FATİH ALTINÖZ - KUTSAL AİLE
İtiraf ediyorum: "Yaşlı İnsanlar Gözlerini Nasıl Kaybetti?", "Haydarpaşa Yanıyor", "55. Yumurta Şenliği", "Gençliğin Copla Bu Kaçıncı İmtihanı?", "Sızıldayan Belgeler" adlı gerçek üstü romanları okudukça nefessiz kaldım. Kimselere tavsiye etmem.
Bunlar üzerimde öyle bir gerginlik yarattı ki sormayın.
Öfkeme yaklaşmayın.
Depresyondayım, dokunmayın…
Sadece ben mi? Hava bile depresyonda. Geçen hafta gömlekle geziyorduk. Şimdi kar montsuz dışarı bile çıkamıyoruz nerede ise.
Neyse, bari cıvıtmayayım.
Eve geldim, moralim çok bozuktu. Salon Sibirya soğuğunda, diğer odalar Bahamalar sıcağında. Ne yapacağıma karar veremedim. Girdim yatağa, çektim en sevgili elyaf yorganımı üzerime, aldım Kutsal Aile kitabını elime. Bir daha da çıkamadım tüm gece.
Ben çok gülerim de kendi kendime iken hiç kahkaha attığıma şahit olmamıştım. Okuduğum roman çok acıklı ise hüngür hüngür ağlayabilirim ama çok komik olsa dâhi kahkahalar atmam. Giderim Ka’nın yanına aynı bölümü ona okur, onunla gülerim. Olmadı ararım bir arkadaşımı arar, konu ile ilgili kısa bir özet geçer, güldüğüm kısma gelince, onunla kahkahalara boğulurum. Kahkaha benim için tek kişilik bir eylem değil. Ben deli miyim? “Ya da eskiden değildi(m) demek daha doğru olacak.
Kutsal Aile’yi okurken bambaşka bir ben oluverdim. Hatta Ka halime şaşırıp iki üç kez odaya gelip “İyi misin?” diye sordu. İyi miydim bilmiyordum ama çok gülüyordum. Gülmekten kendimi tutamıyordum. Romanı bitireli çok oldu ama hâlâ düşünüp düşünüp kahkaha atıyorum. Evet, anladınız, biraz histerik, biraz çığlıksı, biraz “oynatmaya az kaldı” kahkahaları ama yine de o yaşlı insanların başına gelenleri düşünüp dövünmekten daha rahatlatıcı! Ne yapayım? Ben de böyleyim haline sığınayım bari!
Aslında Kutsal Aile’de yazılı olan bölümlerden bir kısmını zaten daha önce Afili Filintalar’da okumuş ve çok keyif almıştım. Fatih Altınöz bunları derlemiş toplamış, eklemiş çıkartmış, birleştirip yapıştırmış ve “Büyük Boy Menü” olarak romanlaştırmış. İyi de yapmış, hatta iyinin de ötesinde acayip bir şey yapmış. Edebiyat yapmamış, okunur, ezberlenir, “bir roman okudum kesin beni anlatıyordu” hisli, çözümlerle (!) bezeli çok eğlenceli “Dikkat 40’lı Yaşlarda Olmak” tadında bir belgesele imza atmış.
Romanın halis muhlis kaybedeni İsmail ilk bakışta gayet istenir bir hayatı yaşıyor. Bankada çalışıyor, evli, çocuklu, üstelik arabası da var. Hem kendi hem de eşi Gülcan'ın aile büyükleri hayatta. İstanbul’da iyi de sayılabilecek bir evde yaşıyorlar. Ufak tefek sıkıntılarla yaşayıp gidiyorlar işte.
İsmail’in küçük, küçücük bir sorunu var: İçinde fazlaca iç sesi olması. Bir başka sorunu daha var: o iç sesleri ile başa çıkmayı denerken, diğer dış seslerle- kendi büyük ailesi, çekirdek ailesi, çekirdek ailenin ailesi, arkadaşları- mücadele gücü kalmadığı için bir şekilde sıkışması. İç seslerinin bundan güç alıp birbirine girmesi… Sadece bu kadarcık. Büyütmeye, uzatmaya ne gerek var. Gül gibi karın, oğlun, ikinci el araban, bankadaki memuriyetin var İsmail. Bu ehven-i şer işte, ne kurcalıyorsun?
İsmail’in kayınpederin doğum gününü kutlama yemeği ile başlıyor roman. Daha fazla bir şey söylemek dahi istemem, okuyun ve kaybolun/içinizdeki diğer seslere kulak verin. –İç sesim tedbirli, talimli. Şunu diyor: "Fatih Altınöz bir psikiyatr, Şizofrengi Dergisi’nde de uzun süre yazmış. Bulaşma kafa salla.”
Yine de ipucu vermeksizin duramıyorum:
Mesela intihar etme noktasına gelmiş İsmail’e “önce bir depresyona girsen, bi tadını çıkartsan diyen” iç ses var.
41 yaşında, evli, çocuklu bir adamın bir metresi olmaması halini “ibnelik” olarak gören dış sesler var.
İsmini Ali Can koymayı bile başaramadığı oğlu Alican üzerindeki tüm etkisini, hayta kayınbiradere kaptıran Fikir Fıskiyesi bir başka İsmail daha var.
İç hesaplaşmada uzlaşamayıp burası kimin yeri deyip hesaplaşan başka İsmail’ler de var.
“Eller kazansın sen ye” şeklinde ninnilerle büyütülmüş Aytekin adlı bir ağabey, Mürvet Sim bakışlı, “Songül ile Aydın’ın mütemadiyen kaynamasından olma” Sonay adlı bir yeni yenge, Şorolo bir dayı, her durumda “fındık kırmış” baba, buna verdiği tepki her an kaygan zeminde oynatılan, tahminen hiçbir şeyden haberi (ya da görmezden gelen) olmayan bir anne, annenin iyi arkadaşı ne güzel komşumuzdun Neriman Teyze de var. Güvendiğim dağlara kar yağdı dedirtebilecek, zina gülüşlü Erçin Abi de var. Zoraki âşık olunan saflık abidesi Saliha isimli bir genç kız var. Hiç silah patlamasa bile ölüm var, her durumda suçlanacak biri var. Eee daha ne olsun?
En güzeli “Belki Çoktan Delirdim de Haberim Olmadı” başlıklı bir bölüm de var.
İtiraf ediyorum: "Yaşlı İnsanlar Gözlerini Nasıl Kaybetti?", "Haydarpaşa Yanıyor", "55. Yumurta Şenliği", "Gençliğin Copla Bu Kaçıncı İmtihanı?", "Sızıldayan Belgeler" adlı gerçek üstü romanları okudukça nefessiz kaldım. Kimselere tavsiye etmem.
Bunlar üzerimde öyle bir gerginlik yarattı ki sormayın.
Öfkeme yaklaşmayın.
Depresyondayım, dokunmayın…
Sadece ben mi? Hava bile depresyonda. Geçen hafta gömlekle geziyorduk. Şimdi kar montsuz dışarı bile çıkamıyoruz nerede ise.
Neyse, bari cıvıtmayayım.
Eve geldim, moralim çok bozuktu. Salon Sibirya soğuğunda, diğer odalar Bahamalar sıcağında. Ne yapacağıma karar veremedim. Girdim yatağa, çektim en sevgili elyaf yorganımı üzerime, aldım Kutsal Aile kitabını elime. Bir daha da çıkamadım tüm gece.
Ben çok gülerim de kendi kendime iken hiç kahkaha attığıma şahit olmamıştım. Okuduğum roman çok acıklı ise hüngür hüngür ağlayabilirim ama çok komik olsa dâhi kahkahalar atmam. Giderim Ka’nın yanına aynı bölümü ona okur, onunla gülerim. Olmadı ararım bir arkadaşımı arar, konu ile ilgili kısa bir özet geçer, güldüğüm kısma gelince, onunla kahkahalara boğulurum. Kahkaha benim için tek kişilik bir eylem değil. Ben deli miyim? “Ya da eskiden değildi(m) demek daha doğru olacak.
Kutsal Aile’yi okurken bambaşka bir ben oluverdim. Hatta Ka halime şaşırıp iki üç kez odaya gelip “İyi misin?” diye sordu. İyi miydim bilmiyordum ama çok gülüyordum. Gülmekten kendimi tutamıyordum. Romanı bitireli çok oldu ama hâlâ düşünüp düşünüp kahkaha atıyorum. Evet, anladınız, biraz histerik, biraz çığlıksı, biraz “oynatmaya az kaldı” kahkahaları ama yine de o yaşlı insanların başına gelenleri düşünüp dövünmekten daha rahatlatıcı! Ne yapayım? Ben de böyleyim haline sığınayım bari!
Aslında Kutsal Aile’de yazılı olan bölümlerden bir kısmını zaten daha önce Afili Filintalar’da okumuş ve çok keyif almıştım. Fatih Altınöz bunları derlemiş toplamış, eklemiş çıkartmış, birleştirip yapıştırmış ve “Büyük Boy Menü” olarak romanlaştırmış. İyi de yapmış, hatta iyinin de ötesinde acayip bir şey yapmış. Edebiyat yapmamış, okunur, ezberlenir, “bir roman okudum kesin beni anlatıyordu” hisli, çözümlerle (!) bezeli çok eğlenceli “Dikkat 40’lı Yaşlarda Olmak” tadında bir belgesele imza atmış.
Romanın halis muhlis kaybedeni İsmail ilk bakışta gayet istenir bir hayatı yaşıyor. Bankada çalışıyor, evli, çocuklu, üstelik arabası da var. Hem kendi hem de eşi Gülcan'ın aile büyükleri hayatta. İstanbul’da iyi de sayılabilecek bir evde yaşıyorlar. Ufak tefek sıkıntılarla yaşayıp gidiyorlar işte.
İsmail’in küçük, küçücük bir sorunu var: İçinde fazlaca iç sesi olması. Bir başka sorunu daha var: o iç sesleri ile başa çıkmayı denerken, diğer dış seslerle- kendi büyük ailesi, çekirdek ailesi, çekirdek ailenin ailesi, arkadaşları- mücadele gücü kalmadığı için bir şekilde sıkışması. İç seslerinin bundan güç alıp birbirine girmesi… Sadece bu kadarcık. Büyütmeye, uzatmaya ne gerek var. Gül gibi karın, oğlun, ikinci el araban, bankadaki memuriyetin var İsmail. Bu ehven-i şer işte, ne kurcalıyorsun?
İsmail’in kayınpederin doğum gününü kutlama yemeği ile başlıyor roman. Daha fazla bir şey söylemek dahi istemem, okuyun ve kaybolun/içinizdeki diğer seslere kulak verin. –İç sesim tedbirli, talimli. Şunu diyor: "Fatih Altınöz bir psikiyatr, Şizofrengi Dergisi’nde de uzun süre yazmış. Bulaşma kafa salla.”
Yine de ipucu vermeksizin duramıyorum:
Mesela intihar etme noktasına gelmiş İsmail’e “önce bir depresyona girsen, bi tadını çıkartsan diyen” iç ses var.
41 yaşında, evli, çocuklu bir adamın bir metresi olmaması halini “ibnelik” olarak gören dış sesler var.
İsmini Ali Can koymayı bile başaramadığı oğlu Alican üzerindeki tüm etkisini, hayta kayınbiradere kaptıran Fikir Fıskiyesi bir başka İsmail daha var.
İç hesaplaşmada uzlaşamayıp burası kimin yeri deyip hesaplaşan başka İsmail’ler de var.
“Eller kazansın sen ye” şeklinde ninnilerle büyütülmüş Aytekin adlı bir ağabey, Mürvet Sim bakışlı, “Songül ile Aydın’ın mütemadiyen kaynamasından olma” Sonay adlı bir yeni yenge, Şorolo bir dayı, her durumda “fındık kırmış” baba, buna verdiği tepki her an kaygan zeminde oynatılan, tahminen hiçbir şeyden haberi (ya da görmezden gelen) olmayan bir anne, annenin iyi arkadaşı ne güzel komşumuzdun Neriman Teyze de var. Güvendiğim dağlara kar yağdı dedirtebilecek, zina gülüşlü Erçin Abi de var. Zoraki âşık olunan saflık abidesi Saliha isimli bir genç kız var. Hiç silah patlamasa bile ölüm var, her durumda suçlanacak biri var. Eee daha ne olsun?
En güzeli “Belki Çoktan Delirdim de Haberim Olmadı” başlıklı bir bölüm de var.
7 yorum:
Sevgili Gülda;
Bu kitap gerçekten çok komik...Hatta söylediğinde hemen aldığım zaman ilk bölümünü okudum, giriş olsun babından ve sonra bıraktım çünkü hemen bitirmek istemedim. Canım sıkkın olduğunda alıyorum başucundan , başlıyorum bir bölümü ortadan okumaya, çok gülüyorum, çok...
Ben güldüğüm için hala bitiremedim.
Sevgiler
Billur
Gülda,
O kadar imrendirici anlatmışsın ki şu saniye alıp okumak istedim.
Hani hep Ayşe der ya "hayat zaten zor, acıklı, hüzünlü bir sürü olayla dolu, neden içinde bu konuları anlatan kitaplarla hayatımızı daha da bedbaht yapalım"...hayatın gerçeklerini düpedüz tiye alan okumamız gereken eğlenceli bir kitap olarak algıladım.
Bizi böyle bir kitaptan haberdar ettiğin için teşekkürler :)
evet, ben de çok merak ettim bu kitabı.
ve yine evet, ben de teşekkür ederim size gülda hanım, haberdar ettiğiniz için.
ilk fırsatta edinip, kahkahalarla gülme hayali kurmaya başladım bile :)
Yahu bu yazılarınızı okuyunca heyecanlanıyorum. Bu haftasonu hem Kutsal Aile hemde Gizli Ajanı alıyorum.
Şu 2010 STOK sayımım bitince okuyacağım ve KKKendime şans verecegim.
2011 de bir sürü hedefim var ama biri hani elimin gidip gidip geri geldiği iki kitap varya onları bitirmek ve birde Türk Kahramanlar edinmek ve blogumuzda neden benim kahramanım olduğunu anlatmak.
Şuanda elimde sıcacık sütlü kahvemle ayağa kalktım ve odamın ışık düğmesini açıp kapadım. Bunun ne demek olduğunu biliyorsunz değil mi? Hımmm AAAAklıma birşey geldi....
Kulüp üyelerine duyrulur: Kitap ayraç (yaptık çok güzel oldu), Kitap kapak tasarım (Hazırlanıyoruz) projelerimiz gibi bundan da güzel bir proje çıkar. Hımmmmmmmmm!....
Merhaba,
Umarım seversiniz ve çok gülersiniz.
Sevgiler,
Gülda
kitabı alıp kütüphanede okumaya kalktım da, kahkahamı tutamayınca herkes bana baktı çıkmak zorunda kaldım.
gerçekten güzel bir üslüp, güldürücü. stres falan bırakmıyor. tek kötü tarafı, biraz aile yapısını bozabilecek nitelikte. yani bazı şeyler çok normal olaylarmış gibi gösterilmiş, aldatma mesela.
afili filintalarda zaten ilk 80sayfası falan yayınlanmıştı.
fatih altınöz sonradan kitaba çevirdi bunu.
bugün burdan kimseler gelmiş blogumuza. yine bekleriz o halde.
http://nafilefilintalar.blogspot.com/
Merhaba Adsız,
Kutsal Aile kitabı ile ilgili tek eleştirim yayımcısına. April Yayınevi’nin kitapla ilgili “hiçbir şekilde alıntı yapamazsınız” uyarısını son derece mesnetsiz buluyorum. Üstelik sizin de belirttiğinizi gibi romanın zaten önemli bir kısmı Afili Filintalar sitesinde tefrika edilmişken.
İyi hatırlattınız ben yarın onlara bu hususla ilgili bir posta göndereyim. Bu konuda çok hassaslarsa neden diğer yayınevleri gibi “Tanıtım amacı dışında kısa alıntılar haricinde” ibaresi koymuyorlarmış bir sorayım.
Evet, gizli gizli bloğunuza bakmaya başladık :) Yine geleceğiz.
Mutlu okumalar,
Gülda
Yorum Gönder