11 Temmuz 2010 Pazar

Yansımalar - 12

Bu yaz hava çok değişken. Ya fazlasıyla sıcak, ya da üzerimize bir şey almadan dışarı çıkamayacak kadar serin ve bol yağışlı. Doğa coştu. Uzun yıllardır yaz aylarında çimenlerin bu kadar yeşil olduğunu görmedim. Toprak ana yağmura doydu.

Haziran ayında Köy Enstitüleri kitabının sunum gününde ise işte o çöl sıcaklarını yaşadığımız günlerden biriydi. Arabada termometre 37 dereceyi gösteriyordu. Sadece sıcak olsa iyi, yüksek nem oranı, nefes almayı güçleştirecek kadar havayı boğucu kılmıştı.

Asmalımescit Sokaktan geçip, Kumbaracı Yokuşu’na yöneldim. Sunumumuzun yapılacağı Kumbara adlı mekânı arıyordum. Aynı yokuş üzerinde birkaç tane Kumbara isimli ama numara uzantılı mekân vardı. En sonunda bizim toplanacağımız Kumbara’yı buldum.
Biri bulunduğu cadde üzerinde diğeri ise daracık bir sokak arasında olmak üzere iki girişi vardı. Ben dar sokak arasındaki kapıdan girdim.

Beyaz yüksek duvarları ve tavanı olan Kumbara şu andaki işletme sahipleri tarafından keşfedildiğinde bir seramik atölyesiymiş. Seramik fırınları ile donanmış bu yer harap durumdaymış. Yaptıkları ciddi işlerden uzaklaşıp, daha çok kendilerinin severek yaptıkları hobileri olan gıda sektörüne geçiş yapmayı planlayan 3 çift arkadaş burayı kiralamışlar. İçlerinden birinin mimar olması, seramik atölyesinin, insanı içine davet eden, huzurlu bir kafeye dönüşmesine yaramış. Kendi çevreleri için organize ettikleri özel gecelerde sergiledikleri başarılı işler sayesinde mekâna olan talep artmış.

Bir duvarda boydan boya uzanan kütüphane çeşitli kitaplara ev sahipliği yapıyordu. Bir diğer duvarda ise zengin cd koleksiyonu boy gösteriyordu.

Tek tip mobilyalar değil, daha çok antikacılardan toplanmış farklı parçalardan oluşmuş bir dekorasyonu vardı. Ama hepsinin ince bir zevkle seçildiği ayan beyan belli oluyordu.

Evet, mekân güzeldi. Ama Aycan’ın bizim için hazırladığı sürprizler de çok güzeldi.
O gün bir konuğumuz vardı. Hem de Köy Enstitüsü’nde yetişmiş canlı bir örnek teşkil eden çok değerli bir konuk; yazar Osman Şahin.

Masanın etrafına toplanmış, gözlerimizi Osman Şahin’e dikmiş, özenle kendisini dinliyorduk.



“Ben Toroslar’da kaybolmuş bir küçük çobandım” diyerek sözlerine başladı. Tüylerim diken diken olmuştu.

Mersin’in bir Toros köyü olan Arslanköy’de doğan ve fakir bir ailenin 13 çocuğundan biri olan Osman Şahin şöyle devam eder; “O kadar fakirdik ki, elbiselerimiz yoktu. Hepimiz uzun entari giyerdik. Yalın ayak, iç çamaşırsız dolaşırdık. İlkokulu doğduğum köyde bitirdikten sonra babam cebime koyduğu cüzi para ile beni Diyarbakır Dicle Köy Enstitüsü’ne gönderdi.”

“İşte şu karşıdaki dağların oraya gideceksiniz” demiş babası. “Hava açık olduğunda İstanbul’dan Yalova’daki dağları da görebilirsiniz. İşte onun gibi bir şeydi. Arkadaşımla birlikte iki küçük çocuk o dağlara yürüyerek gittik. Enstitüye vardığımızda adlarımızı sordular. Hiç yüzlerine bakmadan konuşuyorduk. Çünkü yalın ayak yürümekten hep önümüze bakmaya alışmıştık. Çıplak ayaklarımıza savaş sonrası ganimetleri olan asker postalları seçmemizi söylediler. Ayak numaramı bilmediğim için küçük ayaklarıma kocaman asker postalları seçmiştim. Sonra eğitmenler ayağıma uygun postal verdiler.”

Osman Şahin, Köy Enstitüleri’nde tarlada çalışıp, dinlenirken Shakespeare okuyan çocukların en sık rastlanan manzaralardan biri olduğunu anlattı.

Muhakkak ki anlatacağı çok daha fazla şey vardı. Ama zaman kısıtlıydı. Katılması gereken bir başka etkinlik vardı.

Osman Şahin ayrıldıktan sonra Aycan’ın sunumu ile ilgili hazırladığı diğer konulara geldik.

İnternetin geniş imkânlarından faydalanmış ve bizler için Köy Enstitüleri’nden bir bina maketi hazırlatmıştı.



Ankara’da bir ilkokul ile bağlantıya geçmiş ve orada kitap okumayı seven çocuklardan adımıza yazılmış ve sahip olmak istedikleri kitapların isimlerinin belirtildiği kartlar göndermelerini talep etmişti. Küçük Emircan’ın istediği Keloğlan masallarını daha sonra Emre ile birlikte satın alıp, göndermesi için Aycan’a ulaştırdık.



Köy Enstitüleri sunum gününün bir diğer güzel sürprizi ise hepimize hediye edilen çam fidanları idi. Emre ile onu evimizin yakınındaki parka diktik.



Sunumlarımız, sahiplerinin emekleri ile her seferinde bir başka boyuta taşınıyor. Aycan da farklı bir konseptte, eğitici, eğlendirici bir sunum günü yaşattı bize. Bir kere daha teşekkürler Aycan.

Peyman


3 yorum:

Ayşse dedi ki...

Çok keyifli bir sunumdu ama bi okadarda hüzünlü!.. Köy enstitülerini bir nebze daha iyi anladık veya anlamaya çalıştık... Sevgili Aycan heyecanından yerinde duramıyordu çünkü klübümüzün ilk konuğu geliyordu ve ağır toplardan dı. Ama herşeyi çok güzel yaptı. Tekrar ellerine sağlık.

Ayşe dedi ki...

Çok keyifli bir sunumdu ama bi okadarda hüzünlü!.. Köy enstitülerini bir nebze daha iyi anladık veya anlamaya çalıştık... Sevgili Aycan heyecanından yerinde duramıyordu çünkü klübümüzün ilk konuğu geliyordu ve ağır toplardan dı. Ama herşeyi çok güzel yaptı. Tekrar ellerine sağlık.

Travis dedi ki...

bu akşam.. istinye parkta..

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails