22 Eylül 2010 Çarşamba

Sahilde Kafka

2 yorum:

Ayşe dedi ki...

Sevgili Gülda,

Değişik bir kitapdı baştan sona çok keyifle ve ne olacağını merak ederek okudum sonunda ise acabalarla elimde kaldı. Dediğin gibi çok farklı farklı versiyonlarda kurguluyabileceğin bir kitap. Biraz benim ortada kalmam böyle bir kitap tarzına alışık olmamamdan dolayı diye düşünüyorum. Bu arada en çok Nakata ile yolculuk yapan Hoshino'yu sevdim.

Bu yılın ilk sunumunu çıtayı çok yüksekte tutarak açtın artıkın senden sonra gelenler düşünsün :) Seçtiğin mekan ve yemekler çok güzeldi. İyiki varsın gruba çok farklı bir renk veriyorsun!..

billur dedi ki...

Sevgili Gülda'cığım;

Dün gece eve döndükten sonra bir de "kitabını" okudum.

Fikrimi şudur ki; hani Murakami'ye mail gönderiliyor ve bu kitapla ilgili binlerce soru soruluyormuş ya bence görüşelim konuşalım temasa geçelim ve boşuna yorulmasın senin kitabına doğrudan referans versin! Rahatlasın!:)

Emeğine ve aklına sağlık...Mekan, Japon mutfağı referanslı menü (ki hepsini yedim) sunum, bakış açın herşey süperdi...

KİTAPLA İLGİLİ ise;

Kitap güzel bir kitaptı. Bence metaforlara takılmadan da okunabilir, her lafın, her karakterin, her olayın ardında binlerce sembol ve gönderme olduğu ve bunlarla bağ kurularak da okunabilir kanısındayım. Çok sürükleyici bir dili olduğu, yazım hataları olsa da çevirinin bence iyi olduğunu da düşünüyorum.

Ben de nedense Ayşe gibi en çok Hoşino'yu sevdim ki dün gece bir ara giydiğim kıyafetimle de ona bir gönderme yaptım.

Kitap benim için özellikle ortalarından itibaren Franz Kafka'nın Dönüşüm'ünü çokça çağrıştırdı. Herkes ve herşey bir değişim ve dönüşüme girdi.

Çok geçmişe takılı kalmadan, geleceğe bakarak ancak şimdinin de değerini görmezden gelmeden yaşamanın gerektiğini düşündürttü kitap bana.

Ve bir de bolca PLATON İdealizm, İdealar dünyasını hatırlattı bana.Eğer Murakamı birşeyleri temel aldıysa bence bu Platon'un felsefesi üzerine çok iyi oturuyordu.

Ruhun ölmezliğini savunan Platon için iki ayrı evren ve bilgi kaynağı vardır. Bildiğimiz herşeyi daha önceden bilerek dünyaya geliriz ve yaşadıkça karşılaştıkça da hatırlarız, der.Kavramlar böyle oluşup gelişir ve biz düşündüğümüz için varolurlar demeye kadar da vardırır işi.

Tabii evreni anlama biçimi de farklı olan Platon Cumhuriyet isimli eserinde yer alan ünlü “Mağara benzetmesi” hemen göze çarpar ve şu gölgeler meselesini de farklı bir biçimde açıklayabilir:

“Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin zâhiri olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır."

Bunu ayrıca sanata bakışında da anlatır: Sanatçının taklit ettiği örnekler gerçeğin kendisi değil, gölgesidir. Gölgeye takılıp kalmak ise gerçeğe uzak kalmak anlamına geldiğini düşünmektedir. Platon’a göre bir ressamın taklit ettiği nesneler zaten gölgenin gölgesidir. Bu durumda gölgenin gölgesi ile meşgul olduklarını belirtir.

NEYSE.... NEYDİ? ÇOK DÜŞÜNMEK HİÇ DÜŞÜNMEMEK İLE EŞDEĞERDİR!

TEKRAR TEŞEKKÜRLER ÇOK GÜZEL BİR GECEYDİ.

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails