ile sonu arasındaki sahnelerin çoğu gerçekten sıkıcı ve tekdüzeydi. Ayrıca bir gecede yaşananların evliliği, insanlar arasındaki sevgi ve aşkı sınayıp sınayamacağı aklıma takıldı ve meselenin bu eksende ele alınmasını ise biraz yavan buldum. Kahramanların birbirleri ile ilişkilerindeki bağ ve derinliğin yansıtılmasında senaryodan kaynaklı olarak başarısız kalındığını ve oyuncuların da bunu aktarmakta biraz zorlandığını düşünüyorum. Nedense Keira Knightley’nin (ancak çok güzeldi o ayrı) aksanı kulağımı bu sefer çok tırmaladı.



Filmin yönetmeni Massy Tadjeni’nin senaryosunu yazıp yönettiği Last Night Tadjeni’nin ilk denemesi ve film 2010 yılı TORONTO Film Festivali’nin kapanış filmi olmuş.

Sonuç olarak; izlenmeyecek kadar kötü bir film olmasa da bu festival bünyesinde kaçırdığınız için üzülmemeniz gereken bir film olduğunu -naçizane- düşünüyorum.



İyi Bir Festival Dileği ile...
Sevgiler
Billur

4 yorum:

aprile dedi ki...

aklımda kalan, A. nın yayıncı arkadaşının duruma getirdiği yorumdur. Evli çiftlerin evli kaldıkları süre boyunca yaşadıkları ve paylaştıkları onların arasındadır ve ne olursa olsun, hayatlarına başkaları girip çıksa da derindir ve yok edilemez. Bu nokta üzerine ben biraz düşündüm, evli olma halini kaçırmamak mı gerekir diye de kendime sordum...sevgiler...

Gulda dedi ki...

Aprile’ciğim, evliliklerin derin ve yok edilemez olduğunu düşünmüyorum. Her ilişkinin beslendiği/devamlılığı sağlayan damarları başka olmalı. Bir şey kaçırıyor musun? Belki :)

Ben filmi sevmedim. Festivalde iki yüz küsur film gösterilecekken; bu özel gösterim için bu filmin neden seçildiğini anlayamadım. Kokteyl kısmında açıkladılarsa ben o kısma katılmayı zaten sevmiyorum. Bu filmin seçilmesinin alt mesajı neydi çok merak ediyorum. Lale üyeleri ancak Hollywood’un gözde oyuncuların oynadığın bir filme mi gelir? Onlar zaten kokteyl sonrasına kalmaz! İyi filmlere, zaten bilet alıp gitsinler…

Evde, izlenecek ya da yapılacak daha iyi bir şey yoksa –ki her zaman vardır- seyredilebilir diye düşünüyorum. Ama film salonunda ben elli dakika sabredebildim.

Keira Knightley çok kötü görünüyordu, fazla zayıftı, bazı sahnelerde bakamadım bile. Sam Worthington’u sanırım mavi ve kuyruklu seviyorum anlaşılan :)

Şimdi merakla Cüneyt Cebenoyan’dan gelecek yorumu –yazar mı bilmem ama- bekliyorum. Belki yine bizi aşan bir durum olmuştur.

İyi seyirler,

Gülda

Ayşe dedi ki...

Bu filmden hiç keyif alamadım. Birde çok istekli gitmiştim....

Özellikle Eva Mendes çok kötü oynadı. Yüzüne ne yaptırdı ise hiç mimik kalmamış!.. Bu arada Keira'yı başarılı buldum ama evet çok çok zayıftı... Sam Worthington'a bu rol hiç gitmemiş bu adam aksiyon da daha iyi Avatar veya Clash of the Titans...

Bence en başarılı Guillame Canet idi.

Konusuna gelince benim ağzıma sakız olan bir söz vardır ve Aycan bunu benden çok duymuştur '' Bunlar ince işler insanı ..... şişler ''

Peyman dedi ki...

İki hafta önce kafamı boşaltmak için gittiğim Hayatım Yalan öncesinde fragmanını görmüştüm. Konusu fragmandan anladığım kadarıyla ilginç gelmişti. Joanne, Michael'ın kafasının içinde Laura'yla ilgili yepyeni bir pencere açıyor. Kocasını tamemen başka bir kadının kollarına kendisi atıyor. Sanki Alex'le yaşayacaklarına bilinçaltında ön hazırlık yaparmış gibi. Sonrasında "Evet Alex'le bu heyecanı yaşadım. Ama zaten Michael da Laura'ya ilgi duyuyor. Ödeştik." dercesine...
Ben artık şuna inanıyorum; hayatta her an herşey olabilir.

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails